- Kuranda Veli Kavramı

Adsense kodları


Kuranda Veli Kavramı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Sun 13 February 2011, 02:26 pm GMT +0200
 
KUR'AN'DA VELİ KAVRAMI

KAVRAMIN TAHLİL VE TANIMI

Veli Kavramı
 
a- Lügat Yönünden Ve Semantik Açıdan

 Asıl itibariyle “Velayet” ve “el-Velyü” mastarlarından türeyen ve ism-i fail anlamında bir sıfatı müşebbehe olan “veli1 kavramı lügatte çeşitli anlamlara gelmektedir.

Cevheri, es-Sihah'ında kavramla ilgili olarak aşağıdaki manaları zikretmektedir:

1- Veli kelimesi,  ilkbahar yağmurundan sonra yağan yağmur demektir. Bu yağmur, ilkbahar yağmurunun hemen peşinden geldiği için veli diye isimlendirilmiştir. (Bu tesmiyede de bir şeyin hemen arkasından gelme ve yakınında bulunma fikrinin hakim olduğu görülmektedir.)

2- Veli, düşmanın zıddıdır. Bundan dolayı bir kimsenin başka birini dost edinmesine denilir.

3- Veli, evlilik dolayısıyle hısımlık/es-Sıhr, demektir. [7] Keza bir kimsenin işini üzerine alan herkes o kimsenin velisidir.[8]

et-Tehânevi ise, kavram hakkında şu açıklamaları yapar? “Veli kelimesi ism-i fail manasına feil vezninde olup Arapların şu sözlerinden alınmıştır:” “Falanca bir şeyi uhdesine aldı. Bu kelimenin aslı, yakınlık manasına gelen “el-Velyü” kelimesinden gelir. Bundan dolayı “Benim evim onun evine yakındır.” denilir. Bu cümleden olmak üzere, sana mu­habbet/sevgi ve yardım hisleriyle yaklaşıp seni hiç terketmediği için yardım eden dosta veli denilir. İşlerini idare etmek, onlara emirler ve yasaklar koymak suretiyle halkın sorumluluğunu üzerine aldığı için vali kavramı da kelimenin bu manasından alınmıştır. Buradan hareketle Araplar, dostluğun zıddı anlamını ifade ederken, bir şeyi aşıp ilerisine gittiğinde söylenilen ' ifadesinden alınan “el Adavetü” kelimesini kullanırlar. İşte bundan dolayı “velayet”, adavetin zıddı olmuştur.”[9]

et-Tehânevi, 'Şerhu't-Tavâli' adlı eserden naklen devamla şöyle der: “Veli kelimesi lügat ve istimal yönünden beş çeşit manaya kullanılır:

1- İşinde tasarruf sahibi olan, tasarrufa yetkili hâkim, bir işin içine girip onu idare eden mutasarrıf. “Çocuğun ve kadının velisi” sözü kelimenin bu manasından alınmıştır.

2- Yardım eden, yardımcı, seven, dost.

3- Azad eden ve azad edilen.

4- Komşu, yakın.

5- Amcaoğlu.”[10]

Zebîdî ise, kavramla ilgili olarak şöyle der: “Veli kelime­sinin birçok manası olup bunlardan bazıları şunlardır:

1- Veli, seven, dost anlamına gelir. Bu, düşmanın zıddı olup “Vâlâhu”=onu sevdi” ibaresinden alınmış bir isimdir.

2- Dost, arkadaş.

3- Yardım eden, yardım edici, yardımcı. Kelimenin bu manası, Arapların “bir kimse bir kimseye yardım ettiği zaman” söyledikleri “Vâlâhu” sözlerinden alınmıştır. “[11]

İbn Manzur Lisanü'l-Arab'da: “Allah Teala'nın isimleri arasında veli, yardım eden demektir. Alemin ve mahlukatın işle­rini deruhte eden ve onları yerine getiren manasına gelir, de­nilmiştir. Allah'ın isimlerinden biri de vâli'dir. O da bütün eşya­nın mâliki ve mutasarrıfı demektir.” dedikten sonra onun kulla­ra nisbetle manasını çeşitli örnekler vererek şöyle açıklar:

1- Veliyyü'l-Yetim: Yetimin işini üzerine aİan ve ihti­yaçlarını karşılayan kimsedir.

