sumeyye
Tue 27 April 2010, 09:12 am GMT +0200
Lukata (Buluntular)
UMUMİ AÇIKLAMA
UMUMİ AÇIKLAMA
Lukata, kelime olarak lakit´den gelir; yerden kaldırılmış şey manasına "buluntu" yerine kullanılır. Lakit, alıp kaldırmak demektir. Istılah olarak lukata "canlı ve cansız yitik mal", "mâliki bilinmeyen düşmüş mal", "yolunu şaşırmış hayvan", "ziyana maruz herhangi masum bir mal" gibi netice itibariyle aynı manada birleşen tabirlerle tarif edilmiştir.
Gerek mal ve gerekse çocuk olsun, bulunan şeyler, İslâm dininde birçok teferruat gerektiren hukuka tabidir. Fıkıh kitaplarında bunlarla ilgili meseleler Kitâbu´l-Lukata adını taşıyan müstakil bölümlerde inceleme konusu yapılmıştır.[1]
ـ5305 ـ1ـ عن يزيد موْلى الْمُنْبَعِث قال: ]سَمِعْتُ زَيْد بنِ خَالِد رَضِيَ اللّهُ عَنْه يقُولُ: سُئِلَ رَسُولُ اللّهِ # عَنْ لُقَطَةِ الذَّهَبِ أو الْوَرِقِ. فَقَالَ: اِعْرِفْ وِكَاءَهَا وَعِفَاصَهَا ثُمَّ عَرِّفْهَا سَنَةً، فإنْ لَمْ تَعْرِفْ فَاسْتَنفِقْهَا، وَلْتَكُنْ وِدِيعَةً عِنْدِكَ، فإنْ جَاءَ طَالِبُهَا يَوْماً مِنَ الدَّهْرِ فأدِّهَا إلَيْهِ، وَسُئِلَ عَنْ ضَالَّةِ ا“بِلِ. فقَالَ: مَالَكَ وَلَهَا، دَعْهَا فإنَّ مَعَهَا حِذَاءَهَا وَسِقَاءَهَا، تَرِدُ الْمَاءَ وَتَأكُلُ الشَّجَرَ حَتّى يَجِدَهَا رَبُّهَا، وَسُئِلَ عَنِ الشَّاةِ. فقَالَ: خُذْهَا، فإنَّمَا هِىَ لَكَ أوْ ‘خِيكَ أوْ لِلذَّئْبِ[. أخرجه الستة إ النسائي.»العِفَاصُ« الوعاء الذي تكون فيه اللقطة.و»الوِكاءُ« الخيط الذي يربط به الوعاء .
1. (5305)- Yezîd Mevlâ´l-Münbais anlatıyor: "Zeyd İbnu Hâlid radıyallahu anh´ı işittim. Diyordu ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a altın veya gümüş buluntu hakkında sorulmuştu.
"Kesesini ve bağını belle sonra onu bir yıl ilan et. (Sahibini) bilemezsen, onu harca. O yanında bir emanet olsun. Günün birinde arayanı gelecek olursa, ona ödersin" buyurdu. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm´a kaybolmuş develerden soruldu.
"Kaybolan develerden sana ne? Onları (kendi haline) bırak. Zira sahibi onu buluncaya kadar, ayağında çarığı, sırtında su tulumu vardır. Suya gider, ottan yer" buyurdular. Bu sefer (kaybolmuş) davardan soruldu:"
"Onları alın. Zira onlar ya senindir, ya (kaybeden) kardeşinindir, ya da kurdundur" buyurdular." [Buhârî, İlm 28, Şürb 12, Lukata 2, 3, 4, 11, Talak 22, Edeb 75; Müslim, Lukata 1, (1722); Muvatta, Akdiye 46, (2, 757); Ebu Davud, Lukata 1, (1704, 1705, 1706, 1707, 1708); Tirmizî, Ahkam 35, (1372, 1373).][2]
AÇIKLAMA:
1- Resulullah, devenin sahibi onu buluncaya kadar kendisini koruyabileceğini ifade etmektedir. Dolayısıyla onun yakalanmasını tecviz etmiyor. Ancak ziyana uğrayacak şeyin sahibini bulmak maksadıyla koruma altına alınabileceğini belirtiyor.
2- Hattâbî´nin açıklamasına göre "bu hadis, buluntu az da olsa çok da olsa, şayet bir yıl kalabilecek neve giren bir şeyse sahibini bulmak üzere ilan etmek gerekmektedir. Zira Aleyhissalâtu vesselâm lukata tabirini âmm ve mutlak kullandı, kayıtlamadı." Bazıları: "Bulunan şeyin değeri düşükse, bulanın bunu kullanabileceğini söylemiştir; ayakkabı, kamçı, çorap gibi kendisinden istifade edilen fakat mal edinilemeyen şeyler böyledir."
