hafiza aise
Tue 4 September 2012, 11:51 am GMT +0200
ŞİFA VEREN KASÎDE (KASÎDE-İ BÜR’E) NASIL YAZILDI?
Yedinci hicret asrında yaşamış olan Şerefüddin Busirî, Mısır’ın hakka âşık şairlerinden biridir. Yazdığı birçok şiir ve kasîdelerinde âşık olduğu Resûlüllah’ı pek veciz bir üslûbla medhetmiş, peygamber sevgisinin gönüllerde yer tutmasına büyük ölçüde hizmette bulunmuştur.
Ne var ki, bu büyük Hak âşıkına, hayatının son yıllarında nüzûl (felç) isabet etmiştir. Vücudunun yarısına hâkim olamayan bu mâneviyat adamı günlerce yattığı yatağında bir yandan öbür yana dönemez olmuş; bu yüzden duyduğu üzüntü ve kederi, onu kalbî hüzün, derunî vecde itmiştir.
Mâruz kaldığı bu dert sebebiyle hep gönül gözüyle ağlayan bu mâneviyat adamı bir gece, kamış kalemini eline alarak gelen ilhamı yazmaya başlar. Güzel kafiyelerle yazdığı kasîdesinde Allah’ın Resûlü’nün hiçbir insanda bulunmayan ulvî meziyet ve kudsî vasıflarını âteşîn bir ifâdeyle işler ve şefaat talebinde bulunur.
Neden sonra sükûnete eren Şerefüddin, artık yorulur, kalemini yanındaki rahlesine bırakarak zaten hâkim olamadığı vücudunu yatağına tamamen terkeder. Bastıran uykudan kendini alamaz. Az mı uyur çok mu, bilinmez, tatlı rü’yalara dalar. Ötelerden tebessüm ederek görünen Allah’ın Resûlü:
– Şerefüddin, oku bakalım şu yazdığın kasîdeni de dinleyelim, der.
Bütün varlığıyla ürperen Şerefüddin, önce utanır, titrer, sonra da vâki olan ısrar üzerine gece yazdığı kasîdesini okumaya başlar.
Okudukça yüzünde tebessüm işaretleri kuvvetlenen Resûlüllah, sonunda mübarek elini Şerefüddin’in felç isabet eden vücudunun üzerinde gezdirir. “Allah seni halâs eylesin” diyerek gözlerden kaybolur.
Sabaha karşı gözlerini açan Şerefüddin Busirî, yine hüzünle sabah ezanını dinlerken, bir şaşkınlık alır kendisini. Önce inanamaz, sonra iyice yoklar kendini. Ayağını bir çeker, bir uzatır, yine inanamaz, fırlattığı yorganın altından hızla sıçrar. Artık iyice anlar ki vücudunda ne felç kalmış, ne de herhangi bir rahatsızlık!..
Sevincinden ne yapacağını şaşıran Hak âşıkı, hemen abdestini alır ve mescidin yolunu tutar. Hasret kaldığı sokaklardan hızla yürürken, yolda büyük âlim Şeyh Ebû’r-Recâ’ya yetişir.
Kendisi tek kelime söylemeden Şeyh’den şu sözü işitir:
– Geçmiş olsun Şerefüddin; şu kasîdeni oku da bir de biz dinleyelim?
– Hangi kasîdeyi?
– Canım bizi yabancı sayma, bu gece Resûlüllah’a okuduğun kasîdeni?
Şerefüddin hemen orada kasîdesini okur, ancak heyecandan girişinde bir kelime eksik bıraktığı için Şeyh Ebû’r-Recâ onu da ilâve eder.
Ahmet Şahin