- Karzla İlgili Hükümler

Adsense kodları


Karzla İlgili Hükümler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Sun 7 February 2010, 04:12 pm GMT +0200
Karzla ilgili bir takım hükümler vardır ki, bunlar mezheblere gö­re geniş olarak aşağıda anlatılmıştır.

(11) Hanefîler dediler ki: Karzla ilgili hükümleri şöylece sıralayabiliriz:

1- Karz olarak verilen şey, misliyle tazmin edilir. Bir kimse, ölçeklik bir şeyi, meselâ buğdayı karz olarak aldığında, ancak aldığının mislini vermek­le yükümlü olur. Geri ödeme esnasında bu mislin pahalılığı veya ucuzluğu göz önünde bulundurulmaz. Karz olarak alman sayılık ve tartılık nesnelerde de hüküm aynıdır. Bir kimse, revaçtaki kuruşları karz olarak alır ve bu ku­ruşlar tedavülden kaldırılırsa, ancak karz olarak aldığı kuruşların mislini öde­mekle yükümlü olur. Aynı şekilde bir kimse bir kilo et karz aldığında, aldığı günkü fiyatı bin lira olduğu halde daha sonra beşyüz liraya düşerse, karz alan kişi sahibine ancak bir kilo et geri vermekle yükümlü olur. Aynı şekilde ekmek karz alan kişi, aldığı sayıda veya tartıda ekmeği sahibine geri vermekle yükümlü olur. Ekmeğin sayı veya tartıyla karz verilmesi sahih olur.

2- Karzda ve karz olarak bir şeyi teslim almada başkasına vekâlet ver­mek sahih olur. Sözgelimi adamın biri, bir başkasına: "Bana şunu karz ola­rak ver" der, sonra bu şeyi teslim almak üzere kendi yerine birini vekil tâyin ederse sahih olur.

İstikraz ise, karz talebinde bulunmaktır ki, bunda başkasına vekâlet ver­mek sahih olmaz. Adamın biri, bir başkasını, falan şahsa gidip kendisi için bir şeyi karz almak üzere vekil tâyin ederse, bu hususta o kişi karz talebinde bulunanın vekili olmaz. Bu emri alan şahıs, o şeyi karz olarak isteyip teslim alır ve o şeyi: "Bana emredene teslim ettim" der, emreden de inkâr ederse, emredilen kişi o malın tazminatını ödemekle yükümlü olur. Emredenin bir şey vermesi gerekmez. Çünkü emredilen, emredenin vekili değildir. İstikraz­da elçilik sahih olur. Meselâ adamın biri, falana gidip kendisi için istikrazda bulunmak üzere birisini elçi olarak görevlendirir; elçi de gidip ona: "Falan, senden şu malı karz olarak istiyor" der, o da elçiye karz olarak verirse; verilen mal, elçiyi görevlendiren emrediciye âit olur. Ama elçi gidip de mal sahi­bine "bana şu kadar malı karz olarak ver" diyerek, karzı kendi nefsine izafe eder ve mal sahibi de ona verirse, mal elçinin olur. Elçi, malı kendisine gö­revlendiren kimseye vermeyebilir. Buna benzer misaller yemin bahsinde de geçmişti.

3- Bir kimsenin menfaat karşılığında bir başkasına karz vermesi mek­ruhtur. Ama bu mekruhluk, menfaatin karz akdinde şart koşulması duru­munda sözkonusu olur. Sözgelimi adamın biri bir başkasına, karşılığını aynı miktarda temiz olarak alma koşuluyla, yirmi ölçek kirli buğdayı karz olarak verirse, bu karz akdi mekruh olur. Ama bir kimse bir başkasına kalitesiz bir şeyi karz olarak verir de, karz olarak alan kişi akidte şart koşmaksızin bilâ­hare karzın bedelim kaliteli olarak öderse, bunda mekruhluk olmaz. Yine bunun gibi bir kimse, kendisine pahalı fiyatla eşya satın almak üzere bir di­ğerine karz olarak para verirse, hüküm aynı olur. Örneğin bir kimsenin ya­nında ipekli veya pamuklu her biri onbin lira değerinde olan elbiseler bulunup bir başkası gelip ondan karz olarak ikiyüzbin lira karz olarak ister; karz ola­rak vereceği ikiyüzbin liranın bir kısmını yanındaki elbiseleri yirmişer bin lira hesaplayarak ona satar, kalan kısmını para olarak verirse, bu yaptığını karz akdinde şart koşmamişsa caiz olur. Bazıları bunun yine de mekruh ola­cağını söylemişlerdir. Ama karz akdinde şart koşulursa kesinlikle mekruh olur. Karz alan kimsenin, kendisine karz veren kimseye hediye vermesinin bir sakıncası yoktur. Ama bundan kaçınmak daha faziletli olur. Yine bu cüm­leden olmak üzere, bir kimse bir başkasından kendisine karz olarak mal ver­mesini ister de, mal sahibi ona: "Bu elbiseyi benden yirmibin liraya satın al" der ve o da satın alırsa; sonra mal sahibi elbiseyi (onun hesabına) bir başkasına onbin liraya satar ve arkadaşına, sattığı bu elbisenin bedeli olan onbin lirayı alıp ilk müşteriye teslim ederse; müşteri de böylece (onbin lira aldığı halde) yirmibin lira borçlanmış olursa, buna "bey´i îne" (devir satışı) denir. Bazıları bunun caiz olduğunu, bazılarıysa mekruh olduğunu söylemiş­lerdir.