2- Veliyyü'l Mer'e: Kadına nikah akdi yapma yetkisini üzerine alıp kendisi olmaksızın kadının kendi başına nikah akdi yapmasına müsaade etmeyen kimsedir.”[12]

Fahreddin er-Râzî (ö.606/1209) ise, kavramın tanımı ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmaktadır: “Veli kelimesi ism-i fail manasına feil vezninde olup Arapların şu sözlerinden alın­mıştın' Falanca bir şeyi uhdesine aldı.' Bu kelimenin aslı, yakınlık manasına gelen 'el-Velyü' kelimesinden gelir. Nitekim Hüzelî şöyle demiştir. Baskın yapan bazı (düşman) atlan yoldan çıkasın diye sana yaklaşmaksızın (seni) tehdit ettiler.'

Yine bu kelimeden olmak üzere  “denilir ki manası, benim evim onun evine yakındır” demektir.

Sana muhabbet/sevgi ve yardım hisleriyle yaklaşıp seni hiç terketmediği için yardım eden dosta veli denilir.

Yine işlerini idare etmek, onlara emirler ve yasaklar koymak suretiyle halkın sorumluluğunu üzerine aldığı için vali kavramı da kelimenin bu manasından alınmıştır, el-Mevlâ/efendi kelimesi de bu kökten gelmektedir.

Bundan dolayı dostluğun zıddı anlamda olmak üzere bir şeyi aşıp ilerisine gittiğinde söylenilen ' ifade­sinden gelen “el Âdavetü” kelimesi kullanılır. İşte bundan dolayı velayet adavetin/düşmanlığın zıddı olmuştur.”[13]

Asım efendi ise, Kamus Tercemesi'nde: “Veli kelimesi “ vezninde isimdir. Bir yağmurun peşinden yağan yağmura denir. Keza bir adamın dostuna, yâr ve arkadaşına/sadîkına veli denir. 'O, onun sevgilisi, dostu, arkadaşı, yar­dım edeni ve yardımcısı manasına', denilir. “VLY” maddesi, iki veya daha fazla nesnenin aralarına kendilerinden olmayan yabancı bir şey girmeyecek şekilde peşpeşe meydana gelmeleri manasına vaz olunmuştur. Bu meydana geliş, istiare tarikiyle mekan yönünden, nisbet yönünden, din yönünden, arkadaşlık/sadakat yönünden, yardım etme ve itikad yönünden yakınlık manasına da kullanılır.” [14] demektedir.

Taberî, kavıamın geçtiği âyetlerin tefsiri sadedinde bu kavramı, yardımcı / naşir, arka / sırt / zahr, yardımcı / arka çıkan / destekçi / zahir, müttefik / halif, andlaşma / dost / dostluk / hılf, yardımcı / ensar, yardımcılar / a'vân, sırdaş / velî­ce kavramları ile izah etmektedir.[15]

 b- Istılah Yönünden
 
ba- Müfessîrlere Göre:

 Fahreddin er-Râzî bu kelimenin ıstılahı yönden manasını şu şekilde tarif eder: “Veli, insanın menfaati ve elde etmek iste­diği amaç doğrultusunda işlerinin yolunda gitmesine vesile olabilecek şeyleri üstlenen kimse demektir. Bundan dolayı Al­lah Teala, “Onlar Mescid-i Haram'ın velisi/koruyup gözeti­cileri olmadıkları halde (mü'minleri) oradan geri çevirir­lerken Allah onlara ne diye azap etmeyecek? Onun velile­ri/koruyup gözeticileri sadece müttakilerdir.”[16]buyurmuş, Mescid-i Haram'ın bakımını yapıp orayı ihya eden kimseyi O'nun velisi/hâmisi/koruyucusu addetmiş, kafirlerin ise, O'nun velisi/hâmisi/koruyucusu olmalarım reddetmiştir. Veli kavraminin manası, “faydalı işleri tekeffül eden/üstlenen kimse olup Allah Teala da kendisini, hususi olarak mü'minlerin dostu kabul edince Allah Teala'nın kâfirlerin işlerini tekeffül etmesinden daha ziyade mü'minlerin işlerini uhdesine almış olduğunu anla­rız. Nitekim Bakara Suresi 257. âyeti bunu ortaya koymaktadır. “Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nu­ra çıkarır. Kafir olanların velileri ise, tağuttur. O da onları nurdan karanlıklara çıkarır.”[17]
 
bb- Hukukçulara Göre:

