hafiza aise
Wed 6 July 2011, 03:44 pm GMT +0200
7— Kureyş Elçilerinin Peygamberimize Gelişi:
Urve, Peygamberimiz'in (s.a.) yanma gelerek konuşmaya başladı. Peygamberimiz (s.a.), Büdeyl'e söylediklerinin aynısını Urve'ye de söyledi.
İşte o zaman Urve, Peygamberimiz'e (s.a.): "Ey Muhammedi Kavmini yok etmeyi uygun görür müsün? Senden önce Araplardan hiçbir kimsenin kendi kavminin kökünü kazıdığını işittin mi? Diğer durum olursa senin halin nice olur? Allah'a yemin ederim ki, ben öyle yüzler, öyle ayak takımı kimseler görüyorum ki, harpten kaçıp seni yapayalnız bırakacak kişilerdir." dedi.
Bu arada Hz. Ebu Bekir (r.a.) kızarak, Urve'ye: "Lât putunun bızrını (bilmem neresini) emesice! Bizler mi O'nun başından kaçıp, O'nu tek başına bırakacağız?" dedi. Urve: "Bu kim?" diyerek sordu. Ashab: "O, Ebu Bekir'dir." dediler. Urve, "Canım elinde bulunana yemin ederim ki, eğer bana karşı yapmış olup da henüz ödeyemediğim iyiliğin olmasaydı mutlaka sana cevap verir, lafının altında kalmazdım." diyerek Peygamberimiz'le (s.a.) konuşmaya devam etti. Peygamberimiz'le (s.a.) her konuşmasında Peygamberimiz'in (s.a.) sakalını okşuyordu. Urve, Peygamberimiz'le (s.a.) konuşurken, Muğîre b. Şu'be de miğferli ve kılıçlı bir vaziyette Peygamber'in (s.a.) yanı başında bulunmaktaydı. Urve'nin Peygamberimiz'in (s.a.) sakalına, elini her uzatışında kılıcının kınıyla eline vurarak; "Çek elini Allah Rasûlü'nün (s.a.) sakalından" diyordu.
Urve başını kaldırarak: "Bu kim?" dedi. Ashab: "Muğîre b. Şûbe'dir." dediler. Urve, Muğîre b. Şûbe'ye kızarak: "Ey hain! Ben, senin hiyanetinin bedelini ödeyip durmaya çalışmıyor muyum?" diyerek çıkıştı.
Muğîre, müslüman olmadan önce cahiliye devrinde bir kavimle arkadaşlık yapmış, sonra da onları öldürerek mallarını almıştı. Daha sonra gelerek müslüman olmuş ve Peygamberimiz (s.a.) de ona şöyle demişti: "Senin müslüman olmanı kabul ediyorum. Ama iş mala gelince, ondan hiçbirşey kabul edemem!"
Bu konuşmalardan sonra Urve, göz ucuyla Allah Rasûlü'nün (s.a.) ashabını süzmeye başladı. Allah'a (c.c.) yemin olsun ki, Peygamberimiz'in (s.a.) aksırıp çıkardığı balgam bile mutlaka bir kişinin eline düşüyor ve onu ajarak
vücuduna, yüzüne sürüyordu. Onlara bir şey emrettiği zaman emrini yerine getirmek için koşuşuyorlardı. Abdest aldığı zaman abdest suyunu, nerdeyse birbirleriyle döğüşürcesine kapışıyorlar, konuştuğu zaman huzurunda seslerini kısıyorlar ve O'na olan saygılarından dolayı da yüzüne dikkatle bakmıyorlardı.
