- Kazây-ı Hacetin Âdabı

Adsense kodları


Kazây-ı Hacetin Âdabı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Mon 25 January 2010, 02:10 pm GMT +0200


Bilindiği gibi şeriat koyucu, kazây-ı hacetle ilgili olarak bazı hüküm­ler koymuştur. Ki bunların bir kısmı, bu pisliklerin çıkış yerlerinin temiz­lenmesine ilişkindir. Suyla yapıldığında bu temizlenmeye “istincâ”, su­dan başka taş ve benzeri şeylerle yapıldığında da “isticmâr” adı verilmek­tedir. İstincâyla ilgili hükümleri her mezhebe göre ayrı ayrı anlattık. Böy­lece geriye, kazây-ı hacetle ilgili davranışların usûl ve erkânını anlatmak kalmış oluyor. Bu arada bir kısım insanların bu konuyla ilgili olarak ortaya attıkları bir itiraza da değinmek istiyorum. Diyorlar ki: “Kazây-ı hacet, in­sanın pozisyonuna ve içinde bulunduğu kendine özgü ortama bağlı olan tabii hâllerden biridir. Bu işi yaparken bazı şer´i kayıtlara bağlı kalmak, insanı gereksiz bazı zorluklara katlanmaya sürükler.”

Bu ve buna benzer itirazları ileri sürenler, her halükârlarında şer´î yü­kümlülüklerden sıyrılıp kurtulmayı amaçlamaktadırlar. Yoksa şeriat sahi­binin hayız hâli ve cinsel ilişkilere ilişkin koymuş olduğu hükümlerle bu hükümler arasında bir fark olduğunu mu iddia ediyorlar?

Bizler için ne güzel bir mutluluk vesilesidir ki, İslâmiyet´in bütün bu konularla ilgili vaz´etmiş olduğu hükümlerin hepsi de akla, sağlık kuralla­rına ve sosyal düzenin gerekli kıldığı temizlik prensiplerine tam tamına uymaktadır. Bizler burada İslâm dîninin vaz´etmiş olduğu hükümlerin se­

beb ve illetlerini her ne kadar araşttrmıyorsak da bilinmelidir ki bunlar, sadece insanın kendisini ilgilendiren özel hükümlerdir. Ve acizlik halleri dışında insanın yapmaktan kaçınamıyaeağı ibâdetlerdir. Bütün bunlara rağ­men yine de İslâmiyet akla uygun olan şeylerin tümünü kabullenmiş ve insanların sosyal durumlarıyla sağlıklarına uygun ibâdetleri onlara görev olarak yüklemiştir. Bütün bunlardan sonra kim kalkıp da, “dışkı ve idrar­dan ötürü temizlenmek gereksizdir” veya, “kazây-ı hacetle ilgili usûl ve erkâna uymak faydasızdır” diyebilir?

İslâm dininin hükümlerinin tümü, toplumun yararınadır; insanlar için ilâhî bir ihsandır. Bu kayıtların tümü, insanların yararına olup hiç kimse­nin bunlara zarar vermeye de gücü yetmeyecektir.

Şimdi de kazây-ı hacetle ilgili olarak konulan hükümlerin tümünü vâcib, haram, mendub ve mekruh sırasına göre ele alacağız.

1. İstincâ esnasında yapılması vâcib olan işler: İstincâ esnasında istibrâ yapmak vâcibtir.

