- Kul Borcu Ve Zekât

Adsense kodları


Kul Borcu Ve Zekât

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Mon 27 August 2012, 01:10 pm GMT +0200
Kul Borcu Ve Zekât: [356]

a) Zahiri Mezhebine göre, kul borcu, zekât borcundan önce ödenir. Çünkü kul borcu konusunda teşdid ve te'kid, Allah hakkı konusunda hafifletme vardır. Ayrıca1, yükümlünün ölümüyle bu haklar terike mallara taalluk eder. Onlara göre, müteveffanın terikesinden ilk etapta ödemediği zekât ve keffaret borçlarının ödenmesine başlanır. Bırakılan mal, bütün bunlara yeterli gel­mezse, terike bu borçların oranına göre taksim edilir.

b) İbn Abbas, Atâ, Sa'id b. Cubeyr, Mücahid, Ebu Sevr, İshak ve Hanbelî Mezhebi ile Şafiî Mezhebine göre, zekât borcu, kul borcun­dan önce ödenir. Çünkü “Allah'a ait borç, ödenmeye daha layıktır.” [357] Zekât nisabı, yükümlünün vefatından önce yok olmaz ve herhangi bir harcama yapılmadan olduğu gibi duruyorsa, -velevki-ortaklık mallarının bir kısmı rehinli de olsa- zekât hakkı hepsinden öncedir. Bunun sebebi şudur; Zekât, malın bir kısmı sayılır. Zekât hakkı bulunan mülkün hepsine müteveffa sahip değildir. Zekâtta, fakirin, yoksulun ve zekât hakkına sahip olan­ların şayi hakları vardır. Bu malda fakirlerin hakkı ödendikten sonra arta kalan müteveffanındır. Bu bakımdan zekâtın, malı re­hin yapanın mal üzerindeki hakkından daha fazla malla alâkası vardır. Maldaki zekâtla ilgili olan bu hak, mülkiyetle ilgili haktır, rehin yapanın hakkı ise tevsik edilmiş bir borç hakkıdır. Mülkiye­tin tevsik edilmiş bir borçtan daha kuvvetli olacağında şüphe yok­tur.

Zekâttan dolayı ödenmesi gereken borç, şayet tüketilmiş yahut yok olmuşsa, o zaman borç, hakkı yerine getirmekle yükümlü kimsenin zimmetine geçer ve başlangıçta zimmete geçerek yerine getirilmesi gereken tayin edilmemiş keffaretler gibi olur.

c) Üçüncü görüştekilere göre, zekât borçları, müteveffanın ve­fatından önce zimmete taalluk eden ve fakat malların aynına taal­luk etmiyen kişinin mutlak borçları gibidir. Ölenin terikesi, bütün borçları karşılayacak güçte ise, o zaman zekât borçları mütevef­fanın vefatından önce yaptığı bir rehin anlaşması sonucunda mey­dana gelen borçlu ile alacaklı arasındaki malın kendisine taalluk eden yükümlünün vefatından önce malın aynına da taalluk etse, bunun kuvvet bakımından mala taalluku, bir anlaşma ile doğan rehin kadar değildir. Buna göre, terike bütün borçları karşılayacak güçte değilse, ilk önce rehin akdiyle tevsik edilmiş eşya üzerindeki rehin borç karşılanır, geriye kalan alacaklıların alacakları, borç oranına göre -zekât da bunların içindedir- tevzi edilir. Bu görüş, nanbelîlerin çoğuna aittir.

d) Bazı hanbelî hukukçulara göre, borçlar, eşit oranda taksim edilir.

e) Ahmed b. Hanbel'e göre, önce zekât borcu ödenir, sonra va­siyete geçilir.

f) Maliki Mezhebinin görüşü, dikkat çekicidir: Onlara göre, mükellefin zekât borcu olduğunu bildirmesi ve zekât borcunun ha­yattayken olduğu gibi kul borcundan sonraya kalması gerekir. Böylece, hayattayken mükellefin borcunu ödeyip ödemediği kesin­lik kazanır. Zekât borcu, terikeden kulların borcu verildikten sonra ve fakat vasiyetler ve mirasçıların hakları ödenmeden önce ödenir. Zekât borcunun ödenmesi, terikenin yalnız üçte birinden değil, bütününden yapılır. Şayet zekât yükümlüsü, zekât borcunun terikeden verilmesini vasiyet etmişse ve bu gerekli ödemeyi za­manında yapmayı ihmal ettiğini bizzat ifade etmişse ödenmesi an­cak uygun düşer. Onun yaptığı böyle bir ifade ve vasiyet sayesinde, yükümlü üzerindeki farzın bilinmesi ancak mümkündür. Olabilir ki, o zekâtı açıklamadan gizlice vermiştir. Bu bakımdan, bu ko­nuda gerekli bilgi ortaya çıktığı zaman kullara ait borçlar karşılandıktan sonra, terikeden arta kalan bütün maldan bu zekât borcu ödenir.

Kardâvî, ikinci görüşün tercih edilmesinden yana olduğunu belirtmektedir. Böylelikle İslâm, yeni vergi kanunlarını geride bırakmış olacaktır. Çünkü onlar alacaklılar çoğaldığı zaman, borçlunun malı üzerinde devlet hazinesine imtiyaz tanımış ve borçlu malında rasgele tasarrufta bulunduğu zaman devlete kontrol imkânını  vermiştir.

Muhanımed Ebu Zehra ise son görüşün uygulamaya esas alınması gerektiği kanaatini taşır: İslâm mezhepleri arasında bu konuda en geçerli görüş, Maliki Mezhebinin görüşü olup, aynı za­manda onun bu görüşler arasında itidale en yakın bir görüş olduğunda da şüphe yoktur. Bu mezhep, zekât borcunun, mal sahibi­nin bildirmesiyle ödenmesine geçileceğini ve zekât borcunun kul borcundan sonraya bırakılacağını kabul ediyor. Zira hayatta iken de, zekâtın ödenmesi kulların haklarını ödemekten sonraya bırakılmıştır. Borçlar, zekât nisabına, hatta bazan borçların öden­mesiyle geride bir zekât nisabı bırakmıyorsa farzın aslına da tesir eder, yani zekât farzı düşer. Durumun iyi anlaşılabilmesi için, bu son açıklamaya şunu ekleyelim: Ödemenin olması için, öncelikle müteveffanın zekâtını ödemediğini bildirmesi, ikinci olarak da diğer borçların öncelikle ödenip sonra zekât borcuna geçilmesi ge­rekir.

Osman Huseyn Abdullah'ın hazırladığı zekât kanunu tasarısına (m. 75, 80) göre, zekât borcu olduğu halde ölen mükellefin malındaki zekât borcu devam eder. Zekât borcu, zekâtın farz olduğu maldan veya terikenin diğer kısmından ödenir. Zekât alacağının, bütün diğer alacaklı, vasiyet edilenin ve mirasçının alacakları gibi özel alacaklara, vergi ve resim gibi kamu alacaklarına karşı önceliği vardır.




[356] Ahmed b. Hanbel, Mesâil, s. 168, no: 631; Ebu Zehre-Şekerci, Zekât Hukuku, s. 37-41; Kardavî, FZ, c. II, s. 835-837; Malik: Zekât, 16.

[357] Müslim: Siyam, 156.