- Libas giyecekler 2

Adsense kodları


Libas giyecekler 2

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Mon 26 April 2010, 03:07 pm GMT +0200
AÇIKLAMA:






Hadiste, sefer sırasında ayakkabı giymeye teşvik var. Ayakkabı giymekle biniyor olmanın manası, "ayakkabılı kimsenin ayakları binen kimsenin ayakları gibi bir kısım zararlardan ve meşakkatlerden selamette kalır" demektir. [48]



ـ5258 ـ7ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَلْبَسُ النِّعَالَ السِّبْتِيَّةَ، وَهِىَ الّتِي لَيْسَ عَلَيْهَا شَعْرٌ، وَيَتَوَضّأ فيها، وَأنَا أُحِبُّ أنْ ألْبَسَهَا[. أخرجه النّسائى.»السِّبْتِيةُ« جلود بقر مدبوغة بالقرظ قد سبت عنها شعرها: أى حلق .



7. (5258)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı sebtiyye ayakkabısı giyerken gördüm. Sebtiyye ayakkabısı, üzerinde hiç tüy bulunmayan ayakkabıdır. Aleyhissalâtu vesselâm bu ayakkabı içinde abdest alıyordu. Ben bu ayakkabıyı giymeyi severim." [Nesâî, Taharet 95, (1, 80), Zinet 67, (7, 186).][49]



AÇIKLAMA:



1- Sebtiyye: Debbağlanmış sığır derisi demektir. Üzerindeki bütün kıllar, debbağlanma sırasında yolunmuştur. Sebt kelimesi yolunmayı ifade eder. Yumuşama manası da bulunduğundan, ismin bu manadan geldiği de söylenmiştir.

2- Hadis, Ashab´ın zevklerini bile sünnete göre ayarladığına güzel bir örnektir.[50]



ـ5259 ـ8ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ لِنَعْلَىْ رَسُولِ اللّهِ # قِبَاَنِ[. أخرجه الخمسة إ مسلماً.»قِبَال النّعلِ« زمامها، وهو السير الذي يكون بين ا‘صبع الوسطى والتي تليها .



8. (5259)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ayakkabısında parmak arasına geçen atkısı vardı." [Buhârî, Libas 41, Ebu Davud, Libas 44, (4134); Tirmizî, Libas 33, (1773, 1774); Nesâî, Zinet 117, (8, 217).][51]



AÇIKLAMA:



Burada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ayakkabısı hakkında bilgi verilmektedir. Yapılan tarife göre, ayakkabısında parmak aralarından geçen bir atkı mevcuttur. Kıbal, bu parmak atkısına denmektedir. Sırımdan olan bu atkı, orta parmakla onu takip eden parmak arasına girmelidir. Aliyyu´l-Kârî´nin el-Cezerî´den nakline göre, "Resulullah´ın ayakkabısında iki sırım vardı. Birini başparmağı ile onu takip eden parmağın arasına geçirirdi, diğerini de orta parmakla onu takip eden parmağın arasına geçirirdi. Bu iki sırımın birleşme yeri ayağın üst yüzünün üzeri idi. Bu, ayakkabının şirak denen bağlama takımını teşkil ediyordu." Kıbal´ı, Cevherî şöyle açıklamıştır: "Ayakkabı atkısı: Ortaparmakla onu takibeden parmak arasında bulunan zimam (yular)dır."[52]



ـ5260 ـ9ـ وعن ابن أبي مُلَيْكَةَ قَالَ: ]قِيلَ لِعَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها. هَلْ تَلْبَسُ الْمَرأةُ النّعْلَ؟ فقَالَتْ: قَدْ لَعَنَ رَسُولُ اللّهِ # الرَّجُلَةَ مِنَ النّسَاءِ[. أخرجه أبو داود.»اَلْمُترجِّلَةُ« من النّساءِ: هِىَ الّتِي تشبّه بالرجال في هيئتهم وأحوالهم وأخقهم وأفعالهم .



9. (5260)- İbnu Ebi Müleyke anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)´ye:

"Kadın (erkeğe mahsus) ayakkabı giyer mi?" diye sorulmuştu:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadınlardan erkekleşenlere lanet etti!" diye cevap verdi." [Ebu Davud, Libas 31, (4099).][53]



AÇIKLAMA:



1- Na´l kelimesi, nalın veya ayakkabı diye çevrilebilir. en-Nihaye´de "yürüme sırasında giyilen şey" diye açıklanmıştır. Şu halde bunu sadece takunya diye anlamak hatalı ve eksik olur. Bu durumda hadisi "erkek ayakkabısı" diyerek kayıtlayarak anlamak gerekecektir.

