ehlidunya
Mon 12 July 2010, 03:09 pm GMT +0200
Cami çıkışında kalp krizi
Gazetemiz Zaman'ın Bükreş'teki merkezindeki görüşmemizde, 15-18 Şubat 2003 tarihli haftalık Zaman- Romanya'da neşredilen bir yazı üzerinde tekrar durduk. Tarihçi Prof. Mustafa Mehmed, o zaman 50 senelik sırrını açıklamış ve meşhur şair Nazım Hikmet'in, 1957 Ramazan'ında Kadir Gecesi'nde Bükreş'te camiye gelmek istediğini ve kendisinin de onu götürdüğünü anlatmıştı. Şimdi hayatta olan Mustafa Mehmed Bey, bunu tekrar kameralar önünde de anlatmış... Diyor ki:
"Romanya Bilimler Akademisi müdürü beni çağırıp; 'Nazım Hikmet Bükreş'te bulunuyor. Hemen evine git güzelce giyin ve Athenee Palace Oteli'nde kalan Nazım Hikmet'le görüş. Seni bekliyor!..' dedi. Ben de hazırlığımı yapıp gittim. Görevlilerden birisi beni odasına kadar götürdü. Odada Ankara radyosunu dinliyordu. Ramazan olduğu için bana hiç ikramda bulunmadı. Bana 'Kardeşim bu akşam Kadir Gecesi'dir. Beni camiye götür!' deyince şaşırdım. Hemen 'Olur' dedim. Kendisiyle iftardan ve akşam namazından sonra camiye gitme konusunda anlaştık. Arkadaşım olan cami imamına durumu önceden haber verdim. Namazdan sonra mevlit okumasını rica ettim. Vakit gelince Komünist Partisi'nin tahsis ettiği makam arabasına binerek Nazım ve Vera'sıyla birlikte bugünkü Carol Parkı'nın ortasındaki bir adacıkta yer alan ancak daha sonra yıktırılan camiye geldik. Camiye girdiğimiz zaman mevlit okunmaya başladı. Cami yarıya kadar doluydu. Nazım için caminin ortasına bir sandalye konulmuştu. Nazım usulca sandalyeye oturdu. Vera da yanında ayakta bekliyordu. Ben de imamın yanında yüzümü cemaate dönerek oturdum. İmam bana bir fasıl okumamı söyledi. Ben de 'Ey azizler işte başlarız söze!...' faslını okudum. Bittikten sonra imama bir Fâtiha buyurmasını teklif ettim. Nazım Hikmet, mevlidi dikkatle dinliyordu. O arada yerimden kalktım yanına gittim ve cemaate ünlü şairin aramızda olduğunu duyurdum. Bütün cemaat başını Nazım'dan yana çevirerek 'Hoş geldiniz' dedi. O arada Nazım yerinden kalkarak cemaate; 'Saygılı cemaat! Ben bir komünistim. Lâkin böyle bir mübarek gecede sizleri derli-toplu, cami gibi kutsal bir mekânda görmekten dolayı çok mutluyum ve duygulandım...' dedi."
"Konuşmalardan sonra Nazım, camideki bütün cemaatle tek tek dolaşarak vedalaştı. Camiden çıktıktan ve adacıktaki köprüden geçip birkaç adım attıktan sonra birdenbire Nazım sendelemeye başladı. Bana 'Kardeşim, ben ölüyorum!..' dedi. Ünlü şair o kadar caminin tesirinde kalmıştı ki, neticede kalp krizi geçirmişti. O anda Vera'ya Rusça oldukları yerde kalmalarını söyleyerek taksi getirmek için koşturmaya başladım. Bir yandan aklıma binbir türlü şey geliyordu. O anda ne yapacağımı şaşırdım. Şayet Nazım gibi bir adam o gece yarısı bir parkta ve cami kenarındaki bir kanepede can verirse Komünist Partisi yetkililerine nasıl cevap verecektim? Tam bir şok içerisindeydim. Sonunda bir taksi ile parka girdik ve tekrar Nazım'ın rahatsızlanarak yattığı yere geldim. Gözleri biraz açılır gibi olmuştu. Arabaya binince Nazım pencereleri açtırdı ve 'Beni Bükreş'in en havadar yerine götürün!..' dedi. Şoföre gideceğimiz yeri söyledim. Orada dinlenip biraz hava aldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi gece yarısı bir taksi ile oteline döndük. Kafamda; Nazım gibi komünist birisinin, 'Cami, Kadir Gecesi gibi Müslümanların değerleriyle ne gibi bir alâkası olabilir?' diye bir soru işareti kaldı. Hâlâ bu durumu, o gün bugündür çözemedim, sanki işin içinde bir şeyler vardı..."
Bu konuda sevdiğim bazı köşe yazarlarının görüşlerine saygı duymakla birlikte, Azerbaycan milli şairi Bahtiyar Vahabzâde'den de Nazım Hikmet ile ilgili benzer olumlu şeyler dinlediğim için benim kanaatim insanların zamanla değişebilecekleri yönündedir. Hem insan yaşlandıkça tecrübe ve birikimleri, gençliğin ham ve aşırı düşüncelerini törpüler, olgunlaştırır. Onun için her seferinde bütün ayrıntıları ile meseleyi aynı şekilde anlatan Prof. Mustafa Mehmed'in sözlerinin doğruluğunu kabul ediyorum...
