- Kuranın kahramanı Kuranın kendisidir

Adsense kodları


Kuranın kahramanı Kuranın kendisidir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Wed 3 August 2011, 02:33 am GMT +0200
Kuran’ın kahramanı Kuran’ın kendisidir



Herkes Kuran’ı Kuran’a hizmeti kadar anlar


Okan Konuralp'in yazısı

Herkes Kuran’ı Kuran’a hizmeti kadar anlar

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, ramazan söyleşimizde Kuran’ı anlamanın yollarını anlattı.

Kuran’ı anlamak için sadece aklın yetmediğini, kalbin pencerelerini açmak gerektiğini belirten Görmez  “Mevlânâ’nın ifadesiyle; ‘Herkes Kuran’ı Kuran’a hizmeti kadar anlar’” dedi.

'Kuran sadece rabbimizden gelen emirler ve hükümler manzumesi değildir. Bizim ona cevabımızı, bizim ona diyeceklerimizi de içerir'

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, ramazan söyleşimizin ikinci gününde Kuran-ı Kerim’in kendi kişisel dünyasındaki anlamını, Kuran-ı Kerim’in kahramanını, ve dindarlıkla ilgili düşüncelerini anlattı.

Kişisel dünyanızda Kuran-ı Kerim’i nasıl tanımlıyorsunuz?
Kuran-ı Kerim varlık âleminin ilahi bir yorumu ve tercümesidir. İnsanın, hayatın ve varlığın anlam haritasını Kuran’da görmek mümkündür. Medeniyet tarihinde Kuran bir ufuk sıçramasıdır. İnsanoğlu Kuran’la birlikte varlık, bilgi, akıl, insan, kadın ve tabii inanç gibi pek çok konuda bir ufuk sıçraması yaşamıştır. Benim kişisel dünyamda Kuran, yaratıcımız ile pratik bir diyalogdur. Kuran sadece rabbimizden gelen emirler ve hükümler manzumesi değildir. Bizim ona cevabımızı, bizim ona diyeceklerimizi de içerir. Sadece rabbimizin bize dediklerini öğretmez, bizim ona ne diyeceğimizi de öğretir.

Müslümanların Kuran-ı Kerim’e karşı görevleri “anlama/düşünme” kavramları ışığında neler olmalı?
Kuran’a göre tabiat Müslüman’dır.
Allah’a teslimiyet anlamında Müslüman’dır. “Yerde ve gökte var olan her şey Allah’a teslim olmuştur.” Yeryüzünde Allah’ı tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Dolayısıyla Kuran-ı Kerim insandan ve varlık âleminden koparılmış müstakil bir metin olarak okunamaz. Zira Kuran’ın anlamlı cümleciklerinden oluşan parçalar nasıl Allah’ın ayeti ise Güneş, Ay, yeryüzü, gökyüzü, bağlar, bahçeler, dağlar vs. öylece Allah’ın ayetleridir. İnsan bir ayetler manzumesidir. Kadın ve erkek olarak yaratılışımız bize bizden eşler yaratılması, dilimizin, rengimizin farklı olması hepsi Allah’ın ayetidir. Kuran’ı anlamak için ayetleri birbirinden koparmadan anlamak gerekir.

Bu anlama durumunun bir “yolu” var mı?
Müslümanların Kuran’a karşı görevleri yüksek bir tefekkürle okumak, doğru bir metodolojiyle anlamak ve samimi bir şekilde yaşamaktır. Elbette anlamak ancak herhangi bir kitap gibi anlamak değil, dilsel bir metin olarak değil; varlık âleminin tefsiri olarak okumak, anlamak. Kuran’ı anlamak için akıl tek başına yetmiyor, kalbin perdelerini de açmak gerekiyor. Perdeleri açmak için yaşamak gerekiyor. Mevlânâ’nın ifadesiyle; “Herkes Kuran’ı Kuran’a hizmeti kadar anlar.”
Kuran’ın terazisini anlamak için tabiatın dengesini göklere yerleştiren ahengi anlamak gerekiyor. Afaki ayetleri yani dış dünyamızdaki ayetleri, Enfusî ayetler ile yani iç dünyamızın ayetleri ile birlikte anlamak, kainatın ayetlerini Kuran’ın ayetleriyle birlikte ele almak zorundayız.

