- Kehânetin Tarihçesi

Adsense kodları


Kehânetin Tarihçesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Tue 2 March 2010, 02:50 pm GMT +0200
Kehânetin Tarihçesi


Kehânetin tarihi de, Tûfan´dan çok öncelerine çıkar.

Nuh Aleyhisselamın devrinde kâhinlik çok yaygındı. Nuh Aleyhisselama muarız olan kral, çevre halkına yazı yazarak, tapılmakta olan putlardan başka ilahlar olduğunu bilip bilmediklerini sormuştu.[75] Nuh Aleyhisselamın öldürülmesini emreden de, o zamanın kâhini idi.[76]

İdris Aleyhisselamın öldüğünü ortalığa yayan ilk kâhin de, şeytandı.[77]

Kâhinlerin en büyükleri, Mısır´da bulunuyordu.

Kâhinlerin kehânetleri, yıldızlar üzerine idi. Kâhinler; bütün ilimlerin kendilerine yıldızlardan geldiği ni ve gayb haberlerinin onlar tarafından verildiğini, tabiat sırlarının onlar tarafından öğretildiğini, bütün gizli ilimlerin onlar tarafından gösterildiğini iddia ederlerdi.

Kâhinler; türlü türlü tılsımlar düzerler, konuşur heykeller yaparlar, yürür sureti er çizerler, yüksek yüksek binalar çatarlar, tıp ilimlerini taşların üzerine kazırlar, düşmanları yurtlarından men edecek birtakım şaşılacak şeyler yaparlardı.

Kâhinlerin Mısır´da 85 şehri olup, bunlardan 45´i yeraltında, 4O´ı da yerüstünde idi. Her şehirde kâhinlerden bir başkan bulunmakta, kâhinlerin sayıları da binleri aşmakta idi.

Kâhinler; kâinatı yönettiğine inandıkları 7 yıldızdan birine yedi yıl taparlar ve Mahir adını alırlardı.

Mahir, yedi yıldızdan her birine yedişer yıl taptıktan sonra, Kaaatır diye anılırdı.

Kaaatırlık mertebesine erişen kâhin, kral ile oturur kalkardı.

Kral; kaaatırın görüşü ve reyi ile hükmeder, onu görünce ayağa kalkar, ona saygı gösterirdi.

Kaaatır, her gün, kralın yanında bulunmak üzere; giyinip kuşandıktan sonra, gider, kralın yanına otururdu.

Sonra, diğer kâhinler de, sanat ve hüner sahipleriyle birlikte içeri girerler ve kaaatırın hizasında dururlardı.

Kâhinlerden her biri, bir yıldıza hizmet eder ve Arapların Abduşşems diye ad taktıkları gibi, bunlara da Yıldız Kulu mânâsına gelen Abdulkevkeb adı verilirdi.

Kaaatır, mahir adını taşıyan kâhinlerden birine:

"Sahibin nerede?" diye sorar, o da:

"Filan burçta, filan derecede, filan dakikada!" diye cevap verirdi.

Kaaatır, yıldızların bulundukları yeri öğreninceye kadar, hizasındaki mahirlere sorusunu tekrar ladıktan sonra, krala döner ve:

"Kralın bugün şöyle şöyle yapması, şunu şunu yemesi, şu vakitte cinsel münasebette bulunması yararlı görünüyor ve bütün göreceği şeyler yararlı görünüyor!" derdi.

Kaaatırın önünde duran kâtip de, kaaatırın bütün söylediklerini yazardı.

Bundan sonra, kaaatır sanat ve hüner sahiplerine döner; birer birer, onlara:

"Sen taş üzerine şöyle bir sureti şöylece çiz!" derdi.

Sanat sahipleri Dârü´l-Hikme merasimine gittikleri zaman da, o gün yapmaları yararlı olacak işler, kendilerinin önlerine konulurdu.

Kral da kaaatırın söylediklerine göre hareket ederdi.

Böyle, olan biten bütün şeyler, o gün, bir sahifeye kaydedilir, sahife dürülüp bükülür, kralın mahze nine konulurdu.[78]

Tûfan´dan sonra, Mısır´da bir müddet Nuh Aleyhisselamın dini üzere kalındı. Kâhin adı ayıp sayıldı. Bunun yerine, buyruklarına karşı gelinmez mânâsına olarak hâkim adı taşındı.[79]

Araplanda ilk kâhin de, Şıkk b. Huveyl, b. İrem, b. Sam, b. Nuh idi.[80]

Arap kâhinleri arasında Satîh, erişilemeyecek bir dereceye erişmiş, kendisine "Kâhinler Kâhini" diye ad verilmişti.

Satîh gaibden haber verir, şaşılacak şeyler anlatırdı.[81]

Yemen kralı Rebia b. Nasr, bir rüya görmüş, ondan ürkmüştü.

Ülkesinde ne kadar kâhin, sihirbaz, falcı ve müneccim varsa, hepsini yanına toplamış ve onlara:

"Ben bir rüya gördüm, ondan ürktüm. Bunun yorumunu bana bildiriniz?" demişti.

Onlar:

"Rüyanı bize anlat da, sana yorumunu bildirelim?" dediler.

Kral:

"Ben rüyamı size anlatırsam, bildireceğiniz yorumun doğruluğuna emin ve mutmain olamam.

Rüyamı anlatmadan onu bilemeyen kimse, onun doğru yorumunu da bilemez!" dedi.

İçlerinden birisi:

"Eğer kral böylesini istiyorsa, Satîh´a haber salsın!

Çünkü, ondan daha bilgili kimse yoktur![82] Bu hususta sözlerine inanılabilecek en bilgili kişi odur!" dedi.[83]

Satîh´ın muasın olan Şıkk b. Yeşkür de, Araplar arasında yetişen İkinci Şıkk idi.

Kendisi, Arapların hakîmlerindendi.[84]




[75] Mes´ûdî, Ahbâru´z-zamân, s. 150.

[76] Mes´ûdî, Ahbâru´z-zamân, s. 59.

[77] Mes´ûdî, Ahbâru´z-zamân, s. 56.

[78] Mes´ûdî, Ahbâru´z-zamân, s. 102,1 03.

[79] Mes´ûdî, Ahbâru´z-zamân, s. 106.

[80] Mes´ûdî, Ahbâru´z-zamân, s. 97.

[81] Mes´ûdî, Ahbâru´z-zamân, s. 93.

[82] İbn İshak. İbn Hişâm, Sîre.c.1, s. 15,16.

[83] Mes´ûdî, Ahbâru´z-zamân, s. 94.

[84] Mes´ûdî. Ahbâru´z-zamân. s. 98.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 5/446-448