4- Kısıtlılık altında bulunan çocuğun karz alması caiz olmaz. Bir kimse ona karz olarak bir şeyler verir de çocuk aldığını kaybederse, o mal sahibi­nin hesabına kaybolmuş olur. Ama çocuk kısıtlılık altında değil ve tasarruf­ta bulunma iznine sahipse karz alması sahih olur. Çünkü o, baliğ kimse hükmündedir. Bazıları derler ki; kısıtlılık altında bulunan çocuk, karz aldı­ğını telef ederse tazminatını ödemekle yükümlü olur. Bu nesne, kendiliğin­den telef olursa, ittifakla tazminat ödeme yükümlülüğü altına girmez. Bunak da bu hükümler bakımından çocuk gibidir.

Şafiıler dediler ki: Karzla ilgili bazı hükümler vardır ki, bunları şöy­lece sıralayabiliriz:

1- Karzın rükünleri, bey´in rükünleri gibidir. Karzda, karz olarak veri­len şeyin miktarı belli olmalıdır. Aynı şekilde bey´ akdi gibi, karzda da icâb ve kabulün bulunması zorunludur. Icâb bazan sarih, bazan da kinaye olur. Sarih icâba örnek olarak bir kimsenin bir başkasına: "Bu şeyi sana karz olarak verdim" veya "selef ettim" demesini gösterebiliriz. "Bu şeye, misli ile mâ­lik oldum" demek de böyledir. Kinayeye örnek olarak da, bir kişinin bir baş­kasına: "Bu şeyi misliyle al" veya "bu şeyi al ve bedelini geri ver" veya "bu şeyi ihtiyaçlarına harca ve bedelini geri ver" demesini gösterebiliriz. Hükmî karzda icâb ve kabul gerekmez. Örneğin bir kimse yitik bir hayvan bulur, ona gerekli nafakayı verirse; ona nafaka vermesi, sahibine karz vermesi hük­münde olur. Bunda icâb ve kabul şart değildir.

2- Karz veren kişinin teberru ehliyetine sahip olması şarttır. Velînin kendi velayeti altındaki kısıtlının malının yağma veya diğer yollarla zayi olmasın­dan korkması gibi bir zaruret olmadan malını karz vermesi sahih olmaz. Ama kadı, karz alanın emin ve varlıklı biri olması durumunda kısıtlının malını, zaruret olmadan da karz olarak verebilir. Aynı şekilde karz veren kişinin, malını verirken kendi hür iradesiyle vermesi şarttır. Diğer akidlerinde de ol­duğu gibi, zorlanan kimsenin karz vermesi sahih olmaz. Karz alan kişiye ge­lince onun akıllı ve baliğ olması, kısıtlılık altında bulunmaması gibi muamele ehliyetine sahip olması şarttır.

3- Karz olarak verilen şeyin, eğer bu şey zimmette nitelenen bir nesne ise, kendisinde selem akdi yapılması sahih olan şeylerden olması şarttır. Me­selâ bir kimsenin, bir diğerine: "Şu nitelikteki devemi sana karz olarak verdim" demesi gibi. Ancak karz alan kişinin o deveyi derhal teslim alması şarttır. Teslim almanın bir süre ertelenmesi sahih olmaz. Şu da var ki, akid meclisinde teslim alınması şart değildir. Oradan ayrıldıktan sonra da teslim alması sahih olur. "Şu deve" gibi muayyen ve hazırdaki bir şeyse, derhal teslim alınması şart değildir. Çünkü o, zimmette nitelenenden daha kuvvet­lidir. Teslim alınmasının ertelenmesi sahih olur. Selem bahsinde de anlatıl­dığı gibi, muayyen şeyin üzerine selem yapmak sahih olmaz. Ama karz olarak verilmesi sahih olur.

