neslinur
Sat 31 July 2010, 04:46 am GMT +0200
Kasden Adam Öldürme ve Kısas
İnsan hayatı muhteremdir. Hayat hakkı ancak üç sebepten biriyle kalkar. O bakımdan keyfî veya birtakım kişisel çıkarlardan, düşmanlıktan kaynaklanan kin ve intikam duygusundan dolayı adam Öldüren hakkında bazı şartlar da dikkate alındıktan sonra kısas hükmü uygulanır.
Kur'an-ı Kerim'de adam öldürmenin büyük bir günah, ağır bir vebal olduğu bildirilmekle kalınmıyor, haksız sebeple bir adamı öldürmenin, bütün insanları öldürmek gibi çirkin bir cinayet ve vahşet olduğu belirtiliyor:
"Kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında veya yeryüzünde fesat çıkarmak (bozgunculuk yapma suçun) dan dolayı olmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir kişinin hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur." [1]
Diğer bir ayette de:
"Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin." [2]
"Kim de bir mü'mini kasden öldürürse onun cezası, içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona (katile) gazab etmi^, onu lanetlemiştir. Ve ona büyük bir a/ab hazırlamıştır." [3]
Böylece islam kasden adam öldüreni yalnız maddî müeyyideyle değil manevî müeyyideyle de önlemeyi planlamış, dünyada kısas hükmünü, ahirette de cehennemi hazırlamıştır. [4]
İlgili Hadisler
bn Mes'ud'den (r.a.) yapılan rivayete göre, Rasulutlah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilah olmadığına, benim de Allah'ın peygamberi olduğuma şehadet eden müslüman bir kişinin kanı ancak şu üç sebepten biriyle helal olur:
a) Evli veya dul kişinin zina fiilinde bulunması,
b) Cana karşı can (hükmünün kesin belirlenmesi),
c) Dinini terkedip (islam) cemaatinden ayrılmış olması. [5]
Hz Aişe'den (r.a.) yapılan rivayette ise şöyle buyurulmuştur: "Müslüman bir kişinin kanı ancak şu üç sebepten biriyle helal olur:
1- Evlenip bekarlıktan çıktıktan sonra zina eder,
2- İslama girip müslüman olduktan sonra kafir olur,
3- (Haksız yere kasden) bir kişiyi öldürür de o yüzden Öldürülür (ölüme mahkûm olursa)..." [6]
Diğer bir lafızla hadis aynen şöyle rivayet edilmiştir:
"Müslüman bir kişinin katli ancak şu üç haslet (sebep) ten dolayı helâl olur:
a) Evli veya dul kişi zina fiilinde bulunursa recmedilir.
b) Kasden müslüman bir adamı öldüren öldürülür.
c) İslâm'dan çıkıp azîz ve celîl olan Allah'a ve Peygamberine karşı savaşmaya kalkışan kimse öldürülür veya asılır veha-hut bulunduğu yerden (başka bir yere) sürgün edilir..." [7]
Yukarıda hadîsler, üç sebep dışında bir müslümanın kanını akıtmanın kesin yasak ve haram olduğuna, maddî ve manevî müeyyidelerle caydırıcı önlemler konulduğuna delâlet etmektedir. Ancak konu bununla tam vuzuha kavuşmuyor. Maktulun baba tarafından hısımları, yani varisleri kısas hükmünden vazgeçtikleri takdirde kısas uygulaması kalkar mı? Aşağıdaki hadîsler bu hususu açıklamakta ve konuyu tamamlar anlamda detaylı bilgi vermektedir.
Ebû Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Kimin bir adamı öldürülürse, artık o şu iki husustan birini seçmekte muhayyerdir: Ya fidye alır veyahut katilin öldürülmesini talep eder." [8]
Şurayk el-HuzâVden yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin şöyle buyurduğunu duymuştur: "Kime kan veya yaralanma dokunursa o şu üç husus arasında muhayyerdir: Ya kısas (misilleme) talep eder, ya akl (suçunun baba tarafından yakınlarının diyet ödemelerini) ister veyahut affeder... Dördüncü bir husus talebinde bulunursa, artık siz onun elini tutun (engel olun ) [9]
İbn Abbas'dan (r.a.) yapılan rivayete göre, adı geçen şu bilgiyi vermiştir: "İsrail oğullarında kısas hükmü vardı, diyet yoktu. Ce-nâb-ı Hak bu ümmete Hz. Muhammed'e'inanıp bağlanan üm-me-te) hitaben şöyle buyurdu: "Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas (eşit şekilde karşılık, misilleme) farz kılındı: Hürre hür, köleye köle, dişiye dişi... Bununla beraber kim (öldürülenin) kardeşinden az da olsa bağışlanırsa (kısas düşer); kendisine örfe uymak ve bağışlayana diyeti güzellikle ödemek
gerekir. Bu, Rabbımzdan bir hafifletme ve rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa onun için elem verici bir azâb vardır."[10]
İbn Abbas (r.a.) âyette belirtilen "affın, kasden Öldürmede maktulün hısımlarının diyet kabul etmeleridir. Örfe uymak ise, taleb sahibi mârufa uyar ve karşı taraf da matlûb olanı iyilik ve güzellikle öder. İşte bu, bizden öncekiler üzerine yazılan (farz kılman) hükmün hafifletilmişidir." [11]
Mezheb İmamlarının İstidlal ve İhticacları
a) Hanefîlere göre, kati (adam öldürme) beş kısma ayrılır:
1-Kat-i amd (kasden bile bile öldürmek),
2- Şibh-i amd (kasde benzer şekilde Öldürmek),
3- Hataen öldürmek,
4- Cârin mecra'1-hatâ (hakiki anlamda hata olmayıp o mecrada-cereyan eder şekilde öldürme),
5- Katlün bi-sebeb (katle sebep olmak)... -
Katl-i amd (kasden bile bile öldürmek), katilin karşısındaki kişinin bedeninin cüzlerini birbirinden ayıracak bir silâhla veya kesici şekilde olan taş, ağaç, kamış gibi maddeyle veyahut ateşle yakmak suretiyle öldürmek...
İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre ekseriya öldürmeye elverişli olan harhangi bir cisimle öldürmek de katl-i amd kapsamına girer. Mesela sivri ve kesici olmayan büyük birtaş veya kalınca bir sopayla öldürmek bu cümledendir.
Kasden öldürmenin gerektirdiği şey, büyük günah ve bir de aynen kısastır. "Aynen" kaydından maksat, maktulün velîsi kısas değil de diyet almak isterse, bu hususta katilin rızası söz konusu olur. Onun rızası alınmadan kısas diyete dönüştürülemez. İmam Şafiî'ye göre burada katilin rızası söz konusu olamaz. Maktulün velîsi isterse kısası uygulatır, isterse kısastan vazgeçip diyet alır.
