ezelinur
Wed 3 March 2010, 02:55 pm GMT +0200
Bilindiği gibi, talâk hakkı sadece kocaya aittir. Bunun iki sebebi vardır:
1- Şeriat, evlilik hayatı devam ettiği müddetçe, evlilik sonrası da belirli bir süreye kadar, kocayı karısına ve çocuklarına nafaka sağlamakta yükümlü kılmıştır. Ayrıca erkek, karısına -bir kısmı boşanmaya kadar ertelenebilen- mehir vermekle, süt emme ve büyüme çağında çocuklarını besleme ve emzirme ücreti vermekle de yükümlü tutulmuştur.Bütün bunlar bir takım harcamaları gerektirirler ki, ayrılmadan sonra hesaplarının görülmesi icâb eder. Şu halde adalet gereği olarak talâkın, kadının değil, kocanın elinde bulunması gerekir. Çünkü malî masrafı üstlenen odur. Koca, bazan nafaka vermekten âciz olabilir. Bu durumda boşamaya yine atılmaz. Böylece de aile çözülüp dağılmaz. Ama talâk kadının elinde olsaydı, öfkelendiğinde boşamayı ve talâkı ika etmeyi umursamazdı. Çünkü karşısında, talâkı ika etmesine engel olacak bir yükümlülük yoktur. Hatta öfkelenmesi, ikayı kendine hoş gösterebilir ki kocasının, kendi haklarını ödemeye zorlasın ve yapamayacağı işe iterek ondan intikam alsın. Bu, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah´ın koyduğu İslâm dininin münezzeh olduğu apaçık bir zulümdür.
2- Kendisine her ne kadar hikmet verilmişse de, tabiatı gereği kadın, çabucak etkilenir. Erkek gibi sabırlı ve dayanıklı değildir. Talâk onun elinde olsaydı, onu kötü bir şekilde kullanma ihtimali büyük olacaktı. Çünkü o, erkek gibi kendine hâkim olamaz. Bu yüzden evliliğin devam etmesini sağlamak için talâkın kadının elinde değil de erkeğin elinde olması daha uygun görülmüştür.
Bazıları, erkeklerin bir çoğunun da aynı şekilde olduğunu, en basit ve en önemsiz şeyler için ağızlarına talâk yeminini almaktan çekinmediklerini söyleyebilirler. Hatta bazan bunların yerli yersiz talâka yemin ettiklerini görürüz. Bunlar için talâk âdeta bir oyun ve eğlence sözüdür.
Buna cevap olarak deriz ki: Müslüman olduklarını söyleyen, fakat bunun dışında İslâmİyetten hiçbir şey bilmeyen cahil ve kötü ahlâklı kimseler için değil, ancak Allah ve Rasûlünün sözünü işitip ona göre davranan ve gerekmedikçe talâkı ağızlarına almayan gerçek müslümanlar için meşru kılınmıştır.
Boşama (talâk) kocanın yetkisinde olduğuna göre, bu yetkiyi kullanma hususunda karısını veya başkasını kendine vekil tâyin edebilir. Buna İlişkin olarak mezheblerin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(27) Hanefîler dediler ki: Erkek, kendisini kocasından boşama hususunda karısını veya karısından başkasını kendi yerine vekil tâyin edebilir. Boşamada nâiblik üç şekilde olur:
1- Elçilik: Bu, kocanın kadına elçi göndererek "Kocan, sana kendini muhtar (seçenek sahibi) kılsın diyor" haberini iletmesidir. Burada elçi, kadına kocasının ifâdesini aktarmakta, kendiliğinden bir şey söylememektedir. Elçinin bu sözleri kendisine aktarmasından sonra kadın, ileride anlatılacak şartlarla kendini muhtar kılarsa, kocasından boşanmış olur.
