ezelinur
Sun 7 February 2010, 12:50 pm GMT +0200
Bilindiği gibi nesîe ribâsı, bir cins malın bir kısmıyla veya teslim almanın geciktirilmesi karşılığında fazla olarak başka bir cins malla satılmasıdır. Örneğin şu anda hazır bulunan bir kile buğdayı, iki ay sonra ödenecek bir buçuk kile buğday karşılığında satmak veya şu anda hazır bulunan yirmi bin lirayı, bir sene sonra ödenecek yirmibeşbin lira karşılığında satmak gibi. Vejyahut şu anda hazır bulunan bir kile buğdayı, altı ay sonra ödenecek iki kile darı karşılığında satmak gibi. Çünkü darı ile buğday her ne kadar ayrı cins mallardan iseler de, bunların karşılığında satıcıyla müşterinin teslim ve tesellümlerinin aynı anda olması ve ödemenin geciktirilmemesi şarttır. Aksi takdirde ribâ olur.
Durum böyle olunca satılan her cins mala ribâ girer mi? Yoksa ribâ, hadîs-i şerifte anılan buğday, arpa, altın, gümüş, hurma ve tuz gibi belli cins mallara mı girecektir. Hadîs-i şerîfte anılanlara kıyaslama yaparak ri-bânın, bu sayılan cinsler dışındaki mallara da gireceği hususunda dört mezheb imamı arasında ihtilâf yoktur. Yalnız imamlar, anılan eşyalar arasındaki fazlalığı haram kılmanın illeti hususunda ihtilâf etmişlerdir ki, bu illetin bulunması durumunda diğerleri de buna kıyaslanabilsin. Nitekim bu, sayfanın alt tarafında detaylı biçimde açıklanmıştır.
Şu da var ki; Zahirîler ribâyı, hadîs-i şerîfte anılan eşyalara mahsus kılmışlardır.
(158) HANBELÎLER dediler ki: Aynı cins malların değiştirilmesinde fazlalığın haram oluşunun illeti, ölçek ve tartıdır. Ölçek ve tartıyla satılan her çeşit mala ribâ girer. Satılan bu tür mallar arasındaki fazlalık, bir hurmanın iki hurma karşılığında satılması gibi, ölçeğe gelmeyecek kadar az da olsa; ister pirinç kadar altının (yarım pirinç tanesi kadar altınla) satılması gibi tartıya gelmeyecek kadar az da olsa; darıyla pirinç gibi yenen bir şey olsa veya pamuk tohumu, keten tohumu, ipek, demir, kurşun ve bakır gibi yenmeyen bir şey de olsa, aynı hükme tâbidir. Ölçeklenmeyen ve tartılmayan, meselâ sayı ile satılan şeylerde ribâ cereyan etmez. Örneğin bir yumurtanın iki yumurtayla, bir bıçağın iki bıçakla satılması, aynı cinsten olmalarına rağmen sahihtir. Çünkü bunların nitelikleri farklıdır. Bir rivayete göre bu tür malların da birbirlerinden fazla olarak mübadele edilmelerinin mekruh olduğu söylenmiştir.
Hanefîler dediler ki: Aynı cins malların değiştirilmesindeki fazlalığın haram oluşunun illeti, Hanbelîlerin de dedikleri gibi ölçek ve tartıdır. Yalnız Hanefîler demişlerdir ki: Yiyecek maddelerinde ribânın gerçekleşeceği miktar, yarım sa´ (1,667 kg) veya daha fazlasıdır. Aynı cinsten yiyecek maddeleri yarım sa´dan az olursa, biribirlerinden fazla miktarda değiştiril-seler de akid sahih olur. Meselâ bir avuç buğdayı el be el veya vadeli olarak iki avuç buğdayla satın almak caiz olur. Hülâsa, yarım sa´a varıncaya kadar, yiyecek maddelerinin değiştirilmelerinde biri diğerinden fazla olsa da satış akdi sahih olur. Sözgelimi bir hurmayı, iki hurma karşılığında satmak sahihtir. Çünkü hurma, ölçekle satılır. Yarım sa´dan az olan yiyecek maddelerine ribâ girmez. Meşhur olan görüş budur.
