- Korktuğun şey başına gelir

Adsense kodları


Korktuğun şey başına gelir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Fri 10 June 2011, 03:18 pm GMT +0200
   


   
Korktuğun şey başına gelir


Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) sahih bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: "İleride ehl-i kitap ve diğer milletler, tıpkı aç kimsenin sofranın başına koştuğu gibi sizin üzerinize üşüşeceklerdir; üşüşüp ağzınızdaki lokmaları almak isteyeceklerdir." Y

ani cüzdanınızı elinizden almak, sofranızdaki ekmeği önünüzden çekmek, kazandığınız şeylerin üzerine oturmak için başınıza üşüşeceklerdir. Sahabi sorar: "O gün biz sayıca çok mu az olacağız ki onlar bize bunu yapacaklar Yâ Resûlallah!?" Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), "Hayır; bilakis siz o gün fevkalâde çok olacaksınız; ama Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı olan mehabeti çıkaracak; (yani hasımlarınız nazarında saygısız hâle gelecek, emniyet telkin edemeyecek ve ağırlığınızı hissettiremeyeceksiniz.) Aynı zamanda Allah sizin kalbinize 'vehn' koyacak." buyurur.

Sahabi yine sorar: "Vehn nedir Yâ Resûlallah?"

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem); "Vehn, (gelip-geçici yanları itibarıyla) dünya sevgisi, dünyayı birinci plânda ele alma ve ölümden ürkmektir." buyururlar.

Bir toplum, -Allah korusun- dünyayı, nefislerine bakan yanlarıyla birinci öncelik olarak ele alıp kalbiyle, ruhuyla ona yönelebilir. Öte yandan Allah'ın rızasını bir tarafa bırakıp dünya ve onun içindekileri Allah'a tercih edebilir. Böyleleri "Lâ ilâhe illallah" dese de kalbî ve rûhî istikametlerinin var olduğu söylenemez. Burada Nebiler Sultanı (sallallahu aleyhi ve sellem), "Allah (cc) kalbinize 'vehn' koyacak, siz de o zaman hasımlarınız karşısında yenileceksiniz." buyuruyor. Bir başka hadis-i şerifte de Mü'minlerin saygınlıklarını kaybetmelerinin sebebi olarak "Emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l münker'in yapılmaması; kitap, haşir-neşir akidesinin anlatılmaması" gibi önemli ihmalleri sayar.

Bugün, ülkemizde ve dünyada Müslümanlar hak ettikleri saygıyı, ilgiyi ve hürmeti görmüyorlarsa bunun sebebini kendilerinde aramalıdırlar. Yapılacak en önemli iş, gayet imanlı, maddî-mânevî açıdan güçlü, dağları delecek kadar iradeli nesiller yetiştirmektir. Bu nesil, dünyayı nefsine bakan yönüyle hiç kaale almayacak kadar basiretli, "vehn"e gönlünde yer vermeyecek ölçüde Rabbâni ve düşmanları karşısında tepeden tırnağa heybet dolu olmalıdır.

Hadiste ifade edilen bir başka husus da şudur: Bir gün gelecek, milletler yığın yığın üzerimize çullanacaklar. Sofrada yemeği taksim eder gibi, yeraltı-yerüstü servetimizi aralarında paylaşacaklar. Biz, adeta lokmaları hazırlayıp önlerine koyacağız, onlar da doymak bilmeyen bir iştiha ile önlerine konan şeyleri yutacaklar.

Bütün bunlar niçin olacak? Çünkü o zaman biz, artık köklü bir ağaç olmayacağız. Köklü bir ağaç olmak bir yana, selin sürüklediği çer çöp gibi dermansız kalacağız. Birkaç asırdan beri biz, o talihsiz günleri yaşıyoruz. Mizaç, meşrep, hizip ve anlayış farklılığı ile birbirimizi yiyip bitirirken, başkaları dünyevî hasis menfaatler etrafında birleşip bütünleşebiliyorlar.

Önceleri onlar bizden korkuyorlardı. Çünkü biz, onların ölümden kaçtıkları gibi ölümün üzerine gidiyor ve dünyayı istihkar ediyorduk. Hâlbuki şimdi biz ölümden kaçıyor ve dünyayı da onlardan daha çok seviyoruz. Onlar da bizim bu zaafımızı işleterek, bizi en can alıcı yerimizden vuruyorlar. Korktuğumuz şeylerin tamamı başımıza geliyor. Ölmekten korktukça ölüyor, dünyaya sarıldıkça onu daha çok kaybediyoruz.

İlk bakışta haçlı seferlerini hatırlatan bu hadisin, biraz daha derin düşünülürse çok daha yakın bir tarihte cereyan eden hâdiselere de işaret ettiği açıkça görülecektir. Osmanlı Devlet-i Âliyesi'nin üzerine nasıl bir sofra gibi üşüşülmüştü.! Bütün dertleri, bu geniş ve bâkir toprakların yeraltı-yerüstü zenginliklerini elde edebilmekten ibaretti. Tarih boyu cereyan eden açık haçlı hareketlerinin en ağırı, bu kapalı küfür tecavüzü yanında yine hafif kalırdı. O günün düşmanları, birbirlerini bir sofraya çağırır gibi çağırdı ve bir ülkenin bütün varlığını aralarında paylaştılar.

Hazırlanmış ve donatılmış bir sofraya koşuyor gibi üzerimize üşüştü ve Âkif'in ifadesiyle: "Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ!" bir araya gelerek Devlet-i Âliye'yi talan ettiler.

Allah Resûlü'nün bu hadislerinde işaret buyurdukları bu köhne zihniyetin neticesi, sadece tarihteki haçlı seferleri değildir. Yakın tarihte Afganistan'da, Irak'ta, Filistin'de, Bosna'da bütün dehşetiyle gördüğümüz ve hâlâ görmekte olduğumuz korkunç bir küfür ittifakıdır. Ve maalesef ki, henüz İslâm âlemi onlara sofra olmaktan kurtulabilmiş değildir. O halde çare, "vehn" illetinden kurtulup, Kur'an ve Sünnet'in sarsılmaz kalesine sığınmaktır.

Süleyman Sargın