ezelinur
Mon 25 January 2010, 10:35 am GMT +0200
Kuyu sularına ilişkin özel hükümler vardır. Bu nedenle bu konuda özel bir bahis açtık. Kuyu sularının hükümleriyle ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.
Hanefiler dediler ki: Kuyuya, akıcı kanı olan insan, keçi ve tavşan gibi bir canlı düştüğü takdirde üç durum sözkonusu olur:
1. Kuyuya düşen bu hayvan şişer, dağılır veya tüyü dökülürse hem kuyu, hem bu hayvan içine düştükten sonra içine konulan kovası, hem de bu kovanın bağlı bulunduğu ip necis olur. Bu sebeple mümkünse kuyudaki suyun tamamını çekmek gerekir. Çünkü tamamı çekilmedikçe temizlenemez. Ama eğer bu mümkün değilse, üzerinde kullanılan normal kovasıyla ikiyüz kova su çekilmesi gerekir. İçine düşmüş olan hayvan veya insan çıkarılmadıkça su çekmenin temizlik açısından hiçbir faydası olmaz. Su çekimi tamamlandıktan sonra kuyu, kuyunun duvarı, kovası, ipi ve necis suyu çekerken eli bulaşan kişinin eli temizlenmiş olur.
2. Kuyuya düşen akar kanlı bir canlının kuyuda ölmesi ve fakat şişmemesi, dağılmaması ve tüyünün dökülmemesi halinde üç durum sözkonusu olur.
a. Kuyuya düşüp ölen canlı, küçük olsun büyük olsun insan, koyun veya oğlak ise birinci şıktaki hükmün aynısı uygulanır.
b. Kuyuya düşen canlı; güvercin, tavuk ve kedi gibi küçük cüsseli hayvanlardansa, bu hayvanlar da ölmüşlerse fakat şişmemiş, dağılmamış, tüyleri de dökülmemişse kuyunun suyu necis olur. Ve kırk kova çekilmedikçe de temizlenmiş olmaz.
c. Kuyuya düşen canlı, yukarıki maddede sayılan hayvanlardan daha küçük cüsseli ise (serçe ve fare gibi) yine aynı şekilde kuyunun suyu necis olur ve yirmi kova su çekilmedikçe de temizlenmiş olmaz.
Bütün bunları anlattıktan sonra şunu bilmek gerekir ki: Hangi türden olursa olsun tüm hayvanların büyüğü ve küçüğü arasında fark yoktur. Ancak insan, tavuk ve fare, haklarında nass bulunduğu gerekçesiyle bu hükmün dışında tutulmuşlardır. Ama diğer türlerin küçükleri de büyükleri de aynı hükme tâbi tutulurlar.
3. Bir hayvan kuyuya düşer ve tekrar canlı olarak içinden çıkarsa iki durum meydana gelir:
a. Kuyuya düşen bu hayvan bizzat “necis-i ayn” olursa -ki bu da- domuzdan başkası olamaz- mümkün olduğu takdirde kuyunun suyunun tamamını çekmek gerekir. Mülkün olmazsa ikiyüz kova su çekmekle yetinilir. b. Kuyuya düşen bu hayvan necis-i ayn olmazsa (keçi gibi) bunun hükmü şöyle olur: Eğer hayvanın vücûdunun üzerinde insan dışkısı gibi bir necâset-i muğallaza varsa bu durumda kuyunun suyu necis olmuş olur. Ama üzerinde böyle bir pislik yoksa kuyudan su çekmek gerekli olmaz. Ancak gönül rahat etsin diye yirmi kova su çekmek mendub olur. Hayvanın bedeninin üzerinde değil de ağzının etrafında bir necaset bulunursa bunun hükmü, necis bir hayvanın artığının hükmü gibidir.
Akacak kanı olmayan akrep, kurbağa ve balık gibi hayvanlar kuyuya düşüp ölürlerse hiçbir sakınca sözkonusu olmaz. Yine bunun gibi sakınılması mümkün olmayan şeylerin kuyuya düşmesi de suyu necis kılmaz. Hayvan tersinin kuyuya düşmesi gibi. Ancak bunun çok olmaması şarttır.
Malikiler dediler ki: Kuyuya düşen canlının ölmesi hâlinde su, üç şartla necis olur:
a. Bu canlının karada yaşayanlardan olması. Bu canlı ister insan olsun ister hayvan olsun farketmez. Ama balık ve benzeri suda yaşayanlardan bir hayvan kuyuda ölürse o kuyunun suyu necis olmaz.
b. Kuyuya düşüp ölen hayvanın karada yaşayan ve akacak kanı bulunan bir hayvan olması. Ama karada yaşayıp da akrep ve hamamböceği gibi akacak kanı bulunmayan bir hayvan kuyuya düşüp ölürse su, necis olmaz,
c. Kuyu suyunun vasfında bir değişikliğin meydana gelmemesi. Mesela büyük olsun küçük olsun, bir kara hayvanı kuyuya düşüp ölürse ve fakat ölümü dolayısıyla suyun vasfı değişmezse bu su necis olmaz. Ancak müsterih olmak için bir miktar su çekmek mendub olur. Bunun da belli bir sınırı yoktur. Bir kaynağı olmayan durgun sular, bu hususta kuyu suyu hükmüne tabidirler.
Şafiiler dediler ki: Kuyu suyu kulleteyn (221 litre)den ya az olur ve ya çok olur. Kulleteynden az olana az su, kulleteynden çok olana da çok su denir. Kuyu suyu az olur da içine bir insan veya akar kanlı bir hayvan düşüp ölürse bu su, iki şartla necis olur:
1. Kuyuya düşen bu necaset, afvolunan necasetlerden olmalıdır. Kendisinden afvolunan necasetlerin izahı daha önce yapılmıştır.
2. Bu necasetin başkası tarafından kuyuya atılmış olması. Necaset eğer kendiliğinden kuyuya düşmüşse veya rüzgârın savurmasıyla düşmüşse ve bir de afvolunan gruptansa bunun suya herhangi bir zararı dokunmaz. Ama başkası tarafından atılmışsa bu, elbetteki zarar verir. Akacak kanı olan bir hayvanın içine düşüp öldüğü kuyunun suyu eğer kulleteynden fazla ise, bu kuyunun suyu necis olmaz. Tabiî bu suyun vasıflarından birinin değişmemiş olması da gereklidir. Yine bunun gibi kuyuya bir necaset düşerse, kuyudaki suyun vasfı değişmese, suyu da çok olsa necis olmaz. Ama suyu az olsa, necasetin kendisine ulaştığı anda necis olur. Bu şıklardaki şartlar muvacehesinde suyunun vasfı değişmese bile, suyu necis olur.
Hanbeliler dediler ki: Şâfıîlerin bu hususta söylemiş oldukları sözler, bizce de muvafıktır. Ancak az sulu bir kuyuda ölen hayvanın o kuyuyu necis edebilmesi için Şafiî´lerin bu şıklardaki iki şartı yani necasetin afvolunan bir necaset olması ile bu necasetin kuyuya başkası tarafından atılmamış olması şartları bizce gerekli değildir.[46]