- Lizbon zirvesinin ardından

Adsense kodları


Lizbon zirvesinin ardından

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 20 June 2012, 04:02 pm GMT +0200
Lizbon zirvesinin ardından
Mesut ÖZCAN • 70. Sayı / DÜNYA


20. yüzyılın en başarılı uluslararası örgütü olarak kabul edilen NATO, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından güncel şartlara adapte olarak varlığını devam ettirdi. Soğuk Savaş’ın başlangıcında bir savunma örgütü olarak kurulan ve Varşova Paktı’na karşı ABD’nin önderliğinde önemli bir görev icra eden NATO, çift kutuplu dünyada üyelerine gerekli güvenliği sağladı. Başlangıçtaki üyelik talepleri reddedilse de, Kore Savaşı’na asker göndermesinin ardından Türkiye de 1952 yılında örgütün bir üyesi haline geldi ve NATO üyeliği Soğuk Savaş dönemi boyunca Türkiye’nin dış politikasını şekillendiren en önemli unsurlardan birisi oldu. NATO için önemli görevler icra eden Türkiye, Sovyetler Birliği’nden algılanan komünizm tehdidinin çevrelenmesi amacıyla, birlik içerisinde en büyük ikinci orduyu uzun yıllar boyunca besledi.

Soğuk Savaş’ın şartları altında ortaya çıkan bir örgüt olan NATO, normal şartlar altında görevini yerine getirmiş diğer pek çok örgüt gibi varlığına son verebilirdi. Ama 1990’lı yıllarda silahlı çatışmaların değişen yapısı ve konvansiyonel olmayan yeni türden tehditlerin ortaya çıkmasıyla yeni tehditlere göre kendini dönüştürerek, dünya siyasetinde önemli roller oynamaya devam etti. Küresel dünyanın tehditlerinin daha karmaşık ve nereden geleceği belirsiz bir hâl alması, NATO’nun savunma misyonunda değişikliklere gidilmesi ve artık “alan dışı” olarak nitelenen bölgelerde de operasyon yapılmasının önü açıldı. 1999 yılındaki Washington toplantısı ile yeni bir stratejik konsept geliştiren NATO artık sadece üyelerine gelen doğrudan saldırılara değil, onların güvenliklerini tehdit eden “alan dışı” bölgelere de operasyon yapmaya başladı. Aynı dönemde bir yandan da genişleyen örgüt, Soğuk Savaş yıllarında mücadele ettiği pek çok Doğu Avrupa devletini, çoğu zaman Rusya’nın muhalefetine rağmen, üyeliğe kabul etti.

Son Lizbon toplantısında ise gündeme ağırlığını koyan konu Avrupa’yı muhtemel balistik füzelerden koruması planlanan füze kalkanıydı. ABD’nin eski Başkanı Bush zamanından beri gündemde olan ve önceleri daha çok ABD’nin bir projesi olarak değerlendirilen savunma kalkanı, NATO’nun Lizbon Zirvesi’nin ana konularından biri oldu. Üye ülkeler füze kalkanı olarak adlandırılan bir güvenlik mekanizmasının oluşturulmasına karar verdiler. Türkiye’de medyaya yeterince yansımasa da, bu toplantı sırasında gündemdeki diğer önemli bir konu da Rusya ile örgütün gerek füze kalkanı bağlamında, gerekse diğer farklı tehditler konusunda nasıl işbirliği yapabileceği idi. Rusya ile diyalog önceki yıllarda başlamış olmakla beraber, işbirliğinin daha da ileri götürülmesi noktasında çeşitli adımlar atıldı. Aynı şekilde toplantı bağlamında görüşülen diğer önemli bir başlık da, NATO’nun başarısı açısında bir test niteliği taşıyan Afganistan operasyonuydu. Bu konudaki görüşmelere Afganistan Devlet Başkanı Karzai’nin yanı sıra, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon da katıldı. Toplantı sonucunda, Afganistan’ın altyapısının imar edilmesi ve güvenlik güçlerinin geliştirilmesi noktasında daha fazla destek verilmesi kararlaştırıldı. Yaklaşık 9 yıldır devam eden ve NATO açısından çok da başarılı sayılamayacak bir operasyon alanı olan Afganistan’dan, birliğin 2014’te çekilmesi planlanıyor. Bu plana uygun hareket edilebilmesi için, Afgan devlet kurumlarının ve güvenlik güçlerinin kendi ayakları üzerinde durabilir hale gelmesi ve ülkede istikrarın sağlanması adına gerekirse bir şekilde Taliban ile temasa geçilmesi gerekiyor. Türkiye’nin muharip güç bulundurmadığı ülkedeki çeşitli NATO üyesi ülkeler, askerlerinin varlıklarını sorgular durumdalar. ABD’nin en yakın müttefiki İngiltere Savunma Bakanı’nın bu noktadaki sözleri hâlâ hafızalarda. Afganistan konusunda daha fazla desteğe ihtiyaç duyan NATO ve ABD, bu nedenle Rusya’nın desteğine yeşil ışık yaktı. Özellikle lojistik hizmetleri noktasındaki sıkıntıların aşılması için Rusya’nın vereceği destek NATO’nun Afganistan operasyonunun başarısı açısından önemli hale geldi.

