- Kasame

Adsense kodları


Kasame

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
neslinur
Sat 31 July 2010, 04:39 am GMT +0200
Kasame
 


Kasame yemin ve yemin ettirme anlamına gelen hukukî bir terim-der. Bir mahalle veya semt veyahut bir köyde faili meçhul bir öldürme olayından dolayı o mahalle veya semet veyahut köyden maktulün katil­inin kim olduğu sorulur. Olumlu cevap alınmadığında aralarından elli kişi seçilerek "onu öldürmediklerine ve katilini de bilmediklerine dair yemin ettirilir. Hepsi yemin edince maktulün diyeti o mahalle veya o semtte sakin olanlara ödettirilir.

Bu tür Öldürme olaylarında kasame cihetine gidilmesinin birçok sebep ve hikmetleri vardır. Onları kısaca şöyle maddeleştirip özetliyebiliriz:

a) Katilin tesbitini kolaylaştırmak,

b) Dökülen kanın yerde kalmamasını ve kan gütme dâvasının hortlamamasmı sağlamak,

c) Toplumu suçlular hakkında uyanık ve duyarlı kılmak, otokont­rolü gerçekleştirmek,

d) Olaya şahit olanları şahitliğe bir bakıma mecbur tutmak,

e) Haksız yere insan öldürmenin affedilir bir suç olmadığını herke­si inandırmak ve bu konuda İslâm'ın müsamaha göstermiyeceğini  ke­sin biçimde göstermek ... [129]

 

Konuyla İlgili Hadisler
 

Ebû Seleme' b. Abdirrahman'dan ve Süleyman b. Yesar'dan, o da ashab-ı kiramdan bir adamdan rivayet etmiştir: "Şüphesiz ki Pey­gamber (s.a.v.) Efendimiz kasameyi cahiliye devrinden sürüp gelen hal (uygulama) üzerine (bazı istisna ve düzenlemelerle) takrir edip benimsemiştir." [130]

Sehl b. Ebl Hesmete'den yapılan rivayete göre, adı geçen diyor ki: Abdullajn b. Sehl ile Muhayyise b. Mes'ûd Hayber'e gittiler ki o günlerde hayber halkıyla sulh anlaşması yapılmış bulunuyor­du... Bu iki arkadaş bir süre birbirlerinden ayrıldılar. Derken Muhayyise (bir süre sonraX döndüğünde Abdullah b. Sehl'i kanına bulanmış bir halde öldürülmüş olarak buldu. Onu orada defnettikten sonra Medine'ye döndü. Bunun üzerine Abdurrah-man b. Sehl, Muhayyise ve" Huveyyise b. Mes'ud Peygamber (s.a.v.) Efendimize başvurdular. Önce Abdurrahman konuşmak istedi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz "Yaşı büyük, büyük olan konuşsun!..." diyerek uyarıda bulundu. Zira Abdur-rahman o toplulukta en rahat konuşabilen bir kişi idi. Emr-i Rasûl üzerine |o sustu ve diğer iki kişi konuştu. Peygamber (s.a.v,) on­lara: "Yemin edip katilinizden (veya Öldürülen arkadaşınızın adına) -kısas veya diyet hakkına müstehik olmak ister misiniz-" diye sordu. Onlar da: "Nasıl yemin ederiz ki biz ne olaya şahit olduk, ne de-gödük" diye cevap verdiler. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "O halde yahudiler elli yemin edip sizi yeminden kurtarıp kenâilerini cinayetten kurtarıp uzak tutabilirler" buy­urdu. Onlar: "Biz kâfir bir kavmin yeminlerini nasıl tutup ala­biliriz" idiye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) onlarmidiyetini yanından (beytülmaldan) karşıladı." [131]

Diğer bir rivayette ise şöyle denilmektedir:

"Resûlüİlah (s.a.v.) Efendimiz: Sizden elli kişi, yahudi-lerdenibir adamın katil olduğuna yemin eder de o kişi olduğu gibi size teslim edilir..." diye teklifte bulundu. Onlar da: "Şahid olmadığımız bîr durum, nasıl yemin edebiliriz?" diye cevap ver­diler. Efendimiz onlara: "O halde yahudilerden elli kişi yemin. eder de; sizin (kati isnadınızdan) kendilerim berî (uzak) tutarlar  (ne dersiniz?)" diye sordu. Onlar: "Ya Resûlallah! Yahudiler kâfir bir kavimdirler..." diye cevap verdiler. [132]

Başka bir rivayette ise hadîs şu lafızlarla rivayet edilmiştir;

"Resûlüİlah (s.a.v.) Efendimiz onlara: "Katilin adını belir­lersiniz, sonra da onun katil olduğuna dair elli yeminde bulu­nursunuz. Sonra da onu size teslim ederiz" buyurdu.