2- Hadis, kadınların ayakkabıda dahi erkeklere benzememesi gereğini teşri buyurmaktadır. Recüle kelimesi reculün müennesidir. Erkekleşmiş, kılık kıyafetiyle, konuşma tarzıyla erkeğe benzemiş kadın demek olur.[54]



ـ5261 ـ10ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَعَنَ رَسُولُ اللّهِ #: اَلرَّجُلَ يَلْبَسُ لِبْسَةَ الْمَرْأة، وَالْمَرْأةَ تَلْبَسُ لِبْسََةَ الرَّجُلِ[. أخرجه أبو داود.



10. (5261)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadın elbisesini giyen erkeğe ve erkek elbisesini giyen kadına lanet etti." [Ebu Davud, Libas 31, (4098).][55]



AÇIKLAMA:



"Bu hadis, benzeşme meselesini önceki hadise nazaran daha umumi olarak ele almaktadır. Anlaşılacağı üzere, sadece ayakkabıda değil, kılık kıyafete giren her hususta cinsler birbirlerine benzememelidir. en-Nihaye´de, "kadınların rey ve ilimde erkeklere benzemelerinin mahmud olduğu"nu, bunun takdir edilecek bir meziyet olduğunu belirtir.[56]



* ZİNETİN TERKİ



ـ5262 ـ1ـ عن معاذ بن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ تَرَكَ اللِّبَاسَ تَوَاضعاً للّهِ، وَهُوَ يَقْدِرُ عَلَيْهِ، دَعَاهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلى رُؤُسِ الْخََئِقَ حَتّى يُخَيِّرَهُ مِنْ أىِّ حُلَلِ ا“يمانِ شَاءَ يَلْبَسُهَا[. أخرجه الترمذي .



1. (5262)- Muaz İbnu Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim muktedir olduğu halde tevazu maksadıyla (Allah için) (kıymetli) elbise giymeyi terkederse, Allah kıyamet günü, onu mahlukatın başları üstüne çağırır ve dilediği iman elbisesini giymekte onu muhayyer bırakır." [Tirmizî, Kıyamet 40, (2483).][57]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste sadece "elbise" kelimesi geçmektedir. Ancak bundan maksad pahası yüksek olan kıymetli, süslü elbisedir. Ayrıca Teysiru´l-Vüsul´ de eksik olduğu halde, Tirmizî´deki aslında "Allah için" tabiri vardır. Bu ziyade, hadis metninde olmasaydı bile takdiren var kabul edilecekti. Çünkü sırf "mütevazi" veya "zahid " desinler diye güzel elbise giymeyi terketmek zikredilen fazilete sebep olamaz.

2- Mahlukatın başları üstüne çağırılması, onun herkese gösterilip, ammenin huzurunda taltif ve tebcil edilmesi demektir.

Bir başka rivayette, Resulullah´ın şöyle söylediği de belirtilmiştir: "Kim almaya gücü yettiği halde güzellik elbisesini terkederse... Allah ona keramet elbisesini giydirir."

Resulullah: "Allah, nimetini kulu üzerinde görmeyi sever" hadisleriyle herkesi geliriyle mütenasib giyinmeye teşvik etmiş, iyi ve kıymetli şeylerin giyilmesinin günah olmadığını belirtmiş ise de, sadedinde olduğumuz hadiste, Allah rızası için mütevazi giyinmenin faziletini de belirtmiş olmaktadır. Şu halde, bu hadis, mütevazi giyinmeye bir emir olmayıp, bir irşaddır.[58]



ـ5263 ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ لَبِسَ ثَوْبَ شُهْرَةٍ ألْبَسَهُ اللّهُ ثَوْبَ مَذَلَّةٍ؛ وفي رواية: ألْبَسَهُ اللّهُ أيَّاهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ثُمَّ ألْهَبَ فيهِ النّارَ[. أخرجه الرواية ا‘ولى أبو داود، والثانية رزين.»ثَوْبُ الشّهْرَةِ« هو الذي إذا لبسه ا“نسان افتضح به اشتهر بين الناس، والمراد به ما يجوز للرجال لبسه شرعاً و عرفاً .



