- Konu ile İlgili Çeşitli Hadisler

Adsense kodları


Konu ile İlgili Çeşitli Hadisler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Thu 20 October 2011, 09:04 pm GMT +0200
10- Konu ile İlgili Çeşitli Hadisler


2696- Hz. Aişe (r.anhâ)'dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır;

“Melekler nurdan yaratılmıştır. Cinler, alevli bir ateşten yaratılmış­tır .Adem ise size anlatılan şeyden yaratılmıştır.” [1303]


Açıklama:


Melekler; latîf, gaybî ve görülmeyen bir varlıklardır. Bunların, duyularla anlaşılan maddi vücutları yoktur. Mahiyet ve hakikatini, ALLAH'tan başka hiç kimsenin bilemediği, görülmeyen veya tabiat ötesi alemdendirler.

Biyolojik şehvetlerden arındırılmış, nefsî eğilimlerden temizlenmiş, günah ve hatalardan münezzeh olmuşlardır.

Melekİer, insanlar gibi yemez, içmez, uyumaz, erkeklik veya dişilik sıfatları taşımazlar. Kendi kendine kaim ve zatında müstakil farklı bir alemdirler. İnsanın sahip olduğu maddi hal­lerden hiçbiriyle vasıflanmazlar. İnsan suretinde veya başka maddi suretlerde görülme yada maddi şekillere girme gücüne sahiptirler.

Meleklerin yaratılışı, insanın yaratılışından daha öncedir. Çünkü ALLAH, meleklere, insanı yaratacağını ve yer yüzünde onu halife yapacağını haber vermiştir. [1304]

Meleklerin itaati fıtrîdir. Kötülükleri terketmeleri de onlara en küçük bir çabayı gerektir­mez. Çünkü onlarda şehvet denen bir şey yoktur. İnsan nefisle, arzu ve meyillerle ve şeytanla mücadele eder, itaata katlanır, sevgi ve korkuyla nefsinin ve ruhunun tekamülü için çabalarken, melekler kanın dolaşımı, akciğerin solunumu ve kalbin atışı gibi itaat etmeleri zorunlu ve kendiliğinden olduğuna göre taatta ve isyanı terketmede İnsanlardan hangi üstünlüğü olsun!

Cin kelimesi, sözlükte; gizli ve örtülü varlık, görülmeyen şey anlamına gelmektedir. Te­rim olarak ise; duyu organlanyla algılanamayan, çeşitli şekillere girebilen, dumansız ateşten yaratılmış, manevi, ruhani ve gizli varlıklara verilen bir addır.

İnsanların cinleri göremeyişi, insanlann gözlerinin cinleri görecek yetenekte yaratılmamış olmasındandır.

Cinler, İnsanlar gibi, akıl ve irade sahibi mükellef ruhani varlıklardır. Yalnız İnsanlar gibi maddi vücutları yoktur. Beşerin duyularından gizlidirler. Gerçek biçimleri ve esas tabiatlarıyla görülmezler. Değişik şekillere girme gücüne sahiptirler.

Cinler alemini tanımaya bizi götüren yol, sadece vahiydir. Kuran ve sahih sünnet; bize cinlerin hangi maddeden yaratıldıklarını, sınıflarını, her sınıfın mahiyetini, (dini konularda) mükellef olup Resulullah (s.a.v.)'den Kur'an dinlediklerini bildirmektedir.

“Andolsun biz insanı, pişmiş “Kuru bir çamur”dan, şekillenmiş “Kara balçıktan” yarattık. Cinleri de, “Daha önce”, “Dumansız ateşten” semûm yarattık” [1305]

Ayetler şu hususlara delalet etmektedir:

1- İnsan başlangıçta topraktan yaratıldı. Sonra suda yoğruldu ve çamur oldu. Sonra kokuşup kararıncaya kadar bekledi. Bu kokuşmuş ve rengi değişmiş çamur kurudu ve doku­nulunca çınlayan bir madde haline geldi.

2- Cinler, “Dumansız ateşten” yaratıldılar. Çünkü ayette geçen “Semûm” sözü, ate­şin saf alevidir.

3- Cinlerin yaratılışı, insanın yaratılışından öncedir.

Cinler, sınıf sınıftır.

Bazısının; İstikameti, huyu, ve hayır işlemesi tamdır.

Bazısı, bu sınıfın altındadır.