Diğer bir lafızla da şöyle denilmiştir: "Beyyine getirirsiniz, kâtil'in kim olduğunu o beyyine ile isbatlarsınız" buyurdu. On­lar da: "Bizim beyyinemiz yoktur" diye cevap verdiler. Peygam­ber (s.a.v.) bu defa onlara: "O halde yahudiler (berî olduklarına dair) yemin ederler..." buyurdu. Onlar da: "Biz yahudilerin ye­minine razı olmayız" dediler. Bunun üzerine Resûlüİlah (s.a.v.) Efendimiz onun kanının heder olmasına gönlü razı olmadı ve diyet olarak zekât develerinden yüz tane verdi." [133]

 

Müctehidlerin Görüş, İstidlal ve İhticacları
 

a) Hanefîlere göre, kasame, bir mahalle, semt veya köyde öldürülmüş bir kişiye rastlanır da faili meçhul olursa, o taktirde o ma­halle veyahut semt veyahut köy halkından elli tane seçilerek onu Öldürmediğine ve öldüren kimseyi de bilmediğine dair bir bir Allah ile yemin etmesidir. Elli kişi bulunmadığı taktirde mevcut kişilere elliyi dolduruncaya kadar tekrar tekrar yemin ettirilir. Yemin ettirilen kişilerin ise ergen, aklı başında ve hür olması şarttır.

Bulunan maktulün de vücudunda silah veya öldürücü bir aletin izinin olması veyahut boğulduğunu gösteren "boğazında bir belirtinin gözükmesi gerekir. Kısacası bir tarafından öldürüldüğünü gösteren bir­takım alâmetlerin, izlerin bulunması söz konusudur.

Öldürülen kişinin velîsi o semt veya mahalle halkının onu öldürdüğünü iddia eder ve fakat bunu isbat edecek beyyine getiremez­se, o taktirde o semt veya mahalle halkından belirtilen evsafta elli kişiye Allah adına yemin ettirilir. Hiç kimse Öldürmeyi kabul etmez ve öldürmediğine, Öldüren kimseyi de bilmediğine dair yemin ederse o tak­tirde kısas uygulanmaz diyet alınır.

Bunun gibi üzerinde darp izi veya boğma belirtisi bulunan hilkati tam bir ceninden dolayı da aynı işleme baş vurulur.

Sözü edilen  elli veya daha az kişiden biri yemin etmekten kaçınırsa, yemin edinceye kadar hapsedilir.

Öldürülünen velisi o semtin veya mahallenin halkı değil de onlar­dan başkasının öldürdüğünü iddia ederse artık onlardan kasame hük­mü düşer, yani uygulanmaz. O semt veya mahalle halkının da öldürü­len kişinin başkaları tarafından öldürüldüğüne dair şehadette bulun-imaları kabul edilmez. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre şahitlikleri kabul edilir. Zira velînin onların onu öldürmediğine başka-i larmm bu fiili eşlediğine dair iddiası o mahalle veya semt halkını berî kılıp temize çıkarmış oluyor. O bakımdan şahitliklerine itibar edilir.

Kasame hususunda çocuk, deli, köle ve kadın yemin ettirilmez. Bir semt veya-mahalle veyahut köyde öldürülmüş olan kişinin gövdesinin yarısından fazlasına veya yarısıyla birlikte başına rast­lanırsa, kasame uygulanır. Gövdesinin az bir kısmına veya eline, ayağına, sadece başına rastlanırsa kasame uygulanmaz.

Maktulün bir hayvan üzerine bağlanıp bir adam tarafından bir ta­rafa çekip götürüldüğü görüldüğünde, kısas uygulanmaz, ancak diyet uygulanır ve hayvanı sürüp götüren adamın akilesinden alınır.

Hayvanı birkaç kişi sürüp götürüyorsa, artık diyet onlara gerekir, yani kaç kişüerse, diyet onlara eşit şekilde taksimen ödetilir.