2. (5263)- Hz. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim şöhret elbisesi giyerse Allah ona zillet elbisesi giydirir."

Bir rivayette de şöyle denmiştir: "...Kıyamet günü Allah ona onun aynısını giydirir, sonra içinde ateşi tutuşturur." [Ebu Davud, Libas 5, (4029), 4030).][59]



AÇIKLAMA:



1- Hadisin Ebu Davud´daki aslı ile Teysir´deki metin arasında, manaya tesir etmeyen bazı farklılıklar mevcuttur.

2- Şöhret elbisesi: İbnu´l-Esir bunu, "rengi, herkesin giydiği elbiselerin rengine muhalefetle dikkatleri kendine çeken elbisedir, sahibi böylece hasıl ettiği istiğrabla tekebbür eder" diye açıklar. Dikkat çekmek her zaman renk farklılığı ile olmaz. Giyilen elbisenin şekli, tarzı da dikkatleri kendine çekebilir. Bir başka ifade ile, hadisin mutlak ifadesi gözönüne alınınca, bölgenin umumi ve mutad modasına ters düştüğü için şu veya bu yönüyle garabet arzederek dikkatleri üzerine çeken her çeşit elbise bu gruba girmeli ve yasak olmalıdır. Nitekim bu elbise "şeriate ve örfe uymayan kıyafet" diye de tarif edilmiştir.

Öyleyse İslam kıyafeti, sadece tesettürün sağlanmasıyla gerçekleşmez, başka esaslar da arar. İşte bunlardan biri dikkat çekici olmamaktır. Aksi takdirde, Allah kıyamet günü, kişinin işlediği suça muvafık bir ceza ile cezalandırıp onu zillete atacaktır. الجزاءُ مِنْ جِنْسِ العَمَلِ [60]



* SÜSLENME



ـ5264 ـ1ـ عن أبي ا‘حْوص عن أبيه قال: ]أتَيْتُ النّبِىَّ # وَعلَيَّ ثَوْبُ دُونٍ. فقَالَ: ألَكَ مَالٌ؟ قُلْتُ: نَعَمْ. قَالَ: مِنْ أىِّ الْمَالِ؟ قُلْتُ مِنْ كُلِّ الْمَالِ قَدْ أعْطَانِى اللّهُ تَعالى. قَالَ: فَاِذَا أتاكَ اللّهُ تَعالى مَاً فَلْيُرَ أثَرُ نِعْمَةِ اللّهِ عَلَيْكَ وَكَرامَتِهِ[. أخرجه النسائي .



1. (5264)- Ebu´l-Ahvas babasından naklen diyor ki: "Üzerimde adi bir elbise olduğu halde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın yanına gelmiştim. Bana:

"Senin malın yok mu?" diye sordu.

"Evet var!" cevabıma:

"Hangi çeşit maldan?" sorusunu yöneltti.

"Her çeşit maldan Allah bana vermiştir [deve, sığır, davar, at, köle, hepsinden var]" demem üzerine:

"Öyleyse Allah Teala hazretleri sana bir mal verdiği vakit Allah´ın verdiği bu nimetin eseri ve fazileti senin üzerinde görülmelidir!" buyurdular." [Nesaî, Zinet 83, (8, 196).][61]



AÇIKLAMA:



Dinimiz, her ne kadar mütevazi bir hayat tavsiye ediyorsa da, tevazuda ileri gidip varlık içinde yokluk hayatı yaşamayı hoş görmez. Ayet-i kerime dünyadaki nasibin unutulmamasını emreder (Kasas 77). Hadiste de: "Allah birinize bir mal verdi mi, onu önce kendine harcasın" buyurarak daha açık bir üslupla kişinin kendisi için makul ölçülerle harcaması gereğine dikkat çeker.[62]



ـ5265 ـ2ـ وعن محمّد بن يحيى بن حِبّانٍ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَا عَلى أحَدِكُمْ إنْ وَجَدَ سَعَةَ أنْ يَتَّخِذَ ثَوْبَيْنِ لِيَوْمِ الْجُمْعَةِ غَيْرُ

ثَوْبى مِهْنَتِهِ[. أخرجه أبو داود.»المهنة« الخدمة ومعاناة ا‘شغال .



