- Kitabet Akdinin Bozulması Halinde Mukateb Kölenin Satılabileceği

Adsense kodları


Kitabet Akdinin Bozulması Halinde Mukateb Kölenin Satılabileceği

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sun 22 January 2012, 07:29 pm GMT +0200
2. Kitabet Akdinin Bozulması Halinde Mukateb Kölenin Satılabileceği Konusunda Gelen Hadisler
 



3929... Aişe (ranha)'nin Urve'ye verdiği habere göre: (Bir gün) Berire (efendisiyle imzalamış olduğu) ve (henüz) borcundan-bir şey ödemediği kitabet anlaşmasında kendisine yardımcı olmasını rica etmek üzere Aişe'ye gelmiş. Aişe de ona, "Efendilerine dön, eğer senin velâ (y-ı ıtak)'m bana ait olmak üzere (senin bu) borcunu senin yerine ödememe razı olurlarsa (bunu) yaparım" demiş. (Bunun üzerine) Berire (gidip) efendilerine bunu anlatmış, (fakat onlar bunu) kabul etmemişler ve, "Sana (yapacağı bu işin sevabını Allah'dan) umarak vela (hakkı) da bi­zim olmak üzere (yaparsa) yapsın" demişler.

Bunun üzerine (Hz. Aişe) durumu Resulullah (s.a.v.)'a arzetmiş. Resulullah (s.a.v.) da ona:

"Sen (bu cariyeyi) satın al ve hürriyetine kavuştur. Onların ileri sürdüğü şartların hiçbir önemi ve geçerliliği yoktur. (Çünkü) vcla an­cak hürriyete kavuşturan kimseye aittir." buyurmuş. Sonra (ayağa) kalkarak şöyle demiş:

"Bu insanlara ne oluyor da Allah'ın Kitabında olmayan birtakım şartlar ileri sürüyorlar. Allah'ın Kitab'ında bulunmayan bir şartı ile­ri sürmek suretiyle bir akit yap)miş olan kimse için ( Bu şarta uyulma­sını isteme hakkı) yoktur. İsterse bu şartı yüz defa kabul ettirmiş ol­sun. (Çünkü Kur'an-ı Kerim'de bulunan) Allah'ın şartlan hakkın ve sağlamlığın ta kendisidir."[13]

 

3930... Urve (r.a.)'dan rivayet olduğuna göre; Aişe (ranha) şöyle demiş­tir:

Berire kitabet anlaşmasında (kendisine) yardım istemek üzere (yanı­ma) geldi ve, "Ben (kendilerine) her sene bir okka (kırk dirhem gümüş, ödemek şartıyla) dokuz okkaya kitabet anlaşması yaptım, bana yardım et" dedi. (Hz. Âişe sözlerine devam ederek) dedi ki: (Ben de kendisine) : "Eğer efendilerin (senin taksitlerini) bir defada ödememe ve (Senin) velân bana ait olmak üzere seni hürriyetine kavuşturmama razı olurlarsa (ben bu işi yaparım" (cevabını verdim).

Bunun üzerine efendilerine gitti.

(Ebu Davud der ki: Hadisin bundan sonraki kısmında ravi Hişam bir Önceki İbn Şihab ez-Zühri hadisinin aynısını rivayet etti. (Ancak bir ön­ceki hadiste geçen) Peygamber (s.a.v.)'in sözünün sonuna ilâveten şunla­rı rivayet etti: "(Bu insanlara ne oluyor da birisi (kalkıp kendi kafasın­dan)'^ falanca (bu köleyi azad etmekten doğan) velâ (hakkı) bana aittir, diyebiliyorlar.Velâ (hakkı köleyi bizzat) hürriyete kavuşturan kimseye aittir."[14]

 

Açıklama
 

Velâ: Dostluk ve yardım manasına gelir. İslâm miras  hukukunda iki çeşit velâdan bahsedilir:

1- Köle Azad etmekten doğan velâûl-İtâka

2- Akitleşmeden doğan Velâü'l-muvalet: İki kişinin yek diğerine varis, koruyucu ve diyet Ödemede yardımcı olmak üzere anlaşmalarından doğan hukuki münasebettir. Cumhura göre İslam'dan sonra bu münasebet huku­kiliğini kaybetmiştir.[15]

Kitabet kelimesini 2926 nolu hadisin şerhinde açıkladık.

