seymanur K
Thu 16 June 2011, 04:13 pm GMT +0200
Kur'ân'ın Mahluk Olduğu İddiası
Dalalet ehlinden bazıları Allah'ın haber ve övgülerinde neshin caiz olmayıp sadece hükümler için söz konusu olduğu noktasında bizimle aynı kanaati paylaşmaktadırlar. [944] Daha sonra bilgisizlik edip 'Allah'ın kelamı mahluktur' diyerek bu iddialarını güçlendirmek istemişler, emir ve nehiylerinde kendi sözünü yine kendi sözü ile neshettiği için Allah'ın kelamı mahluktur demişlerdir. Kur'ân'ın mahluk oluşu konusunda onların ileri sürdüğü delillerinden biri, Kur'ân'ın bir kısmının bir kısmı tarafından neshedilmesidir.
Onların iddiasına göre, Kur'ân mahluk olmasaydı, nesli ve değişiklik caiz olmazdı.
Onlar, manayı bilmemekte ve gerçeğe haksızlık etmektedirler. Çünkü, Allah (c), kendi sözü ile kendi sözünü neshetmez, ancak emrolunan bir hususu emrolunan başka bir husus ile nesheder ve her ikisi de kendi kelamı olduğu halde yerine diğeri geçmek üzere bunlardan birincisini ibtal eder. İlk ifadeyi yine kendi ifadesi olan ikinci bir ifade ile ancak yalancılar ve sözünden dönenler neshederler. Her ikisi de kendi kelamı, her ikisi de doğru ve gerçek olduğuna göre O, insanları bir emirle yükümlü tutmuş, sonra bu yükümlülüğü başka bir emir ile değiştirmiş ve onlan bu ikincisini yerine getirmekle yükümlü tutmuştur. Her ikisi de Allah kelamı olup her ikisi de farklı iki zaman için geçerli yükümlülüklerdir. Allah (c), kullarını bizzat kendi kelamı ile sonra onun yerine geçmek üzere ikincisi ile yükümlü tutmamıştır. Ancak yaptıkları bir işi emretmiş, sonra da birinci işi neshetmiş ve kendilerine yükümlülük getiren başka bir iş ile değiştirmiş ve ikincisi birincisini geçersiz hale getirmiştir. İşitmez misin Allah, O'nun sözlerini değiştirecek hiç kimse yoktur [945] buyurmaktadır. Çünkü Peygamber (s.a), Siz asla benim peşime düşmeyeceksiniz [946] buyurmuş ve "Allah, sizin bizimle çıkmanızı ebedi olarak haram kıldı" ifadesini kullanmamıştır. Çünkü onlar Peygamberle birlikte çıkmak isterlerse Allah'a isyan etmiş olurlar, ama Allah'ın kelamını değiştirmiş olmazlardı. Ama Allah, Peygamberine onların kendisi ile asla çıkamayacaklarını haber vermesini emrettiği için, onunla birlikte çıkmaları asla caiz olmaz. Çünkü bu durumda bu ifade Peygamberin onların kendisi ile çıkmalarına izin vermemesi ile ilgili bir haber olur (haberlerde de nesh caiz değildir). Onlara bu konuda izin vermemiş olup şayet çıkacak olurlarsa bu Allah'ın verdiği haberi yalanlaması anlamına gelir. Allah (c) kendilerine izin verecek olursa, bu ilk haberi değiştirmesi anlamına gelirdi ki, Allah'ın kendisini yalanlaması demektir ve Allah bundan beri ve münezzehtir. Onlar, Peygamberden, kendisi ile birlikte çıkmayı istediklerinde, çıkmaları durumunda Allah kendi haberini yalanlamış olurdu. Onlar Peygamber'le birlikte çıkmayı istediklerinde Allah, Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar [947] buyurmuş ve bu ayetle, Allah'ın kelamını değiştirmenin yalanı gerektirdiğini dolaylı olarak göstermiştir. Allah kendi kelamını değiştirmez ve kendi sözünü neshetmez. Ancak farz kıldığı bir hükmü nesheder ve başka bir hükümle değiştirir. Bunların her ikisi de Allah kelamıdır.
Görmüyor musun neshedilen bütün hükümler, -Beytu'l-Makdis'e yönelip namaz kılmak gibi- yapılması caiz olmayan hükümlerdir. Gece namazı gibi bir kısmını vacib olarak yapmak caiz değildir. Aynı şekilde ana-baba ve varise vasiyet gibi hususlar da caiz değildir.
Müslümanları ilk olarak nehyeden ifadenin Allah kelamı, hak ve Kur'ân'dan olduğuna inanmak, kullar üzerine vacibtir. İnkar eden kafir, iman eden mümindir. Müminler hem nasihi hem mensuhu birlikte muhafaza etmelidirler. Müslümanlar, Kur'ân'ın bir kısmını korurken bir kısmını mushaftan çıkarmamalı, okumaktan ve tilavetten vaz geçmemelidirler. Nesh edilen sadece ayetin getirdiği hükümdür; ayetin kendisi nesholunmamıştır. Metin, yerli yerinde, gerçek ve doğrudur. Sadece hüküm neshedilmiştir. Sadece ana, baba ve varise vasiyyet yükümlülüğü kaldırılmış olup vasiyyet caizdir. Ana, baba ve benzerlerine vasiyyeti vacib kılan bu ayetten doğan yükümlülük kalkmış olmakla birlikte ayetin, Allah kelamı, doğru ve gerçek olma niteliğini ortadan kaldırmamıştır. Kendilerine iman açısından emredilen bir hükmü nesheden ayetle, neshedilen ayet arasında hiç bir fark yoktur. Her ikisi de gerçek ve her ikisi de doğrudur, fark sadece bu iki ayetle vaz'edilen hükümdedir.
