- Libya’da yıpratıcı süreç

Adsense kodları


Libya’da yıpratıcı süreç

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 23 July 2012, 02:41 pm GMT +0200
Libya’da yıpratıcı süreç
Mesut ÖZCAN • 78. Sayı / DÜNYA


Libya’daki çatışmaların dördüncü ayında gelinen aşamayı değerlendirmek ve bundan sonra gerçekleşmesi muhtemel olayları öngörebilmek ve sürece hazırlık yapmak adına geçtiğimiz ay İstanbul’da Libya Temas Grubu toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıya Libya’daki muhaliflerin temsilcilerinin yanında pek çok ülkeden Dışişleri Bakanı düzeyinde katılım olurken, dikkatler ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın üzerindeydi. BM Güvenlik Konseyi’nin iki önemli üyesi olan Rusya ve Çin’in katılmadıkları toplantı sonrasında Libya’daki muhaliflere siyasi ve ekonomik destek açıklandı. Libya’daki silahlı çatışmaların başlamasının, ülkenin neredeyse ikiye bölünmesinin ardından BM Güvenlik Konseyi insan haklarının ve sivillerin korunması çerçevesinde bir karar aldı. Toplantıda bu kararın gereği olarak Kaddafi güçlerinin mevzilerine hava saldırıları gerçekleştiren NATO’nun bundan sonra atması gereken adımlar gündeme getirildi. Nitekim toplantının önemli katılımcılarından biri de, NATO Genel Sekreteri Rasmussen’di.

İstanbul’da bu toplantı devam ederken, bölgede çatışmalar devam ediyordu. İlk zamanlardaki genel beklentinin aksine, Kaddafi’nin saldırıların hemen başında yaptığı konuşmalardaki iddialarını doğrular şekilde uzun bir çatışma süreci ortaya çıktı. Hemen herkes Ortadoğu’da diğer ülkelerde ortaya çıkan ayaklanmalar ve yönetimlerin devrilmesine benzer şekilde Libya’da yönetimin devrilmesini bekliyordu. Libya’nın kendine özgü şartları bilinmekle ve kabul edilmekle beraber, ortaya çıkan dalganın Libya’yı da etkilemesinin kaçınılmaz olacağı düşünülüyordu. Ancak görüldü ki, eğer NATO’nun hava bombardımanı olmasaydı, muhaliflerin Kaddafi karşısında bir haftadan fazla direnmeleri mümkün olmayacaktı. Sonrasında Libya yönetiminin ekonomik kaynaklarının kurutulması ve diplomatik abluka ile köşeye sıkıştırılmasının ardından, artık Libya yönetimi için siyaseten ölü bir yönetim haline geldi. İşte İstanbul’daki Libya ile ilgili toplantı bu şartlar altında gerçekleşti.

Toplantıda ele alınan konuların başında, Libya yönetiminin askerî etkinliğine ciddi ölçüde zarar vermekle birlikte onu tam olarak teslim almaya yetmeyen saldırıların geleceği ve özellikle Ramazan süresince nasıl bir tavır takınılacağı ele alındı. Toplantı sonrasında saldırıların sonuç alması amacına uygun şekilde devam etmesi gerektiği belirtildi. Bunun yanında, muhalif grupların faaliyetlerini devam ettirebilmesi için en önemli sorunların başında gelen kaynak sorunu da toplantı sırasında gündeme gelen konulardan biriydi. Çeşitli Körfez ülkelerinden ve Batılı kaynaklardan finansal destek alan muhaliflerin taleplerinden birisi de Kaddafi yönetiminin yurt dışında dondurulan malvarlıklarının kendilerine tahsis edilmesiydi. Bu konuda onları tam anlamıyla tatmin edecek bir sonuç alınmasa da, belirli ölçüde bu fonlardan muhalif güçlere kaynak aktarılmasına karar verildi. Libya yönetiminin ülkenin zengin petrol kaynaklarından elde ettiği gelirlerin bir kısmını dünyanın farklı yerlerinde çeşitli yatırımlarda kullandığı biliniyor. Türkiye’de de mevcut bulunan banka yatırımları söz konusu iken, toplantının hemen öncesinde Libya yönetiminin hisse sahibi olduğu banka TMSF’ye devredilerek, yönetimine Türk yetkililer atandı.

