hafiza aise
Fri 27 May 2011, 11:55 am GMT +0200
4— Liânın Yapılışı:
Liânın, kalabalık bir grubun hazır bulunacağı bir mecliste yapılması sünnete uygundur. Çünkü yaşlarının küçük olmasına rağmen İbn Abbas, İbn Ömer ve Sehl b. Sa'd liân meclisinde hazır bulunmuşlardı. Bu, büyük bir kalabalığın orada hazır bulunduğuna delâlet eder. Çünkü çocuklar bu gibi yerlere ancak büyüklerinin yanında giderler. Sehl b. Sa'd: "Onlar liânda bulundular. Ben de insanlarla beraber Hz. Peygamber'in yanındaydım." demiştir. Bunun hikmeti —Allah daha iyi bilir ya— liânın, bir daha yapılmaması ve caydırıcı olması için, çok büyük bir iş olduğunun vurgulanmaya çalışılmasıdır. Böyle bir hava verilmesi için büyük bir kalabalık huzurunda yapılması daha uygun olacaktır.
Taraflar ayakta olarak liânda bulunurlar. Hilâl b. Ümeyye olayında Hz. Peygamber (s.a.) kendisine: "Kalk ve Allah adına yeminle dört defa şehadet et!" buyurmuştur.
Sahihayn'da, kadından bahsedilirken de: "Sonra kalktı ve şehadette bulundu." demiştir.
Çünkü Hân yapan ayağa kalktığı zaman, hazır bulunanlar onu göreceklerdir ve bu Hânın aleniliği ve insanlar üzerindeki caydırıcı etkisi bakımından daha uygun bir pozisyondur.
Başka bir incelik daha vardır: İsabeti istenilen bir beddua, beddua edilen kimseyi ayakta yakalarsa yerini bulur. Bunun içindir ki Hubeyb, kendisini astıkları sırada müşriklere beddua ettiğinde, Ebu Süfyan hemen oğlu Muâvi-ye'yi tutarak yere yatırmıştı. İnançlarına göre, insan yere yapıştı mı, beddua kendisini tutmazdı.[1030]
Liâna, Allah ve Rasûlü'nün başladığı gibi önce erkeğin başlaması gerekir. Şayet önce kadın başlayacak olsa, cumhura göre, bu liân sayılmaz. Ebu Hanife'ye göre ise sayılır.
Yüce Allah, hadde önce kadım zikrederek başlamış ve: "Zina eden kadın ve zina eden erkeğe gelince, bunlardan her birine yüz değnek vurun."[1031] buyurmuş, liân âyetinde de önce erkekten başlamıştır. Bu son derece münasiptir. Çünkü kadının zinası erkeğinkinden daha çirkindir. Zira kadının zinası Allah'ın hakkım çiğnemeden öte, kocasının yatağını (harîm-i ismetini) ifsad etmek, başkasından aldığı bir çocuğun nesebini ona yamamak, kendi aile ve akrabasını rezil rüsvay etmek, sırf kocasına ait olan hakka karşı cinayet ve hiyanette bulunmak, onun insanların yanındaki değerini düşürmek, bir fahişeyi nikâhında tutuyor diye ayıplanmasına sebep olmak ve daha nice zina mefsedeti içermektedir. Dolayısıyla zina haddinden söz edilirken kadından başlanması son derece önem arzeder. Liâna gelince; burada kadına zina isnadında bulunan, onu liâna maruz bırakan, ırzına halel getiren ve büyük bir isnadda bulunan; ailesi ve akrabası içerisinde kadını rezil ve rüsvay eden bizzat kocadır. O yüzdendir ki, Hânda bulunmadığı zaman üzerine had gerekmektedir. Dolayısıyl Hânda önce erkekten başlanılması, kadından başlanılmasından daha uygundur.
Elde edilen hükümlerden biri de, taraflardan her birisine, liâna başlamak istediklerinde vaaz ve nasihat etmektir. Yetkili tarafından öğüt verilir, nasihat yapılır ve erkeğe: "Dünya azabı ahiret azabından ehvendir." denilir. Beşinci yemin sırasında bu söz her ikisi için de tekrarlanır. Nitekim sahih sünnette bu şekilde sabit olmuştur.
Erkeğin de kadının da beş defadan az yaptıkları liân yeminleri kabul edilmez. Yine erkeğin beşinci şehadetinde kullanması gereken "lanet" sözcüğü yerine, "gazap", "rahmetten uzak olma", "hışmına uğrama" gibi ifadeler kullanması geçerli olmaz. Aynı şekilde kadının da "gazap" sözcüğü yerine "lanet", "rahmetten uzak olma", "hışmına uğrama" gibi ifadeler kullanması şehadetini geçersiz kılar. Her birinin Allah'ın Kitab'ında kendisi için taksimde bulunduğu ifade ve sayıda şehadette bulunması gereklidir. Hanbe-lî, Mâliki ve diğer mezheplerde mevcut olan iki görüşten daha doğrusu budur.