2. (5265)- Muhammed İbnu Yahya İbnu Hibban anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizden biri bolluğa erince iş elbisesinden başka bir de cum´a elbisesi edinirse üzerine (bir vebal) yoktur." [Ebu Davud, Salat 219, (1078); İbnu Mace, İkametu´s-Salat 82, (1095).][63]



AÇIKLAMA:



Rivayetin Ebu Davud´daki aslında, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bu irşadı hutbe sırasında beyan ettiği belirtilir. Böylce cum´a ve bayramlarda giyilmek üzere hususi bir elbise bulundurmanın dinen reddedilen israf sayılmayacağı beyan edilmiş olmaktadır. Bu, hem cum´aya katılan insanların iş elbiselerinin neşredeceği nahoş kokulardan uzak tutulmasını sağlayarak mescidleri daha cazip, daha huzurlu kılar, hem de Müslümanların bayramı olan cum´aya tazim ifade eder.

Hadis, cum´a günü güzel ve temiz elbise giymenin ve hatta sırf cum´ aya mahsus bir takım bulundurmanın müstehab olduğunu ifade eder.[64]



ـ5266 ـ3ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَظَرَ رَسُولُ اللّهِ #: الى صَاحِبِ لَنَا يَرْعى ظَهْراً لَنَا وَعَلَيْهِ بُرْدَانِ قَدْ أخْلَقَا. فَقَالَ: أمَالَهُ غَيْرُ هذَيْنِ؟ قَلْتُ: بَلى لَهُ ثَوْبَانِ في الْعَيْبَةِ كَسَوْتُهُ إيّاهُمَا. فقَالَ: ادْعُهُ، فَلْيَلْبَسْهُمَا، فَلَبِسَهُمَا. فَلَمَّا وَلّى؛ قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَالَهُ؟ ضَرَبَ اللّهُ عُنُقَهُ. ألَيْسَ هذَا خَيْراً؟ فَسَمِعَهُ الرَّجُلُ فقَالَ: في سَبِيلِ اللّهِ يَا رَسُولَ اللّهِ؟. فقَالَ: في سَبِيلِ اللّهِ. فَقُتِلَ الرَّجُلُ في سَبيلِ اللّهِ[. أخرجه مالك .



3. (5266)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bize binek hayvanlarımızı güden bir adamımızı gördü. Üzerinde eskimiş (çizgili) iki parçalı giysi vardı.

"Onun bu eskilerden başka giyeceği yok mu?" buyurdular. Evet var dedim. Çamaşır torbasında iki giysisi daha var, ben onları giydirmiştim."

"Öyleyse çağır onu da, bunları giysin!" emrettiler. (Çağırdım, emr-i Nebeviyi söyledim, o da onları giyindi. Geri gitmek üzere dönünce, Aleyhissalâtu vesselâm:

"Nesi var (da bu yenileri giymiyor?) Allah boynunu vurasıca! Bu daha hoş değil mi?" buyurdular. Adam bu sözü işitti ve: "Allah yolunda mı (boynum vurulsun) ey Allah´ın Resulü?" dedi.

"Evet buyurdular, Allah yolunda!" Adam Allah yolunda öldürüldü. [Muvatta, Libas 1, (2, 910).][65]



AÇIKLAMA:



1- Hadisin Muvatta´daki aslında mevzumuz açısından ehemmiyetli bir ziyade var. Hz. Cabir bu hadisenin bir sefer sırasında (Enmar Gazvesi´nde) cerayan ettiğini belirtir. Yani savaş sırasında bile olsa, çoban bile olsa eskipüskü pejmürde bir kıyafetten imkan nisbetinde kaçınılmalıdır. İslam uleması, nususun karinesine dayanarak kıyafetin insan ruhuna tesir edeceğini kabul etmiştir.

2- Hadiste geçen "Allah boynunu vurasıca!" tabiri, bir bedduadan ziyade memnuniyetsizliği ifade eden bir tabirdir. Dilimizde Allah hayrını veresice tabirini bu makamda kullanırız. Hadisin devamındaki inceliğin hatırına, dilimizdeki örfî karşılığını kullanmadık.

Hadisin devamı Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bir mucizesiyle tamamlanmaktadır.[66]



ـ5267 ـ4ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ #: عَنْ هَاتَيْنِ اللِّبْسَتَيْنِ: اَلْمُرْتَفِعَةِ، وَالدُّونِ[. أخرجه رزين .



