- Kıssa

Adsense kodları


Kıssa

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Thu 12 May 2011, 11:03 am GMT +0200
Kıssa

Kıssanın Kelime Anlamı
 
(k-s-s) kök harflerinden türeyen kıssa, bir şeyin izini sürmek, birbirini takip eden haberler, [125] anlatmak, bir şeyin or­tası, büyüğü, [126] beyan etmek, [127] açıklamak [128] anlamlarına gelir. İslâmî literatürde veya Kur'an ıstılahında kıssa denildiğinde Kur'an'da anlatılan tarihi olaylar ve peygamberlerin hayat hikâyeleri anlaşılmaktadır. Ancak Kur'an-ı Kerim'de söz konusu bağlamda bizzat kıssa olarak değil de aynı kökten gelen aslında isim olup mastar yerine de kullanılan ve kıssanın çoğul formu olan kasas kullanıl­maktadır. [129] Kasas aynı zamanda bir sure adıdır.

Kur'an'ın

“Andolsun ki, peygamberlerin kıssalarında aklı olanlar için ibretler vardır. O, uydurulabilen bir söz değildir.” [130]

“Şüphesiz bu an­latılanlar gerçek kıssalardır.” [131] mealindeki âyetleriyle ve benzer an­lamdaki birçok âyetin mantıkınca Kur'an ıstılahında kasas veya kıssa denildiğinde şunu anlamak mümkündür: Tarihin derinliklerinde kaybolmuş, unutulmuş veya bazı izleri insanlığın hafızasında kalmış mutlak hakikatlerin, yüksek dini değerlerin, Allah tara­fından, Kur'an muhataplarına adeta olaylara yeniden canlılık verilerek anlatılmasıdır. [132]

 
2. Kıssaların Veriliş Nedenleri
 

Kur'an'ın temelde gayesi neyse kıssaların gayesi de odur. Kur'anî kıssa, beşerî ebediyatta bildiğimiz gibi, salt edebî amacı gerçekleştirmeyi hedefleyen, mutlak ve hür bir kıssa türü olmayıp tamamen konusu ve gayesiyle anlatıldığı sûreyle hatta Kur’an’ın bütünüyle peygamberlik döneminin şartlarıyla irtibatlıdır.

Kur'an, her şeyden önce bir dini davet kitabıdır. O halde kıs­saların da hedefi aynı gayeyi gerçekleştirmektir. Bu açıdan bakıl­dığında kıssalar; Kur’an’ın reddettiği inanç, ibadet, birtakım değer­ler, ahlak ve düşüncelerin hepsini ihtiva ettiği gibi, yine Kur'an-ı Kerim'in getirdiği inanç ve değerlerden çoğunu da içine almakta­dır. Bu sebeple kıssaların konuları yaklaşık olarak Kur'an'daki genel konuların aynısıdır diyebiliriz.

Kıssaların hedefleri, kendilerinden ibret alınacak yönler kadar çoktur. Bu nedenle ana hatlarıyla da olsa bu kıssaların ne gibi ko­nuları kapsadığını ifade etmekte yarar vardır. [133]

 
a. Peygamberi ve inananları Teselli Etme
 

Kur'an, önceki peygamberlerden ve onların toplumlarından bahsederek, Rasulullah (s)'ı ve ona iman edenleri tebliğ vazifesin­de karşılaştıkları veya karşılaşacakları her türlü eziyet ve zorluk karşısında teselli etmektedir. Kur'an, kıssalar aracılığıyla din yo­lunda karşılaşılan güçlüklerin her devirdeki peygamber ve onlara tâbi olanların değişmez kaderi olduğunu ancak bu eziyet ve güç­lüklerin geçici olup, sonunda mutlaka iman ehlinin kurtuluşa, ga­libiyete erdiğini muhataplarına anlatmaktadır:

“Peygamberlere ait haberlerden kalbini yatıştıracak olanlardan her türlüsünü sana kıssa ola­rak anlatıyoruz. Bunda da sana bir hakikat, müminlere de bir öğüt ve ibret gelmiştir.” [134] Bir süre bu hayırlı netice gecikse de şartlar olgun­laşıp inkarcılara acıklı azap vakti gelince bu sonuç tahakkuk ede­cektir. Bu Allah'ın değişmeyen sünnetidir. Allah bu sünneti (yasa­yı) kıssalar aracılığıyla Kur'an muhataplarına ısrarla anlatmakta ve onlara iman ve davet yolunda bitmeyen bir kuvvet, şevk ve ümit vermektedir.

