- Kendini Gerçekleştirme ve Sufizm

Adsense kodları


Kendini Gerçekleştirme ve Sufizm

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Wed 10 November 2010, 12:00 pm GMT +0200
Kendini Gerçekleştirme ve Sufizm

Turgay Şirin



Bireyin kendini geliştirmesi ya da başka bir ifadeyle bireyin kendi eğitimine ve gelişimine kendisinin katkıda bulunması, 1950’lerden itibaren Psikolojide “bireyin kendini gerçekleştirmesi” (self actualization) terimi ile anlatılmaya ve açıklanmaya çalışılmaktadır. Buna göre kendini gerçekleştirmek, insanda bulunan bir tür güdüdür. Başta Maslow olmak üzere, psikanalistlere ve davranışçılara karşı çıkan hümanist psikologlar, insanda ilerleme ve kendini geçme gibi bir güdü bulunduğuna inanırlar. Buna göre gelişime yönelik davranışı yöneten güç, “kendini gerçekleştirme” güdüsüdür. Yine bu görüşü savunan gruba göre, ruhsal rahatsızlıklar, (özellikle de “nevroz”) bu güdüyü tatmin edemeyenlerde (kendini gerçekleştiremeyenlerde) görülmektedir.

Abraham Maslow bu grubun en iyi tanınan üyesidir. Maslow, en sağlıklı örnekler olarak düşündüğü, kendi tabiriyle ihtiyaçlar hiyerarşisini aşarak “kendini gerçekleştirmiş” insanlar üzerinde çalışmalar yürütmüştür. Bu insanlar, ihtiyaçlar hiyerarisinin en altında yer alan temel fiziksel ihtiyaçlarla, güvenlik ve korunma, sevgi ve ait olma, rekabet ve saygı ihtiyaçlarını karşılamış kimselerdi. Maslow, kendi yeteneklerini ve gizil güçlerini kullanmış ve “tam anlamıyla işlev gören” kişiler kategorisine uyan, istisnai derecede insana -çok az sayıda Amerika’lıya- rastlamıştı.  Hatta Maslow’un araştırdığı kişiler arasında Albert Einstein, Ruth Benedict, William James, Abraham Lincoln gibi insanlar da bulunmaktaydı.

Maslow yaptığı incelemelerden sonra kendini gerçekleştiren insanların ortak belirgin özellikleri olduğunu farketmiş ve bunları şöyle tanımlamıştır:(1)

1) Gerçekliğin etkin algılanışı: Bu insanlar durumları doğru dürüst bir şekilde değerlendirmişler ve yalancılığı, içten olmayışı hemen fark etmişlerdir.

2) Kabullenme: Benliğini, başkalarını ve doğayı kabullenme. Bu insanlar başkalarınki kadar kendilerinin kusurlarını ve hayatın çelişkilerini kabullenmişlerdir.

3) Kendiliğindenlik: Çekingen değillerdir. Başkalarının ne düşüneceğini umursarlar, canlı ve ataktırlar.

4) Hedefe Yönelimlilik: Bir misyonları, görevleri, amaçları ya da çözmeye çalıştıkları, kendilerinin dışından kaynaklanan bir sorunları vardır.

5) Özerklik: Nispeten kültürden bağımsızdırlar. Beceriklidirler ve başkalarına veya dış otoriteye bağlanmazlar.

6) Kıymet bilme: Küçük bir çocuğun o masum bakış açısına sahiptirler. Hayatın armağanlarına hep taze bir değer verirler.

7) ‹nsanca Arkadaşlık: Ister kendisinin ister başkalarının olsun insani durumu derinden algılarlar.

8) Kişiler arası derin ilişkiler: Az sayıda seçkin bir grup insanla derin ve sevgi dolu bağlar kurarlar.

9) Düşmanca olmayan bir mizah duygusu: Kendilerine ve hayatın komik hadiselerine gülebilirler.

10) Zirve (mistik ya da dünyevi) deneyimler: Bunlar sık sık yaşanır.