Hattabi'ye göre 3929 numaralı hadis-i şerif mukateb köleyi satmanın caiz olduğuna dalalet etmektedir. Çünkü Hz. Peygamberin Hz. Aişe'ye "Sen (onu) satın al" buyurması bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Bu-hususta cariyenin bu satışa razı olup olmaması, taksitlerinin bir kıs­mını ödeyip Ödeyememesi, taksitlerini ödemekten acze düşüp düşmeme­si de önemli değildir. Çünkü "Sen (onu) satın al" emri mutlak bir emirdir.

Mukateb köleyi satmayı caiz görmeyenler ise, Berîre'nin satılışının kendi isteğiyle ve kendini hürriyete kavuşturmak ve mevcut kitabet akdi­ni bozmak gayesiyle yapıldığını ve bu şartlan taşıyan bir mukateb, köle satışınmsa mûkatep köle satışı anlamına gelmeyeceğini iddia etmişlerdir.

Bazıları da efendileri Berîre'yi kalan taksitlerinin zamanı gelinceye ka­dar kendisinden alınması karşılığında Hz. Aişe'ye sattıklarım, bunun da mukateb köle satmak anlamına gelmediğini ve dolayısıyla mukateb köle satmanın caiz olmadığını iddia etmişler ve metinde geçen, "Eğer senin velan bana ait olmak üzere, bu borcunu senin yerine ödememe razı olursa bu­nu yaparım." anlamındaki cümlenin de buna dalalet ettiğini söylemişlerdir.

Oysa bu cümlede mukateb bir köleyi, ödenmemiş taksitleri karşılığın­da satmanın caizliğine delalet eden bir ifade yoktur.

Diğer taraftan Hz. Peygamber'in henüz teslim alınmadık bir şeyin taşı­nışını yasaklamış olması da bu iddianın asılsızlığını isbat için yeterli ol­duğu gibi, metinde geçen; "Sen onu satın al ve azad et." anlamında iki cümle buradaki satın alman şeyin Berîre'nin ödenmemiş taksitleri olmayıp kendisi olduğu, diğer bir ifadeyle mukateb bir köle olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Şeyh Takıyyûddin'in açıklamasına göre, mukateb kölenin satılıp satıl­mayacağı konusunda üç görüş vardır:

1- Mütakeb kölenin satılması caizdir.

2- Caiz değildir.

3- Satın aldıktan sonra azad etmek niyetiyle caizse de, hizmette kullan­mak caiz değildir.

Mükatebin satışını caiz görenlerin delili mevzumuzu teşkil eden 3929 numaralı hadis-i şeriftir.

Ata, İbrahim, en-Nehâi, İmam Ahmet ve bir rivayette İmam Mâlik bu görüştedirler.

İmam Ebû Hanife, İmam Şafiî ve İmam Mâlik bir rivayete göre mükâteb kölenin satışının caiz olmadığını iddia etmişlerdir. İbn Mes'ud ile Râ-bia da bu görüştedirler. Çünkü o, taksitlerini ödemekten âciz kalıp Ödeme­yeceği için kitabet akdi bozulmuştur. Dolayısıyla satılırken mukateb kö­le değil, kitabet akdi olmayan bir köle olarak satılmıştır.

Hattâbi bu hususta şunları demiştir:

"Bazı kimseler, metinde geçen "Sen onu satın al ve hürriyetine kavuş­tur" cümlesinin Hz. Peygamberin, Hz. Aişe'yi Berîre'nin sahiplerine verdiği sözün aksine hareket etmeye ve onları aldatmaya teşvik eden bir cümle olması itibariyle bu hadis'i sahih bir hadis olmayacağını iddia et­mişler.