 Hukuk ıstılahında ise, veli kavramı; velayeti hâiz olan yani, başkasının hakkında sözünü geçirmeye selahiyetli bulunan şahıs demektir.[18]

Nitekim “Câmiu'r-Rumuz” adlı eserde şöyle denilmiştir: “Lügatte veli, mâlik demektir. Fukahânın ıstılahında ise, mü­kellef olan mirasçıdır. Bu tanıma göre köle, kâfir, çocuk ve bunak kavramın dışında kalmaktadır. Fukahâ, velinin küçük erkek ve kız çocuğunu nikahlama hususunda cebri velayet, âkil-baliğ olan kız çocuğunu nikahlama hususunda ise, nedb ve istihbab tarikiyle velayet hakkı vardır demişlerdir.”[19]

Reşid bir kişinin şahsi ve mali işlerini gözetip yürütme konusunda çocuk ve akıl hastası gibi ehliyet yetersizliği içinde­ki kişilerin yerini tutan bir kavramdır... “...Üzerinde hak bulu­nan kimse sefih, zayıf akıllı olur veya bizzat yazmaya muktedir olamazsa, velisi adalet üzere yazsın.” [20] âyetinde veli kelimesi bu anlamda kullanılmıştır.[21]

 bc- Mutasavvıflara Göre:

 Tasavvuf ve sülük ehlinin ıstılahına göre ise, veli; müm­kün olduğu ölçüde Allah'ı ve sıfatlarını bilen, tâatlere devam eden, ma'siyetlerden kaçınan, şehvet ve lezzetlere dalmaktan yüz çeviren kimse demektir [22] şeklinde tarif edilir.

Lügat ve ıstılah yönünden ortaya koyduğumuz bütün bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere veli kelimesi, sözlük anlamla­rına uygun olarak daha ziyade bir kimsenin veya bir topluluğun yahut bir milletin menfaatleri ve elde etmek istedikleri amaçlar doğrultusunda dini, siyasi, içtimai, maddi, hukuki, kısaca her türlü işlerini üzerine alan ve bu konularda tam bir tasarruf hak­kına sahip olan idareci, hakim otorite, koruyucu, gözetici mâlik, yardımcı, sırdaş ve dost anlamlarında kullanılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. [23]

 c- Kavramın Kur'an'da Geçtiği Yer Ve Manaları

 Veli kelimesinin masdarı olan “Velayet” kelimesi Kur'an'da sadece iki yerde geçerken [24] bu kavramdan türeyen ve ism-i fail manasında bir sifat-ı müşebbehe olan “Velî” kelime­si, 24'ü tekil, 62'si “Evliya” şeklinde çoğul olmak üzere toplam 86 âyette geçmektedir.

Kur'an'ı tetkik ettiğimiz zaman, veli kelimesinin bu ayet­lerin tamamında, yukarda sözlük ve ıstılah anlamlarını inceler­ken tesbit ettiğimiz bütün manaları içine alarak kullanıldığım görüyoruz.

Kavramın taşıdığı manalar itibariyle kullanıldığı âyetleri şu şekilde tasnif edebiliriz. [25]

 ca- Dost Anlamında:

 “Allah, mü'minlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin dostları da tâğuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Onlar ateş halkıdır. Ora­da ebedî kalacaklardır.”[26]

“İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve ona iman edenlerdir. Allah mü'minlerin dostudur.”[27]

“Allah, düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter.”[28]

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmıyanlar ise, tâğut yolunda savaşırlar. O halde şeyta­nın dostlarına/velîlerine karşı savaşın- şüphe yokki şeytanın düzeni ve tuzağı zayıftır.”[29]

“Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost/veli edinirse, el­bette apaçık bir ziyana düşmüş olur...”[30]

“Sizin dostunuz/veliniz ancak Allah'tır, Resulüdür ve iman edip Allah'ın emirlerine boyun eğerek, namaz kılan ve zekat veren mü'minlerdir.”[31]

“Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap veirilenlerden dininizi alay ve eğlence konusu edinenleri ve kâfirleri dost/veli edinmeyin. Allah'tan korkun, eğer ger­çekten mü'minler iseniz.”[32]

“De ki: Gökleri ve yeri yoktan vareden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost/veli edineyim?”[33]

“... Gerçekten şeytanlar, d otlarına/velîlerine sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar.”[34]