4. (5267)- İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu iki kıyafeti yasakladı: Çok yüksek kıyafet, çok düşük kıyafet." [Rezin tahriç etmiştir.][67]



AÇIKLAMA:



Rivayet Rezin İbnu Muaviye´ye aittir. Ancak mütedavil kaynaklarda bulunamamıştır. Hadiste insan haysiyetine yakışmayacak derecede düşük bir kıyafetin yasaklanması yanında, kişiye kibir telkin edecek çok pahalı bir kıyafet de yasaklanmaktadır. Böylece, "Her işin hayırlısı vasat olanıdır" hadisi kıyafette de cari olmaktadır. Çok düşük kıyafet kişiyi ruhen sefilleştirip, insanî itibarını da haleldar edeceği gibi, yüksek bir kıyafet de israfa kaçmaktan öte, ruhta mezmum olan tekebbür hissini doğurabilecek, normal insanların uzaklaşmasına ve kişinin yalnızlaşmasına sebep olabilecektir.[68]



İKİNCİ FASIL


ELBİSE ÇEŞİTLERİ



ـ5268 ـ1ـ عن أمُّ سَلَمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كانَ أحَبُّ الثِّيَابِ الى رَسُولِ اللّهِ #: اَلْقَمِيصُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



1. (5268)- Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın en ziyade sevdiği elbise kamîs idi." [Ebu Davud, Libas 3, (4025); Tirmizî, Libas 28, (1762, 1763).][69]



AÇIKLAMA:



1- Arapça´da vücudu örtmek üzere giyilen veya sarılan her şeye sevb denir. Sevb dikişli de olabilir, dikişsiz de. Dilimizdeki giysi kelimesi sevbin karşılığı olabilir. Kamis ise dikişli giysidir. Bunun baş ve kolların geçmesini sağlayan oyukları vardır. Şu halde, kamis, bedenin yukarı kısmını örten dikişli giysinin adıdır ki, gömlek demekteyiz.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), vücudu örtmede, rida ve izar gibi dikişsiz olup sargı ve atkı suretiyle vücudun örtülmesine bedel, dikişli olan kamisin giyilmesini tercih etmektedir. Rida belden yukarıyı atkı suretiyle izar da belden aşağıyı sarınma suretiyle örten giysilerin adıdır. Şu halde dikişli olan kamis, örtünme işini daha iyi, daha sağlam yapacağı için (aleyhissalâtu vesselâm) bunu daha çok sevmiş olmalıdır. İzar ve ridanın ayrıca bağlanarak bedene rabtedilmeye ihtiyacı vardır.[70]



ـ5269 ـ2ـ وعن سُوَيْدِ بْنِ قَيْسٍ قَالَ: ]جَلَبْتُ أنَا وَمَحْرَفَةُ الْعَبْدِىُّ بَزَّا مِنْ هَجَرَ، فأتَيْنَا بِهِ مَكَّةَ، فَجَاءَ رَسُولُ اللّهِ # فَسَاوَنَا سَرَاوِيلَ فَبِعْنَا مِنْهُ فوَزَنَ ثَمَنَهُ وَقالَ لِلّذِى يَزِنُ زِنْ وَأرْجِحْ[. أخرجه أصحاب السنن .



2. (5269)- Süveyd İbnu Kays anlatıyor: "Ben ve Mahrefetu´l-Abdî, Hacer´den bez alıp, Mekke´ye getirdik. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) [yanımıza] gelip bizimle bir şalvar pazarlık etti ve satın aldı. Fiyatını bize tartıp ödedi. Tartan kimseye de: "Tart (ve ibreyi lehine) kaydır!" emretti." [Ebu Davud, Büyû 7, (3336); Tirmizî, Büyû 66, (1305); Nesaî, Büyû 54, (7, 284).][71]



AÇIKLAMA:



1- Hacer, Medine´ye yakın bir yer adıdır.

2- Alimler bu hadisten, tartma ve ölçme işinin ücretle olabileceği, bu hizmete mukabil ücret alınabileceği hükmünü çıkarmışlardır. Bundan hareketle taksim eden ve muhasebe işini yapanların da bu hizmetleri mukabili ücret alabileceği hükmüne varılmıştır. Sadece Ahmed İbnu Hanbel ile Said İbnu Müseyyeb rahimehümallah´ın taksim eden ve hesap yapanların (kassam ve hasib) ücret almalarını mekruh addettikleri rivayet edilmiştir.