Oysa bu cümlede böyle bir mana yoktur. Berîre'nin efendileri, İslam'ın velâühtâka hakkının bizzat köleyi azad eden kimseye ait olduğuna dair hükmünü bilmiyorlar ve Hz. Aişe'nin satın alarak azad etmek istediği Be­rîre'nin azad ettikten sonra doğacak olan vela hakkının kendilerine ait ol­masını istiyorlardı.

Bana erişen bir habere göre Yahya b. Eksem mevzumuzu teşkil eden bu hadis'i yanlış anladığı için onun asılsız olduğunu söylermiş.

Bu hadis-i şerif bir de Urve b. Hişâm tarafından rivayet edilmiştir. Urve'nin rivayetinde fazla olarak bir de, "Sen onlara vela hakkının kendile­rine ait olmasını şart koş" anlamında bir cümle bulunmamaktadır. Musan­nif Ebû Dâvûd bu hadisi sünenine alırken sözü geçen cümleyi almamıştır. Çünkü içerisinde bu cümle bulunmayan rivayetler, bu cümlenin bulundu­ğu rivayetlere nisbetle daha sağlam ve tercihe şayandır.

Şayet bu cümlenin hadiste bulunduğu kesinlikle belli olsa bile onun. "Sen onların hakkının kendilerine ait olması için ileri sürecekleri şartlan kabul ediver. Çünkü onların ileri sürecekleri bu şartların hiç bir Önemi yoktur. Önemli olan Allah'ın koymuş olduğu şartlardır. Allah'ın şartlarına göre ise velâ hakkı köleyi azad edenindir." şeklinde te'vil edilmesi gerekir. Şafii imamlarından Müzeni'ye göre; bu cümlede geçen "li" harfi cerri-niri "ala" manasında kullanıldığını, binaenaleyh bu cümlenin "Sen velâ hakkının onların aleyhine olmasını yani senin olmasını şart koş" anlamı­na geldiğini söylemiş ve "lanet onların üzerinedir"[16] ayet-i kerimesinde "li" harfi ceninin bu şekilde kullanıldığını delil göstermiştir.

Bezlül-Mechud yazarının açıklamasına göre, İmam Şafii de bu cümle­nin aslında sağlam bir rivayete dayanmadığı görüşündedir. Bazılarına gö­re Hişam bu cümleyi lafız olarak değil mana olarak rivayet ettiği için böy­le bir yanlışlığa sebep olmuştur. Bu "şart koş" emrinin "açıkla" anlamın­da kullanılmış olduğunu iddia edenler vardır. Bu takdir de hadisin mana­sı şöyle olur: "Berîre'yi onlara açıkla." Ancak İmam Nevevî bu tevili doğ­ru bulmamıştır. Hattabi'ye göre; metinde geçen "Bu insanlara ne oluyor da Allah'ın Kitabiııda olmayan (birtakım) şartlar ileri sürüyorlar?" cümle­si, aslında "Allah'ın Kitabında lafzen ve nassen zikredilmeyen şartlan na­sıl ileri sürebiliyorlar?" anlamında kullanılmış değildir. Bu cümle; "Bu in­sanların ileri sürdüğü şartlar Allah'ın Kur'an'daki hükmüne uygun değil­dir. Allah'ın Kur'an'daki hükmüne göre, insanlar arasındaki ihtilafların çö­zümünde Sünnete başvurmaları gerekmektedir. Çünkü Sünnet Kur'an'm tefsiri durumundadır. Hz. Peygamber'in Sünnetine göre de velâ hakkı azad edenindir." anlamında kullanılmıştır.