Kuran’ın kahramanı Kuran’ın kendisidir

Peki, tüm bu açıklamalarınız ışığında sizin eğer varsa, Kuran-ı Kerim’deki kahramanınız kim?
Benim ilahiyat fakültesinden mezuniyet tezim Hz. Peygamber’in Kuran’da ikaz edildiği hususlardı. Allah, Kuran’da Sevgili Peygamberimizi on altı yerde ikaz etmiştir. Her bir ikaz bütün insanlık için büyük bir derstir. Ancak Kuran, kahramanı veya kahramanları olan bir roman değildir. Kuran’ın kahramanı Kuran’ın kendisidir. Kuran kadar kendisinin farkında olan bir kitap yoktur. Kuran, şahısları ve hadiseleri esas almaz. Hakikatleri ve örnek yaşantıları esas alır. Kuran’da isimleri yer alan 25 peygamber dahi Kuran’ın kahramanları değildir. Bütün peygamberlerin uğruna hayatlarını verdikleri yüksek hakikat, yüce ahlak ve adalet Kuran için esastır. Peygamberimiz veda hutbesinde yüz bin kişiye hitap etmiştir. Ancak birisi hariç hiçbir sahabenin ismi Kuran’da yer almaz. Hz. Ebubekir, Hz. Aişe, Hz. Ömer vahyin nüzul sürecinin her yerinde vardır. Ancak hiçbirisi ismen yer almamıştır. Bu Kuran’ın evrensel bir metin olduğunun önemli bir göstergesidir aynı zamanda.
Sadece –Zeyd– evlatlığı bir vesileyle ismen geçer. Belki ismi Zeyd olmasaydı o da geçmezdi çünkü “Amr Zeyd” gibi isimler Arap dili edebiyatında bilinmeyen için (X) olarak kullanılır. Ancak Kuran’ın isim vermeden örnek gösterdiği kahramanlar da yok değildir. Mesela Firavun’un sarayında Musa’yı büyüten Âsiye hanımefendi büyük bir kahramandır ve Kuran onu kadınıyla erkeğiyle her mümine örnek göstermiştir. Yahudilik geleneğinin kadın telakkisini yerle bir eden Hazreti Meryem örnek gösterilen bir kahramandır. Yasin suresinde şehrin uzak yerinden gelen adam ki, Antakya’da makamı olduğu söylenen Habib-ul Neccar’dır. O da bir kahramandır.

Dindarlık doğru bilgiye dayanmalı

Türkiye’deki dindarlık algısını değerlendir misiniz?
Gerçek dindarlık, dini bölüp parçalamadan, kompartımanlara ayırmadan bir bütün olarak yaşamaktır. Dini, inanç, ibadet, ahlak, ilim, amel bütünlüğü içinde ele almaktır. Her şeyden önce dindarlık doğru dini bilgiye dayanmak zorundadır. Cehaletle dindarlık birlikte olmaz. Halis niyet, ihlâs ve samimiyet dinin olmazsa olmaz temelidir. Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde “Din samimiyettir” buyurur. Bilgi ve samimiyet üzerine bina edilmesi gereken husus Allah’a karşı sadakati içeren bir imandır. Ancak yolda insanlara eziyet veren bir maddeyi kaldırıp atmayı, imanın tanımı içine yerleştiren bir peygamberin mensubu olduğumuzu unutmamalıyız.

Bizden istenen salih ameldir
Gerçek bir dindarlık için imandan sonra bizden istenen salih ameldir. Salih amel, insanın fıtratına, toplumun maslahatına ve Allah’ın rızasına uygun olan her davranıştır. Bugün sadece değerleri yaşamamızı sağlayan bir dindarlık değil değer üreten bir dindarlığa ihtiyacımız var. Riya dediğimiz gösterişçi dindarlıktan kaçınmak zorunda olduğumuz gibi bilgiye dayanmayan yahut kıt bilgiden kaynaklanan taassub dediğimiz dini-darlıktan da kaçınmalıyız. Dinin özünü, ibadetlerin ruhunu, yaratıcının gerçek muradını yok sayan kuru bir şekilcilik ne kadar yanlışsa; şekil şartlarını dikkate almayan ibadetleri namazı, orucu, secdeyi, tavafı hafife almak, İslâm’ın “şeair” adını verdiği simgeleri yok saymak o kadar büyük yanlışlık olur.

Hürriyet