ezelinur
Mon 2 August 2010, 03:42 pm GMT +0200
Kendinizi Sevmeyin
Ziyâeddîn Nurşînî", âlim ve evliyâdır
Gençlere, çok kıymetli nasîhatleri vardır
O, bir gün buyurdu ki: (Yolumuzun esâsı,
Aslâ terk etmemektir büyüklerle temâsı
Bir "Rehber"e kavuşmak, en büyük bir nîmettir
Sonra yapılacak iş, Ona teslîmiyettir
Yâni kendine değil, o zâta tam uyarak,
Huzûra kavuşmaktır, hem de sonsuz olarak
Velhâsıl râhat huzûr, ortada durmaktadır
Kavuşmanın yolu da, bir rehbere uymaktır
Kim aklını terk edip, tam uyarsa "Rehber"e,
Kavuşur o sâyede, sonsuz seâdetlere
Kim de hocası varken, "Nefsi"ne uysa eğer,
Eksik olmaz başından üzüntü, gam ve keder
Bir hakîkî rehbere olan teslîmiyeti,
Nisbetinde, her insan, kazanır seâdeti
“Eshâb”, teslim oldular Allah'ın Habîbine
Yükseldiler Cennetin en yüksek mevkîine
Kureyş kâfirleriyse, Ona inanmadılar
Yalnız "baş gözü" ile bakarak aldandılar
Meselâ dediler ki: (Bu, nasıl peygamberdir?
Görüştüğü kimseler, fakir ve kölelerdir
Sırtında bir hırka var, dolaşır yalın ayak
Hiç yoktur Onu bizden ayıran mühim bir fark)
Eshâbı kirâm ise, Ona, “Peygamber” diye,
Bakarak, ulaştılar rızâ-i ilâhîye
Öyle yükseldiler ki bu sevgiyle o zevât,
Onlar namâz kılsalar, meselâ iki rekât,
Gayrinin, ömür boyu yaptığı ibâdetten,
Daha kıymetli olur indallah bu sebepten
"Dünyâ" ile "Âhiret", zıttır birbirlerine
Birini kalbe koysan, yer kalmaz diğerine
İki zıt şey, bir anda, bir yerde bulunamaz
Birisi varsa eğer, öteki gider, durmaz
Kim “Doğu”ya yaklaşsa, “Batı”dan uzaklaşır
Dünyâ'dan uzaklaşan, âhiret'e yaklaşır
Dünyâya yaklaşırsan, kendini çok seversin
Kendini sevince de, gayriyi sevemezsin
Aksine, sen kendini sevmez isen hiç eğer,
Herkesi seversin ve herkes de seni sever
İki zıt şey, bir yerde, bulunamazlar elbet
Ya Allah'ın sevgisi, ya da nefse muhabbet
"Allah sevgisi" varsa, bulunmaz ötekiler
Ötekiler var ise, Allah sevgisi gider
Kalplerin, saf ve temiz olması lâzım gelir
Bu da, Hak dostlarına olan sevgi iledir
Hak teâlâ Kur'ânda, buyurur ki meâlen:
(Dostlar ile berâber olun mütemâdiyen)
O “Allah adamları” öyle kişilerdir ki,
Yanlarında olanlar, olmazlar fâsık, şakî
Ziyâeddîn Nurşînî", âlim ve evliyâdır
Gençlere, çok kıymetli nasîhatleri vardır
O, bir gün buyurdu ki: (Yolumuzun esâsı,
Aslâ terk etmemektir büyüklerle temâsı
Bir "Rehber"e kavuşmak, en büyük bir nîmettir
Sonra yapılacak iş, Ona teslîmiyettir
Yâni kendine değil, o zâta tam uyarak,
Huzûra kavuşmaktır, hem de sonsuz olarak
Velhâsıl râhat huzûr, ortada durmaktadır
Kavuşmanın yolu da, bir rehbere uymaktır
Kim aklını terk edip, tam uyarsa "Rehber"e,
Kavuşur o sâyede, sonsuz seâdetlere
Kim de hocası varken, "Nefsi"ne uysa eğer,
Eksik olmaz başından üzüntü, gam ve keder
Bir hakîkî rehbere olan teslîmiyeti,
Nisbetinde, her insan, kazanır seâdeti
“Eshâb”, teslim oldular Allah'ın Habîbine
Yükseldiler Cennetin en yüksek mevkîine
Kureyş kâfirleriyse, Ona inanmadılar
Yalnız "baş gözü" ile bakarak aldandılar
Meselâ dediler ki: (Bu, nasıl peygamberdir?
Görüştüğü kimseler, fakir ve kölelerdir
Sırtında bir hırka var, dolaşır yalın ayak
Hiç yoktur Onu bizden ayıran mühim bir fark)
Eshâbı kirâm ise, Ona, “Peygamber” diye,
Bakarak, ulaştılar rızâ-i ilâhîye
Öyle yükseldiler ki bu sevgiyle o zevât,
Onlar namâz kılsalar, meselâ iki rekât,
Gayrinin, ömür boyu yaptığı ibâdetten,
Daha kıymetli olur indallah bu sebepten
"Dünyâ" ile "Âhiret", zıttır birbirlerine
Birini kalbe koysan, yer kalmaz diğerine
İki zıt şey, bir anda, bir yerde bulunamaz
Birisi varsa eğer, öteki gider, durmaz
Kim “Doğu”ya yaklaşsa, “Batı”dan uzaklaşır
Dünyâ'dan uzaklaşan, âhiret'e yaklaşır
Dünyâya yaklaşırsan, kendini çok seversin
Kendini sevince de, gayriyi sevemezsin
Aksine, sen kendini sevmez isen hiç eğer,
Herkesi seversin ve herkes de seni sever
İki zıt şey, bir yerde, bulunamazlar elbet
Ya Allah'ın sevgisi, ya da nefse muhabbet
"Allah sevgisi" varsa, bulunmaz ötekiler
Ötekiler var ise, Allah sevgisi gider
Kalplerin, saf ve temiz olması lâzım gelir
Bu da, Hak dostlarına olan sevgi iledir
Hak teâlâ Kur'ânda, buyurur ki meâlen:
(Dostlar ile berâber olun mütemâdiyen)
O “Allah adamları” öyle kişilerdir ki,
Yanlarında olanlar, olmazlar fâsık, şakî