“... Biz, şeytanları, inanmıyanların dostları/velîleri kildık.”[35]

“İyi bilin ki Allah'ın dostlarına/velî kullarına korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar.”[36]

“Ey Rabbim! mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gök­leri ve yeri yaratan dünyada da ahirette de benim dos­tum/yarim/velim sensin. Beni müslüman olarak öldür ve salihler arasına kat.”[37]

“Şeytanı ve soyunu, beni görmezlikten gelerek, dost­lar mı ediniyorsunuz? Oysa ki onlar sizin için düşmandır.”[38]

“Kâfirler beni bırakıp da kullarımı dostlar/velîler edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak hazırladık.”[39]

“Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız.”[40]

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle. O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluverir.”[41]

“Yoksa Allah'tan başka dostlar mı/velîler mi edindi­ler? Dost yalnız Allah'tır. Ölüleri O diriltir, O her şeye kadirdir.”[42]

“O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakîkî dost­tur/velî, övülmeye lâyık olandır.”[43]

Bunlar ve benzeri daha bir çok âyette velî kavramının, velî-adüvv zıtlığını ortaya koyarak dost anlamıyla kullanıldığını görüyoruz.[44]

 cb- Yardımcı, Taraftar Anlamında:

 “Bilmedin mi ki göklerin ve yerin (hakimiyet ve ida­resi) yalnızca Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir velî ne de bir yardımcı vardır.”[45]

“O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuş­tu. Halbuki Allah, onların yardımcısı/velîsiydi.”[46]

“Mü'minleri bırakıp da kâfirleri taraftar/vel! edi­nenler, onların yanında güç ve şeref mi/ izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün güç ve şeref/izzet yalnızca Allah'a ait­tir.”[47]

“Ey iman edenler! yahûdî ve hristiyanları taraf­tar/velî edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin tarafını tutar­lar/ velîsîdirler. İçinizden her kim onların tarafını tutar/velî edinirse, bilsin ki o da onlardandır.”[48]

“Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar birbirlerinin yardımcısı/velîsidirler. İyiliği emrederler, kötülükten menederler. Namazı kılar, zekatı verirler. Allah'a ve Resu­lüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.”[49]

“Şüphesiz onlar, Allah'a rağmen sana hiç bir fayda veremezler. Doğrusu zâlimler birbirlerinin taraftarıdırlar. Allah da takva sahiplerinin taraftarıdır.”[50]

Açıkça görüldüğü üzere bu âyetlerde velî kavramı, koru­yup gözeten, yardım eden dost anlamına kullanılmıştır.

Bundan başka Kur'an'da 'Velî kelimesi yolgösteriçi, aydınlatıcı/mürşid, şefaat eden/şefî', koruyucu/vaak, yücelten/hamîd gibi sıfatlarla birlikte kullanılarak velayetin mutlaka ilişkili olacağı kavramlara dikkat çekilmiştir:

“Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına u-yarsan, andolsun ki Allah'tan başka sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.”[51]

“... Eğer sana gelen bu ilimden sonra, onların arzula­rına uyarsan, işte o zaman Allah tarafından senin ne bir dostun, ne de bir koruyucun vardır.”[52]

Görüldüğü gibi, Allah'ın veli sıfatından bahseden ve bu sıfatın gerçek sahibinin ancak Allah olduğuna dikkat çeken bu âyetler, veliliği yardım edicilik ve koruyuculuk sıfatlarıyla bir­leştiriyor. O halde, Kur'an her velînin mutlaka nasîr/yardımcı olması gerektiğini, bir başka deyimle, yardım etmeden dostluk iddiasının anlamsızlığını belirtmektedir. Öyleyse, Allah nasîr-velî olduğu gibi [53] kul da nasîr/velî olmalıdır.[54]

 cc- Hakim/Vâli/Yönetici/Sırdaş Anlamlarında:

 Kur'an'ın bu anlamları ifade etmek üzere sadece velayet mastarını kullandığı gibi bu kökten gelen velî ve evliya kav­ramlarıyla birlikte aynı maksatlar için mürâdifi olan başka kav­ramları da kullandığını müşahede ediyoruz. Buna örnek olarak aşağıdaki âyetleri zikredebiliriz:

“... Üzerinde hak bulunan kimse sefih, zayıf akıllı o-lur veya bizzat yazmaya muktedir olamazsa, velîsi adaletle

yazsın.”[55] âyetinde de velî kelimesi yetki ve tasarruf sahibi kimse anlamında kullanılmıştır.[56]