Bazısı da, ahmak ve gafildir.

Bazısı da, kâfirdir. Bunlar, çoğunluğu teşkil etmektedir.

Yüce ALLAH, Kur'an dinleyen cinlerle ilgili kıssayı şöyle haber vermektedir:

“Bize gelince, bizden iyiler de var ve başka türlü olan da var. Biz çeşitli sı­nıflara ayrıldık.”[1306]

Yani cinlerden bazısı, salih olma yönünden tamdır. Bazısı da, bunlardan daha az salihtir. Bu nedenle de insanlarda olduğu gibi değişik sınıfları vardır.

İblîs kelimesi, yabancı bir kelime olup Arapça kökenli değildir ve gayri   munsanftır,

Bir görüşe göre de; “İblîs” kelimesi, Arapça olup ALLAH'ın rahmetinden ümitsiz olmak, hayırdan mahrum kılmak anlamındaki “İblâs” kökünden türemiştir. Gayri munsarıf olması da, Özel bir isim olduğu veya Arapça kökenli olmayan isimlere benzediği içindir.

İblis, şeytanların babası ve ilk soylarıdır. Şeytanlar, cinlerden isyan edenlerdir.

Melekler; ALLAH'ın hayn, saiahı ve kurtuluşu temsil eden askerleri kabul edilirse, İblis ve maiyetindeki şeytanlar da ALLAH'ın kötülük ve fesadı temsil eden düşmanlarıdır. Çünkü me­lekler ile şeytanlann amelleri, tamamen birbirine zıt ve değişiktir. Zira meleklerin çalışmaları, ilk planda ALLAH'a, kulluğa, hayatı geliştirmeye, dünya işlerini düzenlemeye ve kainat düzeni ile ilgili işleri yerine getirmeye yöneliktir. Devamlı ahenk, uyum ve birleştirme için insanın hidayeti için, onu bağışlaması ve kötülüklerden koruması için ALLAH'a dua ederek çalışırlar.

Şeytanlann çalışmaları ise daima ALLAH'a karşı isyana, tahribe, dağıtma ve yıkmaya, Al­lah'ın birleştirmesini emrettiği şeyleri kesmeye ve kesilmesini İstediği şeyleri de birleştirmeye yöneliktir. Yeryüzünde ve alemde meydana gelen her kötülük ve fesatta mutlaka şeytanlann ilgisi ve parmağı vardır.

Şeytan, geçmiş ümmetlere kötü amelleri süslü göstermiş, küfrü ve isyanı güzel kabul et­tirmiş, ALLAH'a isyan etmeye ve peygamberlerini yalanlamaya davet etmişlerdir. Bugün de ça­lışmaları bundan başka bir şey değildir.

Yüce ALLAH, Kur'an-i Kerim'de, kötülüğü emreden nefis (Nefs-i Emmâre) ile kınayan nefsi (Nefs-i levvame'yi) sadece birer defa zikretmesine karşılık şeytanı defalarca zikretmiş ve ondan korunmanın gerektiğini değişik şekillerde ifade etmiştir. Bunu da, sadece insanin şeytana karşı sapmamak ve dalalete düşmemek için uyanık olmasını sağlamak amacıyla yapmıştır. Çünkü şeytanın nefis üzerindeki etkisi, mikrobun vücuttaki etkisi gibidir. Mikrop, vücudun zayıflığını fırsat bilir. Onu tahrip edip yok etmek için bu zayıflık anını bekler ve saldı­rır.

Vücut, mikroba karşı bağışıklık kazanmamışsa mikrobun elinden kurtulamaz. Mikrobu etkisiz hale getiren ve zararlarını yok eden güçlü bakım ve bağışıklık olmadan vücut, mik­ropların etkilerinden kurtulamaz.

Şeytan da aynen mikrop gibidir. Nefsin zayıflığını ve hastalığını fırsat için bekler. Bu fır­satı ele geçirir geçirmez, ona saldıracak ve bozacaktır. Nefis, şeytanın ve vereceği vesvese­lerin hakiki giriş kapısı olan hastalıklarından kurtulabilmesi İçin sağlıklı olmak zorundadır.

