sumeyye
Sun 13 March 2011, 01:27 pm GMT +0200
KOMŞULARA, ESHARA, EHTANA VE EHLE EDİLEN VASİYYETLER
Bir kimsenin komşularına ettiği vasiyyet; Ebû Hanîfe ile Züfer'e göre o kimsenin evine evleri bitişik olanlaradır (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): Kıyasa uygun olan da budur. Çünkü bu mücavereden, yani evlerin bitişik olmasındandır. Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur:
“Komşu, bitişik komşusu üzerinde daha fazla hak sahibidir.” [34] Çünkü o varken başkaları onun komşusu üzerinde şuf’a talebinde bulunamaz. [35]
Komşunun Tarifi:
İmameyn dediler ki; 'komşular; evleri birbirine bitişik olan ve aynı mahalle mescidinde namaz kılan kimselerdir.' Bu aynı zamanda Hasan'ın Ebû Hanîfe'den rivayet ettiği bir görüş olup, istihsan kaidesine de uygundur. Çünkü örfe göre bunlar komşu olarak adlandırılırlar.
Komşular; bitişik olan komşu, bitişik olmayan komşu şeklinde bir ayırıma tâbi tutulurlar. Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur:
“Mescide komşu olan kimsenin mescidde kılmadığı namaz, namaz değildir.” [36] Mescide komşuluk, orada okunan ezanı duyma halinde olan kimseler olarak izah edilmiştir. Bundan maksat sevap kazanmaktır. Bizim anlattığımızda bu daha kapsamlı olarak anlatılmıştır. Ancak bu da komşuların bir arada olup, birbirleri ile iç içe olmalarıyla, mescidlerinin aynı olması ile mümkün olur. Komşuların mülk sahibi ve kiracı olmaları farketmez. Aynı şekilde kadın, erkek, büyük, küçük, müslüman veya zımmî olmaları da farketmez. Çünkü komşu kelimesi bunların hepsini de kapsar.
Eshar; bir kimsenin hanımı tarafından olan yakınları (hısımları) dır: Rasûlullah (sas) eşi Safiyye'nin esir düşen akrabalarının hepsini azad etmişti. Onlara; 'Rasûlullah (sas) ın esharı' deniliyordu. Kişinin nikâhında bulunan eşinin mahrem olan akrabalarının hepsi bu kapsama girerler. Bir kimse esharı için vasiyyette bulunup da karısını boşar ve sonra da ölürse, bu vasiyyet geçersiz olur. Çünkü sıhriyyetin ölüm anında mevcud olması şarttır. Sıhriyyet ise, nikâh devam ettikçe devam eder.
Ehtan; bir kimsenin kendisine mahrem olan kadınların kocalarıdır: Yakın, uzak, köle, hür. Bunların hepsi bu kapsama girerler. Çünkü ehtan kelimesi bunların tamamını kapsar. Ehtanın tekili olan haten kelimesi, kesme mânasına da gelir. Kabir de hayatı kestiği için; 'kabir ne güzel hayat kesicidir' denilmiştir. Lûgatçilere göre eshar ile ehtan kelimelerinin mânasında ihtilaf vardır ki, bunu biz anlatmıştık. Örf, bizim anlattığımız mâna üzerinde olup, hüküm de buna göredir.
Ehl; bir kimsenin zevcesidir (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): İmameyn'e göre ehl; geçimlerini temin etmek üzere kendi evinde toplayıp bir araya getirdiğin aile efradından hür olan kimselerdir. Köleler bu kapsamın dışmdadırlar. Kendi evinin dışında kalan kimseler örfe göre ehl kelimesinin kapsamına girmezler. Allah (cc) şöyle buyurmuştur:
“Ve bütün ehlinizi (ailenizi) bana getirin.” [37] Ebû Hanîfe'ye göre hakikat bizim anlattığımızdır. Meselâ; bir adam bir beldede evlendiğinde onun için, 'o orada teehhül etti' denilir. Mutlak olarak söylendiğinde ehl kelimesinin aile mânasında anlaşılması da bu hakikatin delilidir. Allah (cc) şöyle buyurmuştur:
“Ehline; 'burada bekleyin' dedi.” [38] Burada ehl kelimesi ile zevce kastedilmiştir.
“Sonunda Müsa süreyi doldurup ehli ile yola çıkınca.” [39] Burada da ehl kelimesi ile Müsa (as) nın zevcesi kastedilmiştir. Bilindiği gibi onun zevcesi Hz. Şuayb (as) ın kızı idi.
Âl; bir kimsenin ehl-i beytidir: Bir kimsenin âli, onun mensubu bulunduğu kabilesidir. Falan adamın ehl-i beyti için vasiyyette bulunulduğunda o adamın ehl-i beytine dedesi ve babası dâhil olur. Çünkü baba evin aslıdır.
Neseb ehli; bir kimsenin babası tarafından kendisine nesep yakınlığı bulunanların hepsidir: Çünkü nesep babalara gider. Cins; bir kimsenin babasının ehl-i beytidir: Çünkü kişi babasının cinsindendir. Türkün oğlu türk, Hindlinin oğlu da hindlidir. Hülâsa; ehl-i beyt, ehl-i nesep, cins ve âl; kişinin baba tarafından kendilerini müslümanlıkta toplayan en dipdeki dedeye kadar olan akrabalarıdır. Her ne kadar sayılamasalar da, bu kapsama zenginler ve yoksullar da girerler. Çünkü akrabalık kelimesi zengini de yoksulu da kapsamaktadır. Kişinin yakını olan zengin biri için vasiyyette bulunması kurbettir. Zira bu sıla-i rahimdir.
Bir kimsenin akrabasına yahut zevi'l karabetine veya erhamına yahut zevi'l erhamına yahut ensabına vasiyyette bulunması durumunda vasiyyet edilen şey ana baba ve çocuklar hâriç bütün zî rahm-i mahremlerinden en az iki kişiye verilir (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed) Cedd (dede) hakkında ise, iki rivayet vardır: Ebû Hanîfe dedi ki; ‘zî rahm-i mahremlerinden bir kişi vasiyyet edilen malı hakeder.’ Bunda; mahrem, yakın, uzak. onları İslâmiyette bir araya getiren en dip dedeye intisabı olan herkes eşittir. Akrabalık bunların hepsini aynı ad altında toplar. Zira rivayet edildiğine göre;
“En yakın akrabanı uyar.” [40] âyet-i kerîmesi nazil olduğunda Rasûlullah (sas) Safa tepesine çıktı ve;
“Ey falan oğulları, ey falan oğulları.!” diye seslenerek, bütün Kureyş kabilelerini orada toplanmaya çağırdı. Toplanmalarından sonra da onlara şöyle buyurdu;
“Ben, şiddetli bir azap gelmeden evvel sizi uyaran biriyim.” Bu da gösteriyor ki, akraba kelimesi yakın olanı da, uzak olanı da kapsamaktadır. [41]
[34] Bu hadîsi Buharî, Ebû Dâvud, Neseî, İbn. Mâce ve Ahmed rivayet etmiştir.
[35] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 4/359.
[36] Bu hadîsi İbn. Hibbân ve Dârekutnî rivayet etmiştir.
[37] Yusuf: 12/93.
[38] Kasas: 28/29.
[39] Kasas: 28/29.
[40] Şuarâ: 26/214.
[41] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 4/359-362.