“Mü'minler mü'minleri bırakıp da kafirleri velî edinmesinler. Her kim bunu yaparsa Allah'tan ilişiği kesilmiş olur. Ancak onlardan (gelebilecek bir zarardan) ko­runmanız başka (yâni zararlarından korunmak için bunu yapabilirsiniz). Bununla birlikte Allah sizi kendisinin e-mirlerine karşı giclmek) den sakındırır. (Sakın hükümleri­ne aykırı davranıp düşmanlarını velî edinerek onun gaza­bına uğramayın. (Çünkü) Dönüş onadır.”[57] buyurmuştur.

“Ey iman edenler! Şayet küfrü imana tercih ediyor­larsa babalarınızı ve kardeşlerinizi velîler edinmeyin. Siz­den kim onları velî/dost edinirse, işte onlar zâlimlerin ken­dileridir.”[58]

“De ki: ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O'na aittir. O'nun görmesi de, işitmesi de şâyân-ı hayrettir. Onların (göklerde ve yerde olanların) O'ndan başka bir yöneticisi/velîsi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.”[59]

“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düş­manınız olan kimseleri sırdaş edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar ettikleri, rabbiniz Allah'a inandığınızdan do­layı Resulü ve sizi (yurdunuzdan) çıkardıkları halde onlara sevgi (belirtecek mektup) ulaştırıyorsunuz, eğer benim yo­lumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıktınızsa, içinizde onlara sevgi mi gizliyorsunuz? Oysa ben sizin giz­lediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, doğru yoldan sapmış olur.”[60]

 cd- Koruyucu/Sahip Ve Gözeten Kimse Anlamında:

 “Size ne oldu da Allah yolunda ve 'Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sa­hip gönder, bize katından bir yardımcı yolla' diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaş mıyorsunuz?”[61]

“Şüphesiz ki benim koruyucum/velîm kitabı indiren Allah'tır. O iyilerin de kollayıcısıdır.”[62]

“Onlar Mescid-i Haram'ın velîsi/koruyup gözeticileri olmadıkları halde (mü'minleri) oradan geri çevirirlerken Allah onlara ne diye azap etmeyecek? Onun velîle­ri/koruyup gözeticileri sadece müttakîlerdir.”[63]

İleride ayrıntılarına gireceğimiz gibi bu âyetlerde kâfirle­ri velî/hakim/vâli/otorite/koruyucu/hâmî edinmeme anlamında bizzat velayet mastarından türeyen velî ve evliya kavramlarını kullanırken Kur'an, aşağıdaki âyetlerde aynı anlama gelen “Bitâne” ve '”Meveddet” gibi değişik kavramları kullanmaktadır:

“Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, baba­ları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa, Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. Allah, onların kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile (kalb nuru veya Kur'an ile) desteklemiştir.”[64]

“Ey iman edenler! kendi dışmızdakilerden sırdaş e-dinmeyin. çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri kal­mazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşman­lıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalblerinde gizledikleri

ise daha büyüktür. Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkla­dık.”[65]

Aynı kökten türeyerek; köle azad eden ve azad edilen köle manalarına kullanıldığı gibi velî ve efendi anlamlarına da gelen “Mevlâ” ve onun çoğulu olan mevâlî kelimeleri ise Kur'an'da 21 âyette yer alır. Ancak Râğıb el-Isfehânî'nin de belirttiği gibi, Kur'an, velî kelimesini Allah ve kulun ortak sıfatı olarak kullanmasına rağmen mevlâ sıfatını yalnız Allah için kullanır.[66]

“Allah, îman edenlerin mevlasıdir. Kâfirlere gelince onların mevlâsı yoktur.”[67] Buna göre mü'min, Allah'ın, Allah da mü'minin velisi olabilirken mevlâ olmak sadece Allah'a özgü bir sıfat olmaktadır. [68]


[7] Cevheri, İsmail İbn Hammad, es-Sihah Tacu'l lügati vesihahi'l Arabİyye (Thk. Ahmed Abdulgafur Attar) Mısır, Tarihsiz "VLY" Madd, VI/2529,

[8] Cevheri, a.g.e, "VLY" Madd, VI/2529; Asım Efendi Kamus Tercemesi Cemal Efendi Matbaası İstanbul, 1905, "VLY" Madd. IV/1223; Rağıb el-Isfehâni, Ebu'l Kısım el-Hüseyn İbn Muhammed, Müfredatü Fi Garibü'l Kur'an (Thk? Muhammet Seyyid Ceylanı) Beyrut, Tarihsiz.