Liân sırasında erkeğin, Kur'an'da ve sünnette zikredilen lafızlara ilâvede bulunmasına bir ihtiyaç yoktur. Hatta bu iyi bir şey de olmaz. Meselâ: "Kendisinden başka ilah olmayan, açığı, gizliyi bilen, aşikâreyi bildiği gibi gaybı da bilen Allah adına şehadet ederim ki..." gibi veya benzeri ifadelere ihtiyaç yoktur. Aksine erkek: "Allah adına şehadet ederim ki, ben gerçekten doğru söyleyenlerdenim." demekle; kadın da: "Allah adına şehadet ederim ki, o gerçekten yalan söyleyenlerdendir." demekle yetinirler. Erkeğin liân sırasında yine "...ona yaptığım zina isnadında..." demesine; kadının da: "Bana yaptığı zina isnadında..." diye nasslardakı ifadelere ilâvede bulunmasına ihtiyaç yoktur. Yine erkeğin zina şahitlerinin ifadelerinde olduğu gibi, —eğer zina ederken gördüğünü iddia etmişse—: "Milin sürme-danlığa girdiği gibi, onu zina ederken gördüm." demesine gerek yoktur. Bütün bunların ne Kitap'ta, ne de sünnette hiçbir dayanağı yoktur. Yüce Allah'ın; ilmi, hikmetiyle bizim için koyduğu şer'î ahkâm, bizim için yeterlidir ve onun üzerine ilâvede bulunma külfetinin bir anlamı ve yeri yoktur.
Yahya b. Muhammed b. Hübeyre, el-îfsâh adlı eserinde şöyle der: Bazı fakihler erkeğin, "Ona yaptığım zina isnadında..." ifadesini, kadının da: "Bana yaptığı zina isnadında..." ifadesini eklejnesi şarttır, demişlerdir. Sanmıyorum ki buna ihtiyaç duyulsun. Zira yüce Allah liân ahkâmım (bütün tafsilatıyla) indirmiş, böyle bir şarttan sözetmemiştir.
İmam Ahmed'in sözünün zahirinden anlaşıldığına göre Hânda "zina" sözcüğünün zikri şart değildir. Çünkü îshak b. Mansur rivayetinde şöyle der: Ahmed'e sordum ve: "Erkek nasıl Hânda bulunur?" dedim. Şöyle cevap verdi: "Allah'ın kitabındaki,gibi. Dört defa: 'Allah adına şehadet ederim ki, ben ona isnad ettiğim şeyde gerçekten doğru söyleyenlerdenim.' der, sonra beşinci keresinde durur ve: 'Eğer yalancılardan isem, Allah'ın laneti üzerime olsun!' der. Kadın da aynı şekilde yapar."
Bu ibareden, "zina isnadımda" diye ille de "zina" sözcüğünün zikrinin şart olmadığı, kadının da aynı şekilde "bana zina isnadında" diye tasrihinin gerekmeyeceği; beşinci şehadet sırasında da "Ona isnad ettiğim şeyde" demesinin gerekmeyeceği anlaşılmaktadır.
Bunları şart koşanların delilleri şöyledir: Erkek, "Ben gerçekten doğru söyleyenlerdenim." derken belki Allah'ı birlemede veya daha başka doğru bir haberde demeyi kasdetmiş olabilir. Kadın da aynı şekilde "O gerçekten yalancıdır" derken başka bir konuyu niyetine almış olabilir. Ama "zina isnadında" diye açıkça söylenirse, te'vil imkânı kapatılmış olur.
Diğerleri ise şöyle diyorlar: Haydi var say ki, içlerinden böyle niyet ettiler, bu niyetlerinden faydalanamazlar ki! Çünkü zalime, te'vili bir fayda vermez. Hasmının niyeti üzere ve Allah'ın emrettiği şeyle yemininin gereği —eğer yemininde yalancı ise— üzerine ya Allah'ın laneti ya da gazabının olmasıdır. Sizin dediklerinize niyet etmiş veya etmemiş hiç önemli değildir. Çünkü, Hânda bulunan kişi bu tür niyetiyle hâşâ gizli-açık herşeyi bilen Allah'ı kandıracak değil ya! [1032]
[1030] Bu inanç İslâm'ın lasvip etmediği cahüiye devri inançlarında birisidir.
