sumeyye
Sun 25 July 2010, 02:11 pm GMT +0200
MÂRİFETULLAH VE İHLÂS
“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyât/56) “Onlar ancak tevhid üzere dini Allah’a has kılarak kulluk etmekle emrolundular” (Beyyine/5) “Dikkat edin Allah’a ait olan sadece ihlasla yaşanan dindir” (Zümer/3) âyetleri, kullardan mârifet ve ihlas istemektedir Hz İbn-i Abbas, ilk âyette geçen: “kulluk etsinler” ifadesini, “beni tanısınlar” şeklinde tefsir etmiştir
İlimlerin en üstünü mârifetullahtır Mârifetullah, âlemlerin Rabbi olan Allahu Teâlâ’yı zâtı, sıfatları tecellileriyle beşer ölçüsünde tanımaktır Bu ilme irfan, sahibine de ârif denir İrfan, Allahu Teâlâ’nın sevdiği kullarına bir lütfudur Onu temiz kalblere ve güzel fıtratlara hediye eder
Mârifetullahın sonu muhabbetullahtır Herkesin bu ilimdeki nasibi farklıdır Kulun kalbindeki imanı ve Allah sevgisi mârifetullahtan nasibi kadardır Kul, Yüce Rabbini ne kadar tanırsa o nisbette sever ve o derece imanı kuvvetli olurRasûlullah Efendimiz (AS): “İçinizde Allah’ı en iyi tanıyanınız benim ve O’ndan en çok korkanınız da benim” (Buharî) hadisiyle, takvânın ve edebin Allahu Teâlâ’yı tanımaktan kaynaklandığını bildirmiştir Elbette âlemlerin Rabbini tanıyan sever, seven itaat eder, takvâ dairesine girer Takvâ, Allah’tan korkmak diye târif edilir Ancak bu korku sevgiliyi üzme korkusudur Allah’tan en çok korkanlar, O’nu en fazla seven ve O’nun tarafından sevilen kimselerdir
Takvâ ve edebin kaynağı mârifetullahtır Mârifetullah, bütün ilimlerin yerine geçer Ona sahip olan kimse, her ilmin özünü ve hedefini elde etmiş olur Diğer ilimler ise mârifetullahın yerine geçemez Zengin-fakir, erkek-kadın, âmir-memur, evli-bekar bütün mükellefler mârifetullah ilmine muhtaçtır Çünkü, Rabbini tanımayan kimse O’nu sevemez, Sevemeyen temiz kulluk edemez Mârifeti az olanın imanı zayıf olur İmanı zayıf olanın, ibâdeti gevşek olur Hz Lokman’ı (AS) dinleyelim:
“Yavrum! Güzel bir amel yapmak ancak yakinî iman ile mümkündür İnsan, ancak yakîni ölçüsünde hayır amel yapabilirKişi, yakîni noksanlaşmadıkça amelinde noksanlık yapmaz Bazen insanın yakîn ile yaptığı az amel, yakîni zayıfken yaptığı çok amelden daha faziletlidir Kimin yakîni zayıflarsa, önemsiz gördüğü günahlar kendisine hâkim ve gâlib olur” (El-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb)
Bu iman ve irfanın sonu ihlastır Kulluğun temeli de bunlardır; meyveleri edebtir Edeb, Allah’ın razı olduğu şekilde hareket etmektir Bunun yolu da Hz Rasûlullah’ın (AS) izinden gitmektir
İhlas, kulun her ibâdetini ilme ve edebe uygun olarak sırf Allah rızâsı için yapmasıdır Allah katında bir amelin makbul olması için iki şart vardır:
* Amel ilme, yani Kur’an ve sünnete uygun olacak
* Amel, sırf Allah rızâsı için yapılacak; içine şirk ve riyâ karıştırılmayacak Kısaca, makbul bir amel yapmak istiyorsak, niyetimizde samimi olacağız, amelimizde Allah Rasûlüne (AS) uyacağız
İhlas ilâhî bir nurdur Kalbi ve ruhu saran bir şuurdur Rabbânî bir sırdır Allahu Teâlâ’nın sevdiği kullarına en güzel hediyesidir Her hayrı ihlas çeker Kalpteki şirk, riyâ, kibir ve kendini beğenme gibi hastalıkları ihlas temizler Şeytanın içine giremediği tek kale ihlastır Gerçek ihlas sahiplerine şeytan musallat olamaz Bunu kendisi şöyle itiraf etmiştir: “Yâ Rabbi! Senin yüceliğine yemin olsun ki kullarının hepsini azdıracağım, ancak ihlaslı kulların hariç Ben onlara bir şey yapamam!” (Sâd/82-83)
Kalpte Allah rızâsı olunca, az amel fayda verir Efendimiz (AS): “İbâdetini ihlasla yap, amelin az da olsa sana yeter” (Hâkim) hadisiyle, ihlasın fazilet ve kerâmetini beyan etmiştir Allah rızâsı olmadan yapılan amelin miktarı ne olursa olsun sevap yoktur; sonuç hüsrandır
Her namazda Fâtiha’da: “Yâ Rabbi! Ancak sana kulluk eder ve sadece senden yardım dileriz” diyen mü’minler, şekil olarak aynı ibâdeti yapmakla birlikte, ihlas konusunda dört gruba ayrılırlar
Mü’minlerin bir kısmı, bu âyetin hakikatine ulaşmış gerçek ihlas sahipleridir Onların Allah’a karşı ihlasları tam, HzRasûlullah’a (AS) ittibaları mükemmeldir Onların bütün amelleri sadece Allah rızâsı içindir Konuşunca Allah için konuşurlar, birisine bir şey verdiklerinde Allah rızâsı için verirler Bir şeyi vermeseler, Allah rızâsı için vermezler Sevdiklerini Allah için severler Kızsalar, Allah rızâsı için kızarlar Gizli ve açık ne yapsalar bütün işleri sadece Allah rızâsı içindir Onlar, yaptıkları amellerine karşılık olarak insanlardan bir ücret istemezler İnsanlardan bir teşekkür, övgü ve sevgi beklemezlerKınanmaktan korkmazlar Onlar, bütün insanları zararı ve faydası olmayan ölü gibi görürler
Gönüllerini sadece Rabbülâlemine verirler Her ne isterlerse O’ndan beklerler Ona tam itimad ederler Hallerini sâdece O’nun bilmesiyle yetinirler Ve O’nun sevgisi onlara yeter