Bazı alimler, on dirhemden daha düşük değerde olanlar için bu hükme varmışlar, "değerce düşüktür" demişlerdir. Bazısı "buluntulardan değeri dinarı aşanlar ilan edilir" demişler ve görüşlerine rivayetlerden delil göstermişlerdir.
3- Kastalâni, küçük vahşilere karşı kendi gücüyle korunabilen öküz, at gibi hayvanların da bu meselede hükümde deveye tabi olacağını söyler.
Bulunan devenin alınıp alınmayacağı hususunda alimler ihtilaf etmiştir. İmam Malik, Evzaî, Şafiî hazretleri , hadisteki nehyi esas alarak "yitik deve alınmaz, ilan da edilmez" derken, Kûfîler, alınıp ilan edilmesinin efdal olacağını söylemişlerdir. "Zira derler, deveyi kendi haline bırakmak onun ziyan olmasına sebep olur."
İbnu´l-Cevzî: "At, deve, sığır, katır, merkeb, davar ve geyiğin alınması sadece imama (devlet temsilcileri) caizdir. O, muhafaza maksadıyla alır" der.[3]
ـ5306 ـ2ـ وعن عَمْرُو بن شعيب عن أبيه عن جِدّه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سُئِلَ رَسُولُ اللّهِ # عن الثّمرِ الْمُعَلّقِ فقَالَ: مَنْ أصَابَ بِفيهِ مِنْ ذِى حَاجَةً غَيْرَ مُتَّخِذٍ خُبْنَةً فََ شَىْءَ عَلَيْهِ، وَمَنْ خَرَجَ مِنْهُ بِشَىْءٍ فَعَلَيْهِ غَرَامَةُ مِثْلَيْهِ وَالْعقُوبَةُ، وَمَنْ سَرَقَ مِنْهُ شَيْئاً بَعْدَ أنْ يُؤْوِيَهُ الْجَرِينُ فَبَلَغَ ثَمَنَ الْمِجِنِّ فَعَلَيْهِ الْقَطَعُ، وسُئِلَ عَنِ اللُّقَطَةَ: فقَالَ: مَا كَانَ مِنْهَا في الطَّرِيقِ الْمَيْتَاءِ وَالْقَرْيَةِ الْجَامِعَةِ فَعَرِّفْهَا سَنَةً، فإنْ جَاءَ طَالِبُهَا فَادْفَعْهَا إلَيْهِ وَإنْ لَمْ يَأتِ فَهِىَ لَكَ، وَمَا كَانَ مِنْهَا في الْخَرَابِ فَفِيهِ وَفِى الرِّكَازِ الْخُمُسُ[. أخرجه أبو داود والنسائي.»الخُبنةُ« ما يجعل في طرف الثوب ويخبأ فيه.و»الجَرينُ« للتمر كالبيدر للحنطة والشعير.وقوله »فَعَلَيْهِ غَرَامَةُ مِثْلَيْهِ والعُقُوبَةُ« على سبيل الوعيد لينزجر فاعل ذلك، وإ ف يجب على متلف الشئ أكثر من مثله.و»الطَّريق المَيْتَاءُ« هى التي يطرقها الناس كثيراً .
2. (5306)- Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a (dalında) asılı meyve hakkında sorulmuştu:
"İhtiyaç sahibi, sepetine almaksızın ağzıyla ulaşırsa, kendisine bir vebal gelmez. Ancak kim de, eteğinde (birşeyler) alarak oradan çıkarsa, aldığının iki kat değeriyle borçlanır. Ayrıca (ta´zir nevinden) ceza da yer. Kim de yığın yapıldıktan sonra meyveden çalarsa ve bunun değeri miğfer fiyatını bulursa, eli kesilir" buyurdu. Sonra kendisine lukata (buluntu)dan sorulmuştu:
"İşlek yolda bulunmuş olanla, insanların çokça yaşadığı meskun karyede bulunmuş olanı bir yıl boyu ilan et. Eğer sahibi gelirse hemen ver. Eğer gelmezse artık o senin olmuştur. Harabede bulunmuş ise, bununla, maden için humus (beşte bir) vergisi vardır" buyurdular. [Ebu Davud, Lukata 1, (1710, 1711, 1712, 1713); Nesâî, Kat´u´s-Sârik 11, (8, 84-85).][4]