sumeyye
Mon 18 January 2010, 04:36 pm GMT +0200
Kur´ân-I Kerimin Mûsâ Ve Hızır Aleyhisselamların Buluşmaları Hakkındaki Açıklaması:
Mûsâ Aleyhisselâmla Hızır Aleyhisselâmın buluşmaları ve aralarında geçenler, Kur´ân-ı Kerim´de şöyle açıklanır:
"Bir zaman, Mûsâ, genç adamına şöyle demişti: "Ben, iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayıp gideceğim. Yahud, (maksadıma erinceye dek) uzun zamanlar geçireceğim!"
Bunun üzerine, onlar, bu iki deniz arasının birlekşik yerine ulaşınca, balıklarını, unuttular. (Balık) denizde bir deliğe doğru yolunu tutmuştu. Vaktâ ki, (Oradan geçip gittiler) Mûsâ, genç (adamına): Kuşluk yemeğimizi getir!
Bu yolculuğumuzdan, yorgun düştük!" dedi.
Genç: "Bak hele! Kayaya sığındığımız vakit ben, balığı unutmuşum!
Gerçek, onu, söylememi, şeytandan başkası unutturmadı.
O, şaşılacak bir suretle denize (atladı) yolunu, tutup gitti" dedi.
(Mûsâ): "İşte, bizim arayacağımız, bu idi."dedi.
Hemen, izlerinin üzerinden, gerisin geri döndüler.
Derken, kullarımızdan, (öyle) bir kul buldular ki, biz, ona, tarafımızdan, bir rahmet vermiş, kendisine, nezdimizden (özel) bir ilim öğretmiştik.
Mûsâ, ona: "Sana öğretilen ilimden, bana da, öğretmek üzere, sana, tâbi olayım mı?" dedi.
O da (Musa´ya):
"Doğrusu, sen, benim yanımda, asla sabredemezsin!
(İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredebilirsin ?" dedi.
Oda:
Allah, dilerse, beni sabredici bulacaksın.
Sana, hiç bir işde karşı gelmeyeceğimi" dedi.
(O da) bu suretle bana tâbi olursan, artık, ben, sana anıp söyleyinceye kadar, ba na, hiç bir şey sorma!" dedi.
Bunun üzerine, kalkıp gittiler.
Nihayet, (bir) gemiye bindikleri zaman, o, bunu, deliverdi.
(Mûsâ):
"içindekileri (suda) boğasın diye mi, onu, dektin?I"
"And olsun ki: Sen büyük bir iş işledin!" dedi.
Oda:
"Sen, beraberimde asla sabredemezsin! demedim mi?" dedi.
(Mûsâ):
"Unuttuğum şeyden dolayı, beni sorumlu tutma! Şu arkadaşlığımızda bana, güç lük yükleme!" dedi.
Yine, gittiler.
Nihayet, bir oğlan çocuğuna rastladıkları zaman, o, hemen, onu öldürdü!
(Mûsâ):
"Sen, tertemiz (masum) bir can (diğer) bir canı karşılığı olmaksızın öldürdün hâl?
And olsun ki: sen çok kötü bir şey yaptın!" dedi.
(O zat):
"Ben, sana: beraberimde asla sabredemezsin!" demedim mi?" dedi.
(Mûsâ):
"Eğer, bundan sonra, sana, bir şey sorarsam, artık, benimle arkadaşlık etme! (o takdirde) tarafından muhakkak bir özre ulaşmışsındır (benden ayrılmakta mâzursun-dur) dedi.
Yine, gittiler.
Nihayet, bir memleket halkına vardılar ki, ora ahâlisinden, yemek istedikleri hade, kendilerinin, konuklamaktan kaçınmışlardı.
Derken, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular.
O, bunu, hemen doğrultuverdi.
(Mûsâ):
"İsteseydin, herhalde, buna karşılık, bir ücret alabilirdin!?" dedi.
O:
"İşte, dedi, bu, benimle senin aynlışımızdır.
Sana, üzerinde asla sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim:
O gemi ki, denizde iş yapan yoksullarındı.
Onun için, ben, onu, kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında, her (sağlam) gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı.
Oğlana gelince; Onun anası da, babası da iman etmiş kimselerdi.
Bunun için, onları, bir azgınlık ve kâfirlik bürümesinden endişe ettik te, istedik ki, onların Rabbi, bunun yerine, kendilerine, temizlikçe daha hayırlısını, merhametçe daha yakınını versin.
Duvara gelince; bu, o şehirde iki yetim oğlancığındı. Altında da, onlara ait bir defi ne vardı.
Babaları, iyi bir adamdı.
Bunun için, Rabb´in diledi ki, ikisi de, erginlik çağına ersinler, definelerini çıkarsın lar.
Bu, Rabb´inden bir merhametti.
Ben, bunları kendi rey ve görüşümle yapmadım.
İşte, üzerlerine sabredemediğin şeylerin içyüzü![117]