saniyenur
Mon 2 January 2012, 06:39 pm GMT +0200
Kelâm, Allah'ın Ezelî Bir Sıfatıdır
Zira hadis olan şeylerin, Allah Taâlâ'nın zâtiyle kâim olması zarurî olarak imkânsızdır.
“Bu kelâm harf ve ses cinsinden değildir”
Zira ses ve harfler zarurî olarak araz, hadis ve bazılarının meydana gelmesi diğerlerinin yok olması şartına bağlıdır. Zira kelimenin ilk harflerinin telaffuz edilmesi bitmeden, ikinci hecedeki harflerin söylenmesi imkânsızdır, bu husus apaçıktır. Bu ifade ile: “Allah Taâlâ'nın kelâmı ses ve harf cinsinden olan arazdır. Bununla beraber kadîm ve ezelîdir”, kanâatında olan Kerramiye ile (Sünnîlerden) Hanbelîler reddedilmiştir.
“O” (kelâm) zatı ile kâim “sükût ve âfete aykırı bir sıfattır”
Sükût, kadir olduğu halde konuşmayı terketmektir. Âfet, ya dilsizlerde olduğu gibi doğuştan veya sabi çocuklarda olduğu gibi zayıflık ve kuvvetin yeterli sınıra varmaması sebebiyle (konuşma organı olan vasıtaların ve) âletlerin (söz söyleme irâdesine) itaat etmemesidir.
itiraz: Anlatılan şeyler sadece kelâm-ı lafzi için doğrudur. Kelâm-i nefsî için doğru değildir. Zira susmak ve dilsizlik sadece telaffuza aykırıdır. (İçinden konuşmaya muhalif değildir).
Cevap: Burada “İçinden konuşmayı istememek ve buna kadir olmamak” manâsına gelen batini ve iç sükût ve âfet kasdedilmekte-dir. Söz, biri lafzı diğeri nefsî diye ikiye ayrıldığı gibi, onun zıddı da, yani sükût ve dilsizlik de tıpkı onun gibi ikiye ayrılır.
“Allah Taâlâ, kelâmla emredici, nehyedici ve haber vericidir”
Yani kelâm aslında tek ve bir tane sıfattır ama, taalluk ettiği şeylerin emir, nehiy ve haber şeklinde değişmesiyle çokluk gösterir. Nitekim ilim, kudret ve öbür sıfatlarda da durum böyledir. Bunlardan herbiri tek bir sıfattır. (Bunlarda görülen) çokluk ve sonradan oînıa hali taalluklarında ve nisbet edildikleri şeylerde mevcuttur. (İlahî sıfatların esas itibariyle bir ve tek olarak düşünülmesi), bunun, tevhidin kemâline daha layık oluşundan ve bir de, bunlardan herhangi bir sıfatın aslı itibariyle çokluk gösterdiğine dair hiç bir delilin mevcut olmayışındandır
İtiraz: (Emir, nehiy ve haber gibi), kelâmın bu nevi kısımları olmadan bir kelâmın varlığı esasen düşünülemez.
Cevap: Bu itirazı reddediyor ve diyoruz ki: Taalluk halinde kelâm bu kısımlardan biri haline dönüşür. Bu ise (ezelde değil) sonradan meydana gelir. Ezeldeki kelâmın kafiyen kısımları yoktur.
Kelâmcılardan biri (Fahruddin Razı): “Ezelde haber vardır, diğer bütün söz nevilerin mercii de haberdir. Çünkü emrin manâsı ve özü, yapılan bir işe karşılık sevabın, bu işin terk edilmesi halinde cezanın hak edildiğini haber vermektir. Nehiy de bunun tersidir. Soru cümlesinin esası, bilgi alma isteğinde bulunmayı haber vermektir. Nida cümlesinin aslı cevap talebinde bulunmayı haber vermektir.
Fakat bu görüş şu şekilde reddedilmiştir: Biz (emir, nehiy ve haber gibi sözlerdeki) manâların değişik olduğunu zaruri şekilde biliyoruz. Bunlardan bazılarının diğer bazılarını gerektirmesi, kavram bakımından bir olmalarını gerektirmez.
İtiraz: Emir ve nehiy konusu (olan kişiler ve fiilleri olmadan ezeldeki) emir ve nehiy boş ve abes bir şeydir. (İlerde olacak şeyleri) olmuşcasma haber vermek, su götürmez bir yalancılıktır. Allah Taâlâ'yı bundan tenzih etmek gerekir. (Allah, ezelde Kur'an'ı yer yüzüne indirmediği halde, “Biz Kur'an'ı indirdik”, diyebilir mi?).
Cevap: Eğer kelâmın ezelde emir, nehiy ve haber gibi kısımları olmadığı kabul edilirse, burada müşkil ve anlaşılmaz bir şey yoktur. Eğer kelâmı emir, nehiy ve haber olarak kabul etsek; ezeldeki emir, verilen kişinin var olması zamanında ve emredileni icra etme ehliyetini kazanması halinde, emredilen hususun vücuda getirilmesini icab ettirir. Bu takdirde de memurun (ilerde) var olacağım âmirin bilmesiyle yetinilir. Nitekim, bir adamın bir oğlu olacağını farzederek, dünyaya geldikten sonra “şöyle yapsın”, diye verdiği emir de böyledir. Ezele nisbetle “haber verme” herhangi bir zamanla vasfedilemez, zamandan münezzeh olduğu için Allah Taâlâ'ya göre mazihâl-istikbal diye bir şey yoktur. Nitekim onun ezelî olan ilmide zamanın değişmesiyle değişikliğe uğramaz.[27]
[27] Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 167-169.