2- Tevkîl: Erkeğin, karısını boşama konusunda, başkasını kendi yerine koyması (vekîl etmesi) dİr. Kendisine boşama yetkisi verilen şahıs, kadının kendisi olabileceği gibi, başka birisi de olabilir. Ancak kadının vekil olması mümkün değildir. Çünkü vekil, başkasının işini yapar. Kadın ise, kendini boşamakta; başkasının işini yapmamaktadır. Bu durumda ona açıkça vekâlet verilse bile, vekâleti tefviz olur. Elçi ile vekil arasındaki farka gelince; elçi, kocanın ifâdesini kadına aktarmakta, kendiliğinden bir şey söylememektedir. Vekil ise, kendi sözünü kullanmakta, müvekkilinin sözünü aktarmamaktadır.
3- Tefvîz: Bu, başkasını talâka malik kılmaktır. Vekâlet ile tefvîz arasındaki fark; vekilin tersine mufavvez kişinin kendi iradesiyle amel etmesidir. Vekîl ise, müvekkilinin iradesiyle amel eder. Tevkîl ile tefvîz, birkaç hükümde birbirinden ayrılırlar. Şöyle ki:
a- Tefvîz eden koca, tefvîz ettikten sonra artık cayamaz. Karısına "kendini boşa" dedikten sonra, sırf bu sözüyle, karısı "kabul ettim demese bile, talâka mâlik olur. Bundan sonra koca "geri döndüm" veya "seni azlettim" diyemez. Ama tevkilde durum bundan farklıdır. Koca, vekîlini azledebilir. Yabancı bir şahsa, "karımı boşa" dediğinde, bundan sonra "seni azlettim" diyebilir. Çünkü "karımı boşa" sözü tevkildir. Karısıyla cinsel temasta bulunarak tevkîli iptal edebilir.
b- Tevkîlin tersine tefvîz, kocanın delirmesiyle bâtıl olmaz.
c- Kendisine tefvîzde bulunulan kişinin akıllı olması şart değildir. Bir kimse, deli karısına veya akıllı olmayan küçük yaştaki birisine tefvîzde bulunur ve mufavvez olan bu küçük onun karısını boşarsa veya mufavvez olankarısı kendini boşarsa, talâk gerçekleşir. Vekîlin durumuysa bunun tersinedir. Onun, işin başından beri akıllı olması şarttır. İki durum arasındaki fark şudur: Birinci durumda koca, kendisine ait olan talâkı yerine getirme yetkisini deliye vermiştir. Deli de kendisine verilen talâkı yerine getirmiştir. Evet talâk, akıllı
Çünkü o akıllıyken talâk kendisine mülk edilmiştir.
d- Tefvîz, tefvizin yapıldığı meclisle kayıtlıdır. Kendisine tefvîz edilen kişi boşamadan veya kendisine tefvîz edilen kadın kendini muhtar.kılmadan meclisten kalkıp giderse, tefvîz geçersiz olur.
Sonra tefvîz de sarih ve kinaye olmak üzere iki kısma ayrılır. Sarih tefvî-zin lâfızları, erkeğin karısına "kendini boşa veya "dilediğinde.,." ya da "ne zaman dilersen kendini boşa demesi gibi lâfızlardır. Bu, talâkın kadına tefvîz edilmesidir. Bu söz nedeniyle kadın, tefvîz meclisinde kendini boşama yetkisine sahip olur. Hatta karısına: "Kendini boşama hususunda seni vekîl tâyin ettim" derse, kadın yine de kendini boşayabilir. Burada her ne kadar tevkîl sözü açıkça söylenilmişse de, bu durumda kadının hali vekilliğe uygun düşmemektedir. Çünkü vekîj, başkası için çalışır. Oysa kadın, kendini boşamakta, dolayısıyla başkası için çalışmamaktadır. Vekâlet sözü, cümleyi tefvîz anlamının dışına çıkarmamaktadır. Karısından başkasına "ne zaman dilersen karımı boşa "dilediğinde karımı boşa" veya "ne zaman ki dilersin o zaman karımı boşa demesi de böyledir. Karısına "dilediğinde kumanı boşa veya "ne zaman dilersen boşa" demesi de aynı hükme tâbidir. Ama yabancı birisine, "dilersen", "dilediğinde gibi kayıtları koymaksızın "karımı boşa ve karısına, "kumanı boşa" derse bu, tefvîz değil, tevkîl olur.
Kinaye tefvîzin ise iki lâfzı vardır. Bunlardan biri "kendini muhtar (özerk) kıl" diğeriyse "işin, elindedir" lâfızlarıdır.