Abdullah AYMAZ
Gazetemiz Zaman'ın Bükreş'teki merkezindeki görüşmemizde, 15-18 Şubat 2003 tarihli haftalık Zaman- Romanya'da neşredilen bir yazı üzerinde tekrar durduk. Tarihçi Prof. Mustafa Mehmed, o zaman 50 senelik sırrını açıklamış ve meşhur şair Nazım Hikmet'in, 1957 Ramazan'ında Kadir Gecesi'nde Bükreş'te camiye gelmek istediğini ve kendisinin de onu götürdüğünü anlatmıştı. Şimdi hayatta olan Mustafa Mehmed Bey, bunu tekrar kameralar önünde de anlatmış... Diyor ki:
"Romanya Bilimler Akademisi müdürü beni çağırıp; 'Nazım Hikmet Bükreş'te bulunuyor. Hemen evine git güzelce giyin ve Athenee Palace Oteli'nde kalan Nazım Hikmet'le görüş. Seni bekliyor!..' dedi. Ben de hazırlığımı yapıp gittim. Görevlilerden birisi beni odasına kadar götürdü. Odada Ankara radyosunu dinliyordu. Ramazan olduğu için bana hiç ikramda bulunmadı. Bana 'Kardeşim bu akşam Kadir Gecesi'dir. Beni camiye götür!' deyince şaşırdım. Hemen 'Olur' dedim. Kendisiyle iftardan ve akşam namazından sonra camiye gitme konusunda anlaştık. Arkadaşım olan cami imamına durumu önceden haber verdim. Namazdan sonra mevlit okumasını rica ettim. Vakit gelince Komünist Partisi'nin tahsis ettiği makam arabasına binerek Nazım ve Vera'sıyla birlikte bugünkü Carol Parkı'nın ortasındaki bir adacıkta yer alan ancak daha sonra yıktırılan camiye geldik. Camiye girdiğimiz zaman mevlit okunmaya başladı. Cami yarıya kadar doluydu. Nazım için caminin ortasına bir sandalye konulmuştu. Nazım usulca sandalyeye oturdu. Vera da yanında ayakta bekliyordu. Ben de imamın yanında yüzümü cemaate dönerek oturdum. İmam bana bir fasıl okumamı söyledi. Ben de 'Ey azizler işte başlarız söze!...' faslını okudum. Bittikten sonra imama bir Fâtiha buyurmasını teklif ettim. Nazım Hikmet, mevlidi dikkatle dinliyordu. O arada yerimden kalktım yanına gittim ve cemaate ünlü şairin aramızda olduğunu duyurdum. Bütün cemaat başını Nazım'dan yana çevirerek 'Hoş geldiniz' dedi. O arada Nazım yerinden kalkarak cemaate; 'Saygılı cemaat! Ben bir komünistim. Lâkin böyle bir mübarek gecede sizleri derli-toplu, cami gibi kutsal bir mekânda görmekten dolayı çok mutluyum ve duygulandım...' dedi."
"Konuşmalardan sonra Nazım, camideki bütün cemaatle tek tek dolaşarak vedalaştı. Camiden çıktıktan ve adacıktaki köprüden geçip birkaç adım attıktan sonra birdenbire Nazım sendelemeye başladı. Bana 'Kardeşim, ben ölüyorum!..' dedi. Ünlü şair o kadar caminin tesirinde kalmıştı ki, neticede kalp krizi geçirmişti. O anda Vera'ya Rusça oldukları yerde kalmalarını söyleyerek taksi getirmek için koşturmaya başladım. Bir yandan aklıma binbir türlü şey geliyordu. O anda ne yapacağımı şaşırdım. Şayet Nazım gibi bir adam o gece yarısı bir parkta ve cami kenarındaki bir kanepede can verirse Komünist Partisi yetkililerine nasıl cevap verecektim? Tam bir şok içerisindeydim. Sonunda bir taksi ile parka girdik ve tekrar Nazım'ın rahatsızlanarak yattığı yere geldim. Gözleri biraz açılır gibi olmuştu. Arabaya binince Nazım pencereleri açtırdı ve 'Beni Bükreş'in en havadar yerine götürün!..' dedi. Şoföre gideceğimiz yeri söyledim. Orada dinlenip biraz hava aldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi gece yarısı bir taksi ile oteline döndük. Kafamda; Nazım gibi komünist birisinin, 'Cami, Kadir Gecesi gibi Müslümanların değerleriyle ne gibi bir alâkası olabilir?' diye bir soru işareti kaldı. Hâlâ bu durumu, o gün bugündür çözemedim, sanki işin içinde bir şeyler vardı..."
Bu konuda sevdiğim bazı köşe yazarlarının görüşlerine saygı duymakla birlikte, Azerbaycan milli şairi Bahtiyar Vahabzâde'den de Nazım Hikmet ile ilgili benzer olumlu şeyler dinlediğim için benim kanaatim insanların zamanla değişebilecekleri yönündedir. Hem insan yaşlandıkça tecrübe ve birikimleri, gençliğin ham ve aşırı düşüncelerini törpüler, olgunlaştırır. Onun için her seferinde bütün ayrıntıları ile meseleyi aynı şekilde anlatan Prof. Mustafa Mehmed'in sözlerinin doğruluğunu kabul ediyorum...
Abdullah AYMAZ