Bilerek, nesh olunan hükmün vacib olduğunu iddia eden kafirdir. Nesh olunan hükümün yerine geçen hükmün, vacib olmadığım iddia eden de kafirdir. Allah (c), Beytu'l-Makdis'e yönelerek namaz kılmayı ibtal etmiştir demek caizdir ama, Allah'ın kelamı batıl addedilmiş olacağı için, Allah kendi kelamını ibtal etmiştir denilmez.
Kendisi ile bir hüküm nesh olunan söz gerçektir, vaz'ettiği hüküm de, nesh olunan da, söz de haktır. Şu anda Allah vasiyetin vacib oluşunu neshetmiş, Beytu'l-Makdis'e yönelerek namaz kılma ve gece kalkıp ibadet etme yükümlülüğünü ibtal etmiştir denilir.
Bir müslüman, "Allah, tamamı vacib olan bu hükümleri vaz'eden ayetleri ibtal etmiştir" demez. Böyle dediği takdirde ayetin kendisi batıl bir ifade durumuna gelir. Hükmü nesh edilen ayet de hükmü sabit olan ikinci ayet de Allah kelamıdır. Her ikisi de gerçek ve doğrudur. Hiç bir şekilde batıl ve yalan söz konusu olmayıp, sadece iki hükümden biri düşmüştür. Bilerek; mensuh olan bir hükümle amel eden, batıl ve sapkınlığı din edinip onun kullar üzerine vacib olmasını kabul etmiş olur.
Bu konuda onların bize karşı ileri sürdükleri delillerden biri de Biz bir ayetin hükmünü ortadan kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha hayırlısını veya bir benzerini getiririz [948] ayetidir.
Onlar, "Bir kısmı bir kısmından daha hayırlı olan bir şey makluktur. Çünkü eğer bir şey başka bir şeyden daha hayırlı ise hayırlı olan fazla, diğeri ise noksan bırakılmış olur" demektedirler.
Allah, Ya da bir benzeri [949] buyurmaktadır. Onlar, "Benzeri olan da mahluktur, çünkü benzer bir şey benzeri gibidir. Allah'ın yapmayı caiz görüp yarattığı şey mahluktur. Mahluk olan her şeyin benzeri de mahluktur, çünkü benzer olanın hükmü benzeri ile aynıdır" demektedirler.
Onlar te'vil konusunda bilgisizdirler. Çünkü, Biz ondan daha hayırlısını getiririz [950] ayeti, sizin için daha rahat, daha kolay ve daha hayırlı veya rahatlık ve kolaylıkta ona denk bir emir anlamınadır. [951] Kim bir iyilik getirirse kendisine daha hayırlısı verilir [952] ayeti de böyledir. Bu ayette tevhid inancından daha hayırlı bir şey kasdedilmemektedir, sadece getirdiği hayırdan daha hayırlısı kasdedilmektedir. Nitekim 'Para maldan daha hayırlıdır' İfadesi de böyledir. Bu ifadeyle, paranın maldan üstün olduğu değil, iyi olduğu kasdedilmektedir. Şayet onlar ayetin zahirine göre hareket etselerdi, Allah (c), ana-babaya vasiyeti emrettiği zaman birinciden daha rahat bir 'me'murun bih'in emredildiği noktasında bizimle aynı kanaati paylaşacaklardı. Yine sözkonusu varislere mal verilmesini emrettiği zaman da başka bir 'me'murun bih'in ilkinden daha rahat olduğu noktasında bizimle aynı kanaati paylaşacaklardı. Peygamberle özel görüşmeler için sadaka ve gece ibadet ile emretmesi vs. hükmü nesholunan diğer konular da böyledir.
Onların bu iddialarının batıl olduğunu gösteren bir delil de şudur: Şayet biri gece kalkıp ibadet etmeyi bize vacib kılan ilahî emri terketmenin, bizim için daha rahat ve daha yumuşak bir emir olduğunu söylerse doğru söylemiş olur. Şayet Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun [953] ayeti, Ey örtünüp bürünen (Rasulüm)! Birazı hariç geceleri kalk ve namaz kıl [954] ayetinden daha hayırlı olduğunu söyler ve bununla ikinci (nesheden) ayetin daha hayırlı ve üstün, birincisinin (mensuh) daha eksik ve aşağı olduğunu kastederse Allah'ı inkar etmiş olur. Çünkü Allah'ın emrini küçümsemiş, O'na kusur ve bayağılık isnad etmiş olur. [955]
[945] En'am: 6/115.; Kehf: /27.
[946] Tevbe: 9/83.
[947] Fetih: 48/15.
[948] Bakara: 2/106.
[949] Bakara: 2/106.
[950] Bakara: 2/106.
[951] Mecazu'l-Kur'ân, c. 1/50. Yani ondan dolayı sana bir hayır yaratırız.
[952] Neml: 27/89.
[953] Müzzemmil: 73/20.
[954] Müzzemmil: 73/20.
[955] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 323-327.