Bundan da anlaşılıyor ki, tefvîz lâfızları üçtür:
1- Dileme" kaydı bulunsun bulunmasın sarih lâfızlar.
2- Kendini özerk kıl"
3- lşin, elindedir. Bu son ikisi kinaye olup, bunlarla talâk ancak üç şartla vâki olur. Bu şartlarsa şunlardır:
1- Koca, bu sözle talâka niyet etmelidir.
2- Kadın da aynı şekilde talâka niyet etmelidir.
3- Talâkın izafesi bahsinde de geçtiği gibi, talâkı, kadın hem kendine, hem de kocasına izafe etmelidir. Şu da var ki, kocanın "ben talâka niyet etmedim" yollu iddiası, karı - koca öfkeli haldeyseler veya talâktan bahseder durumdaysalar yargı bakımından kabul edilmez. Ama bu iddia, fetva makamınca kabul edilebilir.
Üç lâfızla tefvîzin sahih olması için, boşamanın tefvîz meclisinde yapılması şarttır. Koca, karısına "kendini boşa" derse, kocasının kendisine bu sözü söylerken oturmakta olduğu mecliste kendini boşaması gerekir. Kendisi başka bir yerdeyken kocasının kendisine tefvîzde bulunduğunu öğrenirse, bu haberi aldığı mecliste kendini boşaması gerekir. Kendini boşamadan o meclisten başka bir yere ayrıhrsa, tefvîz geçerliliğini yitirir. Karısından başkasına tefvizde bulunması da böyle olup, tefvîz edilen kimsenin aynı mecliste boşaması gerekir. Kendisine tefvîzde bulunulan kadının, kendini derhal boşaması şart değildir. Aksine, bulunduğu yerden başka bir yere ayrılmaksızın bir gün veya daha fazla süreyle beklerse, yine kendini boşayabilir. Kendini boşarken tefvîzde bulunmuş olan kocasının hazır bulunması da şart değildir. Şart olan, sadece bulunduğu yerden başka bir yere ayrılmaması ve kendini boşamaktan vazgeçtiğine işaret eden bir iş yapmamasıdır. Bulunduğu meclisten başka bir yere ayrılır veya yerinden kalkıp başka tarafa gitmese bile, kendini boşamaktan vazgeçtiğine işaret eden bir iş yaparsa, meselâ oturuyorken yerinden kalkarsa veya boşanmaktan vazgeçtiğine işaret eden konu dışı bir söz söylerse yahut da sözgelimi elbisesini dikerse veya boşamaktan vazgeçtiğini ifâde eden bir davranışta bulunursa, tefvîz geçerliliğini yitirir. Ama boşanmaktan vazgeçtiğine işaret etmeyen bir davranışta bulunursa, meselâ bir elbise giyer, su içer veya ayakta durmaktayken oturur, oturmaktayken bir şeye yaslanır veya oturmaktayken uyur veya danışmak için babasını ya da tanıkları çağırırsa bütün bunlarla tefvîz bâtıl olmaz. Çünkü bu işler, onun boşanmaktan vazgeçtiğine işaret etmezler.
Kadın, seyir halindeki bir gemideyken kocası kendisine talâkını tefvîz ederse, geminin yer değiştirmesi ona zarar vermez. Çünkü gemi, onun için ev gibidir. Tefvizi iptal eden, kadının kendisinin yerinden kalkması veya boşanmaktan vazgeçtiğine işaret eden bir iş yapmasıdır. Yürümekte olan bir binek üzerindeyken bineği durdurursa, bunun tefvize bir zararı olmaz. Ancak bineği harekete geçirmesi zarar verir. Çünkü o, kendi arzusuyla harekete geçmiştir. Ancak salt susmasıyla tefvize cevap verirse, yani "kendimi boşadım" sözünü, kocasının "kendini boşa" deyişine bitiştirirse, o zaman bineği harekete geçirmekle birlikte tefvîz sahih olur. Kan - koca, develerin taşımakta oldukları bir binit üzerindeyseler, bu da gemi ve ev hükmüne tâbi olur.