Adam kendi evinde öldürülmüş bir halde bulunursa, onun. diyeti akilesi tarafından karşılanır. îmameyn.e göre birşey gerekmez.

Maktul bir adamın evinde bulunursa, ona kasame, akilesi üzerine de diyet gerekir.

Kasame sadece mülk sahipleri üzerine gerekir. Kiracılar ve misa­firlere gerekmez. İmam Ebû Yusuf a göre, hem mülk sahiplerine, hem de kiracılara gerekir.

Maktul bir gemide bulunursa, kasame gemidekiler üzerine gere­kir. Bir semtin cami veya mescidinde rastlanırsa, o semt veya mahalle üzerine gerekir. [134]

Böylece Hanefî fukahası kasame konusunu hadîslerin ve uygu­lamaların ışığı altında inceleyip yukarıdaki hükümleri ortaya çıkarmışlar ve şüpheleri giderecek ölçüde bir açıklık getirmişlerdir.

b) Şâfiîlere göre, kasame, katilin velîleri üzerine taksim edilen yeminden ibarettir. Ancak bunun birtakım şartları vardır:

1. Maktulün velîsi katilin kim olduğunu iddia ettiğinde kati cinay­etini kasden mi, hatâen mi, tek başına mı, yoksa birkaç kişiyle müşterek mi yaptıklarını açıklayıp detaylı bilgi vermesi şarttır.

2. Sadece "kardeşimin katili falandır" diye iddia eder, ama bir açıklama getiremezse, hâkim müddea aleyhi çağırıp nasıl ne maksatla öldürdüğünü sorar ve açıklamasını ister.

3. Kimin öldürdüğünü ismen belirlemesi şarttır. Sadece "bunlardan biri Öldürdü" demesi yeterli değildir. Bu durumda o toplu­luk müddeinin iddiasını red ve inkâr ederlerse o takdirde en sahîh kav­le göre, hâkim onlara yemin ettirir.

4. Müddei olan (hak iddia eden) velinin akıl ve baliğ olması şarttır! O bakımdan çocuk ve delinin iddiası dinlenmez.

Veli, bir şahsın yalnız başına öldürdüğünü iddia ettikten sonra bir başkasının öldürdüğünü iddiaya başlarsa artık onun iddiası dinlenmez. Ayni şekilde veli önce belirlediği şahsın kendi kardeşini kasden bilerek öldürdüğünü iddia eder ve arkasından hataen öldürdüğünü veya Ölümüne sebep- olduğunu söylerse iddiası dinlenmez. Ancak bu durum­da dâvanın aslı düşmez.

Kasame ancak bir semt veya mahallede öldürülmüş olduğuna dair birtakım alâmetlerin mevcudiyetiyle sabit olur. Zira bu husustaki alâmet müddeinin (hak iddia edenin) doğruluğuna delâlet teşkil eder. Meselâ öldürülene düşman oldukları bilinen bir mahalle, veya kasa­banın bir semtinde rastlanması veya maktul bulunduğunda çevresin­den bir cemaatin ayrılıp uzaklaştıkları görülmesi birer alâmettir. Aynı zamanda âdil bir adamın şehadeti de bir alâmet sayılır. Aynı zamanda kölelerin ve kadınların da şehadeti birer alâmet olarak dikkate alınır. Bunun gibi fasıkların, çocukların ve kâfirlerin de bu husustaki sözleri birer alâmet sayılır.

Bir alâmet görüldüğü halde maktulün kızlarından biri "babamı falan kişi öldürdü" diye iddia eder, diğer kızı ise onu yalanlarsa, alâmet hükümsüz kalır.

Bir organın kesilmesi veya malın itlafından dolayı kasame hükmü uygulanmaz.

Müddei (hak iddia eden) iddiasını ortaya atınca, başka bir heyyine ortaya koyamadığı takdirde elli defa yemin eder. Bu yeminlerin fasılasız yapılması şart değildir. Yemin ederken bayılır veya cinnet geti­rirse, kendine gelince kaldığı yerden devam eder. Adam yemini tamam­lamadan ölürse kalanını vârisleri tamamlamaz. En sahîh kavi de bu­dur. Ama maktulün birden fazla vârisi bulunursa, o elli yemin irs hükmüne ve kuralına göre onlar arasında taksim edilir, her biri ken­dine düşen sayı nisbetinde yemin eder. Biri yemin etmeden kaçınırsa, diğeri tamamlar.