11) Demokratik bir kişilik.

Maslow, incelediği kişilerden hayatlarının en muhteşem deneyimlerinin, (vecd anlarının, kopuş anlarının vb) hangisi ya da hangileri olduğunu düşünmelerini istemiş ve çoğunun en azından bir ya da daha fazla bu tür bir deneyimden söz ettiğini görmüştür. Onların yaşadıklarını söyledikleri halleri “zirve (doruk) deneyimleri” olarak adlandırmış ve şu sıfatlarla tasvir etmiştir:(2)

Tüm varlığın algılanması. Tam anlamıyla dikkat, cezbolma, kaybolma. Kişi veya kişilerle kurulan ilişkilerin muğlaklaştırmadığı bir dünya algılayışı. Algının zenginliği. Ego’nun transa geçişi, kendini unutma, egosuzluk (benliğin kayboluşu), kopuk bir algı. Zaman ve mekanın kaybı. Mutlaklık. Bir gerçekliği adeta insandan bağımsız algılamak ve insan hayatının ötesine geçmek. Edilgen ve alıcı farkındalık. Huşu, teslimiyet, alçak gönüllülük ve haşyet biçiminde duygusal tepki. Tüm dünyayı bir görmek (Bütünlük). ‹kilikler, kutuplar ve çatışmaların çözülmesi ya da aşılması. Eksiksiz sevgiyle, hoşgörülü, sevecen ve belki eğlenceli bir halde insanları ve dünyayı kabullenmek. Korkunun, endişenin, engellemenin, savunmanın ve kontrolün tamamen yok olması.

Zirve deneyimler (Vecd halleri) sonucunda kişi, yaratıcılık, kendiliğindenlik, kişinin kendine, diğerlerine ve dünyaya bakışında sağlıklı değişimler ve artan hayat değerini elde eder. Bu da kamil kişinin “V” ya da “Varlık” değerlerine sahip olmasını sağlar. Maslowa göre bu, kendini gerçekleştirmiş insanlarda bulunan değerlerdir.(3) “V” değeri, bütünlüğü, kusursuzluğu, tamamlanmayı, adaleti, kendiliğindenliği, zengin ayırt etme kabiliyetini, güzelliği, yalınlığı, iyiliği, eşsizliği, çabasızlığı, şen olmayı, doğruluğu ve kendine yeterliği ifade eder.(4)

Maslow’a göre, “V” değeri, çoğu insanın yaşadığı “K” “Kusur” değerlerine zıttır. “Kusur” değerlerinde organizma hastalıktan sakınmak için zararlarını telafi etmeye çalışır. “V” değerlerinde ise organizmanın çoğu ihtiyacı karşılanmıştır ve organizma kendini daha ulvi gayelere doğru yönlendirmektedir.

Maslow, kendini gerçekleştiren insanları iki sınıfa ayırır. Aşkın tecrübe yaşamamış ama sağlıklı olanlar ve aşkın tecrübe yaşamış olanlar. Maslow, daha çok önem verdiği ikinci gruptakileri, yani vecd hali yaşamış olan insanları şu vasıflarla tanımlar:

Bu insanlar için yaşadıkları zirve tecrübeleri hayatlarının en önemli deneyimi ve yanıdır. Onlar, şairlerin, mistiklerin, müritlerin diliyle konuşurlar ve sanatı, müziği, paradoksu, alegorik hikayeleri vb. daha iyi anlarlar. Her şeyde bir kutsallık görürler ve ayrıca onları gündelik, pratik hayatta da gözden kaçırmazlar. Onlar her nasılsa birbirlerini tanırlar ve hemen yakınlık kurarlar. Aralarında doğal bir anlayış gelişir. Güzele ve güzelliğe karşı çok duyarlıdırlar. Onlar holistiktir. Kültürel ve  coğrafi farklılıkların ötesindedirler. Sinerjiktirler. Yaptıkları kendilerine ve başkalarına faydalıdır. Sevimli, huşu telkin eden, çok iyi, kolayca saygı kazanan kimselerdir. Yenilikçi ve kaşif olmaya eğilimlidirler. Her şeyin kutsal yanını algılarlar. Güçlü bir huşu ve gizem duyguları vardır. Günahın varlığını kabullenmeye, onun kaçınılmazlığını ve gerekliliğini anlamaya daha fazla yatkındırlar. Kendilerini taşıyıcı ya da araç olarak görürler. Onlar için egoyu aşıp benlikten kurtulmak daha kolaydır.(5)