Yukarıda bahsettiğimiz konular da NATO’nun Lizbon Zirvesi’nde görüşülse de, Türk kamuoyunda daha çok füze kalkanı olarak adlandırılan güvenlik mekanizması konuşuldu. Özellikle de füze kalkanının koruyacağı füzelerin geleceği ülkelerin adının anılıp anılmayacağı ve bu noktada İran’ın isminin zikredilip edilmeyeceği uzun uzun tartışıldı. NATO’yu yaklaşık 30 ülkenin elinde bulunduğu düşünülen balistik füzelerden korumak amacına yönelik olarak geliştirilecek bu kalkan projesinde, herhangi bir ülkenin ismi zikredilmeksizin, prensipler çerçevesinde genel bir tehdit tanımlamasının yapılması Türkiye’nin başından beri savunduğu bir tutumdu. Bu türden bir proje ilk konuşulmaya başlandığında Rusya’dan gelmesi muhtemel tehditlere karşı çeşitli doğu Avrupa ülkelerine yerleştirilmesi planlanan savunma sistemleri, sonraları İran ve Ortadoğu kaynaklı muhtemel saldırılar karşısında Türkiye’yi de içine alan ülkelerle anılmaya başlandı.

Son dönemde NATO için anılan tehditlerin daha çok Türkiye’nin yakın çevresinde ve doğusunda yoğunlaşması nedeniyle, bu tehditlere karşı geliştirilecek olan sistem noktasında önemli bir rol oynayacak olan Türkiye’nin taleplerinin önemsenmesinden daha doğal bir şey olamaz. Türkiye NATO’ya yaptığı katkı çerçevesinde ve bundan sonrasında oynaması beklenen rol göz önüne alındığında, diğer herhangi bir üyeden daha farklı hareket etmek durumundaydı. Gerek tehdit algısı, gerekse tehdide verilecek cevap noktasında önemli bir yer tutan Türkiye, pasif bir oyuncu olmayacağını en başından belli etti. Kararlı ve istikrarlı bir siyaset izleyerek, muhataplarına tutumunun sebeplerinin anlatarak onları ikna etmeyi başardı ve geliştirilecek proje için şu anki taleplerini aldı. Şunu unutmamak gerekir; bu projenin gerçekleştirilmesi için bundan sonra da daha pek çok görüşme yapılacak, çeşitli tartışmalar yaşanacak. Ama son NATO toplantısının da gösterdiği bir şey var; Türkiye artık pasif bir üye değil, ittifakın yükünü uzun süredir omuzlayan ve bu noktada verdiği katkının karşılığını talep eden bir üye. Dış politikada aktif bir siyaset izleyerek çevresinde oluşturmaya çalıştığı barış ortamına zarar verecek gelişmeleri önlemeye çalışan, ittifak yükümlülüklerine sadık ama kendi dış politika önceliklerini de göz ardı etmeyen bir tutum izlendi. Türkiye’nin bu politikası, dış politikada yükselen grafiğinin başka bir örneğini teşkil ediyor. Bu aynı zamanda son dönemde daha fazla şekilde gördüğümüz uluslararası platformların Türkiye tarafından daha aktif şekilde kullanıldığının da bir göstergesi.