sumeyye
Wed 9 February 2011, 05:24 pm GMT +0200
Konuya Dayanak Olan Bazı Hadisler:
Konuya mesned teşkil edecek bazı hadisler ise şunlardır: Rasûlullah (s.a.) teravih namazı hakkında şöyle buyurmuştur:
“Gösterdiğiniz rağbet hâlâ sürmekte olduğundan, onun sizin üzerinize farz kılınmasından korktum. Eğer size farz kılınacak olursa, siz onu yerine getiremezsiniz. Ey insanlar! Siz onu evinizde kılın!” [434]
Bu tavrıyla Rasûlullah (s.a.), teravih namazının insanlar arasında yaygın bir hal almasını ve sonunda dinin esaslarından biri sayılmasını önlemiştir. Eğer öyle yapmasaydı, zamanla insanlar onun terkini, Allah’a karşı bir saygısızlık olarak değerlendirecekler, kendilerinde bu doğrultuda bir inanç oluşacak, sonunda da Allah Teâlâ, bu namazı onlara farz kılacaktı.
Yine Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Müslümanlar hakkında en büyük vebal altına giren, bir şey hakkında soru soran ve sorusuyla o şeyin haram kılınmasına sebep olan kimsedir.” [435]
Yine Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“İbrahim, Mekke’yi haram bölge ilân etmiş ve insanları oraya davet etmiştir. Ben de, -İbrahim’in Mekke’yi haram bölge ilân ettiği gibi- Medine’yi haram bölge ilân ettim ve onun müddü ve sâ’ı [436] hakkında -İbrahim’in Mekke hakkında dua ettiği gibi- hayır dua ettim.” [437]
Yine Rasûlullah (s.a.), hac hakkında
“Her sene mi ya Rasûlallah!” diye soran kimseye şöyle buyurmuştur:
“Eğer evet deseydim, vacip olurdu. Vacip olsaydı, siz onu yerine getiremezdiniz. Yerine getiremediğiniz takdirde de azaba uğrardınız.” [438]
Peygamberlerin Şeriatları, Çeşitli Sebepler Ve Maslahatlardan Dolayı Farklı Farklı Olmuştur;
Peygamberlerin şeriatları, çeşitli sebep ve maslahatlara binaen farklı farklı olmuştur. Çünkü şerî hüküm olarak konulan şeyler, durup dururken belirlenmiş şeyler değildir. Gerek hükümler ve gerekse getirilen miktarlar belirlenirken, mükelleflerin hali ve âdetleri dikkate alınmıştır.
Meselâ Hz. Nuh’un (s.a.) kavmi, mizaç itibariyle -Allah Teâlâ’nın da işaret buyurduğu gibi- son derece güçlü ve katı idi. Dolayısıyla onların bu hali, kendilerine devamlı oruç tutma yükümlülüğünü gerekli kılmıştı. Böylece hayvanı yönlerinin aşırılığını kontrol altına alabileceklerdi. Bu ümmet ise, mizaç itibarıyla zayıftı; dolayısıyla bize devamlı oruç tutmak yasaklanmıştır. Allah Teâlâ, önceki kavimlere ganimeti helâl kılmamıştı; bizim zayıf halimizi dikkate alarak onu bize helâl kılmıştır.
Peygamberlikten amaç, insanlığın ihtiyaç duyduğu şeyleri karşılamak için gerekli olan kurum ve kuruluşların ıslâh edilmesidir. Bu durumda, getirilecek hükümlerde onların öteden beri alışageldikleri kalıplar dışına çıkılmaması ilâhî hikmetin bir gereği olacak; bunun dışına ancak Allah Teâlâ’nın irade buyurduğu istisnaî durumlarda çıkılacaktır. Kaldı ki maslahatları karşılayacak yollar, zaman, (mekan) ve âdetlere göre değişebilmektedir. Neshin vuku bulması da, işte bu gerekçeden dolayı sahih olmaktadır. Şâri’ Teâlâ’nın bu konudaki tavrı, uzman bir doktorun haline benzer. Doktorun amacı, her zaman ve mekanda sağlıklı yapıyı korumaktır. Bunun için de uygulamaları kişilere ve zamana göre değişiklik arzeder; gençten, yaşlıdan istemediği şeyi ister, yazın açık havada uyumayı emrederken, kışın ev içinde uyumasını söyler; çünkü yazın açık hava serin, kışın ise dışarısı soğuk olur. Dolayısıyla bütün bunları değerlendirir ve tavsiyeleri ona göre farklılık arzeder.