Teselli babında Kur'an-ı Kerim'de verilen ilahî yasalara bir örnek vermek uygun olacaktır. Örneğin Musa kıssasında,

“Ve o hırpalanıp ezilmekte olan kavmi de yeryüzünün, bereketle donattığı­mız doğusuna ve batısına mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrailoğullarına olan o güzel vaadi, sabırları yüzünden gerçekleşti. Biz de Firavun ile kavminin yapageldikleri sanat eserlerini ve diktikleri bi­naları yerle bir ettik.” [135] mealindeki bu ilahî kanun, tecrübî olarak dikkatlere sunulmaktadır.

Bazı önemli kıssalar, amaca uygun olarak Ankebut suresinde, toplu olarak ama özet bir şekilde anlatılmıştır. [136] Bu kıssalarda inkarcıların sonunun helak olduğunu müşahede imkânının sunul­masının ardından netice şöyle özetlenmektedir:

“Nitekim onlardan her birini günahları sebebiyle suç üstü yakaladık: Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini ye­rin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.” [137] İlahî kanun gereği, hakkın galibiyeti bâtılın helaki ile sonuçlanan çatışma her zaman devam et­mektedir. Bu yasa, hakkı ve ona tâbi olanları bâtıldan ayırmak, bâtılı da yok etmek için insanlar arasına hükmünü icra etmiş ve etmeye de devam etmektedir. [138] Tebliği ve ıslah çabaları sırasında zorluklarla karşılaşan mü­minler için kıssaları okumak ve karşılaştıkları problemlerin yeni olmadığını anlamak ve vahyin gösterdiği tarihin, ufuklarına yö­nelmek önemli bir teselli kaynağı olacaktır. [139]

 
b. İlahi Dinlerin Esasta Bir Olduğunu Gösterme
 

Kıssanın bir diğer amacı da, peygamberlerin çağrıda kullan­dıkları araçların bir bütünlük gösterdiğini belirtmektir. Onlara karşı koyan milletlerin tavrı da birbirleriyle benzeşmektedir. Tüm peygamberlere verilen dinler de tek ilah tarafından gönderilmiş­tir. Ve bu dinlerin hepsi de bir ilkeye dayanmaktadır. [140] Bütün peygamberler tevhid inancı üzerinde birleşmişler, hepsi de top­lumlarını aynı gerçeğe davet etmişlerdir. Bu gerçek, Kur'an'da özellikle beyan edilmektedir:

“Senden önce hiçbir peygamber gön­dermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım: 'Gerçek şu ki benden başka ilâh yoktur. Onun için bana ibadet edin.” [141] İşte bu nedenle pek çok peygamberin kıssası toplu halde verilmekte ve onların çağrı yön­temi anlatılmaktadır.

Örneğin Hud suresinden öğrendiğimize göre Nuh,, toplumu­na sadece Allah'a ibadet etmeleri gerektiğini öğütlerken, [142] aynı su­rede, Hud, Salih ve Şuayb da toplumlarına aynı tevhid inancını

“Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur.” [143] hitabıyla tebliğ etmişlerdir.

Görüldüğü gibi, zamanın, bölgenin ve peygamberin değişiklik göstermesi tebliğin temel ilkesi olan Allah'ın birliğini etkilememek­tedir ve her peygamberin tebliği tevhid üzerine bina edilmektedir. [144]

 
c. Peygamberlere Karşı Tavırların Ortak Olduğunu Gösterme
 

Her devirde peygamberlere gönderilen din, esas itibarıyla İs­lâm'dır. Peygamberler ve onlara tâbi olanlar tek bir ümmet oluştu­rurlar. Aynı şekilde, ilahî mesajı inkâr edenler de tek ümmettir. Tarihin her devrinde tekrarlanan inkarcılıkta ve cahiliye kanadının mensupları arasında zaman ve mekanlara göre önemli bir fark yoktur. Hepsi de peygamberlerini kibir ve inatlarından dolayı in­kâr ederek haktan yüz çevirmişler, sonra da peygamberlerin, her türlü karşı koymaya rağmen davalarından vazgeçmedikleri anlaşı­lınca da hem peygamberlerin hem de ona tâbi olanları sözle eziyet edip, işkencelerle tehdit etmişlerdir. Bu işkence, eziyet ve ölüm tehditleri bazen eyleme dökülmüş, çoğu zaman da Allah'ın koru­masıyla tuzakları boşa çıkmıştır.