İstibrâ: Ön veya arka çıkış yerlerinde sidik veya dışkının kalan artığını çıkarmak ve çıkış yerlerinde artık olarak hiç bir şeyin kalmadığına kuvvetli zanla karar vermektir. Bazı insaniar, penisin içinde artakalan sidik birikintisini bir iki adımlık yürüyüşle veya ayağa kalkmakla veyahut da kendine özgü bir takım hareketlerle dışarı atmayı âdet edin­mişlerdir. İstincâ yapmak isteyen kişinin istibrâ yapması gerekir. Sidik sı­zıntısının kesildiğine karar vermedikçe abdest alması caiz olmaz. Bu du­rumda abdest alır da bir damla sidik damlarsa abdestinin bir faydası ol­mayıp boşa gider. Penisin içinde kaldığını tahmin ettiği sidik birikintisini çıkarıp geriye hiç bir sızıntı ve birikinti kalmadığına kuvvetli zanla karar verdikten sonra abdest alması gerekir. Bu, ittifakla vâcibtir. Bazıları de­mişlerdir ki: Pisliğin çıkış yerinde bir miktar birikinti kaldığına kuvvetli zanla karar verilmedikçe istibrâ yapmak vâcib olmaz. Bazılarıyla çı­kış mahallinde bir miktar birikinti kalmadığına kanaat getirebilmek için istibrâ yapmak vâcibtir demişlerdir.


Şâfiîler: Pisliğin çıkış yerinde bir miktar birikinti kaldığına kuvvetli zanla karar verilmedikçe istibrâ yapmak vâcib olmaz diyenler sadece Şafiîlerdir.


2. Kazây-ı hacet yapılması haram olan yerler: Mezarların üzerin­de kazây-ı hacette bulunmak haramdır. Bunun haramlık sebebi gayet açıktır.


Hanefîler: Mezarlar üstünde kazây-ı hacette bulunmak tahrîmen mekruhtur demişlerdir. Her halükârda bunu yapanın günahkâr olacağı hu­susunda diğerleriyle görüş birliği etmişlerdir. Ancak diğer mezhebler bu gü­nâhın şiddetli bir günâh olduğunu da kaydetmişlerdir. Ve bunun sebebi de yukarıda anlatılmıştır.

Mezarlıklar, ibret ve nasihat alma yerleridir. İnsanların avret mahallerini açarak bunların üstünü, kendinden çıkan pisliklerle kirletmeleri edebe aykırıdır. Sahîh rivayete göre Peygamber (s.a.s.), âhireti hatırlamaları için, ümmetini kabirleri ziyaret etmeye teşvik etmiştir. İbret ve nasîhat al­mak için ziyaret edilen yerlerin, büyük veya küçük abdest yeri olarak kul­lanılmaları ahmaklık ve cahillik değil de nedir? İşte mezarların üzerinde kazayı hacette bulunmak, bu sebebten ötürü yasaklanmıştır. Bu mânâyı kapalı bir şekilde dile getiren hadîslere örnek olarak Müslim´in ve Ebû Dâvûd´un rivayet etmiş oldukları şu hadîs-i şerîfi dikkatlere sunmakta yarar vardır:

“Sizden birinizin, yanmakta olan bir ateş közü üzerine oturup da elbisesinin yanması ve sonra da (ateşin), derisine ulaşması, elbette kabir üzerine oturmasından daha hayırlıdır.” [70]

Bazı âlimler bu hadîsin, kazây-ı hacet maksadıyla mezar üstüne otur­manın yasak olduğu anlamına geldiğini söylemişlerdir. Ama hadîste bu­na işaret edecek bir unsur yoktur. Aslında hadîsin ifade etmek istediği hu­sus, vakit geçirmek ve teselli bulmak için mezarların üzerine oturmaktır. Nitekim bazı câhil köylüler de böyle yapmaktadırlar. Bunlar mezarlıklar­da güneşlenmekte ve bazı mezarların gölgesinden istifade etmekte, bu­ralarda birbirleriyle tıpkı şehirlilerin lokallerde ve kahvehanelerde yaptık­ları gibi çene çalıp sohbette bulunmaktadırlar. Kuşkusuz bu davranışlar, mezarları ziyaret etmekle elde edileceği umulan nasihat, ibret ve haşye­te ters düşmektedir. Üstelik bu sebeble mezarlar da pervasızca tahkîr edi­liyor. Rasûlullah´ın İbn Mâce tarafından rivayet edilen şu hadîs-i şerîfi ko­nuya ne güzel bir açıklık getirmektedir:

