meryem
Sat 19 February 2011, 09:45 pm GMT +0200
Kulların İyi ve Kötü Fiillerinin Yaratılması
Kur'an'da:
“İşte rabbiniz olan Allah. Ondan başka hiçbir tanrı yoktur. O, herşeyi yaratandır.” [1383] ve
“Allah herşeyi yaratandır.” [1384] buyurulur. Ehl-i Sünnet, bu ve benzeri ayetlere dayanarak, insanların her türlü fiilleri dâhil, kâinatta herşeyi yaratanın Allah Teala olduğuna inanmaktadır.[1385] Mutezile, çeşitli te'villerle, buna kulun fiillerinin dâhil olmadığını ileri sürmüştür.[1386] Bu hususta kendilerince anladıkları bazı ayetleri delil getirmek istemişlerse[1387] de o ayetlerin açık medlulleri buna hiç müsaid değildir.
Allah bir taraftan Muhammed ümmeti için:
“Biz sizi vasat (adaletli) bir ümmet kıldık.” [1388] buyurarak bu ümmetin adaletli ve hayırlı olduğunu[1389] ilan ederken diğer taraftan:
“Biz her peygambere günahkârlardan böyle düşman(lar) peydah ettik.” [1390] diye hayrın olduğu gibi şerrin ve küfrün yaratıcısının da kendisi olduğunu beyan etmiştir.[1391] Bilhassa şu ayet, kulların ihtiyari fiillerinin Allah'ın yaratmasıyla olduğunu, fiillerin kesb ve mübaşeret tarafının kulun olduğunu açıkça göstermiştir[1392]:
“O kâfirleri (Bedir'de) siz kendi kuvvetinizle öldürmediniz, fakat onları Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı.” [1393] Anlattıklarımızla Al-i İmran, 26. ayet müşkil bir durum arzeder gibidir:
“De ki: ‘Ey mülkin sahibi Allah, sen mülkü kime dilersen ona verirsin, kimi dilersen ondan mülkü alırsın. Kimi dilersen onun kadrini yükseltir, kimi dilersen onu alçaltırsın. Hayır yalnız senin elindedir. Şüphesiz ki sen herşeye kadirsin.” Resûlullah (a.s.)'ın uzunca bir duasında buna mümasil şu sözler vardır :
“Yüzümü hak dine meylederek, göklerle yeri yaratana çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Şüphesiz ki benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerinrabbi Allah'a aitir (...) (Ey Rabbim) ben senin kulunum, nefsime zulemettim, günahımı itiraf ediyorum. Binaenaleyh bütün günahlarımı affet (...) Beni ahlâkın en güzeline hidayet buyur, onun en güzeline senden başka hidayet edecek yoktur. Ahlakın kötüsünden beni muhafaza et, kötü ahlaka düşmekten senden başka koruyacak kimse yoktur (...) Bütün hayırlar senin yed-i kudretindedir. Şer sana ait değildir...”[1394] Fahreddin Râzî bu müşkül dile getirip cevab veriyor:
Eğer, bu ayet sizin aleyhinizde bir bakıma delildir, Allah'ın elinde ancak hayır bulunduğuna göre, masıyet ve küfür Allah'ın yaratmasıyla değildir, denirse cevabı şudur: Ayet, hayrın Allah'ın elinde olduğunu ifade eder, elinde ondan başka birşey olmadığını ifade etmez. Bu mana olsaydı o zaman hayrın dışındaki şeylerin elinde olmasını nefyederdi. Fakat hayrın onun elinde olması, hayırdan başka şeylerin elinde olmamasını gerektirmez. Şu kadar var ki ayette sadece hayır zikrolunmuştur.