Hanefîlerce de maktulün velîsinin yetkili olduğu, istediği takdirde kısastan vazgeçebileceği belirtilmiştir. Ancak diyet isteğinin geçerlik kazanması için katilin rızası alınır. [12]
Şibh-i amd (kasde benzer öldürme) ise, yukarıda belirtilen kesici, .parçalayıcı alet ve silahtan başka bir cisimle öldürmektir. Meselâ eldeki baston, küçük taş parçası, kamçı ve benzeri bir cisim bu cümledendir. Ancak aynı zamanda yumruk da bu tarife dahildir.
Böyle bir öldürme olayı da büyük günahı, keffaret ve âkile üzerine diyet-i muğallazayı gerektirir. Nitekim Kur'ân'da bu husus şöyle belirtilmektedir: "Kim bir mü'mini hataen (yanlışlıkla) öldürürse, mü'min bir köle azâd etmesi ve öldürülenin vârislerine teslim edilecek bir diyet (kan pahası) ödemesi gerekir. Meğer ki mirasçılar o diyeti sadaka olarak bağışlasınlar..." [13]
Böyle bir öldürmeden dolayı kısas gerekmez. Ancak bir organı itlaf eder şekilde cereyan ederse, o takdirde organa karşılık organ kısas olur.
Hataen öldürmek iki kısma ayrılır: Ya kasıdda hatâ veyahut fiilde hatâ... Birincisi, bir şahsı görüp onu av hayvanı sanarak öldürmesidir veyahut gördüğü kimsenin savaşan düşman askeri olduğunu zannederek öldürüp farkına varmadan kam masum bir kişinin canına kıymış olmasıdır. İkincisi ise, kendisine göre belirlediği bir hedefe atarken kurşunun veya okun bir adama isabet edip öldürmesidir. Hataen öldürmekten dolayı diyet ve keffaret gerekir. Hatâ mecrasında cereyan eden öldürmek ise, uykuda iken başka bir kişinin üzerine düşmesiyle ölüm olayının meydana gelmesidir. Bu hakiki anlamda bir hatâ değildir. Çünkü uykuda olanın hiçbir kasdı yoktur. Böyle bir kasıd olmadığına göre gerçek anlamda hatâ da söz konusu değildir. Ancak hata mecrasında cereyan eden bir durum vardır.
Bundan dolayı da hem keffaret, hem de âkile üzerine diyet gerekir,
Katle sebep olmak, kazdığı bir çukur veya kuyuya bir adamın düşüp ölmesi gibi bir olayla gerçekleşir. Bu da adam başkasının mülkünde izinsiz olarak bir çukur veya kuyu kazdığı takdirde böyledir. Kendi mülkünde bunu yapmışsa, o bakımdan ölüme sebep olduğu söz konusu olmaz.
Bu şekilde ölüme sebep olmaktan dolayı sadece âkile üzerine diyet gerekir. Keffaret gerekmez. Katle sebep olmak dışında kalan dört çeşit öldürmekten dolayı katil mirastan mahrum olur. Yani yakınlarından birini belirtilen dört çeşit öldürmeden biriyle öldürecek olursa, öldürdüğü kişiye mirasçı olma hakkım kaybeder. [14]
b) Şâfıîlere göre, canı yok edip öldüren fiil üçtür: Amd, hatâ' ve şibh-i amd... Birincisi, kasden bilerek öldürücü bir aletle veya ağır bir cisimle öldürmektir. İkincisi, kasıt olmaksızın hata ile birini öldürmektir. Üçüncüsü, kasde benzer şekilde ekseriya öldürücü olmayan bir cisimle vurup öldürmektir.
Bunlardan ancak kasden bilerek öldürücü bir cisimle vurup öldürmekten dolayı kısas gerekir. Zira bunda hem fiilde, hem de şahısta kasıt vardır. Fiil veya şahıs hususunda kasıt yoksa bu hatâ'şeklinde öldürme olur. Meselâ bir adamın üzerine kayıp düşmek suretiyle veya bir ağacı hedef alıp attığı ok veya kurşunla hataen bir adama isabet etmekle meydana gelen ölüm olayı ise hatâ kapsamına girer.
Hanı fiil, hem de şahıs kasdediierek öldürücü olmayan bir cisimle vaiur da ölüm olayı meydana gelirse, bu'kasdo benzer bir katil sayılır. Meselâ kamçı veya elindeki bastonla döverken adamın ölmesi h,u cümledendir.
Şahsın Öldürücü bir yerine iğne batırır da adam o yüzden ölürse, bu amd (kasden bilerek öldürmek) sayılır. İğnenin izi, eseri ortaya çıkmaz, fakat adam ölürse bu şibh-i amd olur. Yemeğe kasden zehir katıp bir kişinin ölmesini sağlamak da amddır. [15]
Birini Öldürmek üzere bir adamı tehdit edip zorlar da bu zorlamanın tesiri altında kalıp belirlenen şahsı öldürürse, mezhebin en zahir kavline, içtihadına göre hem zorlayan, hem de zorlanan hakkında kısas uygulanır. Kısastan vazgeçilir de diyete bağlanırsa, bu diyetin eşit şekilde ödenmesi, yani hem zorlayan, hem de zorlananın eşit biçimde ödemeleri gerekir. [16]
c) Hanbelîlere göre de haksız yere adam öldürmenin haram olduğu kitap, sünnet ve icma' ile sabit olmuştur.
Kati (adam öldürme) üç kısma ayrılır: Amd (kasden bilerek öldürücü bir âlet veya ağır bir cisimle öldürmek)," şibh-i amd (ekseriya öldürücü olmayan bir cisimle öldürmek), hata' (hedef aldığı ağaca ok •eya kurşun atarken bir adama isabet edip öldürmek) gibi...
Böylece Hanbelîlerle Şâfiîler katl'in kısımları üzerinde birleşkte ve Hanelilerden ayrılmaktadırlar.
KatFn üç kısmı olduğu Ömer, Ali (r.a.) Şa'bî, Nahaî, Katade, '..-> ..v,ıad'Ve Sevrî'den de rivayet edilmiştir. İmam Mâlik ise "şibh-i am-:ii nM-âr edip Allah'ın kitabında sadece amd ve hatâ' bulunmaktadır" diyerek katl'i iki kısımda özetlemiştir. Oysa Amr b. As (r.â.) dan yapılan r-.vâyette Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in şöyle buyurduğu belirtilmiştir; "Haberiniz olsun ki hatâ'en adanı öldürmenin diyeti şib-lı-i amd diyetidir. Kamçı ve eldeki değnekle, bastonla vurup öldürmekten dolayı, kırkı gebe olmak üzere yüz deve diyet gerekir/'
Ebû Davud'un da rivayet ettiği bu hadîs katlin kısımlarında şibh-1 amd'iı: de yer aldığı açıkça görülmektedir. [17]
TehcKâ edilip zorlanan kimsenin adam öldürmesinden dolayı kısas hem zc:--1 ayana, hem de zorlanana gerekir. Bu meselede Şâfiîlerle birleşin ;;;ted,r]er. İmam Mâlik de aynı görüş ve ictihaddadır. İmam Ebû Harıife ile İmam Muhammed'e göre, kısas ve diyet sadece tehdit edip 2oı hv/ana geretir, zorlanana değil. Çünkü Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz "cınırıetinıden hatâ', nisyan ve zorlandıkları şeyin (günahı) bağışlanmıştır*3 hu vurarak zorlanmak suretiyle işlediği cinayetten dolayı kişinin günahkâr olmayacağını belirtmiştir. [18]
Bu hadisin gerçek manâsı böyle midir? Günahın bağışlanması hukukî müeyyidenin kalkmasını gerektirir mi? Nitekim hadîste "ümmetimin hatâsı da bağışlanmıştır" buyurulmaktadır. Bununla beraber hatâen adam öldürenin diyet ödemesi kitap, sünnet ve icma' ile sabit olmuştur. O halde günahın bağışlanması hukukî cezanın kalkmasını gerektirmemektedir. Meseleye bu açıdan bakınca üç mezhebin görüş ve içtihadı ağırlık kazanmakta ve caydırıcı olma bakımından daha tesirli bulunmaktadır.