“Yanmakta olan bir ateş közünün veya şiddetli derecede sıcak bir yerin üstünde yürümem veya delinen ayakkabımı ayaklarımın derisiyle ya­malamam, kabir üstünde yürümemden daha hayırlıdır.” [71]

3. Durgun suda kazây-i hacet yapmak caiz değildir. Sahabeden Hz. Câbir (r.a.) in rivayet ettiği bir hadîse göre Peygamber (s.a.s.) Efendi­miz; durgun suya idrar yapılmasını yasaklamıştır. Dışkı da idrar gibi bu yasağın kapsamına alınmıştır. Çünkü o daha pis ve dolayısıyla yasağı da daha şiddetlidir.

Durgun suya idrar yapma yasağıyla ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

Malikiler dediler ki: Az olan durgun suda kazây-ı hacette bulun­mak haramdır. Ama büyük bahçelerdeki büyük göllerde ve geniş havuzlar­da idrar yapmak haram olmaz. Ancak bu göller ve büyük havuzlar başkası­nın mülkü olur da kullanılmalarına sahibince izin verilmemiş veya verilmiş de, içine pislenmesine izin verilmemişse, içine idrar yapmak haram olur. Eğer su akar ise, içine idrar yapmak haram değildir. Ancak bu akar su da başka­sının olup izin vermemişse veya vakıf suyu ise içine idrar yapması haram olur.

Hanefiler dediler ki: Az miktarda olan durgun suda kazây-ı hacet­te bulunmak şiddetle haram kılınmıştır. Eğer su çok ise bu, tahrîmen mek­ruh olur. Eğer su akar ise, içine idrar yapmak tenzîhen mekruhtur. Su her ne kadar çok olsa da başkasının mülkü olur ve içine idrar yapılmasına izin verilmezse veya bu su vakıf malı ise içine pislemek haramdır.

Hanbeliler dediler ki: Az veya çok, durgun veya akar suda büyük abdest bozmak haramdır. Genişliği ve içine düşen pisliklerin görünmemesi bir tarafa, yolculuk yapıldığında sefer zorlukları göz önüne alınarak deniz­de büyük abdest bozmak haram olmamaktadır. Durgun suya idrar akıtmak haram değil ama mekruhtur. Az miktardaki akar suya da idrar akıtmak mek­ruhtur. Çok miktardaki suya idrar akıtmaksa mekruh değildir. Ancak bu suyun vakıf suyu olmaması veya başka birinin özel mülkiyetinde bulunuyorsa sahibinin izin vermiş olması gerekir. Aksi takdîrde bu sularda kazây-ı hacet­te bulunmak haram olur.

Şafiiler dediler ki: Az olsun, çok olsun suda kazây-ı hacette bulun­mak haram değildir. Sadece mekruhtur. Ancak bu su, başkasının mülkiye­tinde bulunuyor da sahibince kullanımına izin verilmiyorsa veya biriktiril­miş fakat geniş olmayan bir su ise bunda kazây-ı hacette bulunmak haram olur. Yalnız Şâfiîler geceyle gündüz arasında bir ayırım yaparak demişler ki: Durgun olsun akar olsun, gündüzleyin az suda kazây-ı hacet yapmak mek­ruhtur. Ama geceleyin az da olsa çok da olsa suya idrar yapmak mekruhtur.


İslâm fıkhının vaz´etmiş olduğu bu hüküm, ilmin kabullendiği ve se­lim aklın benimsediği en güzel hükümlerden biridir. Kendisinden yarar­lanmak İçin hazırlanan suya pislemek, nefretle kınanan çirkin huylardan biridir. Ayrıca bazı salgın hastalıkların da etrafa yayılmalarına neden olur. İslâmiyet´in yüceliklerinden biri de ibâdetlerin, insanların yararına olarak vaz´edilmiş olmalarıdır.

4. Suyun geliş yerlerinde, insanların gelip geçtikleri yerlerde ve göl­gelendikleri mevkilerde kazây-ı hacette bulunmak haramdır.