[1031] Nûr, 24/2.
[1032] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/463-466.
Liânın, kalabalık bir grubun hazır bulunacağı bir mecliste yapılması sünnete uygundur. Çünkü yaşlarının küçük olmasına rağmen İbn Abbas, İbn Ömer ve Sehl b. Sa'd liân meclisinde hazır bulunmuşlardı. Bu, büyük bir kalabalığın orada hazır bulunduğuna delâlet eder. Çünkü çocuklar bu gibi yerlere ancak büyüklerinin yanında giderler. Sehl b. Sa'd: "Onlar liânda bulundular. Ben de insanlarla beraber Hz. Peygamber'in yanındaydım." demiştir. Bunun hikmeti —Allah daha iyi bilir ya— liânın, bir daha yapılmaması ve caydırıcı olması için, çok büyük bir iş olduğunun vurgulanmaya çalışılmasıdır. Böyle bir hava verilmesi için büyük bir kalabalık huzurunda yapılması daha uygun olacaktır.
Taraflar ayakta olarak liânda bulunurlar. Hilâl b. Ümeyye olayında Hz. Peygamber (s.a.) kendisine: "Kalk ve Allah adına yeminle dört defa şehadet et!" buyurmuştur.
Sahihayn'da, kadından bahsedilirken de: "Sonra kalktı ve şehadette bulundu." demiştir.
Çünkü Hân yapan ayağa kalktığı zaman, hazır bulunanlar onu göreceklerdir ve bu Hânın aleniliği ve insanlar üzerindeki caydırıcı etkisi bakımından daha uygun bir pozisyondur.
Başka bir incelik daha vardır: İsabeti istenilen bir beddua, beddua edilen kimseyi ayakta yakalarsa yerini bulur. Bunun içindir ki Hubeyb, kendisini astıkları sırada müşriklere beddua ettiğinde, Ebu Süfyan hemen oğlu Muâvi-ye'yi tutarak yere yatırmıştı. İnançlarına göre, insan yere yapıştı mı, beddua kendisini tutmazdı.[1030]
Liâna, Allah ve Rasûlü'nün başladığı gibi önce erkeğin başlaması gerekir. Şayet önce kadın başlayacak olsa, cumhura göre, bu liân sayılmaz. Ebu Hanife'ye göre ise sayılır.
Yüce Allah, hadde önce kadım zikrederek başlamış ve: "Zina eden kadın ve zina eden erkeğe gelince, bunlardan her birine yüz değnek vurun."[1031] buyurmuş, liân âyetinde de önce erkekten başlamıştır. Bu son derece münasiptir. Çünkü kadının zinası erkeğinkinden daha çirkindir. Zira kadının zinası Allah'ın hakkım çiğnemeden öte, kocasının yatağını (harîm-i ismetini) ifsad etmek, başkasından aldığı bir çocuğun nesebini ona yamamak, kendi aile ve akrabasını rezil rüsvay etmek, sırf kocasına ait olan hakka karşı cinayet ve hiyanette bulunmak, onun insanların yanındaki değerini düşürmek, bir fahişeyi nikâhında tutuyor diye ayıplanmasına sebep olmak ve daha nice zina mefsedeti içermektedir. Dolayısıyla zina haddinden söz edilirken kadından başlanması son derece önem arzeder. Liâna gelince; burada kadına zina isnadında bulunan, onu liâna maruz bırakan, ırzına halel getiren ve büyük bir isnadda bulunan; ailesi ve akrabası içerisinde kadını rezil ve rüsvay eden bizzat kocadır. O yüzdendir ki, Hânda bulunmadığı zaman üzerine had gerekmektedir. Dolayısıyl Hânda önce erkekten başlanılması, kadından başlanılmasından daha uygundur.
Elde edilen hükümlerden biri de, taraflardan her birisine, liâna başlamak istediklerinde vaaz ve nasihat etmektir. Yetkili tarafından öğüt verilir, nasihat yapılır ve erkeğe: "Dünya azabı ahiret azabından ehvendir." denilir. Beşinci yemin sırasında bu söz her ikisi için de tekrarlanır. Nitekim sahih sünnette bu şekilde sabit olmuştur.
Erkeğin de kadının da beş defadan az yaptıkları liân yeminleri kabul edilmez. Yine erkeğin beşinci şehadetinde kullanması gereken "lanet" sözcüğü yerine, "gazap", "rahmetten uzak olma", "hışmına uğrama" gibi ifadeler kullanması geçerli olmaz. Aynı şekilde kadının da "gazap" sözcüğü yerine "lanet", "rahmetten uzak olma", "hışmına uğrama" gibi ifadeler kullanması şehadetini geçersiz kılar. Her birinin Allah'ın Kitab'ında kendisi için taksimde bulunduğu ifade ve sayıda şehadette bulunması gereklidir. Hanbe-lî, Mâliki ve diğer mezheplerde mevcut olan iki görüşten daha doğrusu budur.