Çünkü hayır, kendisinden istifade edilen şeydir. Onun için, bu mana sebebiyle ayette hayır yer almıştır.”[1395] Bu hususta şunlar da söylenmiştir: Her şer Allah'ın kazası cümlesinden olduğu cihetiyle ve dolayısıyla hayrı mutazammındır ve hayırdır. Allah'ın bütün fiilleri hayırdır. Ayrıca ayet dua makamında söylendiği için sadece hayır zikredilmişdir.[1396] Burada, Allah'ın müminlere verdiği, kâfirlerin kabul etmediği hayırdan bahsolunmaktadır ve “Hayır senin elindedir, onu düşmanların hoşlanmamalarına rağmen, dostlarına verirsin.” denilmek istenmektedir.[1397] Konuşma âdabına riayet için şer zikrolunmamıştır.[1398]
İbnu'l-Esîr, hadisteki "şer sana ait değildir." kısmını şerhederken, "Bunun sebebi, Allah Tealayı medh ve sena ederken edeble davranmayı göstermektedir, Bu da herşeyin, kötüsünü değil, iyisini ona izafe etmekle olur. Yoksa kasıt, Allah Teala'nın kudretinden ve yaratmasından onları hâriç tutmak değildir. Çünkü övgü esnasında herşeyin iyisi Allah'a isnad edilir. Mesela, Ey göklerin ve yerin Rabbi, denir de, Ey köpeklerin ve domuzların Rabbi, denilmez.”[1399] der. Tabatabâî, meseleyi daha değişik bir açıdan ele alır: “Hayır kelimesinin asıl manası, seçmedir. Biz, birşeyi başka bir şeye kıyas edip birini tercih edersek, seçtiğimize “hayır” deriz. Allah Teala, mutlak olarak hayrın kendisidir. Çünkü herşeyin kendisine ulaştığı ve döndüğü O'dur. Herşey O'nu talebeder. O'nu kasdeder. Fakat Kur'an Allah'a hayr ismini, isim olarak ıtlak etmez, sıfat olarak ve izafetle ıtlat eder....” [1400]
Meselenin en mühim noktası şu ayetlerde beyan edilmiştir:
“Eğer onlara bir iyilik dokunursa: “Bu Alah katındandır.” derler. Şayet onlara bir fenalık dokunursa : “Bu senin katından (yüzünden) dir”. derler. De ki: “Hepsi Allah tarafındandır. Böyleyken onlara, o kavme ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar? Sana gelen her iyilik Alah'tandır, sana gelen her fenalık da kendindendir...” [1401]
Onlar basiretlerinin kıtlığı ve inançlarının bozukluğundan dolayı, kendilerine bir iyilik dokunursa sevmiyorlar ve Allah'a şükrediyorlardı, bir kötülükle karşılaşırlarsa, onu mecûsîler gibi, yaratıcıya değil mahluka izafe ediyorlardı. İlk ayetle onlara cevab veriliyor ve
“Ey Muhammed, onlara bildir ki herşeyin yaratılması, yoktan var edilmesi, inşası, icadı, takdiri ve hareket ettirilmesi[1402], her taat, her hayır ve taatın nasibi Allah'tandır. Kesb bulunsa da bulunmasa da Allah'tandır. Zira Allah murat etmeyince hiçbirşey olmaz.” “Herşey Allah katından” olması hasebiyle, seyyie de Allah indindendir. Allah takdir ve irade etmemiş olsaydı bu da olmazdı, fakat bunda yapma veya yapmama yönünden insanın bir sebebiyeti vardır, bunun menşei, insanın kendisi, arzusu, iradesidir. Umûmî manasıyla “seyyie” sırf günahı ifade etmeyip, mihnet ve meşakkate şâmil olduğundan, bazı sıkıntılar ve elemler vardır ki bunlar nefsi terbiyeye sebeb olurlar veya günahlar onların yüzünden mağfiret edilir. Şer görünse de bu hayırdır. Binaenaleyh her ne surette olursa olsun, seyyie evvela kula nisbet edilmelidir ama Allah katından olduğu da unutulmamalıdır. Bu ayete dayanarak, Mutezile'nin, kulun ihtiyarî fiillerini kendisinin yarattığını iddia etmeleri doğru değildir. Ayetteki “hasenat Allah katındandır.” ibaresi böyle bir iddiayı yıkmaktadır.[1403] Çünkü kulun ihtiyari fiillerinin bir kısmı da hasenattandır.