Varislerden biri veya birkaçı hazır olmazsa, hazır olan payı nisbe­tinde yemin eder. Hazır olmayanlar adına da yemin ettirilir. Bundan kaçındığı takdirde hazır olmayanların gelmesi beklenir. [135]

c) Hanbelîlere göre de kasame, kati davasında mükerrer ye­mine delâlet eden bir terimdir.

Bir yer, bir semt veya mahallede ölmüş halde olan bir adama rast­landığında onun velîsi veya velîleri, aralarında düşmanlık bulunmayan ve ölü olarak bulunan kişi üzerinde öldürüldüğüne dair bir belirtiye de tesadüf edilmeyen kimsenin bulunduğu semtin halkı tarafından öldü­rüldüğünü idda eder ve buna dair beyyİne getiremezse diğer davalar gibi sonuca bağlanır. Ama velî veya velîlerin iddiaları doğrultusunda beyyineleri olursa ona göre hükmedilir. Aksi halde iddiayı reddedene yemin teklif edilir ve berî olduğuna veya olduklarına dair yemin eder­lerse dava düşer. İmam mâlik'in de göreş ve içtihadı böyledir. Çünkü islâm hukukunda genel kaidelerden biri de şudur: Beyyine müddeiye (hak iddia edene), yemin de müddea aleyhe (iddia olunana) gerekir. İddia eden velî veya velîler beyyine ortaya koyamadıkları takdirde müddea aleyh olan kimse veya kimselerin yemin etmeleri gerekir. Berî olduklarına dair yemin ederlerse dava düşer, Zira beraet-i zimmet asıldır.

O bakımdan muayyen (belli) olmayan bir suç zanlısı hakkındaki tlava dinlenmez. Suç zanlısının berî olduğu asıldır. Ancak müddei (iddiacı) beyyine, iki şahit getirdiği takdirde suç sübut bulur.

Bunun gibi haklarında dava açılanlar bir semt, bir mahalle halkı ise veya muayyen olmayan biri ise dava dinlenmez. Hatta İmam Ah-med'den yapılan iki rivayetten birine göre, velî kati iddiasında bulunur ve fakat o semt veya mahalle ve toplulukla aralarında bir düşmanlık bulunmaz, ölü olarak bulunan kişi üzerinde de öldürüldüğüne dair bir iz ve alâmete rastlanmazsa, hiçbir hüküm verilmez ve dava kendi­liğinden düşer. Diğer rivayete göre, yemin teklîf edilir. İmam Şafiî de aynı görüştedir ve sahîh olan da budur. [136]

Ancak Sehl hadîsi ile Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği hadîs faili meçhul kati olayında davacı olan velîlerin katili belirleyip onun öldürdüğüne dair yemin etmeleri veyahut elli yemini bulacak şekilde mükerrer yeminde bulunmaları söz konusu edilmektedir. Oysa Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'den gelen sahîh rivayetlerde yeminin müddeiye (iddiacıya) değil müddea aleyhe (iddia olunana) gerekli olduğu kesin bir ifadeyle belirtilmiştir. O bakımdan ilim adamlarının bu mesele hakkında farklı yorum, istidlal ve görüşleri olmuştur.

d) Mâlikîlere göre de bir semt veya mahalle veyahut köyde rast­lanan faili meçhul bir öldürme olayından dolayı kasame gerekmez. Onun diyeti ne semt ne de mahalle halkına ödettirilmez. Beytülmaldan karışlanması nakkmda ise, İmam Mâlik'ten açık ve net bir rivayet yapılmamıştır.

Ancak cinayete uğrayan kimse kendisine öfke duyulan biri ip? ve henüz ölmeden önce "benim kanım falanın uhdesindedir" yani falan kişi benim kanımı akıttı derse bundan dolayı kasame gerekir. Ancak İmam Mâlik "Öfke duyulan bir kişi" diye bir tasrihte bulunmamıştır.

