- Kişi dört hasletin kendisinde bulunması fakîh olur

Adsense kodları


Kişi dört hasletin kendisinde bulunması fakîh olur

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 11 February 2011, 02:09 pm GMT +0200
Kişi, Dört Hasletin Kendisinde Bulunması Halinde “Fakîh” Olur:


Bu dört hasleti, gerçek anlamda kendinde bulundurduğun, onların ilmî ve amelî kemâl için gereklerinin ne olduğunu, melek­lerin dünyasına girebilmek için ne yapmak gerektiğini anladığın ve ilâhî şeriatların, -gönderildiği asrın şartlarına riayetle- bu hasletlerden dallandığını kavradığın an, bilmelisin ki sen, artık hayr-ı kesîre (çok hayır) ulaşmışsın ve Allah Teâlâ’nın haklarında hayır murad ettiği “fakîh” lerden olmuşsundur.

Bu dört hasletten oluşan halete, “fıtrat” adı verilir. Fıtratın oluşabilmesi için gerekli sebepler vardır. Bunlardan bir kısmı ilmî, diğer bir kısmı da amelîdir. Keza, insanı ona ulaşmaktan engelle­yen perdeler ve bu perdeleri yırtıp ortadan kaldıran çareler de var­dır. Biz, burada konuyla ilgili siz okuyucularımızın dikkatini çek­mek istiyoruz; dolayısıyla Allah’ın tevfîki ile aşağıda sunacağımız şeylere kulak vermenizi istiyoruz.

Allah’u a’lem!

 

5) Bu Hasletleri Elde Etmenin, Eksiklerini Tamamlamanın Ve Geçmişi Telafi Etmenin Yolları
 

Bil ki: Bu hasletler iki türlü tedbirle elde edilebilir:

a) İlmî tedbirler.

b) Amelî tedbirler.

 

A) Sözü Edilen Dört Hasleti Elde Edebilmek İçin Gerekli Olan İlmî Tedbirler:
 

İlmî tedbire şunun için ihtiyaç duyulur: İnsanın tabiatı, ilmî kuvvetlere boyun eğer. Bunun içindir ki, nefiste haya ya da korku gibi halet-i rûhiyelerin doğmasına sebebiyet verecek olayların meydana gelmesi halinde şehvet ve cinsî arzu gibi duyguların or­tadan kalktığını görürüz. Kişi, her ne zaman fıtrata uygun olan bir şeye dair ilim sahibi olsa, bu onun nefiste tahakkuku sonucuna götürmektedir. Bu da şöyle olmaktadır: Kişi, her türlü beşerî nok­sanlıklardan uzak olan bir Rabbi olduğuna inanır. O’nun vasıfları şöyledir: Gökte ve yerde en ufak bir şey O’ndan gizli kalmaz. Üç kişi gizli konuşuyorlarsa, mutlaka dördüncüleri; beş kişi iseler mutlaka altıncıları Allah’tır, O dilediğini yapar, dilediği hükümde bulunur, O’nun kaza ve kaderini geri çevirecek, hükmüne engel olacak hiçbir güç yoktur. O, önce varlık vermek, sonra verdiği var­lığı sürdürmek için gerekli olan bedenî ve nefsanî şartlan hazırla­mak suretiyle in’âm ve ihsan sahibidir. Kulları amelleriyle sorgu­ya çeker ve iyi amellere mükafaat, kötülerine de ceza verir. O, şöy­le buyurduğu gibidir:

“Kulum bir günah işler; bilir ki (isterse) işlediği günahı affeden, (isterse) o günah yüzünden cezalandıran bir Rabbi vardır. Bunun için ben de kulumu affederim.” [289]

Kısaca, o öyle bir inanca sahip olur ki, bu inanç kalbinde bü­yük bir heybet ve saygı doğurur, orada sivrisinek kanadı kadarcık da olsa O’ndan başkası için teslimiyet, korku ya da saygı gibi bir duyguya yer bırakmaz. Bunun sonucunda kişi, insanın kemâl hali­nin, sadece Rabbine yönelmesi, sırf O’na kulluk etmesi olduğunu bilir, insanî davranışlar içerisinde en güzelinin, meleklere benze­mek ve onlara yaklaşmak olduğunu kabul eder, bu inanç ve gereği olan fiillerin, kendisini Rabbine yaklaştırıcağına, Allah Teâlâ’nın bu özellikleri sebebiyle kullarından razı olduğuna, kendisi bu hal üzere devam ederse Allah Teâlâ’nın kendisini elbette başarıya ulaştıracağına inanır.

Kesin olarak -aksine ihtimal vermeksizin- bilir ki, mutlu­luğu, bu özellikleri elde etmesine; bedbahtlığı da onları ihmal et­mesine bağlıdır. Dolayısıyla, hayvani yönünü şiddetli bir şekilde uyaracak, onu güçlü bir şekilde kontrol altında tutacak ve kötü fi­iller işlemekten alıkoyacak bir kamçıya sahip olması gerektiğine inanır.




[289] Müslim, Tevbe, 29-30.