Urve, Kureyşliler'in yanına dönerek: "Ey Kureyşliler! Allah'a yemin olsun ki, şüphesiz krallara; Kisrâ'ya, Kayser'e ve Necâşî'ye elçi olarak gitmi-şimdir. Vallahi, ben, bunlardan hiçbir hükümdarın adamlarının, Muhammed'in ashabının Muhammed'i sayıp ululadıkları gibi saydıklarını görmedim. Vallahi! Muhammed, eğer aksınp tükürecek olsa, mutlaka bir adamın eline düşüyor ve onu alarak derisine ve yüzüne sürüyor. Onlara bir şey emrettiği zaman, emrini yerine getirmek için üşüşüyorlar. Abdest altığı zaman, neredeyse birbirleriyle döğüşürcesine abdest suyunu kapışıyor; O, bir şey söylediği zaman, huzurunda seslerini kısıyor ve O'na olan saygılarından dolayı, yüzüne dikkatlice bakmıyorlar. Size doğru olanı arzetmiştir, onu kabul ediniz." dedi.
Kinâne kabilesinden bir adam: "Bırakınız Muhammed'e bir de ben gideyim." dedi. Kureyşliler de; "Git öyleyse" dediler. Bu adam Peygamberi-miz'in (s.a.) ve ashabının yanına yaklaşınca, Allah Rasûlü (s.a.): "Bu filancadır. Kurbanlık develere saygı gösteren bir kabileye mensuptur. Kurbanlık develeri ona doğru sürün." dedi. Müslümanlar, kurbanlık develeri o adama doğru sürüp, (Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk! diye) telbiye getirerek onu karşıladılar. Bu durumla karşılaşınca: "Sübhanallah! Bu topluluğu, Bey-tullah'ı tavaf etmekten engellemek doğru değildir" diyerek, adamlarının yanma döndü. Onlara; ''Boyunlarına kurbanlık gerdanı takılmış, kurban edilmek üzere nişanlanmış develer gördüm. Bunların Beytullah'ı tavaf etmekten engellenmelerini uygun görmüyorum." dedi.
Bunun üzerine Mikrez b. Hafs ileri atılarak: "İzin verin Muhammed'e bir de" ben gideyim." dedi. Kureyşliler "Sen de git" dediler. Mikrez, müslü-manlara yaklaşınca Peygamberimiz (s.a.): "Bu Mikrez b. Hafs'dır. O, günahkâr, fâsık bir kimsedir." buyurdu. Mikrez, gelerek Allah Rasûlüyle (s.a.) konuşmaya başladı. [695]
[695] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/335-336.
Urve, Peygamberimiz'in (s.a.) yanma gelerek konuşmaya başladı. Peygamberimiz (s.a.), Büdeyl'e söylediklerinin aynısını Urve'ye de söyledi.
İşte o zaman Urve, Peygamberimiz'e (s.a.): "Ey Muhammedi Kavmini yok etmeyi uygun görür müsün? Senden önce Araplardan hiçbir kimsenin kendi kavminin kökünü kazıdığını işittin mi? Diğer durum olursa senin halin nice olur? Allah'a yemin ederim ki, ben öyle yüzler, öyle ayak takımı kimseler görüyorum ki, harpten kaçıp seni yapayalnız bırakacak kişilerdir." dedi.
Bu arada Hz. Ebu Bekir (r.a.) kızarak, Urve'ye: "Lât putunun bızrını (bilmem neresini) emesice! Bizler mi O'nun başından kaçıp, O'nu tek başına bırakacağız?" dedi. Urve: "Bu kim?" diyerek sordu. Ashab: "O, Ebu Bekir'dir." dediler. Urve, "Canım elinde bulunana yemin ederim ki, eğer bana karşı yapmış olup da henüz ödeyemediğim iyiliğin olmasaydı mutlaka sana cevap verir, lafının altında kalmazdım." diyerek Peygamberimiz'le (s.a.) konuşmaya devam etti. Peygamberimiz'le (s.a.) her konuşmasında Peygamberimiz'in (s.a.) sakalını okşuyordu. Urve, Peygamberimiz'le (s.a.) konuşurken, Muğîre b. Şu'be de miğferli ve kılıçlı bir vaziyette Peygamber'in (s.a.) yanı başında bulunmaktaydı. Urve'nin Peygamberimiz'in (s.a.) sakalına, elini her uzatışında kılıcının kınıyla eline vurarak; "Çek elini Allah Rasûlü'nün (s.a.) sakalından" diyordu.
