- Kırkıncı Mektup

Adsense kodları


Kırkıncı Mektup

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
derya
Wed 20 January 2010, 04:16 pm GMT +0200
KIRKINCI MEKTUP

Şeyh Abdülkahhar’ın ( Kaddesallahü sirreh) oğlu, halifesi, Molla Mahmud’a. Muhabbetin galebesinden müride peyda olan halet, hata da olsa, dolaysiyle yerilmediği, manevi teveccühün bazı adabı ve umumi olarak hatta kadınlar için de teveccüh olduğu, tarikattan maksad, kalb tasfiyesi, tasfiyenin hakikatının ne olduğu, velev ki hayır amel de işlese, bütün amellerde nefsini kötülükle ittiham etmesi, mübah şeylerde de daima ona muhalefette bulunması, insanı Allah’a yaklaştıran şeylerde kendi nefsini başkalarının üzerine tercih etmesi ve bu yüce tarikat bütün tarikatlardan daha üstün, daha iyi olduğunun beyanı ile, bu konularla ilgili mes’eleler hakkındadır.

ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Bize, kendine ulaştıran yolu göstermekle iyilik eden Allah’a hamd olsun! Salat ü selam, Allah nezindeki yakınlık yolunu halka bildiren Peygambererine, ( Sallallahü aleyhi ve sellem), Allah’ın muhabbet yolunu insanlara açıklayan al ve ashabına olsun!

Bundan sonra, bu mektub, alem kutbu kaymakamının ( Allah her ikisinden razı olsun ve ruhlarını kutlasın!) perverdesinden, Allah yolundaki kardeşi, Alah için dostu, faziletçe emsalinden üstün olan ve sevilen Molla Mahmud’adır. Allah, ona ve nezdindekilere, feyz ve bereketini nazil eylesin!

Şeyh Alaüddin ( şerefi arttırılsın!) namıyla gönderdiğiniz mektub perverdeye ulaştı. Ona bakıp, müridlerin yaptıklarından size arız olan macerayı, şiddetli korku ve öfkenizi anladı. Ey kardeşim! Bu hususta ne size ne de onlara bir beis yoktur. Çünkü onların yaptıkları hareketler, Allah’ın aşkındandır. Şahsı, nefsin hevasına değil. Hata da olsa, muhabbet için yapılan bir şey hakkında sahibi, mazeretli görülür. Nitekim rivayet edilmiş ki, Musa Efendimiz, Peygamber Efendimize, ona ve her ikisinin aline salat olsun!

Bir çobanın önünden geçerken: “ Ey Rabbim! Neredesin? Bana gel ki, elbiseni bitten, kirden temizleyip ayakkabını yenileştireyim” dediğini işitince, Musa ( aleyhisselam ) ona “ Sen yüce Allah, hakkında ne diyorsun? O, halbuki bu dediğin şeylerden münezzehtir, uzaktır” dediğinde yüce Allah, Musa’ya dostumdan ne istersin? Buyurdu. Musa (Aleyhisselam) Ey Allah’ım! O hakkınızda böyle böyle der. Celil ve yüce Allah, buyurdular ki, onun dedikleri sözleri sevgisinin şiddetinden olup, dolaysıyla aklı gitmiştir. İşte bundan anlaşıldı ki, Allahü tealanın rızasına yapılan, nefsin hevasından ona bir şey karışmayan hareket makbuldür. Şayet müridlerin yaptıkları bu kabildense, mükbuldür. Yoksa, onlar yaptıkları hareketlerinin rehineleri olup cezasını göreceklerdir. Bu durumlarından çok korktuğun ve onladan kozdığın için, sana zararı yoktur. Bununla beraber o, durumlarının hiçbir zararı yok, hatta Üstad-ı A’zam’ın ( Radıyallahü anh) zamanında kadınlar bile manevi teveccühle emr olunmuşlardı. Yani müridler, üstadın teveccüh edeceği zan ettikleri vakit bir yerde toplanıp üstadın ruhaniyetinden teveccüh talebiyle, yarım saat veya bir çeyrek saat kadar, huzurda bulunmak için gözlerini kapatırlardı. Ama bundan mürid için bir ucub (kendini beğenme, bencillik) hasıl olmazsa iyidir. Fakat bundan kendisine ucub hasıl olsa, faydadan mahrum olur.