Liân sırasında erkeğin, Kur'an'da ve sünnette zikredilen lafızlara ilâvede bulunmasına bir ihtiyaç yoktur. Hatta bu iyi bir şey de olmaz. Meselâ: "Kendisinden başka ilah olmayan, açığı, gizliyi bilen, aşikâreyi bildiği gibi gaybı da bilen Allah adına şehadet ederim ki..." gibi veya benzeri ifadelere ihtiyaç yoktur. Aksine erkek: "Allah adına şehadet ederim ki, ben gerçekten doğru söyleyenlerdenim." demekle; kadın da: "Allah adına şehadet ederim ki, o gerçekten yalan söyleyenlerdendir." demekle yetinirler. Erkeğin liân sırasında yine "...ona yaptığım zina isnadında..." demesine; kadının da: "Bana yaptığı zina isnadında..." diye nasslardakı ifadelere ilâvede bulunmasına ihtiyaç yoktur. Yine erkeğin zina şahitlerinin ifadelerinde olduğu gibi, —eğer zina ederken gördüğünü iddia etmişse—: "Milin sürme-danlığa girdiği gibi, onu zina ederken gördüm." demesine gerek yoktur. Bütün bunların ne Kitap'ta, ne de sünnette hiçbir dayanağı yoktur. Yüce Allah'ın; ilmi, hikmetiyle bizim için koyduğu şer'î ahkâm, bizim için yeterlidir ve onun üzerine ilâvede bulunma külfetinin bir anlamı ve yeri yoktur.
Yahya b. Muhammed b. Hübeyre, el-îfsâh adlı eserinde şöyle der: Bazı fakihler erkeğin, "Ona yaptığım zina isnadında..." ifadesini, kadının da: "Bana yaptığı zina isnadında..." ifadesini eklejnesi şarttır, demişlerdir. Sanmıyorum ki buna ihtiyaç duyulsun. Zira yüce Allah liân ahkâmım (bütün tafsilatıyla) indirmiş, böyle bir şarttan sözetmemiştir.
İmam Ahmed'in sözünün zahirinden anlaşıldığına göre Hânda "zina" sözcüğünün zikri şart değildir. Çünkü îshak b. Mansur rivayetinde şöyle der: Ahmed'e sordum ve: "Erkek nasıl Hânda bulunur?" dedim. Şöyle cevap verdi: "Allah'ın kitabındaki,gibi. Dört defa: 'Allah adına şehadet ederim ki, ben ona isnad ettiğim şeyde gerçekten doğru söyleyenlerdenim.' der, sonra beşinci keresinde durur ve: 'Eğer yalancılardan isem, Allah'ın laneti üzerime olsun!' der. Kadın da aynı şekilde yapar."
Bu ibareden, "zina isnadımda" diye ille de "zina" sözcüğünün zikrinin şart olmadığı, kadının da aynı şekilde "bana zina isnadında" diye tasrihinin gerekmeyeceği; beşinci şehadet sırasında da "Ona isnad ettiğim şeyde" demesinin gerekmeyeceği anlaşılmaktadır.
Bunları şart koşanların delilleri şöyledir: Erkek, "Ben gerçekten doğru söyleyenlerdenim." derken belki Allah'ı birlemede veya daha başka doğru bir haberde demeyi kasdetmiş olabilir. Kadın da aynı şekilde "O gerçekten yalancıdır" derken başka bir konuyu niyetine almış olabilir. Ama "zina isnadında" diye açıkça söylenirse, te'vil imkânı kapatılmış olur.
Diğerleri ise şöyle diyorlar: Haydi var say ki, içlerinden böyle niyet ettiler, bu niyetlerinden faydalanamazlar ki! Çünkü zalime, te'vili bir fayda vermez. Hasmının niyeti üzere ve Allah'ın emrettiği şeyle yemininin gereği —eğer yemininde yalancı ise— üzerine ya Allah'ın laneti ya da gazabının olmasıdır. Sizin dediklerinize niyet etmiş veya etmemiş hiç önemli değildir. Çünkü, Hânda bulunan kişi bu tür niyetiyle hâşâ gizli-açık herşeyi bilen Allah'ı kandıracak değil ya! [1032]
[1030] Bu inanç İslâm'ın lasvip etmediği cahüiye devri inançlarında birisidir.
[1031] Nûr, 24/2.
[1032] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/463-466.