Bu anlatılan hükümler, tefvîzin zamanla sınırlandırılmaması durumunda sözkonusu olurlar. Koca, tefvîzi zamanla smırlandınrsa, meselâ karısına "İki ay içinde kendini boşa" derse, kadının anılan süre içinde kendini boşaması gerekir. Karısına "ne zaman istersen..." veya "istediğinde..." yahut "istediğin zaman kendini boşa" derse, kadın dilediği zaman kendini boşayabilir. Hiçbir halde kocanın bu tefvizden cayması sahih olmaz. Çünkü o, önce de belirtildiği gibi, talâkı kadına mülketmiştir.
Şurasını da kaydedelim ki, tefvîzin anılan üç lâfzını ilgilendiren diğer bazı hükümler vardır. Bunların önemli olanlarım açıklayalım: Sarih olarak yapılan tefvîzin bazı hükümleri vardır. Bu hükümlerin bîr kısmı şunlardır:
Bir kimse, karısına "kendini boşa" demesinden sonra, kadın da "kendimi boşadım" derse -ister bir talâka niyet etsîn, ister bir şeye niyet etmesinbir rİc´î talâk vâki olur. İki talâka niyet etmiş olsa bile, sadece bir talâk gerçekleşir. Bilindiği gibi sarih talâk "birlik" için konulmuştur. İkinin niyetine elverişli olmaz. "Kendini boşa" sözüyle üç talâka niyet ederse ve kadın da Icendini boşarsa, üç talâk lâzım gelir. Karısına "kendim boşa" der, o da "kendimi bâin ettim" derse, bununla bir ric*î talâk vâki olur. Çünkü karısına "kendini boşa demekle, onu talâkın aslına mâlik kılmış, o da bâinlik sıfatını talâka eklemiştir. Fazla olan sıfat lağvedilir ve talâkın aslı sabit olur. Kadının "kendimi bâin ettim" sözüyle talâkın vâki olması için, boşanmaya niyet etmesi şart olmadığı gibi, kocanın bu sözle boşanmayı onaylaması da şart değildir. Ama kocası "kendini boşa" demeden, kadın kendiliğinden "ben kendimi bâin ettim" derse, talâk gerçekleşmez. Ancak kadın, bu sözüyle talâka niyet eder ve kocası da talâk niyetiyle birlikte boşamaya izin verirse talâk vâki olur.
Ama karışma "kendini boşa" der, o da "kendimi seçtim" derse, bununla asla talâk vâki olmaz. Zîra "kendimi seçtim" sözü ne sarih ve ne de kinaye olarak tefvîz lâfızlarından değildir ve dolayısıyla geçersizdir. Kocası "kendini seç" der ve o da "kendimi seçtim" diye cevap verirse, bu lâfız kinaye olur ve bununla, hem kocanın hem de kadının talâka niyet etmesi kaydıyla bâin talâk vâki olur. Kocası "kendini üç talâkla boşa" der ve o da kendini bir talâkla boşarsa, bir talâk gerçekleşir. Fakat "kendini bir talâkla boşa" dediği halde, kadın kendini üç talâkla boşarsa, kuvvetli görüşe göre bununla hiçbir şey vâki olmaz. Bu sözle bir talâk meydana geleceğini söyleyenler de olmuştur. Bir kimse karısına, "dilersen kendini üç talâkla boşa" der, kadın da "ben boşum" derse, bununla bir şey vâki olmaz. Çünkü koca bu üç talâkı, kadının üç talâkı dilemesi şartına bağlamıştır. Talâkın "boş" sözüyle meydana gelmesi mümkün değildir. Şu halde böyle demekle talâk gerçekleşmez. Çünkü şart gerçekleşmemiştir. Kadın, "ben üç talâkla boşum" derse, üç talâk vâki olur. Karısına "kendini boşa" der, o da "ben boşum" derse, bir talâk vâki olur. Ama "kendini boşa" diyen kocasına karşı o da "ben boşarım" derse, bu sözle talâk meydana gelmez. Ancak örf talâkta geniş veya gelecek zaman kipini kullanıyorsa ya da kadın bu sözüyle gelecekte boşama vaadi vermeye değil de, boşama ifâdesini kullanmaya niyet ederse o zaman talâk vâki olur.