Şeytanın giriş kapıları olan nefsin hastalıkları, şeytanın önünde bütün kapıları kapaya-bilmesi için kurtulması gereken insanın eksiklikleridir. Bu hastalıklar veya eksikliklerden bazı­larını örnek verme mahiyetinde şöyle sıralanabilir: Zayıflık, ümitsizlik, emelsizlik, şımarıklık, aşırı sevme, kendini beğenme, yersiz övünme, zulüm, azgınlık, inkarcılık, nankörlük, aceleci­lik, başıboşluk, serserilik, cimrilik, açgözlülük, hırs, münakaşa, gösteriş, şüphe, kararsızlık, cehalet, gaflet, düşman olmada katı davranma, aldatma, yalan iddia, sabırsızlık, şikayet ve yakınma, infak etmeme, isyankarlık, İnatçılık, zorbalık, haddi aşma, mala düşkünlük ve dünyaya dört elle sanlma.

Bunlar, nefsin bazı hastalıklarıdır. Bu hastalıklar aracılığıyla şeytan, insanın hayatını al­tüst etmek ve üstün değerlerinden uzaklaştırmak için müdahale eder.

Bütün bu hastalıklarından kurtulması ve sıhhat ile afiyete kavuşup hak ve hayır ile mut­main olması için yapılacak mücahede yoluyla nefis tedavi edilmeden, şeytanın kovulması ve aldatmasının önlenmesi mümkün değildir.

Nefis bu hastalıklardan kurtulup mutmain olunca, insanın kalbi; ALLAH'ın zikri, şeytandan sakınma, güç ve kuvvetin ALLAH ile mümkün olduğunu itiraf etme, gökleri ve yeri ayakta tutan ve yok olmaktan koruyan ALLAH'a yönelme gibi insanın maneviyatını güçlendiren ve ruhi kalitesini yükselten faziletlerle dolar. Şeytan, bu duruma yükselen insandan artık çekinmeye başlar ve Hz. Ömer olayında olduğu gibi, herhangi bir yolda böyle bir insanla karşılaşmaktan kaçınır.

Denilebilir ki:

“Kötülüğü telkin eden, ALLAH'a düşman olmaya ve öğretilerine muhalefet etmeye çağıran İblis'i ALLAH niçin yarattı?”

Bazı alimler, bu soruya şöyle cevap vermeye çalışmışlardır:

İblis'in yaratılışı, kullara, ALLAH'ın zıt şeyleri yaratabileceğini ortaya koymaktadır. Dola­yısıyla varlıkların en kötüsü ve her kötülüğün sebebi olan bu varlığın yaratılması, varlıkların en şereflisi, en temizi, en nezihi ve her iyiliğin sebebi olan Cebrail meleğin yaratılışına karşılık sayılabilir. Çünkü yüce ALLAH, onu da yaratabilir ve bunu da yaratabilir.

Nitekim gece ve gündüzün, hastalık ile ilacın, hayat ile ölümün, güzel ile çirkinin ve hayır ile şerrin yaratılması da yüce ALLAH'ın kudretini, İzzetini, hakimiyet ve malikiyetini gösteren en büyük delildir.

Görüldüğü üzere ALLAH bu zıt şeyleri yaratmış, birini diğerine karşılık yapmış, tasarruf ve idaresi altına almıştır. Alemde bunlardan herhangi birinin tamamen yok olması; yüce hikmetini, kamil tasarrufunu ve mülkünün idaresini sekteye uğratır.

Iblis’in yaratılış hikmetlerinden biri de; ALLAH'ın, “Kahhâr” olma ile ilgiü isimlerine ait iz­lerin ortaya çıkmasıdır: Kahhâr, Muntekim, ****, Dârr, Şedîdu'I-ikâb, Serîu'l-hisâb, zu'l-Batşi'ş-Şedîd, Hâfıd, Rafı, Muiz, Muzill gibi. Bütün bu isimler ve fiiller, muhatabı bulunması gereken kemal özelliklerdir. Dolayısıyla insaniar ve cinler de, melekler gibi olsaydı bu isimle­rin eserleri ortaya çıkmazdı.