Maslow’un kendini gerçekleştirme, ihtiyaçlar hiyerarşisi ve “V” değeri gibi kavramları bir hayli meşhur olmuş ve Psikolojiye yeni bir boyut katmıştır. Ancak bu görüşlerde eleştirilecek yönler de bulunmaktadır. Maslow da hayatının sonlarına doğru kendisiyle yapılan bir söyleşide teorisinin yeniden gözden geçirilmeye ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Çünkü o özellikle aşağı düzeydeki tüm fiziksel ihtiyaçlarını karşıladığı halde kendini gerçekleştirememiş genç insanları görmüştü. Yüksek düzeydeki ihtiyaçlar tahmin edildiği gibi çıkmamıştır. Kimileri tüm temel ihtiyaçları karşılandığı halde canı sıkkın, mutsuz ve tasalıydı.(6) Yani maddi ve temel ihtiyaçların karşılanması “kendini gerçekleştirme”de yeterli değildi.

Modern Psikoloji “kendini gerçekleştirme” teorilerini ortaya attığında, bir bilim olarak, Batı toplumlarında, diğerlerinden daha iyi işlev gören insanların özelliklerini tanımlamaktan öteye gidememiştir. Öte yandan insanlara, kendilerini nasıl gerçekleştirebilecekleri ve tanımlanan yüksek işlevlere nasıl ulaşlabilecekleri noktasında bir çözüm de sunamamıştır. Kısmen, “Transpersonal Psikologlar”, hangi tekniklerin faydalı olabileceğini tartışmış, ancak kesin ve üzerinde uzlaşma sağlanmış bir sonuç ortaya koyamamışlardır. Literatürdeki belgeler de “kendini gerçekleştirme” becerisini elde etmede başarı göstermiş hiçbir metottan söz etmemektedir.(7) Psikoloji ne bu hedefin nasıl elde edileceğini bilmede ne de Tasavvufi literatürde tanımlanan yüce mertebelere ulaşmakta insanlara nasıl yardımcı olunacağını bilmektedir. Çünkü böylesi bir gelişim psikologlara göre bilimin ötesinde, ruhsal ve metafizikseldir.

Maslow ve bu konuda fikir beyan eden diğerleri, araştırmalarını genişletip Sufî edebiyatının engin hazinelerini keşfetmiş olsaydı, bu ulvi yolla, tanımladıkları kendini gerçekleştirme deneyimi yaşamış kişilerin bile çok ötesinde bir insan gelişimi mertebesinin olduğunu görürlerdi. Bin ikiyüz yıldır yazılan Tasavvufi metinler, bunların örneklerini sunar. Bu gelişme ve kendini gerçekleştirme yolu, salt tarihi bir olgu  da değildir. Çağdaş bir insanın da yaşayabileceği bir gerçekliktir. Eğer günümüz insanı hırs, şehvet ve güç ile değil de tamamen bilme arzusuyla açık bir zihin ve kalple Tasavvufî öğretilere motive olursa, daha yolun başlangıcında bunun gündelik hayattaki faydalarını görecektir.

Tasavufi yolculukta mürid, yolda ilerlemeye devam ettikçe, adım adım kendini gerçekleştirenlerin vasfına sahip olur. Sufizm, her aşamada, hayatın her alanında, her açıdan bize faydalı olur. ‹lerleyen mürid, şimdiki psikoloji tabiriyle “üstün sağlıklı” ya da “kendini gerçekleştirmiş” diye tanımlanabilir. Bu yüksek mertebeye ulaşmış gerçek sufi, Arif, Veli ya da Kâmil ‹nsan olarak vasıflanır.