Kadın erkek bu hususta eşit olduğu gibi, kasden veya hatâen öldürmek de öyledir. Cinayete uğrayan çocuk ise, onun henüz Ölmeden falan çocuk beni öldürdü demesi yeterli değildir. Kati olayının sübutu için iki âdil şahit gereklidir. [137]

 

Tahliller ve Rivayetler
 

729 no'lu Şehî hadîsi sahîh kabul edilmiştir. O bakımdan ilim adamlarından bir kısmı bu rivayetle istidlal etmişlerdir. ."Yemin edip katilinizden veya öldürülen arkadaşınız adına kısas veya diyet hakkına müstehik olmak ister misiniz?" sözü kasame'nin meşruiyetine delâlet etmektedir. Nitekim ashab ve tabiînin cumhuru, Hicaz Küfe ve Şam âlimleri de aynı görüştedirler. Kadı Iyaz'ın tesbiti de bu anlamdadır. O bakımdan kasamenin meşruiyeti hakkında fazla bir ihtilâf yoktur; ih­tilâf bazı yorum ve açıklamalarda zuhur etmiştir.

Seleften Ebû Kılâbe, Salim b. Abdillah, Hakem b. Uteybe, Süleyman b. Yesar, İbrahim b. Aliyye, Müslim b. Hâlid ve Ömer b. Ab-dilaziz'e göre kasame şeriat usûlüne uymadığı için sabit sayılmaz. Çünkü İslâm hukukunda vaz'edilen genel kaide ve usûlden biri de "Beyyine müddeiye (iddiacıya), yemin de müddea aleyhe (iddia olunana) gerekir" hadîsidir.

Hem yemin ancak gözle görülen veya o anlamda hissedilip bilmen bir olay hakkında caiz olur. Qözle görülmeyen, kulakla duyulmayan, hissedilmeyen bir olay hakkında yemin caiz değildir. Hem hadîste ka­same ile hükmedümemiştir; onun sadece cahiliyye devrine ait bir yöntem olduğu belirtilmiştir.

Bütün bu görüş ve yorumlar, kasame'nin meşru ve sabit ol­madığını iddia eden ilim adamlarına aittir. [138]

Kasamenin meşru olduğunu kabul edenler ise, bunun şeriat asıllarından bir asıl olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü bu hususta delil varid olmuştur. Hem kasamenin uygulanması kan dökülmesini Önlemeye, canileri durdurmaya, toplumda otokontrolü sağlamaya yönelik bulunmaktadır. O bakımdan özel bir sünneti, genel anlamda bir sünnetle atmak helâl olmaz. "Yemin müddea aleyhe (iddia olunana) gerekir" kaidesi umum ifade etmektedir. Kasame ise bir özellik taşımakta ve bu kaideye uymamaktadır.

Aynı zamanda Ebû Seleme hadîsi kasame'nin sübutuna delâlet et­mektedir.

Bu bapta Ahmed ve Beyhakî'nin Ebû Sâid (r.a.) den yaptıkları bir -rivayet bulunuyor. Meâlen şöyledir: "Resûlüllah (s.a.v.) iki köy arasında katledilmiş bir adama rastladı. Maktulün bulunduğu nokta esas alınarak iM köye olan mesafe zira'la Ölçüldü. Bir köye bir karış daha yakın olduğu tesbit edilince diyeti o yakın olan köy halkına yükletildi..."

Ancak Beyhakî bunu naklettikten sonra diyor ki:"Bu hadîsin rivayetinde Ebû İsrail, Utbe'den rivayetinde teferrüd etmiştir ki bu iki zatm rivâyetiyle ihticac edilmez." Hatta el-Akiylî "bu hadîsin aslı yok­tur" demiştir.

Buna-benzer bir rivayeti Abdurrezzak, İbn Ebû Şeybe ve Beyhakî Şa'bî'den şöyle rivayet etmişlerdir: "Vâdi'a ile Şâkir köyleri veya kabile­leri arasında kati edilmiş bir adama rastlandı. Bunun üzerine Qmer b. Hattab (r.a.> maktulün bulunduğu nokta esas alınıp iki kabile arasındaki mesafenin ölçülmesini emretti. Ölçüm neticesinde Vâdi'a ka­bilesine daha yakın olduğu görüldü. Ömer b. Hattab o kabile halkına elli yemin ettirdi ki her biri Allah'a yenin ederim ki ben öldürmedim ve Öldüreni de bilmiyorum" şeklinde idi... Bunun üzerine Hz. Ömer diyeti onlara yükledi ve onları borçlu kıldı. Bu sebeple onlar: 'Ta Emîre'L-mü'minîn! Ne yeminlerimiz bizim mallarımızı geri çevirebildi, ne de mallarımız bizi yeminden uzak tuttu..." diyerek sızlandılar. Hz. Ömer onlara: "Hak böyledir" diye cevap verdi. [139]