Hanefî ve Şafiiler dediler ki: Bu gibi yerlerde kazây-ı hacette bulunmak mekruhtur. Ancak bu yerler, vakıf malı veya başkasının mülkiye­tinde ise haram olur. İnsanların gelip geçmekte oldukları umumî yerlerde, suların geliş yerlerinde ve gölgeliklerde kazây-ı hacette bulunmanın yasak ol­duğu hususunda mezheb İmamları ittifak etmişlerdir. Ancak Şafiî ve Hane-fîler bu yasağı mekruh olarak; Mâlikî ve Hanbelîlerse haram olarak ifade etmişlerdir. Ancak her iki görüş de bu fiili yapmanın sonucuna göre karar verilmesini kabullenmişlerdir. Meselâ kazây-ı hacet yapmaktan ötürü insan­lara şiddetli bir zarar dokunuyor veya genel sağlık durumlarını olumsuz yönde etkiliyorsa bu, icmâ´ ile haram kılınmıştır. Zîrâ insanlara zarar vermek ve onlara eziyette bulunmak kesin ve sert bir biçimde yasaklanmıştır. Mekruh olduğunu söyleyenlerse her hâlde, tuvalet bulunmayan ıssız ve geniş yerler­de kazây-ı hacette bulunmayı kasdetmiş olacaklar. Ki bunun pek şiddetli bir zararı olmasa gerektir.


Bu husûsta Müslim ile Ebû Davud´un rivayet etmiş oldukları bir hadîs-i şeriflerinde Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır:

“İki lanet edici şeyden sakının. Dediler ki:

“Ya Rasûlallah! Nedir bu iki lanet edici şey?” Buyurdular ki:

“İnsanların yollarında veya gölgelikle­rinde def-i hacette bulunandır.” [72]


Bir kişinin hadîste belirtilen bu iki yerde kazây-i hacette bulunması onun lanetlenmesine sebeb olur. Çünkü yollarda kazây-ı hacette bulunan­lar, sövüp saymalara maruz kalmaktadırlar. Oysaki bu ezâ verici ve tik­sindirici işi yapmasalar, bu tür hakaretlere maruz kalmayacaklardır. Bu konudaki bir başka hadîsi de Muaz bin Cebel (r.a.) rivayet etmiştir:

Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular ki:

“Üç lanet yerinden sakınınız: Sula­rın geliş yerleri, yol üzeri ve gölgelikler.” [73]

“Lanet yerinden” denmesinin sebebi, buralarda def-i hacette bulu­nanlara başkasının lanet okuyacağından ötürüdür.


5. Kazây-ı hacette bulunurken kişinin, önünü veya arkasını kıbleye çevirmesi haramdır.


Hanefiler dediler ki: Kazây-ı hacet esnasında kıbleye yönelmek veya sırt çevirmek ister bu iş için yapılmış bir bina dahilinde olsun, ister dışarıda olsun tahrîmen mekruhtur. Eğer unutarak bu şekillerden birine göre oturur da sonra hatırlayacak olursa mümkün olduğu kadar başka tarafa yönelme­ye çalışmalıdır. Mümkün olursa, yasak yöne doğru yapılmış olan tuvalete oturmamak gerekir. İdrâr yapmak, dışkı yapmak, istincâ ve isticmar yap­manın bu husustaki hükmü aynı olup hepsi de tahrîmen mekruhtur. Bu hu­susta Hanefîler delil olarak şöyle bir hadîs naklederler:

“(Tuvalet için hazırlanmış olan geniş ve) alçak çukura geldiğinizde ne idrar ne de dışkı yapmak için kıbleye yönelmeyin ve de sırtınızı çevirmeyin.”[74]



Şu anlamda ki bir kişi, idrarını veya dışkısını yaparken yüzünü kıbleye yöneltirse veya arkasını çevirirse günahkâr olur. Doğu veya batıya yönelmesi gerekir. Tabîî def-i haceti dışarıda yapma hâ­linde bu hükümler cereyan eder. Tuvalet binası gibi kapalı bir yerde ya­pıldığında kıbleye yönelmek veya sırt çevirmek haram olmaz. Şâfiîler, Mâlikî ve Hanbelîler bu görüştedirler. Def-i haceti tamamladıktan sonra kıbleye yönelik veya dönük olarak istincâ veya İstİcmar yapmak haram değil, ama mekruhtur. Mâlikîlerle Hanbelîler bu görüştedirler.