d) Mâlikîlere göre, az yukarıda belirttiğimiz gibi, kati iki kısma ayhhr: Amd ve hata'... Bu mezhebe göre şibh-i amd diye bir kati şekli yoktur. [19]
Tahliller ve Rivayetler
634 no'lu İbn Mes'ûd hadîsi sahih olup istidlal ve ihticaca salihtir. Hadîs üç sebep dışında bir adamın öldürülmesinin haram olduğunu belirtmektedir. Ancak yol kesip soygunculuk yapan eşkıya güvenlik kuvvetleriyle çatışmaya girer de teslim olmazlar ve o sebeple müsademede öldürülürlerse, bu da haklı bir sebebe dayanmaktadır. Zira güvenlik kuvvetine teslim olmayıp ateş açan eşkiya bununla karşısına çıkanları öldürmek istiyor. Aynı zamanda devletin varlığını sarsmaya yönelmiş bulunuyor.
Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın peygamberi olduğuna şehadet eden hiçbir müslümanm kanı helâl olmaz, ancak şu üç sebepten biriyle helâl olur: Evli bulunduğu veya dul kaldığı halde zina eden, kasden bilerek bir nıüslümanı öldüren ve bir de İslâm'ı terkedip mürtedd olan kimse öldürülür.
635 no'lu Hz. Aişe hadîsi iki farklı lafızlarla rivayet edilmiştir. Ebû Dâvûd ve Hâkim bunu tahrîc etmiş ve aynı zamanda sahîhle-mişlerdir.
634 no'lu hadîste "müslüman kişi" lafzı kullanılmıştır. Bundan, kâfirin kanının helâl olmasının bu üç sebepten başka sebeplere dayandığı anlaşılıyor. Ancak bu onun kanının mutlaka helâl olduğuna delâlet etmez. Bir takım sebep ve şartlar sözkonusudur.
Ayrıca hadîste "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim de Allah'ın resulü bulunduğuma şehadet eden" ifadesi, bir kişinin ancak böyle bir şehadette bulunmakla İslâm'a girmiş olabileceğine ve kendisine de ancak bu sebeple '" .üslim" denilebileceğine delâlet vardır.
Yukarıda da kısmen belirttiğimiz gibi bir müslümanm kanının ancak üç sebepten biriyle helal olacağı anlatımı tahdidi değildir. Bu sebeplerin dışında onun kanını mubah kılacak birtakım sebepler daha vardır. Yeri gelince gerekli açıklamayı yapacağız. Hadîste "cana karşı can..." anlatımından ilk anlaşılan şudur ki, köleye karşılık hür kişi, kadına karşılık erkek, kâfire karşılık müslüman kısas edilir. Zira anlatımda tahsis yok umum vardır. Ancak bundan sonraki bölümlerde bu umumu hususlandıran diğer hadîsler ve hükümlerin bulunduğu konuya açıklık getirecektir.
635 no'lu hadîste dinden çıkıp Allah ve peygamberine karşı savaş açanlara îslâmî sistem şu üç cezadan birini uygulayabilir: Öldürülmek asılmak veya sürgün edilmek. Dinden çıkan ve küfrünü açıktan izhar eden kimse, ister savaşa teşebbüs etsin isterse etmesin öldürülür. Bir de küfrünü izhar etmeden dinden çıkarak Allah'a ve Peygamberine karşı savaş açan, yeryüzünde fitne ve fesad çıkaranlar yakalandığı takdirde belirtilen üç cezadan biri uygulanır. Nitekim Kur'ân'da bu husus şöyle belirtilirken dördüncü bir ceza şekline de yer verilmektedir: "Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde fesat çıkaranların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çapraz şekilde kesilmesi veyahut (eyleştik-leri) yerden sürülmeleridir..."(649).
İslâm devleti sözü edilen âsi ve fitnecileri, bozguncu ve huzur kaçırıcıları belirtilen cezalardan biriyle cezalandırmakta serbest bırakılmış; daha çok günün şartlarına, ortalama ve suçun hacmine göre sözü edilen ceza şekillerinden birini uygulaması uygun görülmüştür.
636 no'lu Ebû Hüreyre hadîsi sahîh olup istidlal ve ihticaca sâlihtir. Hadîs, kasden adam öldürmekten dolayı iki ayrı uygulamanın söz konusu olduğuna delâlet etmektedir: Öldürülenin vârisleri veyahut baba tarafından olan yakınları kısastan vazgeçtiklerini beyân ederek fidye talebinde bulunurlar ve katil de buna rıza gösterirse kısas uygulanmaz. Ama fidye kabul etmeyip kısas yapılmasını talep ederlerse, o takdirde katilin öldürülmesi gerekir.
Bu anlatım tarzından, İslâm hukukunda kasden adam öldüreni devletin hiçbir organının ve yektilisinin affetme hakkına sahip olmadığı açık şekilde anlaşılmaktadır. Nitekim İsrâ 33. âyette bu husus açıklanmakta ve kısastan vazgeçme yetkisinin sadece maktulün velisine verildiğine işaret edilmektedir.
Böylece maktulün velîsi isterse hem kısastan, hem de diyetten vazgeçip katili affedebilir neticesi ortaya çıkıyor. Bu konuya ileride geniş yer verilecektir.
638 no'lu Ebû Şüreyh hadîsinin isnadında tedlîs ile maruf olan Muhamed b. îshak bulunuyor, O bakımdan hadîs zayıf kabul edilmiştir. Ayrıca isnadında Süfyan b. Ebî Arca' bulunuyor. Ebû Hatim bu zatın meşhur olmadığını belitmiştir. Ancak Nesâî bu anlamda bir hadîs tahrîc etmiştir ki aslı Buharî ve Müslim'de geçmektedir. İlk râvisi ise Ebû Hüreyre (r.a.) dir.