Buna benzer bir rivayeti Dârekutnî ile Beyhakî Sâid b. Müseyyeb'den yapmışlardır. Bunların rivayetinin sonunda Hz. Ömer'in (r.a.) şöyle dediği belirtilmektedir: "Ben ancak Peygamber (s.a.v.) Efen­dimizin hükmettiğiyle sizin hakkınızda hükmettim..." Ancak Beyhakî bunun Peygamber'e (s.a.v.) refı' edilmesi münkerdir. Rivayet zincirinde Ömer b. Sabîh bulunuyor ki bu zatın metrukü'l-hadis olduğunda âlimlerin ittifakı vardır, demiştir. Zehebî onun maruf olmadığına dik­kat çekmiştir. [140]

İmam Şâfıî bu rivayetin tekzîb edilemiyeceğini belirterek Şa'bî'nin Hars el-A'ver'den rivayet ettiğini belirtmiştir.

İmam Mâlik, İmam Şafiî, Abdurrezzak ve Beyhakî ise şu rivayeti tahrîc etmişlerdir: "Süleyman b. Yesar ile Arak b. Mâlik şöyle naklet­miş bulunuyorlar: Benî Sa'd b. Leys kabilesinden bir adam atını ,'toşturu-rken Oüheyne kabilesinden.bir adamın parmağına basmış bulu­nuyordu ki adam bu yüzden Ölmüş oldu. Bu iddiayla Hz. ÖmerV başvuranlara Ömer (r.a.) şöyle sordu: "Siz bu'yüzden ölmediğine dair elli yemin eder misiniz?" İddiacılar yeminden kaçındılar. Bunun üzerine Hz. Ömer diğer tarafa (yani ölen kişinin kabilesine): "Sizler ye­min ediniz..." buyurdu. Onlar da yemin etmek istemediler. Böylece Hz. Ömer (r.a.) diyetin yarısını Benî Sâ'd kabilesine yükledi.

730 dipnotlu hadîste "Sizden elli kişi katilin yahudilerden olduğuna dair yemin eder de o adam size olduğu gibi teslim edilir..." cümlesinden kasamet sebebiyle kısasın uygulanmasının caiz olduğu anlaşılıyor. Nitekim Zührî, Rübeyyi'a, Ebû Zennad, Mâlik,, Leys, Evzaî ye Şâfıî de aynı görüştedirler. İki rivayetten birine göre İmam Ahmed, İshak, Ebû Sevr, Dâvud ve Hicazlıların önemli bir kısmının da kavli budur. Ancak Hz. Ali (r.a.) den yapılan rivayete göre, kasame sebebiyle kısas gerekmez. Nitekim Ebû Hanîfe ve arkadaşlarının da görüş ve icti-hadları bu anlamdadır. Zira bunlara göre vâcib olan yemindir. Semt veya mahalle veyahut köy halkından elli kişinin "Allah'a yemin ederim ki onu ben öldürmedim ve öldüreni de bilmiyorum" demesiyle kasame hükmü gerçekleşir. Müddei üzerine ise yemîn gerekli değildir. Böylece elli kişi belirtilen şekilde yemin edince diyet vâcib olur. Yapılan rivayete göre, Ebû Bekir Cr.a.) ile Ömer (r.a.) zamanında kasame sebe­biyle kısas gerekli görülmemiş ve uygulamada kısasa yer verilmemiştir. Zira kasame'den maksat, toplum arasında sağlam bir kontrol mekaniz­ması oluşturmak, canilere fırsat vermemek ve kan akıtılmasını önlemektir.

Abdurrezzak kendi Musannafı'nda diyor ki: "Ubeydullah b. Ömer el-Umerî'ye dedim ki: Resûlüllah'm (s.a.v.) kasame sebebiyle kısas uy­guladığını biliyor musun? O bana: "Hayır..." diye cevap verdi. (fYa Ebû Bekir (r.a.) böyle bir uygulamada bulundu mu?" dedim. O yine: "Hayır..." dedi. "Ömer (r.a.) böyle bir uygulamada bulun mu?" O yine: "Hayır..." dedi. Bunun üzerine ona: "Böyle olduğuna göre siz nasıl oluyor da kasame sebebiyle kısasın gereğine yer veriyorsunuz, daha doğrusu buna nasıl cesaret ediyorsunuz?" dedim. Bunun üzerine susup cevap vermedi.

