- Küsûf Namazının Sünnetleri

Adsense kodları


Küsûf Namazının Sünnetleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Thu 28 January 2010, 01:26 pm GMT +0200

Birinci rek’atteki kıyamda Fâtiha’dan sonra Bakara sûresini veya ona denk bir sûreyi okuyarak, ikinci kıyamda Fâtiha’dan sonra Âl-i İmrân sûresini veya dengi bir sûreyi okuyarak, ikinci rek’atin birinci kıya­mında Fâtiha’dan sonra Nisa sûresini, ikinci kıyamında ise yine Fâti­ha’dan sonra Mâide sûresini okuyarak kıraati uzatmak sünnettir. Hanefîler dışındaki diğer mezhebler, bu hükümde ittifak etmişlerdir.

Hanefiler dediler ki: Birinci rek’atte Fâtiha’dan sonra Bakara sûresini, ikinci rek’atte ise Âl-i İmrân sûresini veya uzunluk bakımından bunlara denk bir sûreyi okuyarak kıraati uzatmak sünnettir. Bu sûreleri hafifleterek okuyan ve böylece de namazı çabuklaştıran, fakat duayı uza­tan kişi yine sünneti yerine getirmiş olur. Çünkü bunlara göre sünnet olan, güneşin karartı vaktinden açılmasına dek süren aralığı namaz ve duâ ile doldurmaktır. Şayet namaz ve duadan biri hafifletilir de, diğeri uzatılırsa ve huşu içinde bulunulup güneşin açılması korku ve haşyetle beklenirse sünnet yine yerini bulmuş olur.

Her iki rek’atte, mezheblerin muhtelif olarak belirttikleri miktarlarda rükû ve secdeyi uzatmak da sünnettir.

Hanefiler dediler ki: Bu namazın her iki rek’atinde de rükû ve secdeyi, belli bir ölçüsü olmaksızın, uzatmak sünnettir.

Hanbeliler dediler ki: Her rek’atteki rükûu yine belli bir ölçüsü olmaksızın uzatmak gerekir. Birinci rek’atteki rükûda yüz âyet miktarı teşbihte bulunmak, ikinci rükûunda ise yetmiş âyet miktarı teşbihte bu­lunmak gerekir. Aynı şekilde ikinci rek’atin rükûlannda da teşbihte bu­lunmak icab eder. Yalnız, ikinci rek’atin fiilleri, birincininkine nisbetle daha kısa olmalıdır. Secdeye gelince her iki rek’atte de bunun örfün tak­dirine göre uzatılması sünnettir.

Şafiiler dediler ki: Birinci rek’atteki birinci rükûu, Bakara sûre­sinden yüz âyet okuyacak kadar, ikinci rükûu ise seksen âyet okuyacak kadar uzatmak; ikinci rek’atin birinci rükûunu aynı sûreden yetmiş âyet okuyacak kadar, ikici rükûunu da elli âyet okuyacak kadar uzatmak sün­nettir. Secdeye gelince, her iki rek’atin birinci secdesini, âit olduğu rek’a­tin birinci rükûu kadar, ikinci secdesini de yine âit olduğu rek’atin ikinci rükûu kadar uzatmak sünnettir.

Malikiler dediler ki: Bütün rükûları, kendisinden önce okunan sûreye yakın miktarda uzatmak mendubtur. Birinci rükûda Bakara sûre­sini okumaya yetecek kadar uzatmak, ikincisini ise Âl-i îmrân sûresini okumaya yetecek kadar uzatmak mendubtur. Her rek’atteki secdeye ge­lince; bunun da kendisinden önceki rükû kadar uzatılması mendubtur. ikinci secde, birinciden kısa olmalıdır. Bu namazın rükû ve secdelerinde tesbihte bulunmak da mendubtur.

İmamın bu namaza başlamasın­dan sonra, ikinci kıyam veya ikinci rükû hâlinde yetişerek kendisine tâbi olan kişi, imamın içinde bulunduğu rek’ate kavuşmuş sayılmaz. Mâlikîler buna muhaliftirler.

Malikiler dediler ki: Her rek’atin ikinci kıyam ve rükûu farzdır. Birinci kıyam ve rükûu ise sünnettir. Bir kişi imama, bu namazın rek’atlerinden birinci ikinci kıyamında yetişirse o rek’ati kılmış sayılır.

İmama tâbi olanlar razı olmasalar bile onların durumlarına bakılmaksızın bu namazları uzatmak, üç mezheb imamının ittifakına göre meşrudur. Mâlikîler ise bu görüşe muhâliftirler.

Malikiler dediler ki: Namazı yukarıda anlatılan şekilde uzatmak, cemaate zarar vermediği ve nafile namaz kılmanın helâl olduğu vakitten, güneşin zevaline kadar olan nafile kılma vaktinin çıkmasından korkulma­dığı takdirde meşru olur.

Bu namaz için ne ezan ve ne de ikamet okunur. Sadece, “es-Salâtü câmiah” diye çağrıda bulunmak mendubtur. Kıraati gizli yap­mak da mendubtur. Hanbelîler buna muhalefet etmişlerdir. Derler ki: Bu namazın kıraatini sesli yapmak sünnettir. Cemaatle kılmak men­dubtur. Bu namazı kıldıran kişinin Cuma imamı olması veya devlet baş­kanı tarafından yetkili kılınmış olması şart değildir. Hanefîler bu görüşe muhaliftirler.

Hanefiler dediler ki: Bu namazı kıldıran imamın aynı zamanda Cuma imamı olması gerekir. Sahîh görüş budur. Cuma imamı bulunma­dığı takdirde bu namazı kıldıracak kişiye devlet başkanının izin vermesi gerekir. Bu izin de verilmediği takdirde herkes kendi evinde yalnız başına kılar.

Yine bu namazın camide kılınması, Mâlikîler dışındaki üç mezheb imamına göre mendubtur. Mâlikîler derler ki: Cemaatle kılınmadığı takdirde bu namazın camide kılınması mendub olmaz. Ferdî olarak kılan kişinin, dilediği herhangi bir yerde kılması caizdir.[22]