O nedenle hadîs zayıf olmasına rağmen aynı anlamda sahîh hadîslerle kuvvetlenmiş bulunuyor. .Mâide Sûresi:33
Kanı akıtılıp öldürülen ve bir organı kesilip yaralanan kimse için katil ve mütecaviz hakkında şu üç husustan birini talep etme hakkı mevcuttur: Ya kısas (misilleme) ister veya katilin baba tarafından olan yakınlarından "akle" denilen fidye talep eder veyahut katili veya mütecavizi bağışlar., Bunun ötesinde dördüncü bir hakkı ve seçeneği-yoktur. Aksi haldederhal müdahale edilerek tesirsiz dale sokulur.
Şüphesiz buradaki üç seçenek, öldürülenin vârislerine bırakılmış demektir. Bunlar ister sebep, isterse neseb yoluyla vâris olsunlar far-ketmez. Nitekim bu Ebû Hânife ile Şafiî'nin mezhebidir. İmam Zührî ile îmam Mâlik'e göre ölenin sadece asabeleri bu hakka ve yetkiye sahiptirler. [20]
İbn Sirîn'e göre, sadece nesep yoluyla vâris olanlara bu hak ve yetki verilmiştir. Aynı zamanda İmam Şafiî'ye göre, kısas ve diyet tahyîr üzere vaciptirler. Tabî bu Şafiî'nin bir kavlidir. Hilâfına da kendisinden rivayet yapıldığı bilinmektedir. İmam Mâlik, İmam Ebû Hanîfe ve ikinci bir rivayete göre İmam Şafiî'ye göre vâcib olan sadece kısastır, diyet değildir. Ancak maktulün velîsi kısastan vazgeçtiği takdirde diyet konusu ortaya çıkar.
Bu husus üzerinde hayli tartışmalar olmuş ve farklı ictihad ve görüşler ortaya çıkmıştır. Ağırlıklı olanı, öldürülenin velîsine kısastan vazgeçme yetkisi verildiği ve kısası fidyeye çevirme arzusudur. Ancak katil fidye vermeye razı olmadığı takdirde kısas aynen uygulanır. İmam Mâlik ile İmam Ebû Hanîfe'den yapılan bir rivayete göre, kısasın affe-dilmesiyle birlikte diyet de affedilmiş sayılır. [21]
Gerek Ebû Hüreyre hadîsi, gerekse Ebû Şüreyh hadîsi kısastan vazgeçildiği takdirde diyetin vâcib olacağına açık şekilde delâlet etmektedir. Nitekim Tirmizî ve İbn Mâce'nin tahricinde şu lafızlar nakledilmiştir: "Kim kasden bile bile adam öldürürse, öldürülenin velîlerine teslim edilir. Artık onlar arzu ederlerse kısas uygulanır, isterlerse akl alırlar. Yani vârislerinden kırkı gebe olmak üzere belli yaşta yüz deve alırlar..." [22]
Çıkarılan Hükümler
1-Haksız yere kasden adam öldürmenin haram olduğu ve maddî, manevî müeyyideler konularak katili cezalandırmanın vâcib bulunduğu kitap, sünnet ve icma' ile sabit olmuştur.
2-Kısas ve fidyeyi bilerek inkâr etmek küfrü gerektirir. Terki ise büyük günah sayılır. Ancak maktulün vârislerinin katili affetme hakları vardır.
3- Kati (öldürme) beş kısma ayrılır: Amd, şibh-i amd, hatâ, cârin mecra hatâ, katl-i sebebi. Bu hanefîlere göredir.
4- Hanbelî ve Şâfnlere göre, kati üç kısma ayrılır: Amd, şibh-i ımd, hatâ'... Mâlikîlere göre, iki kısma ayrılır: Amd \ ö hatâ'...
5- Kısas hükmünü hiçbir otoritenin, devlet büyüğünün, kurulun meclisin kaldırma ve affetme yektisi yoktur.
6- Kısas aynen uygulanır. Ancak katîl de razı olduğu takdirde maktulün vârisleri kısastan vazgeçip fidye alırlar. Bu, Hanefîlere göredir. Diğer mezheplere göre bu hususta katilin rızası gerekli ieğildir. Yetki bütünüyle vârislere aittir.
7- Evli olduğu veya dul bulunduğu halde zina eden kimsenin suçu sabit olduğunda zani ve zaniye katledilir.
8- İslâm dinini terkedip murtedd olan kimsenin katledilmesi vaciptir.
9- Yeryüzünde fitne ve fesad çıkarıp Allah ve Peygamberine karşı savaş açanların da katli vaciptir. Yetkili makam bunlara daha ağır ceza da uygulayabilir.
10- Şibh-i amd kapsamına giren öldürmeden dolayı kısas gerekmez, diyet-i mugallaza gerekir. Bu da yaşları belirlenmiş 40 gebe olmaz üzere yüz deveden ibarettir. Ayrıca keffaret de gerekir..
11- Diyet olarak deve bulunmadığı veya geçerli olmadığı belde ve örflerde gümüş dirhemi esas alınır ve ona göre bir para ödenir.
12- Bir organı itlaf eder şekilde tecavüzde bulunan kimsenin, denk geldiği takdirde aynı organı kısasen itlaf edilir.
13- Hatâen öldürmekten dolayida kısas gerekmez, fidye gerekir. Gümüş dirhemi olarak on bin dirhem takdir edilir. Aynı zamanda keffaret ödemek de vacip olur.
14- Katle sebep olmaktan dolayı da diyet gerekir, keffaret gerekmez.
15- Ölüme sebep olma dışında kalan dört çeşit katilden dolayı ka-Itil miras hakkını kaybeder, mahrum edilir.
16- Yemeğe kasden zehir katıp öldürmek de amd sayılır. Bundan dolayı kısas hükmü cari olur.
17- Kişinin öldürücü yerine bilerek kasden iğne ve benzeri bir maddeyi batırmak suretiyle birini öldüren kimsenin bu fiili de katl-i amd kabul edilir ve kısası gerektirir. Bu daha çok Şâfîîlere göredir.
18- Birini öldürmek için adam tehdid edilip zorlanır ve o da bu tehdide dayanamıyarak istenilen kişiyi öldürürse, hem zorlayana, hem de zorlanana kısas gerekir. Bu, Şâfiîlerle Hanbelîlere göredir.
19- Hanefîlere göre, kısas sadece tehdit edip zorlayana geretir
20- Kısası şahıslar değil devlet uygular. Maktulün vârislerin kısas hükmünü bizzat kendilerinin yerine getirmeleri ilim adamlarının çoğuna göre asla caiz değildir. Zira bu durumda kan gütme davası başlar ve devlet bir tarafa itilmiş olur.
21- Maktulün varisleri isterlerse hem kısastan, hem de diyetten vazgeçip katili affedebilirler.
22- Vârislerin katili- affetmesinden sonra tamu davası baş-latılmaz. Zira amaç hasımlığı, kan gütmeyi önlemek, banş ve huzuru sağlamaktır.