Iblis’in yaratılış hikmetlerinden birisi de; yüce ALLAH'ın koruma, bağışlama, mağfiret, örtme, kullanndan dilediği kişi için hakkından vazgeçme gibi isimlerine ait izlerin ortaya çık­masıdır. Bu şeylerin izlerinin ortaya çıkmasına imkan tanıyan hoşlanmadığı sebepleri yarat­mamış olsaydı bütün bu hikmet ve faydalar gereksiz olurdu. Nitekim Resulullah (s.a.v.), buna, şu sözleriyle işaret etmektedir:

“Günah işlemeseydiniz ALLAH sizi yok eder ve yerinize günah işleyip istiğfar eden ve ALLAH'ın bağışlamasına mazhar olan başka bir kavim getirirdi.” [1307]

Iblis’in yaratılış hikmetlerinden birisi de; ALLAH'ın “Hikmet” ve “Ma'rifet” isimlerine ait iz­lerin ortaya çıkmasıdır. Yüce ALLAH, eşyayı yerli yerine oturtan ve en layık yerine yerleştiren “Hâbir” ve “Hâkim”dir. Eşyayı, yerinin dışına koymaz. İlmi'nin kemali ve hikmetinin sonsuzluğu nereye konulmasını gerektiriyorsa oraya yerleştirir.

Risaletini nereye vereceğini, bu görevi kimin yüklenmeye ehil olduğunu, yaptığına karşı şükredeceğini ve bu göreve elverişli olmayanları en iyi bilen O'dur.

Hoşa gitmeyen sebeplerin yokluğunu kararlaştirsaydi bir çok hikmetler işlemez olur ve sayısız yararlar yok olurdu. Taşıdıklan kötülükten dolayı bu sebepler gerçekleştirilmeseydi, onların kapsadıklan ve taşıdıkları kötülükten dolayı büyük olan hayırlar yok olurdu. Güneş, yağmur ve rüzgar gibi. Bunlardan meydana gelen yararlar, yine bunlardan meydana gelen zararla mukayese edilemeyecek kadar büyüktür.

İblis'in yaratılış hikmetlerinden birisi de; değişik taat şekilleridir. İblis yaratılmamış olsay­dı bu taatlar da olmazdı. Örneğin, Cihad taatı, en sevimli taatlardandır. Bütün insanlar mü'min olsaydı bu taat meydana gelmezdi. Bunun devamı veya şekillerinden biri olan ALLAH için sevmek ve onun için buğz etmek taati, iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek, çirkin arzulara muhalefet ve ALLAH sevgisini tercih etme, tevbe, istiğfar, sabır, düşmandan korunma, eziyet ve kötülüğünden saklanma gibi insan aklının İdrakinden aciz kaldığı sayısız hikmet ve taat şekilleri ortaya çıkmazdı. [1308]

M. Ali Sabuni, İblis'in meleklerden olup olmadığı konusunda şu bilgilere yer verir:

“İblis ile ilgili ayeti kerimelerin dış görünüşü “İstisna” edatı sebebiyle iblisin meleklerden olduğuna İşaret etmektedir. Mesela bununla ilgili olarak Yüce ALLAH şöyle buyurmaktadır: “İblis müstesna meleklerin hepsi Adem'esecde ettiler” [1309]

Bazı alimler -ayetin dış görünüşünü sözünde bulunduracak- bu görüşü ileri sürerek şöy­le derler:

“Eğer iblis meleklerden olmasaydı, melekler gibi Hz. Adem'e secde etmekle mükellef tutulmazdı”

Bu görüşü savunan alemlerin dayandıklan delil, ayeti kerimede geçen istisna edatıdır. Fakat alimlerden  tahkikçi olanlara göre; iblis, meleklerden değildir. Onlar, bu konuda kısaca aşağıda gelen şu delilleri ileri sürmüşlerdir.


1- Delil:  
 
Eğer İblis meleklerden olsaydı, ALLAH'ın emrine isyan etmezdi. Çünkü melek­ler, ALLAH'ın emrine karşı isyan edemezler.

Nitekim Yüce ALLAH, Kur'ân-ı Kerîm'de bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

“Melekler, ALLAH'ın kendilerine emrettiği emirlere isyan etmezler ve kendile­rine emredilenleri yerine getirirler.” [1310]


2- Delil:  

Melekler, nurdan yaratılmışlardır. İblis ise ateşten yaratılmıştır.

a- İblis, Kur'an'ın açık ifadesiyle kendisi hakkında şöyle demektedir:

“Beni ateşten onu çamurdan yarattın yani ateş, çamura göre üstün oldu­ğundan dolayı  ben ondan daha üstünüm”

Buna göre eğer iblis meleklerden olsaydı, “Beni nurdan, Adem'i de çamurdan yarattın” derdi.

b- Sahîh bir hadisi şerifte Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“Melekler nurdan, cinler dumansız alevden, Adem ise sîze vasfedilenden yani topraktan yaratılmıştır” [1311]


3- Delil:    

Meleklerde erkeklik ve dişilik söz konusu değildir. Çünkü onlar için nesil ve soyda yoktur. Onlar sadece şanı yüce olan ALLAH'ın yarattığı eşsiz ve mükemmel mahlûklar­dır. ALLAH onların varlıklannı başlangıçta evlilik ve üreyip çoğalmanın dışında yaratmıştır.

