sumeyye
Tue 8 February 2011, 06:54 pm GMT +0200
10) Kaza Ve Ruhsat
Hikmet Bilinmese Bile Hükümle Amel Etmek Gerekir:
Ümmet siyasetinin gereklerinden biri de şudur: Bir şey emredilir ya da yasaklanır ve muhataplar, getirilen bu emir ya da yasağın amacını gerçek anlamda bilemezlerse, o zaman o emir ya da yasağa mahiyet itibariyle etkinmiş imajı verilmesi gerekir. Kişi, etki sebebini bilemese bile etkin olduğunu tasdik edecek bir konuma getirilmelidir. Aynen rukye (afsun) örneğinde olduğu gibi. Nasıl etki ettiğini bilmez, ama etkisine inanır. İşte bu ilkeden hareketle Rasûlullah (s.a.), çoğu kez emir ya da yasakların sırlarını açık bir şekilde beyan yoluna gitmemiş; bunlardan bir kısmını ümmetinden ilimde derinleşmiş olanlara ancak telmihte bulunma gibi bir yol tutmayı yeğlemiştir.
Bu yüzden dinin koruyucuları olan râşid halifeler ve müctehid imamlar, dinin kalıp ve şekillerinin ikamesine, onların ruhuna olan itinadan daha çok özen göstermişler, ehemmiyet atfetmişlerdir. Hz. Ömer’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ben, namaz halinde iken Bahreyn cizyesini hesap ettiğim olur. Ben, namaz halinde iken orduyu donattığım olur.”
Yine bu esastan hareketle eski yeni bütün müftîler, fetva verirlerken, meselenin delilini açıklamama yolunu tutagelmişlerdir. Yine, emrolunan şeyi olduğu gibi almak ve yerine getirmek tescil edilmiş, terki cihetine gidenler ise şiddetli bir şekilde yerilmişlerdir. Öbür taraftan nefislerin, emir ve yasaklara rağbet duyması, gerçek iştiyak ve ülfetle, onları arzular hale gelmesi istenir. Böylece ilahî davetin, insanların hem zahir hem de batınlarım kuşatması amaçlanır.
Emredilen Şeyin Yapılmasına Bir Engelin Bulunması Halinde, Onun Yerini Başka Bir Şey Doldurur:
Emrolunan şeyi, hikmeti anlaşılsa da anlaşılmasa da yerine getirmek şer’î bir zorunluluktur. Ancak zarurî bir engel çıkar ve o şeyin yapılmasını engellerse, bu durumda onun yerini dolduracak başka bir şeyin meşru kılınması gerekir. Çünkü böyle bir durumda yükümlü şu iki tavırdan birini göstermek zorunda kalır:
a) Ya içerdiği meşakkat ve sıkıntıya rağmen illâ o şeyi yapmakla yükümlü olur. Bu ise, şeriatın ruhuna ters düşer. Zira Allah Teâlâ:
“Allah, size kolaylık ister, zorluk istemez.” [519] Buyurmaktadır.
b) Ya da o emri, tamamen terkeder, kısmî de olsa yerine getirme yoluna gitmez. Bu durumda insan, terke alışır ve emrin ihmali halinde, bir umursamazlık duygusu kendisini gösterir. Nefis, serkeş hayvan gibi eğitilmelidir. Eğer bu yapılırsa, sonuçta emrolunduğu şeye karşı bir arzu ve alışkanlık duymaya başlar. Nefsini terbiye ile çocukların ya da hayvanların eğitimiyle uğraşan kimseler, devamlılık sonucunda nasıl alışkanlıklar kazanıldığını ve eğitimin sonuç verdiğini, daha önceleri zor gelen şeylerin kolaylıkla yapılmaya başlandığım, terk ve ihmal halinde ise kazanılan bu alışkanlıkların zamanla kaybolduğunu ve kolaylıkla yapılabilen şeylerin artık nefse zor gelmeye başladığını, sıkıntı duyulduğunu, o şeye tekrar dönülmesinin arzu edilmesi halinde ikinci bir defa yeniden çalışmanın gerektiğini bilirler.
[519] Bakara: 2/185.