23- Yetki ve hak bütünüyle maktulün varislerine bırakıldığına göre, onlar isterlerse kısası isterlerse diyeti isterlerse affetmeyi benimserler. [23]
İnsan hayatı muhteremdir. Hayat hakkı ancak üç sebepten biriyle kalkar. O bakımdan keyfî veya birtakım kişisel çıkarlardan, düşmanlıktan kaynaklanan kin ve intikam duygusundan dolayı adam Öldüren hakkında bazı şartlar da dikkate alındıktan sonra kısas hükmü uygulanır.
Kur'an-ı Kerim'de adam öldürmenin büyük bir günah, ağır bir vebal olduğu bildirilmekle kalınmıyor, haksız sebeple bir adamı öldürmenin, bütün insanları öldürmek gibi çirkin bir cinayet ve vahşet olduğu belirtiliyor:
"Kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında veya yeryüzünde fesat çıkarmak (bozgunculuk yapma suçun) dan dolayı olmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir kişinin hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur." [1]
Diğer bir ayette de:
"Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin." [2]
"Kim de bir mü'mini kasden öldürürse onun cezası, içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona (katile) gazab etmi^, onu lanetlemiştir. Ve ona büyük bir a/ab hazırlamıştır." [3]
Böylece islam kasden adam öldüreni yalnız maddî müeyyideyle değil manevî müeyyideyle de önlemeyi planlamış, dünyada kısas hükmünü, ahirette de cehennemi hazırlamıştır. [4]
İlgili Hadisler
bn Mes'ud'den (r.a.) yapılan rivayete göre, Rasulutlah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilah olmadığına, benim de Allah'ın peygamberi olduğuma şehadet eden müslüman bir kişinin kanı ancak şu üç sebepten biriyle helal olur:
a) Evli veya dul kişinin zina fiilinde bulunması,
b) Cana karşı can (hükmünün kesin belirlenmesi),
c) Dinini terkedip (islam) cemaatinden ayrılmış olması. [5]
Hz Aişe'den (r.a.) yapılan rivayette ise şöyle buyurulmuştur: "Müslüman bir kişinin kanı ancak şu üç sebepten biriyle helal olur:
1- Evlenip bekarlıktan çıktıktan sonra zina eder,
2- İslama girip müslüman olduktan sonra kafir olur,
3- (Haksız yere kasden) bir kişiyi öldürür de o yüzden Öldürülür (ölüme mahkûm olursa)..." [6]
Diğer bir lafızla hadis aynen şöyle rivayet edilmiştir:
"Müslüman bir kişinin katli ancak şu üç haslet (sebep) ten dolayı helâl olur:
a) Evli veya dul kişi zina fiilinde bulunursa recmedilir.
b) Kasden müslüman bir adamı öldüren öldürülür.
c) İslâm'dan çıkıp azîz ve celîl olan Allah'a ve Peygamberine karşı savaşmaya kalkışan kimse öldürülür veya asılır veha-hut bulunduğu yerden (başka bir yere) sürgün edilir..." [7]
Yukarıda hadîsler, üç sebep dışında bir müslümanın kanını akıtmanın kesin yasak ve haram olduğuna, maddî ve manevî müeyyidelerle caydırıcı önlemler konulduğuna delâlet etmektedir. Ancak konu bununla tam vuzuha kavuşmuyor. Maktulun baba tarafından hısımları, yani varisleri kısas hükmünden vazgeçtikleri takdirde kısas uygulaması kalkar mı? Aşağıdaki hadîsler bu hususu açıklamakta ve konuyu tamamlar anlamda detaylı bilgi vermektedir.
Ebû Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Kimin bir adamı öldürülürse, artık o şu iki husustan birini seçmekte muhayyerdir: Ya fidye alır veyahut katilin öldürülmesini talep eder." [8]
Şurayk el-HuzâVden yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin şöyle buyurduğunu duymuştur: "Kime kan veya yaralanma dokunursa o şu üç husus arasında muhayyerdir: Ya kısas (misilleme) talep eder, ya akl (suçunun baba tarafından yakınlarının diyet ödemelerini) ister veyahut affeder... Dördüncü bir husus talebinde bulunursa, artık siz onun elini tutun (engel olun ) [9]
İbn Abbas'dan (r.a.) yapılan rivayete göre, adı geçen şu bilgiyi vermiştir: "İsrail oğullarında kısas hükmü vardı, diyet yoktu. Ce-nâb-ı Hak bu ümmete Hz. Muhammed'e'inanıp bağlanan üm-me-te) hitaben şöyle buyurdu: "Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas (eşit şekilde karşılık, misilleme) farz kılındı: Hürre hür, köleye köle, dişiye dişi... Bununla beraber kim (öldürülenin) kardeşinden az da olsa bağışlanırsa (kısas düşer); kendisine örfe uymak ve bağışlayana diyeti güzellikle ödemek
gerekir. Bu, Rabbımzdan bir hafifletme ve rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa onun için elem verici bir azâb vardır."[10]
İbn Abbas (r.a.) âyette belirtilen "affın, kasden Öldürmede maktulün hısımlarının diyet kabul etmeleridir. Örfe uymak ise, taleb sahibi mârufa uyar ve karşı taraf da matlûb olanı iyilik ve güzellikle öder. İşte bu, bizden öncekiler üzerine yazılan (farz kılman) hükmün hafifletilmişidir." [11]
Mezheb İmamlarının İstidlal ve İhticacları
a) Hanefîlere göre, kati (adam öldürme) beş kısma ayrılır:
1-Kat-i amd (kasden bile bile öldürmek),
2- Şibh-i amd (kasde benzer şekilde Öldürmek),
3- Hataen öldürmek,
4- Cârin mecra'1-hatâ (hakiki anlamda hata olmayıp o mecrada-cereyan eder şekilde öldürme),
5- Katlün bi-sebeb (katle sebep olmak)... -
Katl-i amd (kasden bile bile öldürmek), katilin karşısındaki kişinin bedeninin cüzlerini birbirinden ayıracak bir silâhla veya kesici şekilde olan taş, ağaç, kamış gibi maddeyle veyahut ateşle yakmak suretiyle öldürmek...
İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre ekseriya öldürmeye elverişli olan harhangi bir cisimle öldürmek de katl-i amd kapsamına girer. Mesela sivri ve kesici olmayan büyük birtaş veya kalınca bir sopayla öldürmek bu cümledendir.
Kasden öldürmenin gerektirdiği şey, büyük günah ve bir de aynen kısastır. "Aynen" kaydından maksat, maktulün velîsi kısas değil de diyet almak isterse, bu hususta katilin rızası söz konusu olur. Onun rızası alınmadan kısas diyete dönüştürülemez. İmam Şafiî'ye göre burada katilin rızası söz konusu olamaz. Maktulün velîsi isterse kısası uygulatır, isterse kısastan vazgeçip diyet alır.