Dinin Esasını Ve İhtilâf Sebeplerini Kavrayan Kimse, Dinde Bir Değişiklik Ya da Tebdil Olmadığını Görür:
Dinin özünü bilen ve insanları amaçlanan noktaya ulaştırabilmek için takip edilen yolların farklı olmasının sebeplerini kavrayan bir kimse, dinin özünde bir değişiklik olmadığını görür. Bunun içindir ki, (din Allah’a nisbet edilirken) şeriatlar, kavimlere nısbet edilmiş, lisan-ı hal ile ısrarla istedikleri, içerisinde bulundukları şart ve durumların gereği olan hükümler ne ise, kendilerine onlar indirilmiştir. Şu âyet, bu manayı ifade etmektedir:
“Ne var ki insanlar, kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.” [439]
Böylece cuma gününün, özel ibadet günü olarak tayinine hak kazanmasıyla peygamberimizin ümmetinin üstünlüğü ortaya çıkmıştır. Çünkü Muhammed ümmeti ümmî idi ve tahsil yoluyla elde edilen ilimlerden uzak bulunuyordu. Yahudiler için ise, cumartesi günü tayin edilmişti; çünkü onlar, o günde Allah Teâlâ’nın kainatı yaratma işini bitirdiğine ve istirahata çekildiğine, dolayısıyla o günde ibadet etmenin en güzel şey olacağına inanıyorlardı. Halbuki, hepsi de Allah’ın emri ve vahyi iledir. [440]
Bu konuda şeriatların durumu azimet hükümlere benzer. İnsanlar, bunlarla emrolunurlar, sonra ortaya bazı mazeretler ve zorluklar çıkar. Bunlara cevap vermek için, ruhsat hükümler konulur ve bunlarla kulların sıkıntıdan kurtarılması amaçlanır. [441]
Bazen de değişiklikler, insanların kendilerinde bulunan özelliklerin gereği sonucu olur. Allah Teâlâ, şöyle buyurur:
“Yüce Allah, bir millet, kendisinde olanı değiştirmedikçe, içinde bulunduğu durumu değiştirmez.” [442]
Rasûlullah (s.a.) da şöyle buyurmuştur:
“Ey kadınlar! Akıl ve din hususunda eksik olmanıza rağmen, erkeğin aklını başından alan sizden daha yaman bir kimse görmedim.” [443] Kendisine,
“Kadınların dininin nasıl eksik olduğu” sorulunca açıklayarak:
“Görmez misin kadın, hayız halinde namaz kılmaz, oruç tutmaz.” buyurmuştur. [444]
[434] Buhârî, İ'tisâm bi's-sünne, 3.
[435] Buhârî, İ'tisâm bi's-sünne, 3.
[436] Bir sâ', dört müd alan bir ölçü birimidir. Yaklaşık 2 kg. buğday alır.
[437] Buhârî, Büyü', 53.
[438] Tirmizî, Hacc, 5; Nesâî, Menâsik, 1.
[439] Mü'minûn: 23/52-53.
[440] Yani müellif -Allah'u a'lem!- şunu demek istemektedir; Aslında cuma günü en faziletli gündür; ancak Yahudilerin cumartesi günü hakkındaki inançları ve beklentileri, onlara cumartesinin özel ibadet günü olarak belirlenmesini gerektirmiştir. Zira eğer onlara başka türlü inseydi, o inen şey onların ihtiyaçlarını karşılamazdı. Dolayısıyla bu hüküm göreli ve sadece onlara ait bir hükümdür. Muhammed ümmetinin ise böyle bir inanç ve beklentisi bulunmadığından, Allah Teâiâ onlara bu konudaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere en faziletli gün olan cuma gününü, Özel ibadet günü olarak verdi. (Ç)
[441] Yani din ve değişmez esasları, azimet hükümler gibidir, kalıcıdır;.şeriatın değişken yönleri ise ruhsat hükümler gibi arızî ve geçicidir. (Ç)
[442] Ra'd: 13/11.
[443] Buhârî, Hayz, 16; Müslim, îmân, 132; Ebû Dâvûd, Sünne, 15.
[444] Yani buradaki farklı hüküm, kadının yapısından kaynaklanan bir özelliğe dayanmakta, bu yüzden farklılık arzetmektedir. (Ç)