Halbuki cinler ise insanlar gibi birbirleriyle evlenirler ve bu yol ile üreyip çoğalırlar. Aynı zamanda cinler için nesil ve soyda söz konusudur. Bundan dolayı Yüce ALLAH, İblis hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Ey insanoğulları! Siz beni bırakıp onu yani iblisi ve soyunu mu dost edi­niyorsunuz?” [1312]


4- Delil:  
 
İblisin cinlerden olduğunu ve yine onun fasıklık ve sapıklığından dolayı Adem'e secde etmekten kaçındığını gösteren açık nass Kehf Sûresinde şöyle geçmektedir:

“Hani meleklere: “Adem'e secde edin” demiştik. Bunun üzerine iblisten başka melek­lerin hepsi Adem'e secde etmişlerdi. İblis ise “Cinlerden” idi.” Adem'e secde etmediğin­den dolayı Rabbinin emrinin dışına çıkarak fasıklardan olmuştu” [1313]

Bu açık ve sarih nasslar, cinlerin meleklerden olmadığına bir delil ve kanıt olarak yeter bile! Fazlasına gerek yok!.

Fakat bazı tefsircilerin -birinci görüşü savunanların- te'viline göre; “Meleklerden, “ Cin­ler” diye adlandırılan bir topluluk kastedilmektedir.

Tefsircilerin bu te'vili, gerçekten ve doğrudan uzaktır. Çünkü kendisine lanet olunmuş İblisin meleklerden değil de cinlerden ve şeytandan olduğuna dair görüş, kalbi ve nefsi mutmain etmekte ve üstelik vicdanı da rahatlatmaktadır. Zira bu görüşe göre; meleklerin birbirleriyle evlenmeleri ve üreyip çoğalmaları söz konusu değildir. İblis ise cinler ve insanlar gibi üreyip çoğalabilmektedir.

Yüce ALLAH'ın, İblisin nesli ve soyu olduğuna delâlet eden şu sözü de bu görüşü destek­lemekte ve kuvvetlendirmektedir:

“Ey insanoğulları! Siz Beni bırakıp onu Yani İblisi ve “Soyunu”mu dost ediniyorsu­nuz?” [1314]

Buna göre eğer iblis meleklerden olsaydı, onun nesli ve soyu olmazdı. Çünkü meleklerin birbirleriyle evlenmeleri ve bunun sonucunda nesilleri ve soyları yoktur. Bu da, İblisin meleklerden olmadığını gösteren apaçık bir nassür, Bu görüşün aksi ise gerçekten uzaktır. [1315]

Yine M. Ali Sabuni, Hz. Adem (a.s)'ın yaratılış evreleri ile ilgili olarak şöyle der:


[1303] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/153, 168; Abd b. Humeyd, 1479.

[1304] Bakara: 2/30.

[1305] Hicr: 15/26-27.

[1306] Cin: 72/11.

[1307] Müslim, Tevbe 9, 11; Tirmizî, Cennet 2, Deavat 98; Müsned, 1/289, 2/305, 309, 5/414.

[1308] B.k.z: Seyyid Sabık, İnancı Sağlamiaştıran Unsurlar, çev. Hanifi Akın-Hanife Akın, Ka­rınca Yayınları, İstanbul 2004, s. 141-194.

[1309] Bakara:  2/34.

[1310] Tahrîm: 66/6.

[1311] Müslim, Zühd 2996.

[1312] Kehf: 18/50.

[1313] Kehf: 18/50.

[1314] Kehf: 18/50.

[1315] B.k.z: M. Ali Sabuni, Ayetler Işığında Peygamberler Tarihi, Ahsen Yayınlan, İstanbul 2003, s. 266-269
.