Urve başını kaldırarak: "Bu kim?" dedi. Ashab: "Muğîre b. Şûbe'dir." dediler. Urve, Muğîre b. Şûbe'ye kızarak: "Ey hain! Ben, senin hiyanetinin bedelini ödeyip durmaya çalışmıyor muyum?" diyerek çıkıştı.
Muğîre, müslüman olmadan önce cahiliye devrinde bir kavimle arkadaşlık yapmış, sonra da onları öldürerek mallarını almıştı. Daha sonra gelerek müslüman olmuş ve Peygamberimiz (s.a.) de ona şöyle demişti: "Senin müslüman olmanı kabul ediyorum. Ama iş mala gelince, ondan hiçbirşey kabul edemem!"
Bu konuşmalardan sonra Urve, göz ucuyla Allah Rasûlü'nün (s.a.) ashabını süzmeye başladı. Allah'a (c.c.) yemin olsun ki, Peygamberimiz'in (s.a.) aksırıp çıkardığı balgam bile mutlaka bir kişinin eline düşüyor ve onu ajarak
vücuduna, yüzüne sürüyordu. Onlara bir şey emrettiği zaman emrini yerine getirmek için koşuşuyorlardı. Abdest aldığı zaman abdest suyunu, nerdeyse birbirleriyle döğüşürcesine kapışıyorlar, konuştuğu zaman huzurunda seslerini kısıyorlar ve O'na olan saygılarından dolayı da yüzüne dikkatle bakmıyorlardı.
Urve, Kureyşliler'in yanına dönerek: "Ey Kureyşliler! Allah'a yemin olsun ki, şüphesiz krallara; Kisrâ'ya, Kayser'e ve Necâşî'ye elçi olarak gitmi-şimdir. Vallahi, ben, bunlardan hiçbir hükümdarın adamlarının, Muhammed'in ashabının Muhammed'i sayıp ululadıkları gibi saydıklarını görmedim. Vallahi! Muhammed, eğer aksınp tükürecek olsa, mutlaka bir adamın eline düşüyor ve onu alarak derisine ve yüzüne sürüyor. Onlara bir şey emrettiği zaman, emrini yerine getirmek için üşüşüyorlar. Abdest altığı zaman, neredeyse birbirleriyle döğüşürcesine abdest suyunu kapışıyor; O, bir şey söylediği zaman, huzurunda seslerini kısıyor ve O'na olan saygılarından dolayı, yüzüne dikkatlice bakmıyorlar. Size doğru olanı arzetmiştir, onu kabul ediniz." dedi.
Kinâne kabilesinden bir adam: "Bırakınız Muhammed'e bir de ben gideyim." dedi. Kureyşliler de; "Git öyleyse" dediler. Bu adam Peygamberi-miz'in (s.a.) ve ashabının yanına yaklaşınca, Allah Rasûlü (s.a.): "Bu filancadır. Kurbanlık develere saygı gösteren bir kabileye mensuptur. Kurbanlık develeri ona doğru sürün." dedi. Müslümanlar, kurbanlık develeri o adama doğru sürüp, (Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk! diye) telbiye getirerek onu karşıladılar. Bu durumla karşılaşınca: "Sübhanallah! Bu topluluğu, Bey-tullah'ı tavaf etmekten engellemek doğru değildir" diyerek, adamlarının yanma döndü. Onlara; ''Boyunlarına kurbanlık gerdanı takılmış, kurban edilmek üzere nişanlanmış develer gördüm. Bunların Beytullah'ı tavaf etmekten engellenmelerini uygun görmüyorum." dedi.
Bunun üzerine Mikrez b. Hafs ileri atılarak: "İzin verin Muhammed'e bir de" ben gideyim." dedi. Kureyşliler "Sen de git" dediler. Mikrez, müslü-manlara yaklaşınca Peygamberimiz (s.a.): "Bu Mikrez b. Hafs'dır. O, günahkâr, fâsık bir kimsedir." buyurdu. Mikrez, gelerek Allah Rasûlüyle (s.a.) konuşmaya başladı. [695]
[695] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/335-336.