"Kendisinde selem yapılması sahih olan" sözüyle, üzerine selem yapıl­ması sahih olmayan zimmette nitelenen şeyler kapsam dışına çıkarılmış ol­du. Hâmile hayvan gibi. Zimmette nitelenen bu gibi şeylerin karz olarak verilmeleri sahih olmaz. Bu gibi şeyler üzerine selem akdi yapmak da sahih olmaz. Karzda, karz olarak verilen şeyin, kendisi üzerine selem yapılması sahih olan şeylerden olması şarttır. Çünkü üzerinde selem yapılması sahih olmayan şey, zabt altına alınamaz veya ender bulunduğu için mislini geri ver­mek imkânsız olur. Ekmek bundan istisna edilmiştir. Ekmek üzerine selem akdi yapmak caiz olmaz. Ama ona ihtiyaç umumî olduğu için tartı ile karz verilmesi caizdir. Bazıları, ekmeğin tartı veya sayı ile karz verilmesinin caiz olacağım söylemişlerdir. Aynı şekilde şayi hisseli bir akarın yarısı, örneğin bir evin yarısı da bundan istisna edilmiştir. Evin yansı üzerine selem akdi yapmak sahih olmaz. Ama karz olarak verilmesi sahih olur. Karzda aranı­lan husus, karz olarak verilen şeyin, karz veren kişiye geri verilmesi müm­kün olan mislinin bulunmasıdır. Şayi hisseli evin yarısına, diğer yarısı tekabül eder ve bu yarı, diğer yarının tamamen mislidir. Bu durumda karz alan kişi­nin, karz verene diğer yarıyı geri vermesi sahih olur. Diğer yarı, aldığı yarı­nın tamamen mislidir. Bunda selem yapmak sahih olmaz. Çünkü bu ender bulunan bir şeydir. Evin yarısının misli, ancak ikinci yansıdır. Bu yarısı da tükenirse, mislinin bulunması imkânsız olur. Bu nedenle evin yarı şayi his­sesi üzerine selem yapmak sahih olmaz. Ama akarın üçte ikisi veya tümü­nün karz edilmesi sahih olur. Nitekim onda selem yapmak da o zamanda misli bulunmadığından dolayı sahih olmaz. "Akarın üçte ikisi veya tümü­nün karz olarak verilmesi ve karşılığında bedel olarak başka bir akarın ve­rilmesi sahih olur. Çünkü onun mana ve suret bakımından mislini geri vermek gerekmez. Aksine karzda karşılığın başka bir akardan verilmesi de yeterli olur" demek mümkün değildir. Çünkü böyle bir muamele, taraflar arasın­da anlaşmazlığa yol açar. Karz veren kişi, ancak karz verdiğinin sûreten misline razı olur ve onun başka akardan karşılığının kendisine verilmesini kabul et­meyebilir. Ama karz veren kişi evvel emirde buna razı olursa karz akdinin sahih olacağı aşikârdır.

Bundan da anlaşılıyor ki, misli bulunan ve kıymeti olan şeylerin karz olarak verilmeleri caiz olur. Misli bulunan şeyi karz alan kimse; ister sayılı nakit olsun, ister başka şey olsun, onun mislini, karz verene geri vermekle yükümlüdür. Bir kimse nakitleri karz olarak bir şahıstan alır ve bu nakitler tedavülden kaldırılırsa; eğer önemsiz olmayacak derecede kıymeti varsa, sa­dece mislini sahibine geri vermekle yükümlü olur. Ama önemsiz kıymeti varsa, kıymetini sahibine geri vermekle yükümlü olur. Kıymetini hesaplarken de, sahibinin kendisinden ödeme talebinde bulunduğu zamana en yakın vakitte­ki kıymeti esas alınır. Altın ve gümüş dışındaki madenlerden yapılma fülüs-ler (kuruşlar) da bunun gibidir.

