saniyenur
Sat 14 January 2012, 11:12 pm GMT +0200
Kelâm’cıların Yöntemlerine Gerek Yoktur
Selim bir hissi ve kendisiyle ayırt etme gücüne sahip olacağı bir aklı bulunan bir kimsenin istidlâlde kelâmcıların normlarına, cedel’e, onların terimlerine ve yöntemlerine kesinlikle ihtiyaç duymaz. Hatta belki bunlar sebebiyle kendisini şaşkınlığa, sapıklığa, şüphe ve tereddüte ulaştıracak bir takım şüphe ve tereddütlere de düşebilir. Gerçek şu ki tevhid, bir kimsenin kalbi bu gibi olumsuzluklardan kurtulabildiği takdirde ancak kişiye faydalı olur. İşte Allah’ın huzuruna ancak kendisi ile varanların kurtulabileceği kalb-i selim de budur.
Şüphesiz havass’ın ve havass’ın da havass’ının tevhid’i olduğu iddia edilen ikinci ve üçüncü tür tevhid, kişiyi çoğu sûfî’lerin kendisine soyundukları yok oluşa (fena’ya) götürür. Bu da genelde ittihad (halik ile mahluk’un birliği) kanaatine ulaştıran çok tehlikeli bir yoldur.
İşte Yüce Allah’ın Rasûlüne indirmiş olduğu Allah’ın kelâmı budur. Allah Rasûlünün sünneti budur. Rasûlden sonra gelen en hayırlı neslin ve âriflerin önderleri olan imamların kanaatleri, görüşleri budur. Acaba onların sözlerinde görüş ve kanaatlerinde fena bulmaktan hiç sözedilmiş midir? Acaba onlardan herhangi birisi böyle bir taksim’e (tevhid’i kısımlara ayırmaya) kalkışmış mıdır? Bunun ortaya çıkış sebebi Harici’lerin aşırıya kaçışlarını andıran dinde ileri derecede aşırıya kaçıştan başkası değildir. Hatta bu, hristiyanların dinlerindeki aşırıya gidişlerinde benzer. Yüce Allah ise dinde aşırıya gitmeyi yermiş ve bunu yasaklayarak şöyle buyurmuştur: "Ey kitap ehli! Dininizde aşırıya gitmeyin. Allah’a karşı hak olandan başkasını söylemeyin." (en-Nisâ, 171); "De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Bundan önce sapıklığa düşmüş, bir çok kimseyi saptırmış ve sonra da dümdüz yoldan sapagelmiş bir kavmin hevâ ve heveslerine uymayın." (el-Maide, 5/77)
Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- de şöyle buyurmaktadır: "İşi zora koşmayın, Allah da aleyhinize olmak üzere işi zora koşar. Şüphesiz sizden öncekiler işi zora koştular, Allah da aleyhlerine olmak üzere işi sıkı tuttu. İşte onlardan arta kalanlar manastırlarda ve kiliselerdedirler. Bir de "Bizim kendilerine farz kılmaksızın, kendiliklerinden ortaya koydukları bir ruhbanlık." (el-Hadid, 57/27) Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.[17]
Hiçbir şey O’nun benzeri Değildir.
[17] Ebû Dâvûd 4904.