sumeyye
Tue 28 December 2010, 02:53 pm GMT +0200
Konuşan ve Susan İki Vâiz
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hâla akıllanmaz mısınız?” (Enbiyâ, 10)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Sizi, aydınlık bir yol üzere bıraktım. Gecesi gündüzü gibi aydınlıktır. Size konuşan ve susan iki vâiz bıraktım. Konuşan vaiz Kur’an, Susan ise ölümdür. Bir müşkiliniz olduğu vakit hemen Kur’an’a ve sünnete müracaat edin. Kalpleriniz katılaştığı zaman ölülerin hallerinden ibret alarak yumuşatın.” (İbn Hacer, Metalib, IV, 260-261)
Bir gün Hz. Ömer (ra), bir evin önünden geçerken hâne sahibinin dışarılara kadar taşan bir sesle Tûr Sûresi’ni okuduğunu duydu. Adam:
“Rabb’inin azâbı hiç şüphesiz vâkîdir, onu def edecek hiçbir şey de yoktur.” (Tûr, 7-8) âyet-i kerîmesine gelince Hz. Ömer (ra), binitinden indi, bir müddet duvara yaslanarak dinledi. Sonra bu âyetin îkâzındaki şiddetin tesiriyle evinde bir müddet hasta yattı.
Hz. Ömer’in şu ifâdesi de, ne düşündürücüdür:
“-Bakara sûresini oniki senede hatmettim, bir şükür kurbânı kestim!..”
Çünkü O’nun Kur’ân’ı okuyuşu, sadece lafızlarını telaffuzdan ibâret değildi. Bu okuyuş, Kur’ân’ın hikmet ve esrârına vukûfiyet kesbederek, oradaki ilâhî nükteleri kavrayarak ve yaşayarak bir okuyuştu. Çünkü gerçek mânâda Kur’ân’dan istifâde etmek, ancak böyle mümkündür.
Kur’ân ahlâkı, çok derin ve yüce bir hâldir. Gönüller, Kur’ân’la yoğrulabildiği ölçüde ve ihlâsları derecesinde ondan nasîb alırlar. Bu nasib, kiminde az, kiminde vasat, kiminde ziyâdeli olmak üzere pek muhteliftir. Yâni gönül farkına göredir.
(Osman Nûri Topbaş, Gönül Bahçesinden Muhabbetteki Sır, Erkam Yay.)