Kıymetli olan nesnelerin karz olarak alınmasına gelince; karz alan kişi, sûreten onun mislini sahibine geri vermekle yükümlü olur. Sözgelimi bir de­veyi karz olarak alan kişinin, onun misli bir deveyi sahibine geri vermesi ge­rekir. Deve yerine bir ineği vermesi sahih olmaz. Evet, karz olarak aldığı şeyin daha güzel ve daha büyüğünü geri vermesi sahih olur. Zîra Peygamber (s.a.v.) altı yaşındaki bir deveyi karz olarak almış ve sahibine bunun misli olan yedi yaşındaki bir deveyi geri vermişti.

4- Miktar veya nitelik bakımından bir fazlalığı geri vermek gibi, karz verene menfaat sağlayan bir şartın ileri sürülmesi durumunda karz akdi fâ­sid olur. Meselâ bir kimse bir diğerinden, temiz olmayan buğdayı karz alır da sahibi kendisine elenmiş ve temiz buğdayı geri vermesini şart koşarsa ve­ya bir kimse altın geriye vermek koşuluyla bir kimseden gümüş karz alırsa, yapılan karz akdi fâsid olur. Bir kimse şartsız olarak karz aldığını fazlasıyla geri verirse, yukarıda geçen hadîse göre iyi bir iş yapmış olur. Bir kimse re-hinsiz, kefilsiz veya şahitsiz karz vermeyeceğini şart koşarsa, bu şart, akdin gereğidir. Hülâsa karz akdinde ileri sürülen şartlar üç kısma ayrılırlar:

a) Şartın karz verene menfaat sağlaması. Bu durumda ileri sürülen şart fasittir ve akdi de fasit kılar.

b) Şartın karz alana menfaat sağlaması. Örneğin karz alan kişinin kali­teli malı karz aldığı halde, kalitesiz malı geri vermeyi şart koşması gibi. Bu durumda şart fasit, akid sahih olur.

c) Şartın, rehin veyafkefil talebinde bulunmak gibi karz olarak verilen malı güvenceye bağlamak için ileri sürülmesi. Bu şart sahih ve geçerli olur.

Bütün bunlar, şartın karz akdinde ileri sürülmesi durumunda sözkonu-sudur. Ama akidten önce olursa her iki taraf diledikleri şartları ileri sürüp bunlardan akidte söz etmeksizin anlaşabilirler. Bu durumda ileri sürülen şart­lar, akdi fasit kılmazlar. Burada insanı ribâdan kurtaracak bir hileden sö-zetmemiz yerinde olur. Şöyle ki: Bİr kimse, bir başkasından bir malı karz olarak almak istemesi ve karz verenin ona karz vereceği malı değerinden fazla bir fiyata satması, sonra aynı malı sattığından daha ucuza ondan geri satın alması ve eşyanın bedelini ona vermesi sahih olur. Böylece karz veren kim­se, elde etmek istediği fazlalığı elde eder ve bu, ribâ da olmaz. Örneğin bir kimse bir diğerine bir ölçek buğdayı ikiyüz liraya satar. Oysa bir ölçek buğ­dayın değeri yüzelli liradır. Sonra bu bir ölçek buğdayı ondan, gerçek değeri olan yüzelli liraya satın alır. Böylece elde etmek istediği fazlalığa kavuşur ve ribâdan da kurtulmuş olur.

Malîkîler dediler ki: Karzla ilgili hükümleri şöylece sıralayabiliriz:

1- Cinsi, selemi kabul eden her şeyin; örneğin ölçeklenen, tartılan, sayı­lan şeylerin karz olarak verilmeleri sahih olur. Bu saydığımız cinslerden her biri, selemi kabul eder. Meselâ buğday, ölçeklik olduğu için selemi kabul eder. Her ne kadar bazan selemi kabul etmese de, et de aynı hükme tâbidir. Etin karz olarak verilmesi mümkündür. Sözgelimi ölçek veya tartı aleti be­lirsiz olursa, onun üzerine selem akdi yapmak sahih olmaz; ama karz akdi yapmak sahih olur. Meselâ bir kimse bir diğerine, çanak veya çömlekle ölçerek karz verir ve aynı çanak ve çömlekle ölçerek bedelini kendisine geri vermesini şart koşarsa, yapılan karz akdi sahih olur. Selemde ise ancak halk arasında bilinen ölçü ve tartı aletleriyle selem akdi yapmak sahih olur. Kile, kilo, batman ve okka gibi. Aynı şekilde hayvanın ve ticâret malının da karz olarak verilmesi sahih olur. Çünkü bunlarda selem yapmak sahih olur. Şu halde önce de belirtildiği gibi bunların da karz olarak verilmeleri sahih olur.