1- Şeriat, evlilik hayatı devam ettiği müddetçe, evlilik sonrası da belirli bir süreye kadar, kocayı karısına ve çocuklarına nafaka sağlamakta yükümlü kılmıştır. Ayrıca erkek, karısına -bir kısmı boşanmaya kadar ertelenebilen- mehir vermekle, süt emme ve büyüme çağında çocuklarını besleme ve emzirme ücreti vermekle de yükümlü tutulmuştur.Bütün bunlar bir takım harcamaları gerektirirler ki, ayrılmadan sonra hesaplarının görülmesi icâb eder. Şu halde adalet gereği olarak talâkın, kadının değil, kocanın elinde bulunması gerekir. Çünkü malî masrafı üstlenen odur. Koca, bazan nafaka vermekten âciz olabilir. Bu durumda boşamaya yine atılmaz. Böylece de aile çözülüp dağılmaz. Ama talâk kadının elinde olsaydı, öfkelendiğinde boşamayı ve talâkı ika etmeyi umursamazdı. Çünkü karşısında, talâkı ika etmesine engel olacak bir yükümlülük yoktur. Hatta öfkelenmesi, ikayı kendine hoş gösterebilir ki kocasının, kendi haklarını ödemeye zorlasın ve yapamayacağı işe iterek ondan intikam alsın. Bu, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah´ın koyduğu İslâm dininin münezzeh olduğu apaçık bir zulümdür.
2- Kendisine her ne kadar hikmet verilmişse de, tabiatı gereği kadın, çabucak etkilenir. Erkek gibi sabırlı ve dayanıklı değildir. Talâk onun elinde olsaydı, onu kötü bir şekilde kullanma ihtimali büyük olacaktı. Çünkü o, erkek gibi kendine hâkim olamaz. Bu yüzden evliliğin devam etmesini sağlamak için talâkın kadının elinde değil de erkeğin elinde olması daha uygun görülmüştür.
Bazıları, erkeklerin bir çoğunun da aynı şekilde olduğunu, en basit ve en önemsiz şeyler için ağızlarına talâk yeminini almaktan çekinmediklerini söyleyebilirler. Hatta bazan bunların yerli yersiz talâka yemin ettiklerini görürüz. Bunlar için talâk âdeta bir oyun ve eğlence sözüdür.
Buna cevap olarak deriz ki: Müslüman olduklarını söyleyen, fakat bunun dışında İslâmİyetten hiçbir şey bilmeyen cahil ve kötü ahlâklı kimseler için değil, ancak Allah ve Rasûlünün sözünü işitip ona göre davranan ve gerekmedikçe talâkı ağızlarına almayan gerçek müslümanlar için meşru kılınmıştır.
Boşama (talâk) kocanın yetkisinde olduğuna göre, bu yetkiyi kullanma hususunda karısını veya başkasını kendine vekil tâyin edebilir. Buna İlişkin olarak mezheblerin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(27) Hanefîler dediler ki: Erkek, kendisini kocasından boşama hususunda karısını veya karısından başkasını kendi yerine vekil tâyin edebilir. Boşamada nâiblik üç şekilde olur:
1- Elçilik: Bu, kocanın kadına elçi göndererek "Kocan, sana kendini muhtar (seçenek sahibi) kılsın diyor" haberini iletmesidir. Burada elçi, kadına kocasının ifâdesini aktarmakta, kendiliğinden bir şey söylememektedir. Elçinin bu sözleri kendisine aktarmasından sonra kadın, ileride anlatılacak şartlarla kendini muhtar kılarsa, kocasından boşanmış olur.
2- Tevkîl: Erkeğin, karısını boşama konusunda, başkasını kendi yerine koyması (vekîl etmesi) dİr. Kendisine boşama yetkisi verilen şahıs, kadının kendisi olabileceği gibi, başka birisi de olabilir. Ancak kadının vekil olması mümkün değildir. Çünkü vekil, başkasının işini yapar. Kadın ise, kendini boşamakta; başkasının işini yapmamaktadır. Bu durumda ona açıkça vekâlet verilse bile, vekâleti tefviz olur. Elçi ile vekil arasındaki farka gelince; elçi, kocanın ifâdesini kadına aktarmakta, kendiliğinden bir şey söylememektedir. Vekil ise, kendi sözünü kullanmakta, müvekkilinin sözünü aktarmamaktadır.