Tartılan mallarda ribânın cereyan edeceği miktara gelince bu, altın ve gümüş için bir buğday tanesi kadar olan ağırlıktır. Yiyecek maddeleri için de bir veya iki elma kadar olan miktardır. Sözgelimi bîr elmayı iki elma karşılığında satmak sahih olur. Yalnız bu satış akdinin sahih olması için, her iki bedelin de belirtilmesi şarttır. Meselâ satıcı, "belirli olan bu elmayı, şu iki elma karşılığında sana sattım" demelidir. Nitekim bu husus, ileride açıklanacaktır. Bir nesne yenilsin veya yenilmesin, kendisinde bu illetin tahakkuk ettiği şeylerde ribâ cereyan eder. Hadîs-i şerîfte anılan buğday ve arpaya; dan, sütleğen, pirinç, kireç, susam gibi ölçekle satılan şeyler de kıyaslanır. Yine hadîs-i şerîfte anılan altın ve gümüşe, kurşun ve bakır gibi tartıyla satılan eşyalar da kıyaslanır. Sayı ve metreyle satılıp da ölçek ve tartıyla satılmayan şeylerde ribây-ı fazl cereyan etmez. Meselâ bir metre kumaşı aynı cinsten İki metre kumaş karşılığında satmak, açıklaması gelecek olan kab-zetme şartıyla caiz olur. Aynı şekilde bir yumurtayı iki yumurta karşılığında, bir karpuzu iki karpuz karşılığında satmak da caizdir. Bunun caiz oluşunun formülü şudur: Satılan mal, kendisi karşılığında ödenen bedelle aynı cins olursa (meselâ, buğdayın buğdayla ve arpanın arpayla satılmasında olduğu gibi); ölçek veya tartıyla satılır ve satılan maldan veya bedelinden birinde diğerine nisbetle bir fazlalık olursa; bu fazlalık herhangi bir vâdeyle olsa da olmasa da satış akdi sahih olmaz. Bunda ribây-ı fazl ve ribây-ı nesîe haram kılınmıştır. Bu da buğday, arpa, altın ve benzeri ölçek, ya da tartıyla satılan mallar gibidir. Çünkü bunlarda ölçek veya tartı şeklinde miktar ile cins tahakkuk etmiştir. Ama cins veya miktardan sâdece birinin bulunduğu malda ribây-ı fazl cereyan etmez. Ancak bu gibi mallarda ribây-ı nesîe haram olur. Miktarın değil de sâdece cinsin tahakkuk ettiğine örnek; yumurtanın yumurtayla, karpuzun karpuzla ve bunlara benzer sayıyla satılan şeylerin satış ve takasıdır. Metreyle satılan kumaş ve benzeri şeyler de bu hükme tabidirler. Bu gibi şeylerde cins birliği vardır. Ama miktar birliği yoktur. Tabiî, bunların ölçek veya tartıyla satılmalarını kastediyorum. Cins birliği olmaksızın miktar birliğinin tahakkuk etmesine gelince; buna örnek olarak buğday ve arpayı gösterebiliriz. Bu ikisi ayrı cinsten olmakla birlikte ölçekle satılırlar. Bunda ribây-i nesîe haramdır. Ribây-ı nesîe, iki maldan birini, bir süre sonra daha fazlasını alma koşuluyla diğeri ile takas etmektir. Ayrı cinsten olanlar arasında ribây-ı fazl haram değildir. Bu, teslim alma şartıyla bir malı, başka cinsten bir malla fazlasına satmaktır. Ama aralarında fazlalık olmaksızın bir yiyecek maddesini kendi cinsinden olan bir yiyecek maddesiyle satmada teslim almak, şart değildir.