Manevi terbiye yolculuğunda mutasavvıfların, nefsin hallerine ve tecellilerine göre yaptıkları eğitimler ve gösterdikleri yöntemler eşsiz birer hazinedir. Bunlar ayrıntılarıyla incelenmeye çalışılırken bir kişisel gelişimci gözüyle bakıldığında muhteşem verilerle karşılaşmak mümkün. Bu veriler hakiki anlamda, bir insanın karakter ve kişilik gelişiminde “ego”’nun ya da “self”in (benliğin) öznel değişiminin boyutlarını da ortaya koymakta ve bizlere yön göstermektedir. šuurun yeniden yapılanışı ve karakterin olgunlaşmasını ifade eden bu süreçler, hemen her karakter ve yapıdaki insanda ortaya çıkabilen ve bir “kendini gerçekleştirme eğitimi”nin merhalelerini gösteren süreçlerdir. Ayrıca bu sistem, yüzlerce yıldır insanların “karakter gelişimini” sağlamış, bir çok insanın manevi hayatını ihya ve inşa etmiştir.

Allah insanı mükemmel yaratmıştır. Tek yapmamız gereken onu keşfetmektir. Dosdoğru huzura ermek, hakikati bulmak, Allah’ı tanımak isteyenler, istikamet üzere olarak, Allah rızası doğrultusunda, ulvi bir kaynaktan beslenen şahsî gelişim yöntemleriyle bunu yüzyıllardır gerçekleştirmektedirler.

Kendisine hep mükemmele ulaşmanın imkansızlığı öğretilen günümüz insanlarının bu kavram ve yöntemleri anlamada hayli zorlanacağı açıktır. Bunun yanında, her şeyi maddeden ibaret görerek maddenin sınırlı gücü nisbetinde, kendilerini çepeçevre kuşatarak, imkanlarını sınırlayan ve ileri manevi aşamaları kavramada sınırlı bir algıya sahip olan Batı zihninin de bu kavramları ve yöntemleri anlaması hayli zordur. Ancak bizler Peygamberlerin çoğundan, -Hz. Musa, Hz. ‹sa ve en önemlisi peygamberimiz Hz. Muhammed’den (selam üzerlerine olsun)- haberdarız ve onların sıradan insanlara oranla ne kadar ileri düzeyde olduklarını biliyoruz. Onların öğrettiklerinin ışığıyla aydınlanıyoruz.

Tasavvufî yolculuğun sonucunda ortaya çıkan durum, kendi sahip olduğu ön inançlarıyla çeliştiği görünen her şeyi reddetme temayülündeki Batılı okur için genellikle hemencecik bilişsel bir uyumsuzluk, bilimsel bir açmaz ve açıklanamazlık olarak tanımlanır. šahsi kanaatim ve çağrım, yeni düşünceyle hemen mücadele etmek yerine, eski düşüncelerin kaybolacağı korkusuna kapılmak yerine, yeni olanı bir süreliğine bilincimizin bekleme salonuna davet etmeyi denemektir. Beğenmesseniz evi gezdirmez, diğer odalara davet etmessiniz.

Dipnotlar: 1) Abraham Maslow; İnsan Olmanın Psikolojisi; İstanbul: Kuraldışı Yayınları, Mart, 2001, s 167. 2) Lynn Wilcox; Sufizm ve Psikoloji, Çev. Orhan Düz, İstanbul: İnsan Yy., 2001, s 177. 3) Maslow, a.g.e, s 89. 4) Maslow, a.g.e, s 89. 5) Wilcox; a.g.e, s 178. 6) Wilcox; a.g.e, s 178. 7) Wilcox; a.g.e, s 179.

manas
Thu 11 November 2010, 02:10 am GMT +0200
Dikkatle okunması gereken güzel bir paylaşım olmuş..Allah razı olsun..