3- Tefvîz: Bu, başkasını talâka malik kılmaktır. Vekâlet ile tefvîz arasındaki fark; vekilin tersine mufavvez kişinin kendi iradesiyle amel etmesidir. Vekîl ise, müvekkilinin iradesiyle amel eder. Tevkîl ile tefvîz, birkaç hükümde birbirinden ayrılırlar. Şöyle ki:
a- Tefvîz eden koca, tefvîz ettikten sonra artık cayamaz. Karısına "kendini boşa" dedikten sonra, sırf bu sözüyle, karısı "kabul ettim demese bile, talâka mâlik olur. Bundan sonra koca "geri döndüm" veya "seni azlettim" diyemez. Ama tevkilde durum bundan farklıdır. Koca, vekîlini azledebilir. Yabancı bir şahsa, "karımı boşa" dediğinde, bundan sonra "seni azlettim" diyebilir. Çünkü "karımı boşa" sözü tevkildir. Karısıyla cinsel temasta bulunarak tevkîli iptal edebilir.
b- Tevkîlin tersine tefvîz, kocanın delirmesiyle bâtıl olmaz.
c- Kendisine tefvîzde bulunulan kişinin akıllı olması şart değildir. Bir kimse, deli karısına veya akıllı olmayan küçük yaştaki birisine tefvîzde bulunur ve mufavvez olan bu küçük onun karısını boşarsa veya mufavvez olankarısı kendini boşarsa, talâk gerçekleşir. Vekîlin durumuysa bunun tersinedir. Onun, işin başından beri akıllı olması şarttır. İki durum arasındaki fark şudur: Birinci durumda koca, kendisine ait olan talâkı yerine getirme yetkisini deliye vermiştir. Deli de kendisine verilen talâkı yerine getirmiştir. Evet talâk, akıllı
Çünkü o akıllıyken talâk kendisine mülk edilmiştir.
d- Tefvîz, tefvizin yapıldığı meclisle kayıtlıdır. Kendisine tefvîz edilen kişi boşamadan veya kendisine tefvîz edilen kadın kendini muhtar.kılmadan meclisten kalkıp giderse, tefvîz geçersiz olur.
Sonra tefvîz de sarih ve kinaye olmak üzere iki kısma ayrılır. Sarih tefvî-zin lâfızları, erkeğin karısına "kendini boşa veya "dilediğinde.,." ya da "ne zaman dilersen kendini boşa demesi gibi lâfızlardır. Bu, talâkın kadına tefvîz edilmesidir. Bu söz nedeniyle kadın, tefvîz meclisinde kendini boşama yetkisine sahip olur. Hatta karısına: "Kendini boşama hususunda seni vekîl tâyin ettim" derse, kadın yine de kendini boşayabilir. Burada her ne kadar tevkîl sözü açıkça söylenilmişse de, bu durumda kadının hali vekilliğe uygun düşmemektedir. Çünkü vekîj, başkası için çalışır. Oysa kadın, kendini boşamakta, dolayısıyla başkası için çalışmamaktadır. Vekâlet sözü, cümleyi tefvîz anlamının dışına çıkarmamaktadır. Karısından başkasına "ne zaman dilersen karımı boşa "dilediğinde karımı boşa" veya "ne zaman ki dilersin o zaman karımı boşa demesi de böyledir. Karısına "dilediğinde kumanı boşa veya "ne zaman dilersen boşa" demesi de aynı hükme tâbidir. Ama yabancı birisine, "dilersen", "dilediğinde gibi kayıtları koymaksızın "karımı boşa ve karısına, "kumanı boşa" derse bu, tefvîz değil, tevkîl olur.
Kinaye tefvîzin ise iki lâfzı vardır. Bunlardan biri "kendini muhtar (özerk) kıl" diğeriyse "işin, elindedir" lâfızlarıdır.