İmam Şafii'ye göre bu hadis-i şerif, bir köleyi azad edilmesi şartıyla satmanın caiz olduğuna delalet etmektir. Ancka bu mana hadisin lafzında sefahatle anlaşılmış değildir. Fakat hadisin ortaya koyduğu neticeden an­laşılmaktadır.

Şöyle ki, aslında Hz.Berîre'nin efendileri ile Hz. Aişe arasındaki anlaş­mada velâ şartı bulunmaktadır. Azad etmeden velâ bulunmayacağına gö­re Hz. Berire'nin efendileri Hz. Aişe'nin onu azad edeceğini biliyorlardı demektir. Bu durum söz konusu akitte azad etme şartının da bulunduğu­nu ve bunun caiz olduğunu gösterir.

3930 numaralı hadiste, Berire'nin efendisiyle dokuz ukıyeye pazarlık yaptığı ifade edildiği halde , bazı rivayetlerde beş ukıyeye pazarlık yaptı­ğı ifade edilmektedir.

Hadis şeriflerinin açıklamasına göre, her iki rivayet de doğrudur. An­cak dokuz ukıyeden bahsedilen rivayetlerde, üzerinde anlaşılan miktarın tümünden bahsedilmekte; beş ukıyeden bahsedilen rivayetlerde ise dört sene içerisinde dört ukıye ödendikten sonra kalan beş ukıyeden bahsedil­mektedir. Bu bakımdan söz konusu rivayetler arasında bir çelişki olduğu zannedilmemelidir.[17]

 

Bazı Hükümler
 

1- Velâ hakkı azad edene aittir, bu hususta ittifak vardır.

2- Mukâteb köle satılabilir.

3- Köle ve cariyenin azad edilmesini şart koşarak satmak caizdir. İmam Şafii bu görüştedir. Ancak İmam Ebu Hanife bunu caiz görmemek­tedir.

4- Satışta ileri sürülen her şart satışı ifsad etmez.

5- Bir bidatin zuhurunda devlet başkanının bir hutbe irad ederek halkı bu hususta uyarması müstehabtır.

6- Kocası dururken cariyeye kitabet akdi yapmak caizdir.

7- Münkeri önlemek için mübalağa ve şiddet göstermek caizdir.

8- Cariyenin kocası köle ise karışını kitabet akdi yapmaktan men edemez.

9- Evli bir cariyenin satılması boşanma değildir.

10- Sahibi, mukatebin başkalarından isteyerek tedarik ettiği kitabet taksitlerini kabul edebilir.

11- Köle ve cariyenin haberi makbuldür.[18]

 

3931... urve d. ez-ZAioeyrtien rivayet olunduğuna göre;; Aışe (r, arına) şöyle demiştir:

Cüveyriye bin e3-Haris b. el-Mustalik, (Beni Mustalik gazvesi sonun­da) Sabit b. Kays. b. Şemmas'm yahutta (Sabit'ın) amcası oğlunun hisse­sine düşmüş ve (onunla) kendi üzerine bir kitabet anlaşması yapmıştır. (Cüveyriye) gözlerin kendisine takılıp kaldığı çok güzel bir kadındı.

Aişe (r, anha) (sözlerine devam ederek) dedi ki: (Cüveyriye, yaptığı) kitabet anlaşmasında (yardım) istemek üzere Resulullah (s.a.v.)'a geldi. Kapı (ya kadar gelip de ora) da durunca kendisini gördüm. Fevkalade gü­zelliği ile Hz. Peygamberin dikkatini çekeceğini düşünerek) durumundan hoşlandım. (Benim onda) gördüğümü Resulullah (s.a.v.)'ında göreceğini anladım.