Libya’daki muhaliflerin maddi destek için başvurdukları diğer bir yol da, el altından petrol satarak elde edilen geliri silahlı mücadeleyi finanse etmek için kullanmaktı. Bu noktada, Katar gibi ülkelerin muhaliflere destek olduğu biliniyor. Silahlı çatışmalar dolayısıyla bazı petrol merkezleri zarar gördüğü için buralardan petrol ihracatı gerçekleştirilemiyor. Ayrıca muhalifler henüz resmî olarak ülkenin kontrolünü ele alamadıkları ve BM’de ülkenin hukuki temsilcisi olarak tanınmadıkları için kanuni olarak petrol satamıyorlar. Az sayıdaki kaynaktan el altından yapılan petrol satışları, Kaddafi güçlerine kalıcı darbe vurmak için gereken imkânları sağlamaya yetmiyor.

Finansal ve askerî zorlukların yanında, muhaliflerin ancak yavaş yavaş ilerlemesine neden olan diğer bir zorluk da, organize bir askerî yapının hâlâ kurulmakta olmasından kaynaklanıyor. Muhaliflerin askerî yönetiminde eski ordu mensupları bulunmakla beraber, silahlı güçlerin çoğunu çeşitli kabileler ve gönüllülerden oluşan insanlar oluşturuyor. Bu kişilerin düzenli bir savaş için eğitilmesi zaman alıyor ve NATO’nun hava saldırılarına rağmen muhalifler ile Kaddafi yanlıları arasında beş aydır devam eden yıpratma savaşı ciddi insan ve ekonomik kaynak kaybına neden oluyor.

Ülkenin batısında kendi kaderlerini Kaddafi’ye bağlı gören bir nüfus kitlesi varlığı en temel sebeplerden biri. Bu noktada kabile bağları önemli bir rol oynuyor. Ayrıca Kaddafi’nin hiçbir şekilde ülkeyi terk etmeyeceğini düşündükleri için de bu kişi ve grupların desteğini kırmak zorlaşıyor. Kaddafi’nin ordusunun tank gibi ağır silahlara dayanan eski Sovyet tarzı ordu olduğu, NATO bombardımanı sonrasında bunun önemli bir kısmını kaybetse de, saldırılara karşı yeni bir taktik geliştirip yeni savunma hatları oluşturduğu dile getiriliyor. Bu hatları çok iyi savundukları için taraflar arasında şu âna kadar kalıcı bir avantaj elde edecek bir sonuç ortaya çıkmadı. Kaddafi’nin başarılı olmasında muhaliflerin ortak bir gündeminin olmaması, ortak noktalarının az olması da önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.

Trablus’taki gündelik yaşamın çatışmalardan büyük ölçüde etkilenmeden devam ettiğini iddia eden bazı Libyalılar, Kaddafi rejiminin halkın temel ihtiyaçlarını eskiden olduğu gibi oldukça ucuz bir şekilde karşılaması için sübvansiyonlara devam ettiğini, tek sıkıntının yakıt noktasında yaşandığını söylüyorlar. NATO’nun saldırısı sonrasında pek çok kişinin rejime daha sıkı bağlandığı, bu olayın bir işgal gibi gösterildiği dile getiriliyor. Trablus kaynakları olayların başlangıcında muhaliflerin iki temel hata yaptıklarını iddia ediyorlar: Bunlardan birincisi, sivil eylemlere girişmek yerine Bingazi bölgesindeki silahlı birlikleri basarak buradaki silahları elde etmeye çalışmaları, diğeri ise krallık dönemindeki eski bayrağı kullanmaları. Bu bayrağı gören Libya’nın batı kesiminde yaşayanların kendilerine karşı intikam hisleri taşıyan bir hareketle karşı karşıya kaldıkları iddia ediliyor.

Tüm bu yaşananların ardından Kaddafi rejimi beklendiğinden daha dirençli çıktığını ve bunun kendisinden, karşısındaki muhalefetin yapısından kaynaklanan sebepleri olduğunu söylemek mümkün. Ülkenin geleceği ile ilgili senaryolarda bölünme de dâhil çeşitli alternatiflerden söz ediliyor. Bazı yorumcular da, çözümün ancak Kaddafi’nin ortadan kaldırılması ile mümkün olabileceğini iddia ediyorlar. Ramazan süresince gelişmelerin nasıl bir şekil alacağı da ayrı bir tartışma konusu. NATO’nun operasyonlarına son verip çekilmesinin hem itibarı açısından ciddi sonuçları olacak hem de böylesi bir durumda çok daha fazla sivil kaybına yol açacak sonuçların ortaya çıkmasından endişe ediliyor. Gelişmelerin seyrini tam anlamıyla öngörmek imkânsız, ama yaşananlar gösteriyor ki Libya’da kısa vadede sonuca ulaşmak mümkün olmayacak.