3- Resulullah´ın hitabında, fiyatın tartılma (ve bozdurulma) ameliyesinin müşteriye terettüp ettiği hükmü çıkarılmıştır. Sözgelimi bu iş bir külfet, bir ücret mukabili yapılacaksa bu külfet ve ücret müşteriye aittir, satıcıya değil. Günümüzdeki tatbikat buna uymuyor denebilir. Müşteri bütün para verir, bozma veya bozdurma zahmetine satan katlanır. Paranın tartılması günümüzde mevzubahis değildir. Resulullah devrinde madrub dediğimiz dökme para mevcut değildi. Altın ve gümüş tartılarak ödeme yapılırdı. Şimdilerde dövizden bozdurarak ödeme mevzubahis olabilir.

Alimler, bu hadisten hareketle, satın alınan eşyaya terettüp eden tartma bölme gibi ameliyenin külfet ve ücretinin de satıcıya ait olacağına hükmetmişlerdir.[72]



ـ5270 ـ3ـ وعن الْمِسْوَرِ بْنِ مَخْرَمَةَ قالَ: ]قَسَمَ رَسُولُ اللّهِ # أقْبِيَةً فَلَمْ يُعْطِ مَخْرَمَةَ مِنْهَا شَيْئاً. فقَالَ: يَا بُنَىَّ انْطَلِقْ بِنَا الى رَسُولِ اللّهِ #، فَانْطَلَقْتُ مَعَهُ. فقَالَ: ادْخُلْ، فَادْعُهُ لِي. فَدَعَوْتُهُ، فَخَرَجَ وَعَلَيْهِ قِبَاءٌ مِنْهَا. فقَالَ: خَبَأنَا هذَا لَكَ ثُمَّ نَظَرَ رَسُولُ اللّهِ # الى أبِي، فقَالَ: رَضِيَ مَخْرَمَةُ[. أخرجه الخمسة .



3. (5270)- Misver İbnu Mahreme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), (ashabına) bir kısım kaftanlar taksim etti, fakat (babam) Mahreme´ye hiçbir şey vermedi. Bunun üzerine babam:

"Haydi Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gidelim!" dedi ve beraber gittik. Bana: "Gir de Aleyhissalâtu vesselâm´ı bana çağır!" dedi. Ben de çağırdım. Resulullah üzerinde dağıttığı kaftanlardan biri olduğu halde dışarı çıktı ve "Bunu senin için sakladık!" buyurdu. Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) babama baktı ve: "Mahreme razı oldu!" buyurdu." [Buharî, Farzu´l-Humus 11, Libas 12; Müslim, Zekat 129, (1058), Ebu Davud, Libas 4, (4028); Tirmizî, Edeb 53, (2819); Nesâî, Zinet 100, (7, 205).][73]



ـ5271 ـ4ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ أحَبَّ الثِّيَابِ الى رَسُولِ اللّهِ # أنْ نَلْبِسَهُ الْحِبَرَةُ[. أخرجه الخمسة.»الحِبَرَةُ« واحدة الْحِبْرُ، وهي البرود الْمَوشِية الْمَنْقُوشَةِ .



4. (5271)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) en çok, hıbere (denen Yemen´de mamul, çubuklu) kumaştan giyinmemizi severdi." [Buhârî, Libas 18; Müslim Libas 32, (2079); Ebu Davud, Libas 15, (4060); Tirmizî, Libas 45, (1788); Nesaî, Zinet 95, (8, 203).][74]



ـ5272 ـ5ـ وعن أبي زميل قال: حَدّثَنَا ابنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]لَمّا خَرَجَتِ الْحَرُورِيّةُ أتَيْتُ عَلِيّاً رَضِيَ اللّهُ عَنْه. فقَالَ: ائْتِ هؤَُءِ الْقَوْم، فَلَبِسْتُ أحْسَنَ مَا يَكُونُ مِنْ حُلَلِ الْيَمَنِ، قَالَ أبُو زُمَيْلٍ: وَكَانَ ابْنُ عَبّاس رَجًُ جَمِيً جَهِيراً. قَالَ ابْنُ عَبّاس: فأتَيْتُهُمْ فقَالُوا: مَرْحَباً بِكَ يَا ابْنُ عَبّاس، مَا هذهِ الْحُلّةُ؟ قُلْتُ: مَا تَعِيبُونَ عَلَىَّ؟ لََقَدْ رَأيْتُ عَلى رَسُولِ اللّهِ # أحْسَنَ مَا يَكُونُ مِنَ الْحُلَلِ[. أخرجه أبو داود .