İşaret ettiğimiz tarihi gerçek, özellikle Araf, Hud, Şuara, Enbiya ve Kasas surelerinde yoğun olarak görülebilir. Aynı gerçek, Zariyat suresinde bir grup peygamber ve toplumlarıyla ilgili kıssaları özetle anlatıldıktan sonra, devam eden âyetler arasında şöyle ifadelendirilmektedir:

“Böylece onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelince, onun hakkında da mutlaka: “Bir sihirbazdır veya bir delidir.” dediler. Onlar birbirlerine bunu mu tavsiye ettiler? Hayır onlar azgın bir kavimdir.” [145]

Bakara suresinde benzer bir anlam ifade eden bir âyet de şöy­ledir:

“Bilgiden nasibi olmayanlar da 'Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!' dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalpleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik.” [146]

Devirlerin değişmesiyle kâfirler, farklı özellikler arz etmemiş­tir. Çıkarlarını tehdit ettiğini düşündükleri peygamberlerin çağrı­sına kulak tıkamışlar, vahye tâbi olmak isteyenlere engel olmuşlar, peygamberlerini aciz kılmaya çalışmışlardır. Ancak her zaman hak bâtıla üstün gelmiş ve onlar hem dünyada azaba uğramışlar hem de ahirette azaba uğrayacaklardır.

Büyüklenenlerin, karşı çıkanların, inkarcıların ve itiraz edenlerin tutumları karşısında Kur'an'ın temel ilkelerini ve nebevi tebliğin ana hedeflerini pekiştirmek, desteklemek amacıyla vahyedilmiş [147] olan kıs­salar, toplumsal yasaların görünüm alanıdır diyebiliriz. Tabiî ki, kıssaların anlatılış amacı, salt yukarıdaki üç başlıkla sınırlı değildir. Ancak kıssaların risalet karşıtı toplumsal tavırlar ile ilişkisini ele almak tezimiz açısından yeterlidir. [148]


[125] Rağıb, a.g.e., s. 404.

[126] İbnu Manzur, a.g.e., VII, 74.

[127] Firuzâbâdî, a.g.e., s. 563-564.

[128] İbnu Manzur, a.g.e., VII, 73.

[129] Âl-i İmrân: 3/62. Yusuf: 12/3. Kasas: 28/25.

[130] Yusuf: 12/111.

[131] Âl-i İmrân: 3/62.

[132] Şengül, İdris, “Kuran Mesajını Ulaştırmada Kıssanın Önemi”, 1. Kuran Sempoz­yumu, Tebliğler, Müzakereler, Bilgi Vakfı Yay., Ankara, 1994, s. 133-134. Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 30-31.

[133] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 31-32.

[134] Hud: 11/120.

[135] Araf: 7/137.

[136] Ankebut: 29/14-39.

[137] Ankebut: 29/40.

[138] Şengül, İdris, Kur'an Kıssaları Üzerine, Işık Yay., İzmir, 1994, s. 296.

[139] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 32-33.

[140] Kutub, Seyyid, Kur'an'da Edebî Tasvir, (çev.: Mehmet Yolcu), Çizgi Yay., İstanbul, 1991, s. 183.

[141] Enbiya: 21/25.

[142] Anâolsun ki, vaktiyle Nuh'u da kavmine gönderdik, O, onlara şöyle dedi: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'tan başkasına ibadet etmeyin! Ben, size gelecek acı bir günün azabından korkarım.” Hud: 11/25-26.

[143] Hud: 11/50-61-84.

[144] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 33-34.

[145] Zâriyat: 51/52-53.

[146] Bakara: 2/118.

[147] Derveze, İzzet, Kur'anu'l-Mecid, (çev.: Vahdettin İnce), Ekin Yay., İstanbul, 1997, s. 155.

[148] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 34-35.