Hanefîlerce de maktulün velîsinin yetkili olduğu, istediği takdirde kısastan vazgeçebileceği belirtilmiştir. Ancak diyet isteğinin geçerlik kazanması için katilin rızası alınır. [12]
Şibh-i amd (kasde benzer öldürme) ise, yukarıda belirtilen kesici, .parçalayıcı alet ve silahtan başka bir cisimle öldürmektir. Meselâ eldeki baston, küçük taş parçası, kamçı ve benzeri bir cisim bu cümledendir. Ancak aynı zamanda yumruk da bu tarife dahildir.
Böyle bir öldürme olayı da büyük günahı, keffaret ve âkile üzerine diyet-i muğallazayı gerektirir. Nitekim Kur'ân'da bu husus şöyle belirtilmektedir: "Kim bir mü'mini hataen (yanlışlıkla) öldürürse, mü'min bir köle azâd etmesi ve öldürülenin vârislerine teslim edilecek bir diyet (kan pahası) ödemesi gerekir. Meğer ki mirasçılar o diyeti sadaka olarak bağışlasınlar..." [13]
Böyle bir öldürmeden dolayı kısas gerekmez. Ancak bir organı itlaf eder şekilde cereyan ederse, o takdirde organa karşılık organ kısas olur.
Hataen öldürmek iki kısma ayrılır: Ya kasıdda hatâ veyahut fiilde hatâ... Birincisi, bir şahsı görüp onu av hayvanı sanarak öldürmesidir veyahut gördüğü kimsenin savaşan düşman askeri olduğunu zannederek öldürüp farkına varmadan kam masum bir kişinin canına kıymış olmasıdır. İkincisi ise, kendisine göre belirlediği bir hedefe atarken kurşunun veya okun bir adama isabet edip öldürmesidir. Hataen öldürmekten dolayı diyet ve keffaret gerekir. Hatâ mecrasında cereyan eden öldürmek ise, uykuda iken başka bir kişinin üzerine düşmesiyle ölüm olayının meydana gelmesidir. Bu hakiki anlamda bir hatâ değildir. Çünkü uykuda olanın hiçbir kasdı yoktur. Böyle bir kasıd olmadığına göre gerçek anlamda hatâ da söz konusu değildir. Ancak hata mecrasında cereyan eden bir durum vardır.
Bundan dolayı da hem keffaret, hem de âkile üzerine diyet gerekir,
Katle sebep olmak, kazdığı bir çukur veya kuyuya bir adamın düşüp ölmesi gibi bir olayla gerçekleşir. Bu da adam başkasının mülkünde izinsiz olarak bir çukur veya kuyu kazdığı takdirde böyledir. Kendi mülkünde bunu yapmışsa, o bakımdan ölüme sebep olduğu söz konusu olmaz.
Bu şekilde ölüme sebep olmaktan dolayı sadece âkile üzerine diyet gerekir. Keffaret gerekmez. Katle sebep olmak dışında kalan dört çeşit öldürmekten dolayı katil mirastan mahrum olur. Yani yakınlarından birini belirtilen dört çeşit öldürmeden biriyle öldürecek olursa, öldürdüğü kişiye mirasçı olma hakkım kaybeder. [14]
b) Şâfıîlere göre, canı yok edip öldüren fiil üçtür: Amd, hatâ' ve şibh-i amd... Birincisi, kasden bilerek öldürücü bir aletle veya ağır bir cisimle öldürmektir. İkincisi, kasıt olmaksızın hata ile birini öldürmektir. Üçüncüsü, kasde benzer şekilde ekseriya öldürücü olmayan bir cisimle vurup öldürmektir.
Bunlardan ancak kasden bilerek öldürücü bir cisimle vurup öldürmekten dolayı kısas gerekir. Zira bunda hem fiilde, hem de şahısta kasıt vardır. Fiil veya şahıs hususunda kasıt yoksa bu hatâ'şeklinde öldürme olur. Meselâ bir adamın üzerine kayıp düşmek suretiyle veya bir ağacı hedef alıp attığı ok veya kurşunla hataen bir adama isabet etmekle meydana gelen ölüm olayı ise hatâ kapsamına girer.
Hanı fiil, hem de şahıs kasdediierek öldürücü olmayan bir cisimle vaiur da ölüm olayı meydana gelirse, bu'kasdo benzer bir katil sayılır. Meselâ kamçı veya elindeki bastonla döverken adamın ölmesi h,u cümledendir.
Şahsın Öldürücü bir yerine iğne batırır da adam o yüzden ölürse, bu amd (kasden bilerek öldürmek) sayılır. İğnenin izi, eseri ortaya çıkmaz, fakat adam ölürse bu şibh-i amd olur. Yemeğe kasden zehir katıp bir kişinin ölmesini sağlamak da amddır. [15]
Birini Öldürmek üzere bir adamı tehdit edip zorlar da bu zorlamanın tesiri altında kalıp belirlenen şahsı öldürürse, mezhebin en zahir kavline, içtihadına göre hem zorlayan, hem de zorlanan hakkında kısas uygulanır. Kısastan vazgeçilir de diyete bağlanırsa, bu diyetin eşit şekilde ödenmesi, yani hem zorlayan, hem de zorlananın eşit biçimde ödemeleri gerekir. [16]
c) Hanbelîlere göre de haksız yere adam öldürmenin haram olduğu kitap, sünnet ve icma' ile sabit olmuştur.
Kati (adam öldürme) üç kısma ayrılır: Amd (kasden bilerek öldürücü bir âlet veya ağır bir cisimle öldürmek)," şibh-i amd (ekseriya öldürücü olmayan bir cisimle öldürmek), hata' (hedef aldığı ağaca ok •eya kurşun atarken bir adama isabet edip öldürmek) gibi...
Böylece Hanbelîlerle Şâfiîler katl'in kısımları üzerinde birleşkte ve Hanelilerden ayrılmaktadırlar.
KatFn üç kısmı olduğu Ömer, Ali (r.a.) Şa'bî, Nahaî, Katade, '..-> ..v,ıad'Ve Sevrî'den de rivayet edilmiştir. İmam Mâlik ise "şibh-i am-:ii nM-âr edip Allah'ın kitabında sadece amd ve hatâ' bulunmaktadır" diyerek katl'i iki kısımda özetlemiştir. Oysa Amr b. As (r.â.) dan yapılan r-.vâyette Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in şöyle buyurduğu belirtilmiştir; "Haberiniz olsun ki hatâ'en adanı öldürmenin diyeti şib-lı-i amd diyetidir. Kamçı ve eldeki değnekle, bastonla vurup öldürmekten dolayı, kırkı gebe olmak üzere yüz deve diyet gerekir/'
Ebû Davud'un da rivayet ettiği bu hadîs katlin kısımlarında şibh-1 amd'iı: de yer aldığı açıkça görülmektedir. [17]
TehcKâ edilip zorlanan kimsenin adam öldürmesinden dolayı kısas hem zc:--1 ayana, hem de zorlanana gerekir. Bu meselede Şâfiîlerle birleşin ;;;ted,r]er. İmam Mâlik de aynı görüş ve ictihaddadır. İmam Ebû Harıife ile İmam Muhammed'e göre, kısas ve diyet sadece tehdit edip 2oı hv/ana geretir, zorlanana değil. Çünkü Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz "cınırıetinıden hatâ', nisyan ve zorlandıkları şeyin (günahı) bağışlanmıştır*3 hu vurarak zorlanmak suretiyle işlediği cinayetten dolayı kişinin günahkâr olmayacağını belirtmiştir. [18]
Bu hadisin gerçek manâsı böyle midir? Günahın bağışlanması hukukî müeyyidenin kalkmasını gerektirir mi? Nitekim hadîste "ümmetimin hatâsı da bağışlanmıştır" buyurulmaktadır. Bununla beraber hatâen adam öldürenin diyet ödemesi kitap, sünnet ve icma' ile sabit olmuştur. O halde günahın bağışlanması hukukî cezanın kalkmasını gerektirmemektedir. Meseleye bu açıdan bakınca üç mezhebin görüş ve içtihadı ağırlık kazanmakta ve caydırıcı olma bakımından daha tesirli bulunmaktadır.
