sumeyye
Tue 12 January 2010, 03:16 pm GMT +0200
Kur´ân-I Kerimin Semud Kavmi Hakkındaki Açıklaması:
Salih Aleyhisselamın Semud Kavmine gönderilişi ve onların kötü tutum ve dav ranışları ve akıbetleri Kur´ân-ı Kerim´de şöyle açıklanır:
"And olsun ki: Eshab-ı Hicr da, Peygamberleri, yalanlamışlardır.
Biz, onlara, âyetlerimizi vermiştik te, onlar, bunlardan yüz çevirici idiler.
Onlar, dağlardan, emîn emin evler, yontar, oyarlardı. [63]
And olsun ki: biz, Semud (kavmına) da;
"Allah´a, ibadet ediniz!" diye kardeşleri Salih´i gönderdik.
Bir de, ne görsün: onlar, birbirleriyle çekişir iki fırkadır!
Salih:
"Ey kavmim! Niçin iyiden (ve güzelden) önce, çarçabuk kötüyü (azabı) isti yorsunuz?!
Allah´dan, yargılanmanızı istemeli değil misiniz? (Böyle yaparsanız) umulur ki, esirgenirsiniz." dedi.
"Biz, senin yüzünden ve maiyyetinde bulunan kimseler (Mü´minler) yüzünden, uğursuzluğa uğradık!" dediler.
(Salih):
"Sizin (bütün) emel ve hareketleriniz), Allah katında gizli değildir.
Belki, siz, imtihana çekilmekte olan bir kavmsiniz!" dedi.
O şehirde (Hıcrda, düşman) dokuz erkek vardı ki, bunlar, yer (yüzün)de fesad çıkarıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı.
Onlar, Allah adıyla andlaşarak:
Ona (Salih´e) ve Ehline, her halde bir gece baskın yapalımf hepsini öldürelim) Sonra da, Velîsine: and olsun ki; biz, o ailenin helakinde hâzır değildik.
Şüphesiz ki: biz, (bu sözümüzde) elbette sâdıklarız! diyelim." dediler.
Onlar, böyle bir tuzak kurdular.
Biz de, kendilerinin haberleri olmadan, onların planlarını, altüst ediverdik! [64]
....O
Ey kavmim! Allah´a, ibadet ediniz!
Sizin, O´ndan başka, hiç bir İlâhınız yoktur.
O, sizi, topraktan meydana getirdi.
Sizi, orada ömür geçirmeye (veya imâra) memur etti.
O halde, O´ndan, yargılanmak dileyiniz.
Sonra, Ona tevbe ediniz.
Şüphe yok ki, Rabbim(in Rahmeti) çok yakındır.
O (duaları da) kabul edendir. [65]
Düşününüz ki: (Allah) sizi, Âd´dan sonra, Hükümdarlar yaptı.
Yer yüzünde sizi yerleştirdi.
Ovalarından köşkler yapıyor, dağlarından, evler yontuyorsunuzdur.
Artık, (hepiniz) Allah´ın lütuflarını anınız.
Yer yüzünde fesadcılar olup taşkınlıklar yapmayınız!" dedi. [66]
"Ey Salih! Sen, bundan önce, içimizde ümid beslenen biri idin.
(Şimdi) Atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan bizi vaz geçirmek mi istie-yorsun?!
Senin, bizi (İbadete) davet ettiğin (Rab)dan, hakîkaten, şüphe içindeyiz, şüphe-leniciyiz!" dediler.
(Salih):
"Ey kavmim! Ya ben, Rabb´ımdan (gelen) apaçık bir Mucizenin üzerinde isem, ve O Rab, Kendinden, bana bir Rahmet (Peygamberlik) vermişse, buna, ne diye ceksiniz?
O halde, Allah´ın (intikamından -eğer, Ona isyan edersem- (kurtarmak husu sunda) bana, kim yardım eder?
Demek, siz, beni ziyana uğratmaktan, (bunu) bana karşı artırmaktan başka bir şey yapmayacaksınız? [67]
Şüphesiz ki, ben, size (gönderilmiş) emîn bir Peygamber´im. Artık, Allâh´dan korkunuz ve bana, itaat ediniz.
Ben, buna karşılık, sizden, hiç bir ücret istemiyorum.
Benim mükâfatım, âlemlerin Rabb´ından başkasına aid değildir.
Siz, buradafki nimetlerin içinde), bağların, pınarların içinde, ekinliklerin ve do-murcukları nazik ve yumuşak hurma ağaçlarının içinde emîn emîn bırakılacak mısınız?