Şâfiîler dediler ki: Hadîs-i şerîfte anılan eşyalar iki kısma ayrılmaktadırlar:
1- Nakidler: Bu, altın ve gümüştür.
2- Yiyecekler: Bunlar, çoğunlukla insan için yemek olması kastedilen şeydir. Yani Cenâb-ı Allah´ın, bunu kendilerine ilham ederek insanlar için yemek olması maksadıyla yaratmış olduğu şeydir. Başka varlıklar bu eşyalarda insanlara ortak olsalar bile, bu böyledir. Meselâ baklanın, hem insan ve hayvanların yediği bir yiyecek olması gibi.
Kendisinde paralık ve yemeklik niteliği bulunan her şeye ribâ girer. Para olarak kullanılan şeyin cüneyh ve riyal gibi darphanede damgalanmış olmasıyla, hülyet ve külçe altın gibi damgalanmamış olması arasında bir fark yoktur. Örneğin peşin veya vadeli iki cüneyhi, üç cüneyh karşılığında satın almak sahih olmaz. Aynı şekilde on miskal ağırlığındaki bir altın parçasını, onüç miskal ağırlığındaki bir altın parçasıyla satın almak da, sarf bahsinde ele alınacağı gibi, sahih olmaz. Ticâret mallarına gelince; bunları, biribirin-den fazlası ile satmak sahih olur. Çünkü bunlar nakid niteliğini taşımamaktadırlar. Anılan haramlık illeti bunlarda gerçekleşmemektedir.
Yiyeceklere gelince bunlar, hadîs-i şerifte anılan üç durumu kapsarlar:
1- Bunlar arpa ve buğday gibi azık için olurlar. Bunlardan maksat, kişinin günlük yaşamını sürdürmesi için gidalanmasıdır. Arpa ve buğday anlamında olan pirinç, darı, nohut ve acı bakla da bu gruba girerler. Tatlı suyun bu grupta ele alınıp alınmayacağı hususunda ihtilâf edilmiştir. Kimilerine göre bu, azıklar grubuna girer. Çünkü beden için zaruridir. Tatlı suyun yiyeceklerden sayıldığına şu âyet-i kerîmede de şâhid olmaktayız:
"Ve kim onu tadmazsa o bendendir." (Bakara: 249). Kimilerine göre tatlı su, bedeni ıslâh edici olduğundan ötürü, ileride anlatılacak olan tedaviye mülhak olur.
2- Bunlar, meyve yemek için olurlar. Hadîs-i şerifte hurmadan söz edilmiştir. Ama kuru üzüm ve incir de bu grupta mütâlâa edilebilir.
3- Bunlar, yiyecekleri ve bedeni ıslâh etmek için olurlar. Hadîs-i şerifte tuzdan söz edilmiştir. Ama sinameki ve aynı cinsten olup ilâç için kullanılan otlarla ağaç yapraklan da bu grupta mütalaa edilebilirler. Kuru fesleğen de bunlardandır. Bu, ilâç olarak kullanılır. Ama taze fesleğen böyle olmayıp ribâ ile ilgili değildir. Yukarıda "yemek olması kastedilerek yaratılmış olan şeydir" demekle, deri ve kemik gibi her ne kadar yenilse de yemek maksadıyla yaratılmış olmayan şeyler, tanım kapsamı dışına çıkarılmış oldu. Yine bu kaydı koymakla ot, saman ve çekirdek gibi, sırf hayvanlara özgü yiyecekler de kapsam dışına çıkarılmış oldu. Bunlar da ribâ ile ilgili değildir. Bundan da anlaşılıyor ki Şâfiîler, kendisinde yiyecek olma niteliği bulunan ve para olmaya elverişli olan şeyleri, hadîs-i şerifte anılan altı şeye kı-yaslamişlardır. Bu kıyasın illeti, yemeklik ve paralıktır. Alçı gibi yemeklik vasfı olmayan bir şeyi, kendi cinsinden bir alçı ile, biri diğerinden fazla olarak bîr ticâret eşyası gibi satmak sahih olur.
