- Kendi İnsanımızı Kaybetmemek

Adsense kodları


Kendi İnsanımızı Kaybetmemek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Tue 15 March 2011, 11:13 am GMT +0200
Kendi İnsanımızı Kaybetmemek

Medet Bala

Renk, dil ve ırk ayrımına karşı büyük mücâdele veren İslâmiyetin Afrika insanı üzerinde çekici bir tesiri olduğu muhakkaktır. Bu yüzden kendisine islâmî dâvet ulaşan Afrika insanları ona tâbi olmakla şereflenmişti. XX. yüzyılın başında üç yüz milyon Afrika nüfusunun %55’ten fazlası Müslüman, ancak on milyon kadarı Hristiyan, kalanı ise mahallî dinlere mensûptu.

Bugün bu oranlar maalesef ciddî misyonerlik faaliyetleri sebebiyle tamamen tersyüz olmuş durumdadır. Bilindiği gibi Hristiyan misyonerlik teşkilatları güçlü bir organizasyon yapısına sâhipti. Batılı yayın organlarında açlıktan kemikleri çıkmış siyah Afrika insanına “Îsâ aşkına yardım” îlanlarına sıkça rastlamak mümkündü. Kiliselerin vakıflarında toplanan bu yardımlar çok sistemli bir biçimde Hristiyanlaştırma faaliyetlerinde kullanılmıştı. İnsanların aç midelerine ulaştırılan her lokmanın din değiştirme aracı olarak değerlendirilmesi Batı’nın insana verdiği değerin bir göstergesidir. (Derisi Kara Gönlü ve Yüzü Ak İnsanların Kıtası Afrika, Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Altınoluk, 2009-Ekim)

Bu satırları okuyunca Abese suresi ve dolayısıyla Abdullah İbn Ümmü Mektum (ra) geliyor aklıma. Rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.v) Kureyş’in ileri gelenlerini İslam’a çağırmakla meşgul idi. Peşlerinden gelenler de müslüman olur ümidiyle, onların müslüman olmasını çok arzu ediyordu. Rasulullah (s.a.v), yanında bulunan Kureyş’in ileri gelenleri ile meşgul olduğu bir sırada, âmâ Abdullah b. Ümmü Mektûm (r.a.) yanına gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Allah’ın sana öğrettiklerinden bana öğret.” Hz. Peygamber (a.s)’in müşriklerle meşgul olduğunu bilmeden, bunu birkaç defa tekrarladı. Rasulullah (s.a.v), onun, sözünü kesmesinden hoşlanmadı, yüzünü ekşiterek öbür yana döndü ve kendi kendine şöyle dedi: “Bunlar diyecekler ki, Muhammed’in peşinden gidenler körler, sefiller ve kölelerdir.” Bu sebeple yüzünü ekşitti ve o topluluğa dönerek onlarla konuşmaya başladı. Bunun üzerine Yüce Allah, “Âmânın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve geri döndü...” âyetlerini indirdi.

Bu sitem âyetleri indikten sonra, Abdullah b. Ümmü Mektûm (r.a.) Rasulullah (s.a.v)’a geldiğinde, Rasulullah (s.a.v) ona şöyle derdi: “Kendisi için Rabbimin bana sitem ettiği kimseye merhaba!” Daha sonra onun için ridasını yayardı. (Safvetü’t-Tefasir, Abese Suresi)

Bu ayetleri acaba şöyle de anlayabilir miyiz? İnanmamış birini hidayete ulaştırmak için uğraşmak güzel amma, hidayetteki birini korumak ve kollamak daha öncelikli. Sen önce kendi insanını koru. O her şeyi ile sana teslim olmuş. Onu geliştirmek, terbiyesine devam etmek, madden ve manen doyurmak lazım. Senden olmayanların peşinde olmaktansa senin olana sahip çıkmak gerekir.

Afrika’da misyonerlik faaliyetleriyle kaybolan her bir insandan, diğer bütün  Müslümanlar mesuldür. Kendi ülkemizde ve diğer ülkelerde de iş için, okumak için vb nedenlerle başka yerlere giderek bir zaman sonra önce kimliğini, sonra dinini kaybeden insanlardan da mesul değil miyiz? Büyükşehirlere gelip imkânsızlıklardan ve sahipsizlikten dolayı kaybolan öğrenciler yüzünden azarlanır mıyız acaba? Açlık, yokluk yüzünden misyonerlere yaklaşmak zorunda olan, erzak paketiyle dağıtılan İncil’i de almak mecburiyetinde olan insanların mesuliyetinden korunmak gerekiyor. Belki bir kitapla, belki bir paket erzak, belki su kuyusu, hastane, okul, yurt hiç olmazsa dualarımızla kaybetmeyelim insanlarımızı.