Cüveyriye, Hz. Peygambere hitaben:

Ey Allah'ın Resulü, ben (esir aldığın Mustalik oğullarının başkanı) Ha-ris'in kızı Cüveyriye'yim. Benim (şu andaki) durumum sana gizli değildir. Ben Sabit b. Kays b. Şemmas'ın hissesine düştüm. Kendi hakkımda bir ki­tabet anlaşması yaptım. Sana (bu) anlaşmada (bana yardımcı olmanı) is­temek için geldim, dedi. Resulullah (s..a.v.) da:

"Senin için bundan daha hayırlısına (bir istek) var mıdır?" karşı­lığını verdi. (Cüveyriye):

"O nedir ey Allah'ın Resulü? diye sordu. (Hz. Peygamber de):

"Senin kitabetini (n bedelini) öderim, (sonra azad edip) seninle ev­lenirim." cevabını verdi. (Cüveyriye de), "Kabul ettim" dedi. (Hz. Aişe sözlerine devamla şöyle) dedi: Halk Resulullah (s.a.v.)'ın Cüveyri­ye ile velçndiğini işittiler. Bunun üzerine, ellerinde bulunan esirleri serbest bırakmaya başladılar, onları azad ettiler, ve; "(Bunlar) Resulullah (s.a.v.)'ın hanımı tarafından yakınıdırlar, demeye başladılar. "Biz kavmi için Cüveyriye'den daha yararlı bir kadın görmedik. Onun sayesinde Mus­talik oğullarından yüz (kadar) halkı hürriyetine kavuşturuldu.

Ebû Davud dedi ki; Bu hadis velinin (velisi olduğu kızı) kendisi ile evlendirebileceğine dair kuvvetli bir delildir.[19]

 

Açıklama
 

Hz. Cüveyriye, Beni Mustalik kabilesi başkanı Haris'in kızı idi. Bu kabilenin Hendek Savaşı Arefesinde müslümanlara karşı harp hazırlıklarına başladığı haberi alındığı için Hz. Peygamber hicretin 5. yılının Şaban ayında[20] aniden bu kabile üzerine yürüyüp onları mağlup etmiş, ekseriyeti kadın ve çocuk olmak üzere yüz kadar esir almıştır.

Hz. Cüveyriye validemiz de esirler arasında bulunuyordu. Metinde de anlaşıldığı üzere, esirlerin taksim neticesinde Sabit b. Kays'ın payına düş­tü, Fakat kendi rızası üzerine Hz. Peygamber onu sahibinden satın alıp hürriyetine kavuşturdu. Sonra da onunla evlendi. Hz. Cüveyriye zühd ve takvası, namaz ve oruçla haklı bir şöhret kazanmıştır. Hicretin 57. yılında vefat etti. O da Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'den bazı hadisler rivayet et­miştir.[21] Hz. Peygamberin, kendisine maddi yardım istemek için gelen Hz. Cüveyriye'ye bakıp onun güzelliğini görmesi, Hz. Cüveyriye'nin o sı­rada henüz cariye olmasındandır. Çünkü cariyenin yüzüne bakmak mubahtır.

Ayrıca Hz. Peygamber, evlenmek istediği için de ona bakmış olabilir.

Bilindiği gibi bir kimsenin evlenmek istediği bir kadına bakmasında hiçbir sakınca yoktur, isterse bu kadın hür olsun.

Avnül-Ma'bud yazarının açıklamasına göre; Cüveyriye Sabit b. Kays ile dokuz ııkıye karşılığında kitabet akdi yapmıştır. Hz. Peygamber, Kays'a Cüveyriye'yi kendisinden satın almak istediğini bildirince Sabit bu isteği memnuniyetle kabul etti. Hz. Peygamber de onu satın alıp hürriye­tine kavuşturdu, sonra da kendisiyle evlendi.

Üsdü'l-Gâbe'de açıklandığı üzere; Hz. Cüveyriye, Hz. Peygamber ile evlenmeden önce babası gelip kızının serbest bırakılmasını Hz. Peygam­berden rica etmiş, Hz. Peygamber de ona; kızını muhayyer bıraktığını, eğer gönlünü yapabilirse götürüp gideceğini bildirmiş. Fakat Cüveyriye Hz. Peygamber'i tercih ettiği için babası onu götürmemiştir. Sağlam se-nedle rivayet edilen bu habere göre Hz. Cüveyriye'nin Nikahında babası da hazır bulunmuştur.