d) Mâlikîlere göre, az yukarıda belirttiğimiz gibi, kati iki kısma ayhhr: Amd ve hata'... Bu mezhebe göre şibh-i amd diye bir kati şekli yoktur. [19]
Tahliller ve Rivayetler
634 no'lu İbn Mes'ûd hadîsi sahih olup istidlal ve ihticaca salihtir. Hadîs üç sebep dışında bir adamın öldürülmesinin haram olduğunu belirtmektedir. Ancak yol kesip soygunculuk yapan eşkıya güvenlik kuvvetleriyle çatışmaya girer de teslim olmazlar ve o sebeple müsademede öldürülürlerse, bu da haklı bir sebebe dayanmaktadır. Zira güvenlik kuvvetine teslim olmayıp ateş açan eşkiya bununla karşısına çıkanları öldürmek istiyor. Aynı zamanda devletin varlığını sarsmaya yönelmiş bulunuyor.
Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın peygamberi olduğuna şehadet eden hiçbir müslümanm kanı helâl olmaz, ancak şu üç sebepten biriyle helâl olur: Evli bulunduğu veya dul kaldığı halde zina eden, kasden bilerek bir nıüslümanı öldüren ve bir de İslâm'ı terkedip mürtedd olan kimse öldürülür.
635 no'lu Hz. Aişe hadîsi iki farklı lafızlarla rivayet edilmiştir. Ebû Dâvûd ve Hâkim bunu tahrîc etmiş ve aynı zamanda sahîhle-mişlerdir.
634 no'lu hadîste "müslüman kişi" lafzı kullanılmıştır. Bundan, kâfirin kanının helâl olmasının bu üç sebepten başka sebeplere dayandığı anlaşılıyor. Ancak bu onun kanının mutlaka helâl olduğuna delâlet etmez. Bir takım sebep ve şartlar sözkonusudur.
Ayrıca hadîste "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim de Allah'ın resulü bulunduğuma şehadet eden" ifadesi, bir kişinin ancak böyle bir şehadette bulunmakla İslâm'a girmiş olabileceğine ve kendisine de ancak bu sebeple '" .üslim" denilebileceğine delâlet vardır.
Yukarıda da kısmen belirttiğimiz gibi bir müslümanm kanının ancak üç sebepten biriyle helal olacağı anlatımı tahdidi değildir. Bu sebeplerin dışında onun kanını mubah kılacak birtakım sebepler daha vardır. Yeri gelince gerekli açıklamayı yapacağız. Hadîste "cana karşı can..." anlatımından ilk anlaşılan şudur ki, köleye karşılık hür kişi, kadına karşılık erkek, kâfire karşılık müslüman kısas edilir. Zira anlatımda tahsis yok umum vardır. Ancak bundan sonraki bölümlerde bu umumu hususlandıran diğer hadîsler ve hükümlerin bulunduğu konuya açıklık getirecektir.
635 no'lu hadîste dinden çıkıp Allah ve peygamberine karşı savaş açanlara îslâmî sistem şu üç cezadan birini uygulayabilir: Öldürülmek asılmak veya sürgün edilmek. Dinden çıkan ve küfrünü açıktan izhar eden kimse, ister savaşa teşebbüs etsin isterse etmesin öldürülür. Bir de küfrünü izhar etmeden dinden çıkarak Allah'a ve Peygamberine karşı savaş açan, yeryüzünde fitne ve fesad çıkaranlar yakalandığı takdirde belirtilen üç cezadan biri uygulanır. Nitekim Kur'ân'da bu husus şöyle belirtilirken dördüncü bir ceza şekline de yer verilmektedir: "Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde fesat çıkaranların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çapraz şekilde kesilmesi veyahut (eyleştik-leri) yerden sürülmeleridir..."(649).
İslâm devleti sözü edilen âsi ve fitnecileri, bozguncu ve huzur kaçırıcıları belirtilen cezalardan biriyle cezalandırmakta serbest bırakılmış; daha çok günün şartlarına, ortalama ve suçun hacmine göre sözü edilen ceza şekillerinden birini uygulaması uygun görülmüştür.
636 no'lu Ebû Hüreyre hadîsi sahîh olup istidlal ve ihticaca sâlihtir. Hadîs, kasden adam öldürmekten dolayı iki ayrı uygulamanın söz konusu olduğuna delâlet etmektedir: Öldürülenin vârisleri veyahut baba tarafından olan yakınları kısastan vazgeçtiklerini beyân ederek fidye talebinde bulunurlar ve katil de buna rıza gösterirse kısas uygulanmaz. Ama fidye kabul etmeyip kısas yapılmasını talep ederlerse, o takdirde katilin öldürülmesi gerekir.
Bu anlatım tarzından, İslâm hukukunda kasden adam öldüreni devletin hiçbir organının ve yektilisinin affetme hakkına sahip olmadığı açık şekilde anlaşılmaktadır. Nitekim İsrâ 33. âyette bu husus açıklanmakta ve kısastan vazgeçme yetkisinin sadece maktulün velisine verildiğine işaret edilmektedir.
Böylece maktulün velîsi isterse hem kısastan, hem de diyetten vazgeçip katili affedebilir neticesi ortaya çıkıyor. Bu konuya ileride geniş yer verilecektir.
638 no'lu Ebû Şüreyh hadîsinin isnadında tedlîs ile maruf olan Muhamed b. îshak bulunuyor, O bakımdan hadîs zayıf kabul edilmiştir. Ayrıca isnadında Süfyan b. Ebî Arca' bulunuyor. Ebû Hatim bu zatın meşhur olmadığını belitmiştir. Ancak Nesâî bu anlamda bir hadîs tahrîc etmiştir ki aslı Buharî ve Müslim'de geçmektedir. İlk râvisi ise Ebû Hüreyre (r.a.) dir.