İlk ayetteki “hasenat” (iyilikler), nimet ve taat cinsinden bütün iyilikleri içine alan umûmî bir mana ifade eder. “Seyyie” de belâ ve günah cinsinden bütün kötülükleri muhtevi umumî bir manadadır. Daha sonra gelen “hepsi Allah katındandır.” kısmı bütün iyiliklerin, kötülüklerin ve bunlar zımnında bütün taat ve masıyetlerin Allah'tan olduğunu tasrih etmektedir.[1404] Bu meyanda
“Sizi ve yaptıklarınızı Allah yaratmıştır.” [1405] buyurulmuştur. Hareket noktası ayetler olan Ehl-i Sünnet'in görüşü budur ve izahları açıktır.[1406]
Kur'an, taat olsun mâsıyet olsun, kulların fiillerinin Allah tarafından yaratıldığı gerçeğini ifade etmesinin yanısıra, insanların zulümlerinden ve zulümleri sebebiyle cezalandırılmalarından bahseder. Fâtır, 32'de Kitab'a vâris olanların üç kısım olduğu bildirilir; onlardan kimi nefsine zulmedenler, kimi mutediller, kimi de Allah'ın izniyle hasenat yarışında öncü olanlardır. Burada, günakârlar, ilâhî emir ve yasaklara riayetsizlik edenler “zâlim” olarak tavsif edilmişlerdir.[1407]
“(nefislerine) zulmedenlerin hiçbir yardımcıları yoktur (olmayacaktır.)” [1408]
“İnsanlar günah işlemekle kendilerine hainlik etmişlerdir.” [1409] Çünkü günahlarının zararı dönüp dolaşıp kendilelerîne gelecektir.[1410]
“Günah işleyenler, nefislerine karşı haddi aşmışlar ve müsrifçe davranmışlardır.” [1411] Allah Teala, Âdem (a.s.)'ı ve ondan eşi Havva annemizi yaratıp onları cennete yerleştirdikten sonra, bir ağacın meyvesini onlara yasak etmişti ve
“Şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ikiniz de zulmedenlerden olursunuz.” [1412] demişti. Demek ki Allah, onlara büyük bir hürriyet vermekle beraber yine de bir sınır tayin etmiş, ona yaklaştıkları takdirde zâlimlerden olacaklarını bildirmiştir. Bu, Hz. Âdem'in hilâfetinin mutlak olmayıp, sınırlı olduğunu ve o sınırın aşılmasının zulüm olduğunu gösterir.[1413]
[1383] En'am: 6/102.
[1384] Zümer: 39/62.
[1385] Râzî 13/122; 24/46; 27/11.
[1386] Râzî, 13/123; 27/11; Kadı Abdulcebbâr, Şerhu'l-Usu-li'l-Hamse, 323, 332, 344 - 355.
[1387] Kadı Abdulcebbâr, a. g. e., 354 - 363.
[1388] Bakara: 2/143.
[1389] Râzî, 4/98.
[1390] Furkan: 25/31.
[1391] a. g. e., 24/77.
[1392] RM., 9/185.
[1393] Enfal: 8/17.
[1394] Müslim, Salati'l - Misafirin, 26 (1/534); Tirmizî, Daavât, 32 (5/485): Ebu Davud Salat, 1/201; Nesaî, îftitah, (2/130).
[1395] Râzî, 8/8.
[1396] Şevkânî, 1/330.
[1397] Zamahşerî, 1/422.
[1398] Kuşeyrî, Letâif, 1/243
[1399] İbnu'-Esir Cami'u'L - Usûl, 4/209.
[1400] Tabatabâi, 3/132 -133.
[1401] Nisa: 4/78,79.
[1402] Kuşeyri, Letâif, 2/44.
[1403] Elmalılı, 2/1397 -1396.
[1404] Râzî, 10/188.
[1405] Sâffât: 35/96.
[1406] bkn. Gazâlî, İhyâ, 1/150-151; A. Karî, 49-51; E. H. Akseki, İslâm, 283; Kelâbâzi, 73 - 74. M. Sabri Dinî Müceddidler, 138-139
[1407] Râzî, 26/24 - 25.
[1408] Bakara: 2/270.
[1409] Nisa: 4/107.
[1410] Zamahşerî, 1/562.
[1411] Zümer: 39/53.
[1412] Bakara: 2/35.
[1413] Elmalılı, 1/327.