5.(5272)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Harûriyye (denen Haricîler) çıktığı zaman Hz. Ali (radıyallahu anh)´nin yanına geldim. Bana:

"Şu adamlara bir uğra!" dedi. Ben de mevcut Yemen hullelerinin en güzelini giydim."

Ebu Zümeyl der k: "İbnu Abbas yakışıklı ve gür sesli biriydi." İbnu Abbas der ki:

"Harurîlerin yanına vardım. Bana:

"Hoş geldin ey İbnu Abbas! Bu takımın da ne?" dediler. Ben:

"Beni ayıplıyor musunuz? Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) üzerinde mümkün olan en güzel elbiseyi gördüm!" dedim." [Ebu Davud Libas 8, (4037).][75]



ـ5273 ـ6ـ وعن عبدُ الواحِدِ بْنِ أيْمَنْ عَنْ أبيه قال: ]دََخَلْتُ عَلى عَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها وَعَلَيْهَا دِرْعٌ قِطْرِىٌّ ثَمَنُ خَمْسَةِ دَرَاهِمَ فقَالَت: اِرْفَعْ بَصَرَك الى جَارِيَتِى فإنَّهَا تَزْهَى أنْ تَلْبِسَهُ في الْبَيْتِ، وَقَدْ كَانَ لِى مِنْهَا دِرْعٌ على عَهْدِ رَسولِ اللّهِ # فَمَا كَانَتِ امْرَأةٌ تُقَيِّنُ بِالْمَدِينَةِ إَّ أتَتْ اليّ تَسْتَعِيرُهُ[. أخرجه البخاري.»اَلدُّرُوعُ الْقِطِرِّيَةُ« دروع حمر لها أعم فيها بعض الخشونة، وقيل هى حلل جياد تحمل من قبل البحرين.و»تَزَهى« أى تتكبر.و»تُقيِّنُ« أى تزين للدخول على زوجها .



6. (5273)- Abdülvahid İbnu Eymen babasından anlatıyor: "Hz. Aişe´nin yanına girdim. Üzerinde kalın Yemen bezinden yapılmış fiyatı beş dirhem olan bir elbise bulunuyordu. Hz Aişe:

"Gözünü cariyeme kaldır da ona bir bak! Zira o şimdi benim giydiğim şu elbiseyi evin içinde giymekten arlanır. Halbuki, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında benim o (kaba kumaş)tan bir elbisem vardı. Medine´de zifaf için süslenen her kadın gelip o elbiyi benden iareten alırdı." [Buhârî, Hibe 34.][76]



AÇIKLAMA:



Kıtrî: Bahreyn´deki Katar karyesine mensup demektir. Şu halde dır´un kıtrî, orada imal edilen bir kumaştır. Lütgatçiler bunun çizgili sert kaba bir kumaş olduğunu söylerler. Dır´ (cem´i: durû) kadınların giydiği kamis (gömlek)dir. Zırh kelimesi bundan gelir.

Şu halde Hz. Aişe (radıyallahu anhâ), Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan sonra kavuştuğu fevkalade bolluğa rağmen zahidane bir hayatı tercih etmiş, ince, narin, kumaşlar varken kaba ve sert olan düşük kumaşlarla iktifa etmiştir. Kumaşın kalitesinin düşüklüğünü ifade için cariyelerin bile giymekten ar duyacaklarını söylemektedir.

Hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında Arap cemiyetinde, evlenecek olan kadınların gelinlik elbise iare ettiklerini ve dolayısıyla bunun caiz olduğunu da belirtmektedir.[77]



ـ5274 ـ7ـ وعنِ الْمُغِيرَةُ بن شُعْبَة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]وَضّأتُ رَسُولَ اللّهِ # وَعَليْهِ جُبَّةٌ مِنْ صُوفٍ شَامِيَّةٌ ضَيِّقَةُ الْكُمَّيْنِ، فَذَهَبَ يُخْرِجُ يَدَهُ مِنْهَا، فَضَاقَتْ عَلَيْهِ، فأخْرَجَهَا مِنْ تَحْتِ بَدَنِهِ فَغَسَلَهُمَا[. أخرجه الترمذي .