O nedenle hadîs zayıf olmasına rağmen aynı anlamda sahîh hadîslerle kuvvetlenmiş bulunuyor. .Mâide Sûresi:33
Kanı akıtılıp öldürülen ve bir organı kesilip yaralanan kimse için katil ve mütecaviz hakkında şu üç husustan birini talep etme hakkı mevcuttur: Ya kısas (misilleme) ister veya katilin baba tarafından olan yakınlarından "akle" denilen fidye talep eder veyahut katili veya mütecavizi bağışlar., Bunun ötesinde dördüncü bir hakkı ve seçeneği-yoktur. Aksi haldederhal müdahale edilerek tesirsiz dale sokulur.
Şüphesiz buradaki üç seçenek, öldürülenin vârislerine bırakılmış demektir. Bunlar ister sebep, isterse neseb yoluyla vâris olsunlar far-ketmez. Nitekim bu Ebû Hânife ile Şafiî'nin mezhebidir. İmam Zührî ile îmam Mâlik'e göre ölenin sadece asabeleri bu hakka ve yetkiye sahiptirler. [20]
İbn Sirîn'e göre, sadece nesep yoluyla vâris olanlara bu hak ve yetki verilmiştir. Aynı zamanda İmam Şafiî'ye göre, kısas ve diyet tahyîr üzere vaciptirler. Tabî bu Şafiî'nin bir kavlidir. Hilâfına da kendisinden rivayet yapıldığı bilinmektedir. İmam Mâlik, İmam Ebû Hanîfe ve ikinci bir rivayete göre İmam Şafiî'ye göre vâcib olan sadece kısastır, diyet değildir. Ancak maktulün velîsi kısastan vazgeçtiği takdirde diyet konusu ortaya çıkar.
Bu husus üzerinde hayli tartışmalar olmuş ve farklı ictihad ve görüşler ortaya çıkmıştır. Ağırlıklı olanı, öldürülenin velîsine kısastan vazgeçme yetkisi verildiği ve kısası fidyeye çevirme arzusudur. Ancak katil fidye vermeye razı olmadığı takdirde kısas aynen uygulanır. İmam Mâlik ile İmam Ebû Hanîfe'den yapılan bir rivayete göre, kısasın affe-dilmesiyle birlikte diyet de affedilmiş sayılır. [21]
Gerek Ebû Hüreyre hadîsi, gerekse Ebû Şüreyh hadîsi kısastan vazgeçildiği takdirde diyetin vâcib olacağına açık şekilde delâlet etmektedir. Nitekim Tirmizî ve İbn Mâce'nin tahricinde şu lafızlar nakledilmiştir: "Kim kasden bile bile adam öldürürse, öldürülenin velîlerine teslim edilir. Artık onlar arzu ederlerse kısas uygulanır, isterlerse akl alırlar. Yani vârislerinden kırkı gebe olmak üzere belli yaşta yüz deve alırlar..." [22]
Çıkarılan Hükümler
1-Haksız yere kasden adam öldürmenin haram olduğu ve maddî, manevî müeyyideler konularak katili cezalandırmanın vâcib bulunduğu kitap, sünnet ve icma' ile sabit olmuştur.
2-Kısas ve fidyeyi bilerek inkâr etmek küfrü gerektirir. Terki ise büyük günah sayılır. Ancak maktulün vârislerinin katili affetme hakları vardır.
3- Kati (öldürme) beş kısma ayrılır: Amd, şibh-i amd, hatâ, cârin mecra hatâ, katl-i sebebi. Bu hanefîlere göredir.
4- Hanbelî ve Şâfnlere göre, kati üç kısma ayrılır: Amd, şibh-i ımd, hatâ'... Mâlikîlere göre, iki kısma ayrılır: Amd \ ö hatâ'...
5- Kısas hükmünü hiçbir otoritenin, devlet büyüğünün, kurulun meclisin kaldırma ve affetme yektisi yoktur.
6- Kısas aynen uygulanır. Ancak katîl de razı olduğu takdirde maktulün vârisleri kısastan vazgeçip fidye alırlar. Bu, Hanefîlere göredir. Diğer mezheplere göre bu hususta katilin rızası gerekli ieğildir. Yetki bütünüyle vârislere aittir.
7- Evli olduğu veya dul bulunduğu halde zina eden kimsenin suçu sabit olduğunda zani ve zaniye katledilir.
8- İslâm dinini terkedip murtedd olan kimsenin katledilmesi vaciptir.
9- Yeryüzünde fitne ve fesad çıkarıp Allah ve Peygamberine karşı savaş açanların da katli vaciptir. Yetkili makam bunlara daha ağır ceza da uygulayabilir.
10- Şibh-i amd kapsamına giren öldürmeden dolayı kısas gerekmez, diyet-i mugallaza gerekir. Bu da yaşları belirlenmiş 40 gebe olmaz üzere yüz deveden ibarettir. Ayrıca keffaret de gerekir..
11- Diyet olarak deve bulunmadığı veya geçerli olmadığı belde ve örflerde gümüş dirhemi esas alınır ve ona göre bir para ödenir.
12- Bir organı itlaf eder şekilde tecavüzde bulunan kimsenin, denk geldiği takdirde aynı organı kısasen itlaf edilir.
13- Hatâen öldürmekten dolayida kısas gerekmez, fidye gerekir. Gümüş dirhemi olarak on bin dirhem takdir edilir. Aynı zamanda keffaret ödemek de vacip olur.
14- Katle sebep olmaktan dolayı da diyet gerekir, keffaret gerekmez.
15- Ölüme sebep olma dışında kalan dört çeşit katilden dolayı ka-Itil miras hakkını kaybeder, mahrum edilir.
16- Yemeğe kasden zehir katıp öldürmek de amd sayılır. Bundan dolayı kısas hükmü cari olur.
17- Kişinin öldürücü yerine bilerek kasden iğne ve benzeri bir maddeyi batırmak suretiyle birini öldüren kimsenin bu fiili de katl-i amd kabul edilir ve kısası gerektirir. Bu daha çok Şâfîîlere göredir.
18- Birini öldürmek için adam tehdid edilip zorlanır ve o da bu tehdide dayanamıyarak istenilen kişiyi öldürürse, hem zorlayana, hem de zorlanana kısas gerekir. Bu, Şâfiîlerle Hanbelîlere göredir.
19- Hanefîlere göre, kısas sadece tehdit edip zorlayana geretir
20- Kısası şahıslar değil devlet uygular. Maktulün vârislerin kısas hükmünü bizzat kendilerinin yerine getirmeleri ilim adamlarının çoğuna göre asla caiz değildir. Zira bu durumda kan gütme davası başlar ve devlet bir tarafa itilmiş olur.
21- Maktulün varisleri isterlerse hem kısastan, hem de diyetten vazgeçip katili affedebilirler.
22- Vârislerin katili- affetmesinden sonra tamu davası baş-latılmaz. Zira amaç hasımlığı, kan gütmeyi önlemek, banş ve huzuru sağlamaktır.
23- Yetki ve hak bütünüyle maktulün varislerine bırakıldığına göre, onlar isterlerse kısası isterlerse diyeti isterlerse affetmeyi benimserler. [23]