seymanur K
Sat 20 August 2011, 11:39 am GMT +0200
[Mahkemede Taraflardan Hangisinin Sözünün Kabul Edileceği]
[A. Davalının Sözünün Kabul Edildiği Durumlar]
Şöyle bir soru sorulabilir: Dava taraflarından her birinin yalan söylemesi mümkündür. Öyleyse niçin davacının değil de davalının sözünü kabul ediyorsunuz?
Buna şu şekilde cevap veririz: Davalının doğru söyleme ihtimali ağır bastığı için onun sözünü kabul ediyoruz. Çünkü aslolan kişinin zimmetinin haklardan / borçlardan; bedeninin kısas-had-tazir cezalarından, belirli bir şahsa nesebinin bağlı olmasından, her türlü söz ve fiillerden tamamen beri olmasıdır.
Diğer taraftan dış görünüş / objektif durum açısından davalının elinde bulunan şey ona ait kabul edilir. Belirttiğimiz şekilde onun tarafı daha ağır bastığı için yemin etme sorumluluğunu ona yükledik. Zikrettiğimiz durumlara dayalı zannı, yeminden elde edilen zan ile güçlendirdik.
Davalı yeminden kaçındığında zimmetinin, bedeninin ve elinin hak ve borçlardan beri olduğuna dair zan ortadan kalkar. Çünkü insan tabiatı, kişinin zimmeti, bedeni ve eline zararlı olacak şekilde davacının yemin etmesini gerektiren yeminden kaçınma fiilinden uzak durur. Hal böyle iken davalı yeminden kaçınırsa davacı tarafı üstün gelir. Davalının yeminden kaçınması ile oluşan zanna ek olarak davacının yemin etmesi ile oluşan zannın meydana gelmesi için yemin davacıya yöneltilir.
Bazı alimler, kuvveti ve objektif durumun şiddetli desteği yüzünden, davalının yeminden kaçınması ile oluşan zannın onun aleyhine hükmü gerekli kıldığını söylemişlerdir. Adil şahitlik ortaya çıkarsa buna tercih edilir. Çünkü şahitlikten elde edilen zan, dava taraflarından birinin yemin etmesi ile oluşan zandan daha güçlüdür.
Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: Devlet başkanları ve hakimlerin adil olmaları emredilmiştir. Adalet, hak sahipleri ve hasımları eşit tutmaktır. Oysa siz bu eşitliği bozarak davalının sözünü davacının sözüne tercih ediyorsunuz.
Buna şu şekilde cevap veririz: Adalet, taraflardan hangisinin haklılık yönü ağır basıyorsa onu diğerine tercih etmektir. Hüküm verme konusunda taraflar arasında iki açıdan eşitlik sağlanır:
1- Hakimin yüzünü ve arkasını dönmesi, bakması ve tarafları oturtması bakımından taraflara eşit davranması,
2- Zanlar ile amel etme konusunda eşit davranması.
Buna göre dinin istisna ettiği durumlar dışında davalının sözü esas alınır. Kasame ve Han buna örnek olarak gösterilebilir. Hakim lianda eşleri eşit tutar. Lian ile hadden kurtulmaları bakımından kadınları eşit tutar. Davalının yeminden kaçınması durumunda her davacıya yemin teklif etme konusunda tarafları eşit tutar. Yine her iki taraf da yeminden kaçınıp hiçbiri yemin etmediğinde davayı düşürme konusunda tarafları eşit tutar.
Bu konuda hakime gerekli olan hükümler devlet başkanı için de geçerlidir. Onun tüm insanlar hakkında zaruretleri ihtiyaçlara tercih etmesi ve zarurete düşenler ve ihtiyaç sahipleri arasında sıra ile aralarını eşit tutması gerekir. Onlara eşit davranmak demek, verilecek şeylerin miktarları konusunda değil, miktarlarda farklılığı dikkate almaksızın ihtiyaçlarını giderecek şeyleri verme konusunda eşit davranmaktır. Böylelikle onlar ihtiyaçların karşılanması bakımından eşit olurlar.
[B. Davacının Sözünün Kabul Edildiği Durumlar]
Şöyle bir soru sorulabilir: Niçin bazı davacıların yemin ile birlikte sözünü baştan kabul ediyorsunuz?
Buna şu şekilde cevap veririz: Davacının yönü ağır bastığı durumlarda veya genel maslahatı uygulamak için yahut özel bir zarureti def etmek için davacının sözünü kabul ediyoruz.