7. (5274)- Muğîre İbnu Şu´be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a üzerinde yünden Şamî bir cübbe olduğu halde abdest suyunu döktüm. Cübbenin yenleri dar idi. Elini çıkar(ıp cübbenin yenlerini çemre)mek istedi. Fakat kol dar gelince, (cübbeyi omuzuna atarak) ellerini bedeninin altından çıkardı ve yıkadı." [Tirmizî, Libas 30, (1768, 1769).][78]



AÇIKLAMA:



Resulullah bu Şamî (bazı rivayetlerde Rumî) cübbeyi Tebük Seferi sırasında giymiştir. Giyme sırasında temizliğini tahkik etmediği için küffardan satın alınan elbisenin pisliği belli olmadıkça temiz addedileceği hükmü çıkarılmıştır.[79]



ÜÇÜNCÜ FASIL


ELBİSELERİN RENKLERİ



* BEYAZ



ـ5275 ـ1ـ عن ابن عباّسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: اَلْبَسُوا مِنْ ثِيَابِكُمُ الْبَيَاضَ، فإنَّهَا مِنْ خَيْرِ ثِيَابِكُمْ، وَكَفِّنُوا فيهَا مَوْتَاكُمْ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



1. (5275)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Elbiselerden beyaz olanları giyin. Çünkü onlar en hayırlı giyeceklerinizdir. Ölülerinizi de beyazla kefenleyin." [Tirmizî, Cenaiz 18, (994); Ebu Davud, Tıbb 14, (3878).][80]



* KIRMIZI



ـ5276 ـ1ـ عن هلِ بن عامرٍ عن أبيه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # بِمِنىً يَخْطُب، وَعَلَيْهِ بُرْدٌ أحْمَرُ، وَهُوَ عَلى بَغْلَتِهِ، وَعَلِىٌّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه أمَامَهُ يُعَبِّرُ عَنْهُ[. أخرجه أبو داود .



2. (5276)- Hilal İbnu Amir babasından naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı Mina´da halka hitap ederken gördüm. Sırtında kırmızı bir bürde vardı ve katırının üzerinde idi. Hz. Ali (radıyallahu anh) de önüne durmuş, Aleyhissalâtu vesselâm´ın söylediklerini tekrarlıyordu." [Ebu Davud, Libas 21, (4073).][81]



AÇIKLAMA:



Bu rivayet Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kırmızı renkli elbise giydiğine delalet etmektedir. Erkeklerin kırmızı giymesini hoş karşılamadığını ifade eden rivayetler de var. Bu sebeple renk hususunda mezhepler ihtilaf etmiştir. Rivayetlerin değerlendirilmesi, kırmızı renk için Hanefîleri "mekruh" demeye sevkederken, Şafiî, Malikî gibi bazılarını da "mübah" demeye sevketmiştir. Bu meseledeki ihtilafın teferruatına inmeyi, her iki tarafın delillerini mütalaalarını burada kaydetmeyi gereksiz görüyoruz. Zaten bir kısmı müteakiben kaydedilecek. Şu halde sadedinde olduğumuz hadis, "kırmızı renk erkekler için mübahtır" diyenlerin delillerinden birini teşkil etmektedir.[82]



ـ5277 ـ2ـ وعن البراء رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # مَرْبُوعاً، وَقَدْ رَأيْتُهُ في حُلَّةٍ حَمْرَاءَ مَا رَأيْتُ شَيْئاً أحْسَنَ مِنْهُ قَطُّ[. أخرجه الخمسة .



2. (5277)- Hz. Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) orta boylu idi. Ben onu kızıl bir hulle içerisinde gördüm. Ben Aleyhissalâtu vesselâm´dan daha güzel bir şeyi hiç görmedim." [Buhârî, Libas 35; Menakıb 23; Müslim, Fezail 91, (2337); Ebu Davud, Libas 21, (4072); Tirmizî, Libas 4, (1724); Nesâî, Zinet 94, (8, 203).][83]



ـ5278 ـ3ـ وعن ابن عمرو بن العاصٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مَرَّ رَجُلٌ وَعَلَيْهِ ثَوْبَانِ أحْمَرانِ، فَسَلَّمَ عَلى النّبِىِّ # فَلَمْ يَرُدَّ عَلَيْهِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



3. (5278)- İbnu Amr İbni´l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Üzerinde kırmızı renkli iki giyecek bulunan bir adam geldi ve Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a selam verdi. Ama (aleyhissalâtu vesselâm) adamın selamını almadı." [Ebu Davud, Libas 20, (4069); Tirmizî, Edeb 45, (2808).][84]