İmam Mâlik ile İmam Ahmed'den meşhur olan rivayete göre, ka­same tek bir adam üzerinde uygulanır. [141]

Hayber'de öldürülen müslüman hakkında kasame uygulanmadığı, daha doğrusu uygulanma şart ve ortamları müsait olmadığı için adamın kanı yerde kalmasın ve kan gütme dâvasına kapı açılmasın diye Resûlüllah (s.a.v.) onun diyetini ya zekât develerinden veyahut kendine ait develerden yüz tane ayırarak karşılamıştır.

Bu rivayetle istidlal edenlere göre, zekâtı mesalih-i amme için sar-fetmek caizdir. Cumhur yine bu rivayetlere dayanarak önce davalılara yemin teklif edilir. Yemin ederlerse diyet Ödemelerine hükmedilir.

İmam Şâfıî ile. imam Ahmed cumhurun görüşüne katılarak önce davacılara yemin teklif edilir. Yeminden kaçınırlarsa bu defa davalılara teklif edilir.

Yemin konusunda davacı ile davalıdan kimin yemîn etmesi gere­kir? '

Bu hususta şer'î genel kaide ve usûl söz konusudur. Sahîh rivayetlere göre, davacıya beyyine, davalıya yemin düşer... Ancak ka-same meselesinde bunun hilâfına bir ifade yer almaktadır. Amr b. Şuayb'in babasından ve dedesinden yaptığı rivayete göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Beyyine müddeiye, yemîn ise müddea aleyhe gerekir." Yani davacıya beyyine, davalıya yemin düşer... [142]

Ebû Seleme b. Abdirrahman ve Süleyman b. Yesar'm ensardan bir adamdan şöyle rivayet ettikleri belirtilmiştir: Peygamber (s.a.v.) Efen­dimiz yahudilere dedi ki (yani önce yemîni davalılara teklif etti) " Siz­den elli adam yemin eder..." Bunun üzerine Yahudiler yeminden kaçındılar, Peygamber (s.a.v.) bu defa ensara: "Sizler yemîn edin de diy­ete müstelıik olun" buyurdu. Onlar da: "Ya Resûlallah! Gayb üzerine nasıl yemin edelim?" yani görmediğimiz, bilmediğimiz bir olay hakkında nasıl yemîn edebiliriz)" diye cevap verdiler. Böylece Resûlüllah (s.a.v.) maktul yahudilerin yaşadığı bölgede bulunduğu için diyeti onlara yükledi."  [143]

Amr b. Şuayb hadîsini aynı zamanda îbn Abdilberr ve Beyhakî Müslim b. Hâlid tarikiyle îbn Cüreyc'den, o da Amr b. Şuayb'den ri­vayet etmiştir. Buharî'nin de dediği gibi, îbn Cüreyc bu hadîsi Amr b. Şuayb'den işitmemiş tir. Ancak Abdurrezzak tarikiyle Ömer'den murse-len rivayet edilmiştir ki Ömer, Müslim b. Hâlid'den daha çok hıfza sa­hiptir. Aynı zamanda daha sıka kabul edilir. Buna benzer bir hadîsi de İbn Cüreyc, Atâ'dan, o da Ebû Hüreyre (r.a.) den rivayet etmiştir ki îbn Hacer bu rivayetin zayıf olduğuna dikkat çekmiştir.

Ebû Seleme hadîsinin ise zayıf olduğu belirtilmiştir. O bakımdan iltifata pek uygun görülmemiş ve hüccet olarak alınmamıştır. İmam Şafiî'ye: "Bu hadîsi neden dikkate alıp istidlalde bulunmadın?" diye so­rulduğunda, o şu cevabı vermiştir: "Bu hadîs murseldir." Yani senedin­den bir sahabi düşmüştür.

Böylece hu konuda rivayet edilen hadîslerin bir kısmı zayıftır ve o bakımdan müctehidlerin önemli bir kısmı bu hadîslerle istidlal ve ihti-cacda bulunmamışlardır. [144]                                                     

 

Çıkarılan Hükümler
 

1. Kasame sünnet ile sabit olmuştur.

2. Faili meçhul bir maktul bir mahalle veya semtte bulunursa, o semt halkından elli kişiye yemin ettirilir.

3. Yemin şekli şöyledir: "Vallahi ben bunu öldürmedim ve öldüreni de bilmiyorum..."

4. Mahalle veya semt halkından elli kişi bulunmazsa, mevcut kişiler elli sayısını doldurmak üzere mükerreren yemîn ederler.

