sumeyye
Thu 10 March 2011, 01:45 pm GMT +0200
F - KUMANDANIN DÜŞMANI KUŞATMASI
Komutan düşmana yaklaştığında kalelerine mancınıklarla taarruzda bulunabilir. Peygamber (s.a.v) de Tâiflilere mancınıklarla taşlar atan savaşçılar göndermiştir. Evlerini üzerlerine yıkmak, geceleyin taarruzda bulunmak, evlerim yakmak caizdir. Şayet hurmalık ve ağaçlıkları varsa ve savaş için bunlardan her türlü fâideyi sağlıyorlarsa imha edilir. Böyle bir fâideyi sağlamıyorlarsa yakılmaz, imha edilmez.
Peygamber (s.a.v), Tâiflilerin üzüm bağlarını kestirmiş, onlar bunun sonucu müslüman olmuştur. Beni Nadîr harbinde de ağaçların arasında bulunan ve meyve veren ağaçları san ve verimli hurma ağaçlarının kesilmesini Resûlullah emr etmiştir. Hurmaların kesilmesine o yerde oturanlar üzülmüştür. Bu olay karşısında Yahudi Semmak şu şiiri söylemiş:
"Bizler Hz. Musa'nın getirdiği ilâhî kitaba varis değil miyiz? Hem de ondan ayrılmadık,
Sizlerse Tihame ve Ahnef taraflarındaki koyunların otlağının, koruluğunun koruyuculansınız.
Size yardım için zaman da bütün gücü ile çalışmakta, ağaçlıklarımızı yok etmede size yardımcı olmaktadır.
Ey karşımda dinleyen sizler, zulümden, koruluklarımızı ellerimizde tutmaktan ve onları kesmekten vaz geçin.
Geceler ve zamanın geçişi sizin âdil ve insaflı olmanızdan daha iyidir.
O zaman mefhumu, sizin Nadîr hurmalarını kesmenizi, temizlemenizi hiç de iyi karşılamaz."
Bu şiire karşı müslüman şâir Hassan b. Sabit de şöyle cevap vermiştir:
"Evet sizler kitap gönderilenlersiniz. Fakat sizler o kitabı tahrif ettiniz, kaybettiniz, helak ettiniz.
Resul gelip tasdikini istediği halde sizler Kur'âm inkâr ettiniz.
Benî Lüey koruluğunu yaygın bir ateşle helak eden sizler değil misiniz?"
Nadîr oğullarına Resûlullah (s.a.v.) böyle bir muamele yapınca müslümanlar, Peygambere (s.a.v.) "Ağaçları kesmemizden bir mükâfaat, kesmememizden de bir günâh var mıdır?" diye sormuşlardır. Allah Teâlâ da:
"Herhangi bir hurma ağacını kestiniz, yahut kökleri üzerinde dikili biraktımzsa hep Allah'ın izniyledir. Bu izin de fâsıkları rüsvay edeceği için verilmiştir." (K. K. 59: 5) buyurmuştur. Âyet-i kerîmede geçen "Liyne: Hurma ağacı" kelimesinde dört mânâ verilmiştir. Mukâtil'e göre: Hangi cinsten olursa olsun hurma ağacı demektir. Süfyân'a göre: En iyi cins hurma demektir. Üçüncü mânâya göre: Küçük boylu hurmalar.[60] Çünkü eıi yumuşak olan hurmalar bunlardır. Dördüncü anlama göre: Hayat ve geçim için lüzumlu bütün ağaçlar, demektir..
Düşmana sular göndermemek akar sularını kesmek caizdir. İçlerinde her ne kadar kadın ve çocuk da olsa böyle yapılır. Bu şekil bir hareket düşmanın zayıflamasına, sulh yapmaya veya kuvvetle zafere ulaşmaya bir vesiledir. Böyle bir durumda susuz biri su isteğinde bulunursa komutan muhayyerdir. İsterse verir isterse vermez. Tıpkı düşman esirlerini Öldürüp öldürmemekte serbest olduğu gibi. Gözden uzak bir yerde bir düşman öldürülürse kefenîenmesi gerekmez, gömülüverir. Peygamber (s.av) de Bedir harbinde öldürülenlerin kuyuya atılmasını emretmiştir. Ölü veya diri yakılması doğru değildir. Peygamber (s.a.v) de bu hususta,
"Allah'ın kullarına, Allah'ın azabı ile azâb etmeyiniz'"-1' buyurmuştur. Fakat Hz. Ebû Bekir, Hilâfeti zamanında dinden çıkan bir toplumu yakmıştır. Belki o zaman bu hadîs-i şerif ona ulaşmamıştır.
Şayet müslümanlar şehîd olursa, üzerlerindeki elbiselerle, yıkanmadan, cenaze namazları kılınmadan bir mezara defnedilir. Resûluîlah (s.a.v) Uhud şehidleri hakkında:
"Onları kanları, yaraları ile gömün. Şüphesiz onlar kıyamet gününde damarlarından kanlar akarak dirilecekler ki rengi kan rengi, kokusu misk kokusu gibidir.'[61] buyurmuştur. Sahabe de şehitlere hürmeten böyle yapmışlardır. Allah (c.c) da âyet-i kerimesinde:
"Allah yolunda Öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilâkis onlar Rableri katında diridirler. Lütfü inayetinden kendilerine verdiği ile hepsi de şâd olarak rızıklanırlar."
CK. K. 3: 169) buyurmuştur. Bu âyete iki türlü mânâ verilir. Bir mânâya göre: Onlar ba'sten sonra Cennette dindirler. Yoksa dünyâ ha3'atmda değil.
İkinci mânâya göre: Çoğunluk tefsircilerin belirttiği mânâdır ki. şehîdler öldükten sonra da diridirler. Ayetin zahiri böyledir. Fakat hakîkaten yaşıyanlardan farklı bir yaşayışla diridirler.
Ordular harp ülkelerinde yemek yemelerinden, hayvanlarının karınlarım doyurmalarından alıkonulamaz. Hesap da sorulmaz. Elbise hususunda ve binilecek hayvanların otlatılmasında hesapsız hareket edemez. Ancak ihtiyaçlarını giderecek kadar giyerler, binerler. Geri kalanı harp ganimeti olarak iade ederler. Tükettiği şeyler hariç üzerine giydiği elbiseler, üzerine bindiği hayvan, hissesinden mahsub edilir. Ancak harp esirleri dağılıp kendisine de bir câriye düşmüşse onunla cinsî münasebette bulunabilir. Taksimden önce cinsî münâsebette bulunmuşsa ta'zir cezası verilir. Had tatbik edilemez. Zîra ganimette onun da sehmi vardır. Mihri mislini verir. Ganimetlere o câriye de katılır. Câriye hâmile kalmışsa çocuk babaya aittir. Anne de çocuğun annesidir. Câriye o şahsa verilir. Esir olmayanla cinsî münasebette bulunmuşsa hadd-i zina uygulanır. Çünkü zina sayılır, çocuk da erkeğe ait olmaz.
Ordu komutanlığı bir harp için ise bir başka harbe o komutanın komuta etmesi gerekmez. Şayet komutanlık genelse engeller kalkıp askerin her türlü ikmâli sağlanınca bir diğer harbe gider. Bu arada emrine yeni askerler de verilmişse onların da emir ve komutasını eline alır. Ama başka birliklere komuta edemez. Sadece emrine giren birlikleri sevk ve idare eder. Özel bir komutansa, o husustaki özel hükümlere tâbidir.[62]
[62] El-Ahkâmu’s-Sultaniyye, Ebu’l-Hasan Habib, Bedir Yayınevi, 1/ 117-120.