- Mâlâyani şeyleri terk etmek

Adsense kodları


Mâlâyani şeyleri terk etmek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Tue 17 May 2011, 06:06 pm GMT +0200
Mâlâyani şeyleri terk etmek

En çok hacca gittiğimizde dikkatimizi çekmişti: Malayani ve lüzumsuz işlere ne kadar meraklıymışız ve bazı konularda da ne kadar ihtisas sahibiymişiz… Vazifenin külfetinden midir, yoksa zihnî dağınıklıktan mıdır bilemiyoruz ama organizasyon, etraftaki yollar ve çevre gibi konularda tenkit ve tavsiyelerimiz uzayıp gidiyordu… Gerçekte hiçbirimizin işi ve ihtisası olmamakla birlikte, hayatımızın en değerli dakikalarını heder etmek olan malayani işlerle uğraşmak bu şekilde yolları kesiyordu. Demek ki, küçüğüyle büyüğüyle taşlanması gerekenler çok uzakta değildi…

Vaktiyle ehl-i kalb bir zat, bir binanın yanından geçerken farkında olmadan ne zaman inşa edildiğini düşünür. Fakat birden yolda da olsa tefekkür ve zikrinin kesintiye uğradığını ve üstüne vazife olmayan mâlâyânî işlerle ilgilendiğini fark ederek kendini toparlar. Zihnî dağınıklığını ve ilgi kaymasını bir yıllık nafile oruçla cezalandırarak tedaviye çalışır.
Zamanımız insanı zihnî dağınıklığının ve boş şeylere olan ilgisinin yüzde birini aynı ölçüde cezalandırmaya ve terbiye etmeye kalksa, koca ömrü yetmez.
Elbette her devrin kendine göre meşgalesi, eğlencesi ve aktüel konuları vardı. Ancak hiç bir devir, bizimki kadar insanların zihin ve kalblerini bugünkü kadar kuşatmış değildi. Müsbet, menfî; gerekli, gereksiz; zararlı, faydalı; işe yarar ya da yaramaz şeklinde çok farklı kategorilerde sınıflandırılacak o kadar çok meşgale var ki, saymakla bitmez. Evet, çok bilinen bir konu var ki, o da, günümüzde bir dakikada üretilen teknoloji ve sanayi ürünleri önceki birkaç asırdakinden neredeyse daha fazla… Ancak unutulmaması gereken bir husus daha var ki, o da; bir dakikada üretilen eğlence, magazin ve haber de aynı şekilde önceki bir asır hatta tüm asırlardakinden daha fazla… Toplumları sanayi ürünlerinden daha çok bunlar etkiliyor ve yönlendiriyor. Şüphesiz, her şeye karşı olanlardan değiliz. Ancak seçici olmak hayatımızın vazgeçilmez hususlarından olmalı.
Zamanımız insanı, en çok zamanın darlığından şikâyet eder… Hayatı kolaylaştıran bir sürü icad ve keşfe rağmen bir türlü işlerini düzene koyamaz. Eş-dost, akraba ziyaretlerini gerektiği gibi yapamaz. Çocuklarına yeterli ve gerekli zamanı ayıramaz. Şahsî ibadetler baştan savma yapılır. Basit mazeretlerle cemaat terk edilerek, muazzam sevaptan mahrum kalınır. Okunması gereken kitaplar hep raflarda tozlanır. Öğrenilmesi gereken bilgiler defalarca tekrarlanmasına rağmen bir türlü zihne girmez.
Gerçekte tozlanan, raflardaki kitaptan çok, zihinler ve kalblerdir, oralardaki hassas duygular ve cihazlardır. Rafları ve kitapları temizlemek kolaydır, ancak zamanımız insanının kalb ve zihnindeki tozları ve kirleri temizlemek, dağınıklığına çeki-düzen vermek büyük bir himmet ve gayret ister. Mesnevi-i Nuriye’de ifade edildiği gibi: “Küre-i Arz’ı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefihe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır. Ta’dili, büyük bir himmete muhtaçtır. Ve keza beşeriyet ruhundan dünyaya nâzır pek çok menfezler açmıştır. Bunların kapatılması ancak Allah’ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olur.” Yukarıdaki misâlde anlatılan zat, ruh ve kalbin tedavisi ve küçük bir menfezin kapatılması için bir yıllık nafile oruç tutarak Allah’ın lütfunu istemiş. Malum, bu zamanda hakikat mesleği için tedavi ve himmet ve Allah’ın lütfuna mazhariyet; iman hizmetiyle meşgul olmak ve günde en az yirmi sayfa Nurlardan okumak olarak tarif edilmiştir. Bu kadar kolay bir çarede bile zorlanıyoruz.
Günümüz insanı için, kolay öğrenilemeyen yüksek hakikatler ve zihne sığmayan geniş bilgilerin sayısı çoktur. Gerçekte bunları öğrenmek için zannedildiği gibi öyle yüksek kabiliyetlere, fevkalade istidatlara ve olağanüstü zekâya sahip olmak şart değildir. Elbette yüksek makamlara mahsus olan yüksek hakikatler de var. Ancak büyük çoğunluk, orta seviyede, hatta eski devirlerde alt seviyedeki avama mahsus hakikatleri bile anlamakta zorlanıyor. Sebebi ise gaflet perdesinin kalınlaşması, ruh ve kalblerden dünyaya açılan menfez ve deliklerin çoğalmasıdır. Bundan dolayı en basit hakikatler bile inanılmaz derece zorlaşmıştır.
Malum öğrenmede ve ezberde yaş çok önemlidir. Küçük yaşta sûre ezberlemek, Kur’ân-ı Kerim’i hıfzetmek ve yabancı dil öğrenmek gibi faaliyetler diğer yaşlara göre çok daha kolaydır. Hâlbuki insan zihni ve dimağı veya beyin faaliyetleri o yaşlarda henüz en yüksek seviyesinde değildir. İlim adamlarına göre yirmi-yirmi beş yaşlarında ancak zirveye çıkar. Sebebi basit: Çocuğun dimağı sanki beyaz bir sayfa veya yeni tabirle temiz bir bilgisayar diski gibidir. Ne verirsen hemen kayda alır ve ileriki yıllarda birkaç tekrarla neredeyse ömrünün sonuna kadar unutulmaz ve emre amadedir… Ancak fırsat kaçmış değildir. İleri yaşlarda bile zihin ve kalb sayfasını temizlemenin ve temiz tutmanın en kolay yolu malayani ve boş şeyleri terk etmek ve esas maksada yoğunlaşmaktır. Peygamberimizin (asm) sohbetine katılmasıyla medeni milletlere üstadlık edecek seviyeye çıkan sahabenin muvaffakiyetinde bu hakikatın payı büyüktür. Sahabeler boş ve malayanî meşgaleleri tamamen terk edip bütün duygularıyla İslâm’a yönelerek kısa zamanda büyük mesafeler katetmişlerdir.
Peygamberimiz (asm) şöyle buyurur: “Malayani şeyleri terk etmek, kişinin Müslümanlığının güzelliğindendir.” Evet, hem dünyasını hem de ahiretini güzelleştirmek isteyen mâlâyani ve lüzumsuz şeyleri terk etmeli, telafisi mümkün olmayan ömür sermayesini faydasız işlere harcamamalıdır.

Hasan GÜNEŞ