5. Yemin edince, yani katil belli olmayınca kısas uygulanmaz, diy­et alınır. Bu ictihad Hanefîlere aittir...

6. Ölü olarak bulunan adamın üzerinde öldürüldüğüne dair bir­takım iz ve belirtilerin bulunması şarttır. Aksi halde kendi eceliyle öldüğüne hükmedilir ve kaseme cihetine gidilmez.             

7. Maktulün velîsi, o semt veya mahalle halkının onu öldürdüğünü iddia derse, beyyine getirmesi gerekir. Getirmediği tak­dirde semt halkına yemîn teklif edilir.

8. Hilkati tam olup öldürülmüş bulunan bir cenîndeh dolayı da ka­same uygulanır. Bu da Ebû Hanîfe'ye göredir.

9. Elli kişiden biri veya birkaçı yeminden kaçınırsa, yemin edinc­eye kadar hapsedilirler. Bu da Ebû Hanîfe'nin görüşüdür.

10. Maktulün velîsi o semtin değil de başka bir semtin adam­larının öldürdüğünü iddia   ederse artık öldürülenin bulunduğu semt halkı hakkında kasame uygulanmaz.

11. Semt halkından çocuklar, kadınlar, deliler ve köleler yemin et­tirilmezler.

12. Öldürülmüş olarak rastlanan kişinin en az gövdesinden yarısının veya başıyla birlikte yarısının mevcut olması şarttır. Aksi halde kasame uygulanmaz.

13. Öldürülen kişinin bir hayvana yükletilip bir adam tarafından sürülüp götürüldüğü görüldüğü takdirde kısas uygulanmaz, diyet alınır. O da hayvanı sürüp götürenin akilesinden tazmîn edilir.

14. Hayvanı birkaç kişi sürüp götürüyorsa, diyet onlardan alınır.

15. Adam kendi evinde öldürülür de faili meçhul olursa, diyet onun akilesinden alınır.

16. Kasame sadece mülk sahipleri hakkında kullanılır.

17.  Maktul bir gemide bulunursa diyet gemide bulunanlardan alınır.

18. Şâfiüere göre, kasame katilin velileri üzerine taksim edilen ye­minle gerçekleşir. Bunun da dört şartı vardır.

19. Maktulün valisi onu bir şahsın yalnız başına öldürdüğünü id­dia ettikten sonra başka bir şahsın öldürdüğünü iddiaya kalkışırsa, artık onun iddiası dinlenmez.

20. Şafiî'ye göre, köle ve kadınların da şahitliği bu konuda bir alâmet sayılabilir.

21. Organ kesme ve mal itlafından dolayı kasame hükmü uygulan­maz.                 

22. Müddei (iddiacı) iddiasını ortaya atıp beyyine getiremezse elli defa yemin etmesi gerekir. Bu imam Şafiî'nin görüş ve içtihadıdır.

23. Varislerden biri hazır olur, birkaçı hazır olmazsa, hazır olan kendine düşen pay nisbetinde yemin eder.

24. Ölü olarak bulunan adamın bulunduğu semt halkı tarafından öldürüldüğü iddia   edilir, ama beyyine getirilmezse diğer davalar gibi sonuca bağlanır. Bu Hanbelîlere göredir.

25. Dava bir semt halkı veya bilinmiyen bir şâhıs aleyhinde ise, ortada beyyine yoksa dava dinlenmez. Bu da Hanbelîlere göredir. Mâlikîler de aynı görüştedirler.

26. Davacıya beyyine gerekir. İddiasını veya suçlamasını isbat için iki âdil şahit getirmesi gerekir.

27. Davacı beyyine getiremediği takdirde dâvâlıya yemin düşer.

28. Davalı yemin edince dava düşer. Zira beraet-i zimmet asıldır.

Kasame konusu ve elli kişinin yemin etmesi hususunda daha çok Hanefîler ve kısmen Şâfıîler bir görüş ve ictihad ortaya koymuşlardır. Hanbelî ye Mâlikîlere göre elli kişiye yemin teklîf edilmez. [145]