Mâlikîler dediler ki: Altın ve gümüşün kendi cinsleriyle alınıp satılmalarında aradaki fazlalığın haram oluşunun illeti, nakitliktir. Yiyecekteki fazlalığın haram oluşunun illeti, ribây-ı fazi ile ribây-ı nesîe´ye göre değişir. Ribây-ı nesîe´deki haramlığm illeti, tedavi şeklinden ayrı olarak sırf yemek olmaktan İbarettir. İnsana özgü bir yiyecek şeydeki ribây-ı nesîe de haram olur. Bu yiyecek biriktirip saklamaya veya günlük azık olarak yenilmeye elverişli olsa da, olmasa da hüküm aynıdır. Bu da salatalık, karpuz, limon, portakal, turunç, marul, pırasa, havuç, şalgam ve lahana gibi yeşilliklerdir. Elma ve muz gibi meyveler de bu grupta mütâlâa edilebilirler. Bütün bu sayılan yiyecek maddelerine ribây-ı fazl değil de ribây-ı nesîe girer. Bu sayılanlardan her birini gerek kendi cinsinden, gerek başka cinsten olan bir yiyecekle, biri diğerinden fazla olarak alıp satmak sahihtir. Ancak her iki tarafın da, alacakları malları akid meclisinde teslim almaları şarttır. Ama bu şekildeki satışta araya vâde konulması yasaktır. Tarafların akid yaptıkları yerde teslim almaları şartıyla bir batman elmayı iki batman elma karşılığında satmak sahihtir. Aynı şekilde tarafların, akid yaptıkları yerde teslim almaları şartıyla biri diğerinden fazla olarak havucu marul ile satmak da sahih olur.
Ribây-ı fazlın haram oluşunun illeti iki şeydir:
1- Yiyecek şey, muktat olur. Muktat, insanın bünyesini ayakta tutmak için çoğunlukla onunla azıklandığı şeydir. Yani insanın başka bir şey yemeyip sırf onu yemekle de olsa yaşamını sürdürebilmesidir.
2- Yiyecek şey, biriktirip saklamaya elverişli olur. Bu da yiyeceğin, mezhebin zahir görüşüne göre süresiz olarak bekletilmekle birlikte bozulmaksızın kalması demektir. Bununla da, biriktirip saklamaya elverişli olan yiyecek, altı ay süreyle bozulmaksızın bekletilebilen yiyecektir diyenlere muhalefet edilmiş olmaktadır. En sağlamı, bunda örfe başvurmaktır. Örfün, biriktirip saklamaya elverişlidir dediği şey, biriktirip saklamaya elverişli demektir. Kendisinde bu illet bulunan her yiyecek maddesinde ribây-ı fazl haram olduğu gibi, ribây-ı nesîe de öncelikle haram olur.
Haramlık illetinin iktiyat ve iddihar ile açıklanması, bu mezhebin mû-temed görüşüdür. Anılan illeti açıklamaya ilişkin bir "takım görüşler daha vardır ki, bunların en meşhuruna göre illeti açıklamada, iktiyat ve iddihara üçüncü bir kayıt daha eklenmelidir ki bu, yiyeceğin, çoğunlukla insan geçimi için alınmış olmasıdır. Bu kaydı koymakla da yumurta ve zeytinyağı kapsam dışında kalmış oldu. Çünkü bunlar çoğunlukla insan geçimi için alınmazlar. Dolayısıyla bunlarda ribâ (fazlalık) yasak değildir. Bilindiği gibi bu mezhebin mûtemed olan görüşü, birinci tarzdaki açıklamadır. Doğrusu şu ki, yumurtayla zeytinyağına ribâ girer. Çünkü bunlar, günlük azık olarak yenilirve saklayıp biriktirmeğe de elverişlidirler.