hafiza aise
Tue 29 May 2012, 11:33 am GMT +0200
Sahaf: Kitabın popülerleşmediği mekân
E. Nedret İşli • 57. Sayı / DOSYA YAZILARIGünümüzde kitabın çabucak tüketilen ticari bir meta haline dönüştüğü, popülerliğe kurban gittiği, bu duruma da çok satma amacı güden bazı yazarların, yayınevlerinin, kitabın görücüye çıktığı yerler olan kitabevlerinin ve devasa kitap fuarlarının çanak tuttuğu konuşulurken, kitaba asırlardır ev sahipliği yapan sahaflar, bu tartışmaların dışında, sessiz sedasız kadim misyonunu sürdürüyor.
Kitap, insanoğlunun sözü, duyguyu, bilgiyi, kalıcı hale getirmek, nesilden nesile aktarmak düşüncesi ve ihtiyacının doğurduğu kadim bir nesne, bir kavram, bir dost. MÖ 3000’lerde yazının icadı sonrasında ortaya çıkan ve Sümerlerin kil tabletlerle ilk örneklerini verdiği bu kadim bilgi edinme aracı, o zamanlardan bu yana hep var oldu. İnsanoğlunun bilme, öğrenme, yazma isteği devam ettikçe de bu misyonunu sürdürüp, hayatımızda var olmaya devam etti, ediyor, edecek.
Kitap kadar, onun değiş tokuşu, alınıp satılması da insanoğlunun kadim bir eylemi. Fakat ne kitap, ne de bu eylem tarihin belki de hiçbir döneminde günümüzde olduğu kadar tartışılır bir hale gelmemişti. Yüzyıllar boyunca amacı bilgi edinmek olan insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan kitabın, şimdilerde çabucak tüketilen ticari bir meta haline dönüştüğü, popülerliğe kurban gittiği konuşuluyor. Ve bu duruma da çok satma amacı güden bazı yazarların, yayınevlerinin ve kitabın görücüye çıktığı yerler olan kitabevlerinin, devasa kitap fuarlarının çanak tuttuğu…
Kitabın ticari bir meta haline gelmesi iyi midir, kötü müdür? Kitabın popülerleşmesi olumsuz bir durum mudur? Bu durumun kitap, yazarı ve okuyucusu için getiri ve götürüleri nelerdir? Bu soruların cevabını işin uzmanlarına bırakmakta fayda var. Zira bizim bu yazıdan muradımız, kitap alıp satmasına rağmen, kendini bahis mevzu edilen tartışmaların dışında tutmayı başarabilen, kitaba önemli bir değer atfeden, onu ticari bir meta haline dönüştürmeyen, dönüşmesine engel olan, popülerleştirmeyen sahaflar.
Peki, kimdir sahaf? Osmanlı döneminde “bohçacı” olarak isimlendirilen bu kadim kitap satıcıları, bizim kültürümüz için ne ifade eder?
Basit anlamıyla sahaf, kitaba sevgiyle yaklaşan, hayatının merkezine kitabı koymuş, kitabı severek toplayan kişidir. Bir sahaf için kitap bir tutkudur; ticari bir meta olmanın dışında ona ihtimamla yaklaşacağı, nazikçe davranacağı, bir sevgili gibi gördüğü bir obje… Çok beylik bir söz, ama kitap, bir sahaf için bir yaşama biçimi, bir ihtiyaçtır. Olmasa olmaz; yemek, içmek, uyumak gibi hayatının bir parçası olmuş, hatta her alanını kaplayan bir olgu. Haliyle bir sahaf kitaba öyle bir sevgiyle, hırsla, iştahla düşkündür ve sarılır ki, bu durum o kişinin gündelik yaşantısına da, ticaretine de yansır. Bu bağlamda kitabın bir insan hayatında ne kadar belirleyici olabileceğine en iyi sahaflar örneklik ederler. Çünkü bu işle uğraşan insanların büyük bir bölümünün başka bir meslek sahibi olduklarını, söz gelimi çok başarılı bir mühendis, hukukçu, eczacı olmalarına rağmen son fasılda mesleklerinden vazgeçip, sahaflıkta karar kıldıklarını görmek, oldukça dikkat çekici ve manidar bir durum.
Kitabın, insanın onunla sıkı bir bağ kurmasına sebep olan, nev-i şahsına münhasır bir kokusu, duygusal bir yanı vardır. Bu kokunun, duygunun en fazla var olduğu yer ise eprimiş, yıllanmış kitaplardan oluşan bir sahaf dükkânıdır. Bu sebeptendir ki, sahaflar kadar sahaf müşterileri için de çekici, cazip yerlerdir buralar. Bununla birlikte şaşırma duygusu da vardır sahafta; hiç beklemediğiniz bir anda, yıllar önce kaybettiğiniz, yıllardır aradığınız bir kitabın ansızın, küt diye karşınıza çıkması, onu rafta görmeniz sözkonusudur. Sahafta ne bulacağınızı, ne ele geçireceğinizi bilemezsiniz. Yani sürprize açık bir yerdir sahaf dükkânları. Bir dağa, bir kazı alanına gidip de orada neyle karşılaşacağını bilemeyen ve onun heyecanını yaşayan bir insan gibi kitap meraklısı da, sahafta neyle karşılaşacağını, neyi bulacağını, neye rast geleceğini bilemez. Bu yönüyle sahafa bir kâğıt arkeologu; bir sahaf dükkânına ise kâğıt arkeolojisinin yapıldığı yer dememiz yanlış olmaz. Zira sağda solda, kıyıda kenarda, bilinmeyen bir yerlerde öylece atıl kalmış, kültürümüze, edebiyatımıza, tarihimize dair birtakım değerlerin ortaya çıkartıldığı yerdir sahaf dükkânları.
Sahafın malzemesi olan ve sahafiye olarak nitelendirilen eserlerin önemi ise, onların nadir ve biricik oluşlarından kaynaklanır. Eserin basım yılı ne kadar eski, baskı sayısı ne kadar az, cildi, gravürü, baskı tekniği ne kadar özel ise, eser o kadar sahafiyeliktir. Yoksa sahafiye bir eser dökme diye tabir edilen, sergilerde satılan, günümüzde okuma kitabı olarak alınıp da evlerde tutulan kitaplar değildir. Bu noktadan hareketle, sahafiye bir kitabın popüler kültüre alet edilmesi veya metalaştırılması da söz konusu olamaz. Çünkü sahafiye kitap çok nadir, çok az, çok seyrek rastlanandır. Dolayısıyla bol olmayan, nadir kitapları herhangi bir şeye alet etmek mümkün ol(a)maz.
O nedenle sahaflar ta Osmanlı’dan bu yana daima yazar, edebiyatçı, tarihçi, araştırmacı vb. insanların vazgeçilmezi oldukları gibi, sahafların pek çok zaman alıp sattıkları malzemelerin bir ülkenin kültürüne, tarihine çok önemli katkılarda bulunduğu yadsınamaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Bu sebeple sahaf dükkânları ne popülizme alet olur, ne de modası geçmiş yerlere dönüşürler.