2- Karz veren kişinin karz alandan hediye alması haramdır. Meğer ki karzdan önce hediye vermeyi âdet haline getirmiş olsun veya hısımlık ve ben­zeri hediye vermeye sebep bir durum meydana gelsin. Borç için hediye ver­meye gelince, bu zahiren de bâtınen de haram olur. Sırf sevgi ve dostluk için hediye verilirse, bu bâtınen helâl olur. Zahiren kadı bunu onaylamaz. Aynı şekilde menfaat getirici bir şartın karz akdinde ileri sürülmesi de haram olur. Meselâ bir kimse bir diğerine zayıf bir nesneyi karz olarak verir de, bedeli­nin sağlam olarak kendisine geri verilmesini şart koşarsa, bu şart haram olur. Bir kimsenin çift süremeyen bir öküzü başkasına karz olarak verip de bedel olarak çift sürebilen bir öküzü kendisine geri vermesini, ya da kirli buğdayı karz olarak verip de bedel olarak temiz buğdayı kendisine geri vermesini şart koşması sahih olmaz.

3- Karz alan kişi, karz olarak kendisine verilen nesneye sadaka, hîbe ve âriyede olduğu gibi, sırf akidle mâlik olur. Karz alan kişi, o nesneyi tes­lim aldığında, karzın ya belli bir vâdesi olur veya olmaz. Belli bir vâdesi var­sa, vâde geldiğinde, emsallerinin normal olarak kendisinden yararlanacağı biçimde yararlanamamış olsa bile, sahibine geri vermesi gerekir. Ama belli bir vâdesi yoksa, ya bu gibi şeyleri husûsî bir vakitte sahibine geri vermek âdet haline getirilmiştir. Meselâ buğday karz aldığında, âdete göre buğdayın mislini hasat mevsiminden sonra geri vermek gerekir. Ya da karz alınan nes­nenin geri verilmesi hususunda bilinen bir âdet yoktur. Bu hususta bir âdet olduğu takdirde ona uyulur. Tıpkı belli vâdenin sona ermesi anında, malın sahibine geri verilmesi gibi. Bu durumda âdete göre belli vakitte, karz ola­rak alınmış nesneyi sahibine geri vermek gerekir. Eğer âdet yoksa, ancak em­sallerinin yararlanabileceği kadar o nesneden yararlandıktan sonra sahibine geri vermesi gerekir.

Karz alan kişinin, karz aldığı nesnenin mislini sahibine geri vermesi ca­iz olur. Dilerse, misli olsun olmasın, aynını da geri verebilir. Yalnız bu ay­nın, noksanlaşarak veya artarak değişikliğe uğramamış olması şarttır. Eğer değişikliğe uğramışsa, mislini geri vermek vâcib olur.

Hanbelîler dediler ki: Karzla ilgili bazı hükümler vardır ki, bunla­rı şöylece sıralayabiliriz:;

1- Satılması caiz olan ölçeklik, tartıhk, sayılık, metrelik ve bunlara benzer satılması caiz olan her ayında karz akdi yapmak sahih olur. Menfaatlerin karz olarak verilmesi hususunda ihtilâf edilmiştir. Meselâ bir kimsenin bir diğeriyle, bir gün onun kendisiyle biçim yapması, bir başka gün kendisinin onunla biçim yapması üzerine karz anlaşması yapmasının caiz olup olmadı­ğı hususunda görüş ayrılığı vardır. Bazıları bunun caiz olduğunu; bazılarıysa caiz olmadığını söylemişlerdir.

2- Karz olarak verilen şeyin miktarı bilinmelidir. Eğer ölçeklik bir şeyse halk arasında bilinen kile, kadeh ve benzeri şeylerle miktarının bilinmesi gerekir. Aynı şekilde tartıhk bir nesneyse; batman, okka, kilo gibi halk ara­sında bilinen bir ağırlık ölçüsüyle miktarının açıklanması gerekir. Ölçek ve­ya tartı âleti, çanak ve çömlek gibi belirsiz olursa; meselâ bir kimse tepsiyle veya çömlekle ölçerek bir diğerine karz verirse, bu karz akdi, selemde oldu­ğu gibi sahih olmaz. Ölçü ve tartı âleti de bunun gibidir. Ölçü âletinin halk arasında bilinen metre ve yarda gibi bilinir olması şarttır. Karz olarak veri­len nesnenin niteliğinin de bilinmesi şarttır. Meselâ bir kimse, bir diğerine para karz verecek olursa, paranın Türk lirası veya Amerikan doları gibi ni­teliğinin bilinmesi veya bir kimse bir başkasına buğday karz verirken buğda­yın floransa veya pencuma buğdayı olduğunun bilinmesi gerekir.