Davacının tarafının davalıya ağır basmasının iki örneği vardır:
1- Davacının öldürme iddiasında bulunduğu sırada ortada şüpheli bir delilin bulunması. Şüpheli delil, doğurduğu zan sebebiyle davacınm tarafının ağır basmasına sebep olur. Sonra kasame'de davacıya elli defa yemin ettirmekle bu zannı pekiştiririz. Çünkü elli defa Allah adına yalan yere yemin etmeye cüret etmek çok zordur. Davacının doğru söyleme ihtimali bizim nez-dimizde kuvvet kazandığı için diyeti gerekli kılarız. Böyle bir zan ile karşı tarafa kısası gerekli kılma konusunda alimler arasında görüş ayrılığı vardır.
2- Kocanın, karısına zina isnadında bulunması. Bu durumda objektif durum açısından kocanın doğru söyleme ihtimali güçlüdür. Çünkü çoğunlukla koca karısı hakkındaki fuhuş iddialarını kabul etmez. Karısının zina ettiğinin ortaya çıkmasından utanç duyar. Bu olayda doğru söylüyor olmasaydı böyle bir şeye teşebbüs etmezdi. Doğruluk yönü zahir olunca buna lian yeminlerinden elde edilen zahir durumu da ekleriz. Bunları da, çoğunlukla doğru söyleyenden başkasının teşebbüs edemeyeceği kendi aleyhine lanet ederek bedduada bulunma fiili ile pekiştiririz. Kocanın lian işlemi tamamlanır da, kadın liana yanaşmazsa bu delile binaen kadına had uygulanması konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Kimileri delilin zayıf olması sebebiyle had uygulanmayacağını söylemişlerdir, imam Şafiî, "Kadının dört kere Allah adına şahitlik etmesi azabı ondan uzaklaştırır"[36] ayetini esas alarak, söz konusu delile binaen kadına had uygulanacağını söylemiştir. "Onlara uygulanan azaba, müminlerden bir grup şahit olsun"[37] ayetinde yer alan "azap" kelimesini îmam Şafiî sopa vurma olarak yorumlamıştır. Şafiî bu gerekçeye binaen kasame ile kısas uygulamasını birbirinden ayırmıştır. Çünkü lian işleminde kadın lian yaparak haddi kendisinden kaldırma imkamna sahiptir. Kısas uygulanan kişi ise bu imkana sahip değildir.
[Genel Maslahatı Sağlamak îçin Davacının Sözünün Kabul Edildiği Durumlar]
Bunun çeşitli örnekleri vardır.
1- Emin konumunda olan kişilerin, emanetin telef olduğu konusunda sözlerini kabul etmek. Bu hüküm konmasaydı insanlar emanet kabul etilmekten kaçınır ve emanetleri kabul etmeye bağlı maslahatlar ortadan kalkardı.
2- Cerh, tadil ve diğer hükümlerde hakimlerin iddialarını kabul etmek. Hakimlerin sözleri kabul edilmeseydi insanlar hakimliği kabul etmekten kaçınırlar ve hükümlerden beklenen maslahatlar ortadan kalkardı.
3- Emaneti hak sahibine verdiğini iddia eden kişinin sözünün kabul edilmesi. Emin konumunda olan kişinin bu konuda iki durumu vardır:
a- Emanette hak sahibi olan'kişi tarafından emin konumuna gelmiş olması: Emanet bırakan kişi ona malını bırakmakla onun emin olduğunu itiraf etmiş sayıldığından yeminle birlikte emanet alanın sözü kabul edilir.
b- Dinin emin kabul etmesi. Mesela vasi yetimin malını kendisine verdiğini iddia etse veya kanunen yanında emanet bulunan kişi bunu kendisine emanet bırakmamış olan sahibine verdiğini iddia etse sözü kabul edilmez. Çünkü malı sahibine verme fiiline başkaları kolaylıkla şahit tutulabilir. Şahit tutma konusunda kusurlu davrandığından bu konudaki kaide ve usullere aykırı hüküm veremeyiz. Ancak bu kişi malı mal sahibi için harcadığını iddia ettiğinde yaptığı her harcama için şahit tutması zor olduğundan sözü kabul edilir.
[Özel bir zarureti ortadan kaldırmak için davacının sözünün kabul edildiği durumlarl
Gasıp, gaspettiği malın telef olduğunu iddia ettiğinde yemin ile birlikte sözü kabul edilir. Çünkü sözünü reddedersek ömür boyu hapiste kalmasına sebep oluruz. Böyle bir durumu; ariyet alan ve satın almak istediği malı denemek üzere elinde tutan kişiler vb. gibi tazmin mükellefiyetini üstlenen kişilerin tümü açısından ortadan kaldırmak gerekir.
[36] Nur, 8
[37] Nur, 2