Şafiiler dediler ki: İstincâ veya isticmar esnasında kıbleye yönelmek veya sırtı çevirmek yasaklanmamıştır. Bu yasak, sadece kazây-ı hacetle ilgi­lidir.


6. Kazây-ı hacet yapmakta olanın rüzgârın estiği tarafa yönelmesi mekruhtur. Ama idrar yapılırken rüzgârın estiği tarafa yönelik olarak otur­mak caiz olmaz. Çünkü bu durumda idrarının serpintileri, kendisinin üze­rine savrulur. Bu hükmün konulmasında, idrarını yapmakta olan kişinin menfaati gözetilmiş olmaktadır. Doğal olarak insanın, elbisenini ve bede­nini kirleten şeylerden nefret edip uzak durması gerekir. Şerîat sahibi, in­sanların menfaatlerini gözetmek ve onları temizliğe teşvik etmek için bu olumsuz davranışları mekruh saymıştır.

7. Kazây-ı hacet yapmakta olan birinin konuşması mekruhtur. Bu­nu yapmakla konuşmanın değeri küçük düşürülmüş olmakta, Allah´ın, pey­gamberin adlarını ve diğer kutsal sözleri söyleme olasılığına bile aldırış edilmemektedir. Aslında bu esnada gereksiz yere konuşmak mekruhtur. İhtiyâç duyulduğu takdirde konuşmak mekruh olmaz. Meselâ ibrik veya necaseti kurulamak için bez istemek için konuşma gibi. Bu maksatla konuşmak mekruh olmaz. Bir çocuğu tehlikeye düşmekten veya bir malı te­lef olmaktan kurtarmak için konuşmak da elzem olduğu gerekçesiyle mek­ruh olmaz.

8. Kazây-ı hacet yapan, güneşe ve aya doğru yönelmemelidir. Çünkü bunların ikisi, insanlığın istifade ettiği nimetlerden birer nimet ve Allah´ın varlığına delâlet eden birer kanıttırlar. Allah´ın nimetlerine gereken saygı­yı göstermek ve kıymetlerini takdîr etmek İslâm Şerîatı´nın kurallarındandır.


Malikiler dediler ki: Kazây-ı hacet yapanın güneşe ve aya doğru yö­nelmesi tahrîmen mekruh değildir. Ama en iyisi, bunu yapmamaktır. Çün­kü yapılması tenzihen mekruhtur.


9. İstincâyı sol elle yapmak mendubtur. Çünkü yemek yeme ve ben­zeri işlerde umumiyetle sağ el kullanılmaktadır. Sol eli pisliğe değdirme­den önce parmakları ıslatmak da mendubtur. Bunu yapmakla pislik, par­maklara kuvvetlice yapışmaz. İstincâ bittikten sonra da sol eli, temizleyi­ci bir şeyle yıkamak mendub olur. Necaseti tamamıyla gidermek müm­kün olsun diye istincâ esnasında azıcık da istirhâ yapmak mendub olur.


Şafiiler dediler ki: îstincâ anında istirhâ, yani kişinin kendini ser­best bırakması vâcibtir. Çünkü istincâ yapan ancak bu şekilde kendisinden çıkan pisliği temizleyebilir.

Hanefiler: İstincâ yapan, oruçlu değilse istirhâ yapması mendup olur demişlerdir. Zîrâ oruçluyken alt taraftan içeriye su kaçması orucu bozar. Bir ihtimâl de olsa oruçluyken bunu yapmamak gerekir.[75]