3- Karz veren kişi, teberru ehliyetine sahip olmalıdır. Çocuğun, delinin ve benzerlerinin karz vermeleri sahih olmaz.

4- Karz akdi, karz olarak verilen şey ölçeklik de olsa, tartıhk, sayılık, metrelik ya da bunlardan başka bir şey de olsa, teslim alınmakla bağlayıcı olur. Karz alan kişinin karz aldığı malla, kendisine karz veren şahıstan bir eşya satın alması caizdir. Mesela Mehmed, Ali´den yüzbin lirayı karz olarak alırsa, Mehmed´in bu parayla Ali´den bir ev veya herhangi bir şey satın al­ması caiz olur. Mal sahibinin, karz verdiği kimsenin teslim almasından son­ra, karz verdiği nesneyi ondan geri alma yetkisi yoktur. Ancak karz alan kişi iflas eder ve karz veren kişinin, karz bedelini ondan teslim almasından önce iflas nedeniyle kısıtlılık altına alınırsa, bu durumda karz olarak verdiği şeyi ondan geri alması sahih olur.

5- Karz olarak verilen şey mislî ise -mislî, kendisine mubah bir sanatın taalluk etmediği Ölçeklik ve tartıhk şeylerdir karz alan kişi "onun mislini sa­hibine geri vermekle yükümlü olur. Ama karz olarak aldığı şeyin aynısını sahibine geri vermekle yükümlü olmaz. Zîra karz akdiyle o kişi, karz aldığı şeyi teslim aldığında tam bir mülkiyetle ona sahip olur. Onu dilediği gibi tü­ketebilir. Aynısını sahibine geri verme durumunda, sahibi onu kabul etmek­le yükümlü olur. Meğer ki o nesnede bir ayıp meydana gelmiş olsun. Meselâ buğday karz alırsa; buğday ıslanır, kokuşur veya bunlara benzer bir ayıpla ayıplanırsa, o zaman sahibi aynısını kabul etmekle yükümlü olmaz. Ama karz olarak verilen nesne, misli bulunur bir şey değilse, karz alan kişinin, onun kıymetini sahibine geri vermesi gerekir. Aynısını geri verdiği takdirde sahibi onu kabul etmekle yükümlü olmaz. Zîra onun için hak olan, değeridir. Mi­silli olan nesnelerde mislini geri vermek vâcib olur. Ödeme esnasında karz alındığı güne nisbetle değeri artsın veya eksilsin, hüküm aynıdır. Bir kimse, ölçeği yüz liraya olduğu zaman buğday karz alır da ödeme vâdesi gelip çattı­ğında buğdayın bir ölçeği elli liraya düşerse; borçlu, değerine bakmaksızın sadece aldığı miktarda buğdayı geri vermekle yükümlü olur. Bir kimse, ölçekienen veya tartılan misli bulunur bir malı karz olarak alır da sonra o mal bulunamazsa, piyasadan kalktığı gündeki değerini sahibine geri vermekle yü­kümlü olur. Ama ölçeklenen ve tartılan şeylerden başka karz alınmış şeyle­rin değerini geri vermek gerekir. Bir kimse sayı ile ekmek karz aldığında hiçbir şart ileri sürmez ve hiçbir niyet gütmezse, bu akid caiz olur.

6- Karz akdinde, karz verene menfaat getirecek bir şartın ileri sürülme­si caiz olmaz. Örneğin karz verenin, karz alana, kendisini bedavaya veya ucuz fiyata bir evde barındırmasını veya karz aldığı malm bîr miktarını kendisine vermesini veya kendisine bir hediye vermesini veya bunlara benzer bir iş yap­masını şart koşarsa, bu caiz olmaz. Aynı şekilde karz alan kimsenin de karz olarak aldığından daha azını sahibine geri vermeyi şart koşması da caiz ol­maz. Karz olarak verilen malı güvence altına almak amacıyla bazı şartlar ileri sürmeye gelince; örneğin karz verenin, karz isteyene: "Bana şunu rehin vermen koşuluyla sana karz veriyorum" veya "bana kefil getirmen koşu­luyla sana karz veriyorum" derse, bu şart sahih ve geçerli olur.