Bundan da anlaşılıyor ki, tefvîz lâfızları üçtür:
1- Dileme" kaydı bulunsun bulunmasın sarih lâfızlar.
2- Kendini özerk kıl"
3- lşin, elindedir. Bu son ikisi kinaye olup, bunlarla talâk ancak üç şartla vâki olur. Bu şartlarsa şunlardır:
1- Koca, bu sözle talâka niyet etmelidir.
2- Kadın da aynı şekilde talâka niyet etmelidir.
3- Talâkın izafesi bahsinde de geçtiği gibi, talâkı, kadın hem kendine, hem de kocasına izafe etmelidir. Şu da var ki, kocanın "ben talâka niyet etmedim" yollu iddiası, karı - koca öfkeli haldeyseler veya talâktan bahseder durumdaysalar yargı bakımından kabul edilmez. Ama bu iddia, fetva makamınca kabul edilebilir.
Üç lâfızla tefvîzin sahih olması için, boşamanın tefvîz meclisinde yapılması şarttır. Koca, karısına "kendini boşa" derse, kocasının kendisine bu sözü söylerken oturmakta olduğu mecliste kendini boşaması gerekir. Kendisi başka bir yerdeyken kocasının kendisine tefvîzde bulunduğunu öğrenirse, bu haberi aldığı mecliste kendini boşaması gerekir. Kendini boşamadan o meclisten başka bir yere ayrıhrsa, tefvîz geçerliliğini yitirir. Karısından başkasına tefvizde bulunması da böyle olup, tefvîz edilen kimsenin aynı mecliste boşaması gerekir. Kendisine tefvîzde bulunulan kadının, kendini derhal boşaması şart değildir. Aksine, bulunduğu yerden başka bir yere ayrılmaksızın bir gün veya daha fazla süreyle beklerse, yine kendini boşayabilir. Kendini boşarken tefvîzde bulunmuş olan kocasının hazır bulunması da şart değildir. Şart olan, sadece bulunduğu yerden başka bir yere ayrılmaması ve kendini boşamaktan vazgeçtiğine işaret eden bir iş yapmamasıdır. Bulunduğu meclisten başka bir yere ayrılır veya yerinden kalkıp başka tarafa gitmese bile, kendini boşamaktan vazgeçtiğine işaret eden bir iş yaparsa, meselâ oturuyorken yerinden kalkarsa veya boşanmaktan vazgeçtiğine işaret eden konu dışı bir söz söylerse yahut da sözgelimi elbisesini dikerse veya boşamaktan vazgeçtiğini ifâde eden bir davranışta bulunursa, tefvîz geçerliliğini yitirir. Ama boşanmaktan vazgeçtiğine işaret etmeyen bir davranışta bulunursa, meselâ bir elbise giyer, su içer veya ayakta durmaktayken oturur, oturmaktayken bir şeye yaslanır veya oturmaktayken uyur veya danışmak için babasını ya da tanıkları çağırırsa bütün bunlarla tefvîz bâtıl olmaz. Çünkü bu işler, onun boşanmaktan vazgeçtiğine işaret etmezler.
Kadın, seyir halindeki bir gemideyken kocası kendisine talâkını tefvîz ederse, geminin yer değiştirmesi ona zarar vermez. Çünkü gemi, onun için ev gibidir. Tefvizi iptal eden, kadının kendisinin yerinden kalkması veya boşanmaktan vazgeçtiğine işaret eden bir iş yapmasıdır. Yürümekte olan bir binek üzerindeyken bineği durdurursa, bunun tefvize bir zararı olmaz. Ancak bineği harekete geçirmesi zarar verir. Çünkü o, kendi arzusuyla harekete geçmiştir. Ancak salt susmasıyla tefvize cevap verirse, yani "kendimi boşadım" sözünü, kocasının "kendini boşa" deyişine bitiştirirse, o zaman bineği harekete geçirmekle birlikte tefvîz sahih olur. Kan - koca, develerin taşımakta oldukları bir binit üzerindeyseler, bu da gemi ve ev hükmüne tâbi olur.