Ancak mevzumuzu teşkil eden hadiste Hz. Cüveyriye'nin nikahında mehirden ve şahidden hiç söz edilmemektedir. Gerçekten bu nikahın mehirsiz ve şahitsiz kıyılmış olduğunu kabul etsek bile bunda bir gariplik yoktur. Çünkü vekilsiz, mehirsiz ve şahitsiz nikahın Peygamber'e ait özel bir durum olması mümkündür. Nitekim İbn Reslan bu hadisin, Hz. Peygamber'in velisiz, mehirsiz ve şahitsiz olarak nikahlanmasımn caiz olduğuna delalet ettiğini söylemiştir.

Katâde de vekilsiz ve şahitsiz olarak bir kadını nikahlamanın Hz. Pey­gambere ait özel bir durum olduğunu söylemiştir.[22]

 

Bazı Hükümler     
 

1- Mukateb köleyi satmak caizdir.

2- Cariyeye bakmak mubahtır.

3- Bir kimsenin evlenmek isteği kadına bakması caizdir.

4- Bir velinin, velisi olduğu ve nikahlanması kendine haram olmayan bir kızın nikahını kendisine kıyması caizdir. Resulü ekrem Efendimiz devlet reisi olması hasebiyle herkesin velisi hükmünde olduğundan Hz. Cüveyriye'yi kendisine nikahlarken aynı zamanda onun velisi durumunda olması buna delalet eder. Ancak Hz Cüveyriye'nin nikahı kıyılırken ya­nında kendi yakınlarından birinin bulunmamış olması, bir kadının kendi kendinin velisi olup nikahlanmak için bir veliye muhtaç olmadığı anlamı­na gelebilir.[23]

[13] Buharî, salat 80, şurûl 3, 10, 13, 17, et'ime 31, ferâiz 19, 20, 22, 23, talâk 14, keffaret 8, nikah 18. zekât 61,mükâteb 5, buyu 67, 73: Müslim, ıtk 5, 6, S. İÜ, 12. 14, 15: Ebû Dâvûd, ferâiz 12; Tirmizi, fersiz 20. ve-saya 7. velâ; Nesâî, zekât 99, talâk 29-31, buyu 75, 76, 78; îbn Mace, talâk 29. ilk 17-19; Ahmed b. Hanbel, I, 281,321. 11,28. 100, 113, 144, 153, 156, VI. 33, 42, 46, 82,103. 121, 135. 161, 172, 175, 178, 180. 186. 190. 213. 272.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/14-15.

[14] Buharı, salât 80, surût 3, 10, 13, 17, et'ime 31, ferâiz 19, 20, 22. 23, lalâk 14. keffaret 8, nikâh 18, zekat 6l.rmikâteb5,buyû67, 73; Müslim, ilk 5, 6, 8. 10. 12, 14, 15: Ebû Dâvûd, ferâiz 12; Tirmizî, temiz 20. vesâyı 7, velâ; Nesâî, zekât 99. talâk 29-31, buyu 75, 76, 78; İbn Mâce, talâk 29, ıtk 17-19; Ahmed b. Hanbel, I, 281, 321. II. 28, 100. 113, 144, 153. 156, VI. 33, 42, 46, 82,103, 121, 135, 161, 172. 175, 178. 180, 186, 190.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/15-16.

[15] Karaman Hayrettin, mukayeseli İslâm Hukuku, 1/366.

[16] Râ'd (13) 25.

[17] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/16-19.

[18] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/19.

[19] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/19-21.

[20] Muhammed Hamidlullah islâm peygamberi; 1-153.

[21] Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi II, 23.

[22] Zürkanî şerh-i Mevahibü'I-le dünniye V, 231.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/21-22.

[23] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/22.