Ey kardeşim! Tarikattan maksad, kalbi manevi kötülükten tasfiye ve teskiye etmektir. Bu iki vasfın hülasası, kul, kendi nefsine ait olan menfaati için, hiçbir şey yapmayacaktır. Nerede kaldı ki dünya için yapsa, hali nice olacaktır? Nefsin arzusu için bir şey yaptığı zaman velevki ahirete ait ise, mesela cennete duhulü için veya cehennemden kurtulmak gayesiyle amel eden kimse, bu tarikatın ehlinden sayılmaz.

İşte, ey kardeşim! Nefsini düşün! Allah’dan başka bir şey’i düşünmekten onu temizle! Onu töhmet altında bulundur! İbadetten her ne zaman zevk aldığını anlarsan, ondan ve onun hilesinden kork! Nitekim, beyit:

“ Nefs salih amelde çalışsa da, ona dikkat et! Şayet o nafile ibadetlerden lezzet alsa da yine onu serbest bırakma!” denilmiştir. Nefsinin hoşuna giden ibadetin zevkini korku ile bulandır! Hile etmesinden dolalyı, ona itimad etmemek, ondan uzaklaşıp, her şeyde hatta yiyecek ve içceklerde dahi ona muhalefet etmek lazımdır! Yiyen kimse, nefsin iştihası bir miktar kalacak kadar yemelidir. İçmekte böyle olmalıdır. Hatta insan kendi şahsını ortadan kaldırıp varlığı olmadığını bilmesi ve hatta içinde bulunduğu bütün manevi ni’metler ariyet olan şeyler kabilinden olup, kendisi müflis çırılçıplak olarak, üzerinde elbise bile olmadığını bilmesi lazım olduğu ve bu düşünce, daima gözü önünde bulunması lazımdır.

Ancak müride, bu görüş müşridinin himmetiyle nasıl olur. Şöyle ki; kendisi ne gibi bir maddeden yaratıldığını, su ile balçıktan hatta yoktan yaratıldığını ve toprak altına girip çürüyeceğini, tefekkür edecektir. İşte bu mertebeye erişen kimseye bütün işler, kudretinin elinde bulunan Allah teala irade ederse, ona hiçbir zarar yoktur, yoksa nefsinden korkması gerekir.

Hülasa, insan nefsini ıslah etmesini, başkalarının ıslahına tercih edip bu tarikatın reisi Şah-ı Nakşibend ( Kuddise sirruh) lakabıyla bilinen zatın nehy eylediği gibi “ mürşid olan kimse, mum gibi kendisini yakarak başkalarını aydınlattığı gibi olmamalı” Başkası ile kalkıp oturması, kendi nefsinin ıslahı için olsun! Şayet, başkasıyla yaptığı arkadaşlıktan nefsine bir ucub hasıl olmayıp da Allah’a kurbiyetini bilse, devam eder. Yoksa, o kimsenin arkadaşlığını terk etsin! Ancak, bu iki durumun arasındaki fark, ince olup havaslardan başka kimse bilmez. Öyles ise, salik için emr olunduğu amelde çalışıp onunla meşgul olması evladır. Ki tahsil eylediği makam zayi olmasın.

Ey kardeş! Bu tarik, tariklerin en yücesidir, a’lasıdır. Allah’a giden yolların en yakınıdır. Nitekim Hace El-Ahrar ( Kuddise sirrih) bu tarikat ehli hakkında buyurdular ki:
“ Bu tarikatın ehli, nisbeti, bir hile ve riyakarlık için kendilerine kabul etmezler. Fabrikalara yüksektir.” Mevlana Cami de ( Kuddise sirruh) :

“ Nakşibendi büyükleri, öyle acaib kafile reisleidirler ki, yolcu kafilelerini gizlice hareme ( Allah’a giden yola ) kavuştururlar.” Buyurmuştur.

Mevlana Halid de ( Kuddise sirruh) buyurduğu bir beytin manası şudur: “ Kendi hayatımı tedris tahsili ilimle meşgul ettiğimden boşa harcadım artık bundan sonra, mürşidim Abdullah Şah’ın ( Kuddise sirruh) hizmetinde bulunmam lazımdır.”


İş böyle iken, sağlam ahlak ve doğru düşünceli kimseye yaşatısını şeyh sadatın hizmetinde sarf etmesi ve başkaların unutup, onalara önem vermemesi vacibdir ki, kendisine nisbetlerinin korkusundan bir nebze koku saçıversin.

Size ve yanınızdakilere, Mustafa’nın ( Sallallahü aleyhi ve sellem) şeriatına tabi olana selam olsun. O şeriat sahibinin, al ve ashabının üzerine salavatlardan en tamamı, selamlardan en bereketlisi olsun!