Dağlardan, şımarık şımarık evler yontuyorsunuz. Artık, Allah´dan korkunuz ve bana, itaat ediniz.
Ifratcıların emrine boyun eğmeyiniz ki, onlar, yer (yüzün)de fesad yapar, ıslah etmez kimselerdir." dedi.
"Sen, ancak (hızlı) büyülenmişlerdensin!" dediler. [68]
Onun kavminden (iman etmeyi) kibirlerine yediremeyen ileri gelenleri de, kendi lerince her görünenlere, onların içinden iman edenlere:
"Siz, Salih´in, gerçekten, Rabb´ı katında gönderilmiş bir Peygamber olduğunu biliyor musunuz?" dediler.
Onlar da:
"Biz, doğrusu, onunla ne gönderildiyse, ona, iman edicileriz!" dediler. [69]
Yine, kibirlenen kimseler:
"Biz, doğrusu, o, sizin iman ettiğinize münkir ve kâfir olanlarız! [70]
Salih´e de:
"Sen, bizim gibi bir beşerden başkası değilsin!
Bununla beraber, eğer (Peygamberlik dâvasında) doğruculardan isen, haydi bir âyet (bir mucize) getir!" dediler. [71]
(Salih):
"Ey kavmim! İşte, size bir âyet (bir Mucize) olmak üzere Allâhın şu dişi Devesi!
Artık, onu, serbest bırakınız. Allâhın arzında otlasın... [72]
İşte, bu Dişi Deve!
Su içme hakkı, (bir gün) onundur.
Belli bir günün su içme hakkı da, sizindir.
Ona, bir kötülükle ilişmeyiniz!
Sonra, sizi, büyük bir günün azabı, yakalar!" dedi. [73]
Derken. O Dişi Deve´yi -ayaklarını keserek- öldürdüler.
Salih! Eğer, sen, gönderilmiş Peygamberlerden isen, bizi, tehdid edip durdu ğun azabı, getir bize! dediler. [74]
Rab´lerinin, emrinden (uzaklaşarak) isyan ettiler ve:
Salih! Eğer, sen, gönderilrr m azabı, getir bize! dediler
.....Bunun üzerine (Salih):
"Memleketinizde üç gün daha yaşayınız!
İşte, bu, yalanı çıkarılamayacak bir tehdiddir!" dedi.
Vaktâ ki, azab emrimiz geldi. [75]
Sabaha girdikleri sırada, onları, o (korkunç) Bağırış, yakalayiverdi!
Kazanageldikleri o şeyler, kendilerinden (hiç bir azabı) def edemedi. [76]
Salih´i de, onun maiyyetinde iman etmiş olanları da, tarafımızdan bir rahmet ola rak (azabdan ve) o günün rüsvaylığından kurtardık.
Şüphesiz ki, Rabb´ın, O, çok kuvvetlidir, mutlak galibdir.
O zalimleri ise, korkunç bir ses alıp götürdü de, yurdlarında dizüstü çöken (can ları çıkan) kimseler oluverdiler!
Sanki, orada (hiç) oturmamışlardı!
Haberiniz olsun ki: Semud (kavmi), hakikaten, Rab´lerine küfr ettiler.
Gözünüzü acınız, iyi biliniz ki: Semud´a (Allah´ın Rahmetinden) uzaklık (verilmiştir.) [77]
Semud (kavminin helak edilmesinde) de, (bir ibret vardır). Hani, onlara:
Bir zamana kadar, yararlanadurunuz! denilmişti de, Rab´lannın emrinden uzak laşıp azmışlardı.
İşte (bu yüzden) kendileri de, göre göre, onları Yıldırım tutuvermişti de, ayakta durmağa güç yetiremediler, bir yardım da, göremediler. [78]
İşte, sana! Onların, kendi zulümleri yüzünden ıpıssız kalmış evleri!
Şüphe yok ki, bilecek bir kavim için, bunda (ibret verici) bir nişane vardır[79]
İman edip te (fenalıktan) sakınır olanları, biz (dâima) kurtardık. [80]
[63] Hicr: 80-82.
[64] Nemi: 45-50.
[65] Hûd: 65.
[66] Ârâf: 74.
[67] Hûd: 62-63.
[68] Şuarâ: 143-153.
[69] Araf: 75.
[70] Araf: 76.
[71] Şuarâ: 154.
[72] Hûd: 64.
[73] Şuarâ: 155-156.
[74] Ârâf: 77.
[75] Hûd: 65, 66.
[76] Hıcr: 83-84.
[77] Hûd: 66-68.
[78] Zâriyât: 43-45.
[79] Nemi: 52.
[80] Nemi: 53.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/130-133.