Bu anlatılan hükümler, tefvîzin zamanla sınırlandırılmaması durumunda sözkonusu olurlar. Koca, tefvîzi zamanla smırlandınrsa, meselâ karısına "İki ay içinde kendini boşa" derse, kadının anılan süre içinde kendini boşaması gerekir. Karısına "ne zaman istersen..." veya "istediğinde..." yahut "istediğin zaman kendini boşa" derse, kadın dilediği zaman kendini boşayabilir. Hiçbir halde kocanın bu tefvizden cayması sahih olmaz. Çünkü o, önce de belirtildiği gibi, talâkı kadına mülketmiştir.
Şurasını da kaydedelim ki, tefvîzin anılan üç lâfzını ilgilendiren diğer bazı hükümler vardır. Bunların önemli olanlarım açıklayalım: Sarih olarak yapılan tefvîzin bazı hükümleri vardır. Bu hükümlerin bîr kısmı şunlardır:
Bir kimse, karısına "kendini boşa" demesinden sonra, kadın da "kendimi boşadım" derse -ister bir talâka niyet etsîn, ister bir şeye niyet etmesinbir rİc´î talâk vâki olur. İki talâka niyet etmiş olsa bile, sadece bir talâk gerçekleşir. Bilindiği gibi sarih talâk "birlik" için konulmuştur. İkinin niyetine elverişli olmaz. "Kendini boşa" sözüyle üç talâka niyet ederse ve kadın da Icendini boşarsa, üç talâk lâzım gelir. Karısına "kendim boşa" der, o da "kendimi bâin ettim" derse, bununla bir ric*î talâk vâki olur. Çünkü karısına "kendini boşa demekle, onu talâkın aslına mâlik kılmış, o da bâinlik sıfatını talâka eklemiştir. Fazla olan sıfat lağvedilir ve talâkın aslı sabit olur. Kadının "kendimi bâin ettim" sözüyle talâkın vâki olması için, boşanmaya niyet etmesi şart olmadığı gibi, kocanın bu sözle boşanmayı onaylaması da şart değildir. Ama kocası "kendini boşa" demeden, kadın kendiliğinden "ben kendimi bâin ettim" derse, talâk gerçekleşmez. Ancak kadın, bu sözüyle talâka niyet eder ve kocası da talâk niyetiyle birlikte boşamaya izin verirse talâk vâki olur.
Ama karışma "kendini boşa" der, o da "kendimi seçtim" derse, bununla asla talâk vâki olmaz. Zîra "kendimi seçtim" sözü ne sarih ve ne de kinaye olarak tefvîz lâfızlarından değildir ve dolayısıyla geçersizdir. Kocası "kendini seç" der ve o da "kendimi seçtim" diye cevap verirse, bu lâfız kinaye olur ve bununla, hem kocanın hem de kadının talâka niyet etmesi kaydıyla bâin talâk vâki olur. Kocası "kendini üç talâkla boşa" der ve o da kendini bir talâkla boşarsa, bir talâk gerçekleşir. Fakat "kendini bir talâkla boşa" dediği halde, kadın kendini üç talâkla boşarsa, kuvvetli görüşe göre bununla hiçbir şey vâki olmaz. Bu sözle bir talâk meydana geleceğini söyleyenler de olmuştur. Bir kimse karısına, "dilersen kendini üç talâkla boşa" der, kadın da "ben boşum" derse, bununla bir şey vâki olmaz. Çünkü koca bu üç talâkı, kadının üç talâkı dilemesi şartına bağlamıştır. Talâkın "boş" sözüyle meydana gelmesi mümkün değildir. Şu halde böyle demekle talâk gerçekleşmez. Çünkü şart gerçekleşmemiştir. Kadın, "ben üç talâkla boşum" derse, üç talâk vâki olur. Karısına "kendini boşa" der, o da "ben boşum" derse, bir talâk vâki olur. Ama "kendini boşa" diyen kocasına karşı o da "ben boşarım" derse, bu sözle talâk meydana gelmez. Ancak örf talâkta geniş veya gelecek zaman kipini kullanıyorsa ya da kadın bu sözüyle gelecekte boşama vaadi vermeye değil de, boşama ifâdesini kullanmaya niyet ederse o zaman talâk vâki olur.