[9] et-Tehânevi, el-Mevlevi Muhammed Ali İbn Ali, Keşşâf-u Istılahâti'1-Fünün, İstanbul, 1984, "VLY" Madd, 11/1528.

[10] et-Tehânevi, a.e.g. "VLY" Madd, 11/1528

[11] Zebidi, es-Seyyid Muhammed Murtaza, Tacu'l Arus, Mısır, Tarihsiz, “VLY” Madd,X/398-399.

[12] Bkz: İbn Manzur Ebu'l Fazl Muhammed İbn Mükrim, Lisanü'l Arab, Bey­rut, 1967 "VLY" Madd, XV/407.

[13] Râzi, Fahreddin, İbnü'l Allame Ziyauddin Ömer, Mefatihu'l Gayb (Tefsiru'l Kebir)

[14] Asım Efendi, Kamus Tercemesi, "VLY" madd. İV/1223.

[15] Taberi, Muhammed İbn Cerir, Câmiu'l-Beyân fi Te'vili'l-Kur'an, I. Baskı, 36X011,1992. Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 22-26.

[16] Enfâl: 8/34.

[17] Fahreddin er-Râzi, a.g.e. V/430. Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 26-27.

[18] Bilmen, ÖmerNasuhi, Istılâhat-ı Fıkhiye Kamusu, İstanbul, 1981, 11/45.

[19] Et-Tehânevi, a.g.e. 11/1528.

[20] Bakara: 2/282.

[21] Şâmil İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, "Veli" Madd. VI/333.

Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 27.

[22] Taftâzâni, Saduddin Mes'ud İbn Ömer İbn Abdiliah, Şerhu'l-Makâsid, (Thk: Abdurrahman Umeyre), I. Baskı, Beyrut, 1989, V/72; Et-Tehânevi, a.g.e. II/1528;Sa'di Ebu Ceyb, el-Gâmusu'1-Fikhiyye, II. Baskı, 1988, Dımeşk, s.390.

[23] Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 28.

[24] Bkz: Enfal: 8/72; Kehf: 18/44.

[25] Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 28-29.

[26] Bakara: 2/257.

[27] Ali İmran: 3/68.

[28] Nisa: 4/45.

[29] Nisa: 4/76.

[30] Nisa: 4/119.

[31] Maide: 5/55.

[32] Maide: 5/55.

[33] En'am: 6/14.

[34] En'am: 6/121.

[35] Araf: 7/27.

[36] Yunus: 10/62.

[37] Yusuf: 12/101.

[38] Kehf: 18/50.

[39] Kehf:18/102.

[40] Fussilet: 41/31.

[41] Fussilet: 41/34.

[42] Şûrâ: 42/9.

[43] Şûrâ: 42/28......Bkz: Kehf: 18/26; İsra: 17/111;

[44] Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 29-31

[45] Bakara: 2/107.

[46] Al-i İmran: 3/122.

[47] Nisa: 4/139.

[48] Maide:5/51.

[49] Tevbe:9/71.

[50] Câsiye:45/19.

[51] Bakara: 2/120.

[52] Ra'd: 13/37.

[53] Bkz: Bakara: 2/120; Nisa: 4/45; Şûrâ: 42/32,46 vb.

[54] Bkz: Öztürk, Yaşar Nuri, Kur'an'ın Temel Kavramları. II. Baskı, İstanbul, 1993,s.6I3. Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 31-33

[55] Bakara: 2/282.

[56] Şâmil İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, "Velî" Madd. 6/33.

[57] Al-i İmran: 3/28.

[58] Tevbe: 9/23.

[59] Kehf: 18/26.

[60] Mütehine: 60/1. Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 33-34.

[61] Nisa: 4/75.

[62] A'raf: 7/196.

[63] Enfâl: 8/34.

[64] Mücadele: 58/22.

[65] Al-i İmran: 3/118.

[66] Râğıb el-İsfehânî, Müfredat, 534.

[67] Muhammed: 47/11.

[68] Mikdat Öccü, Kur’an’da Veli Ve Velayet, Suffe Yayınları, İstanbul, Ocak 1997: 34-36.