ezelinur
Sun 7 February 2010, 04:09 pm GMT +0200
Karz´ın Tanımı
Bazan "kırz" şeklinde esreli olarak da okunan "karz" (lügatte kesmek mânâsındadır. Senden başkasına verdiğin ve sonra kendisine ödettiğin mala "karz" denilir. Çünkü bu, senin malından kesilen bir parçadır. Karz talebinde bulunmaya ise "İstikraz" denir. Örneğin "Mukaraza" ve "Kiraz"a gelince; bunlar aynı anlamda olup bir şahsın, ticâret yapması için bir başkasına, kârı aralarında anlaştıkları oranda paylaşmak üzere mal vermesidir. Karz´ın fıkıhçıların ıs-tilahındaki mânâsına gelince, mezhebierin buna İlişkin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(10) Mâlîkîler dediler ki: Karzın ıstılahı anlamı, bir şahsın diğer bir şahsa maddi kıymeti olan bir şeyi, zimmete bağlı olarak, bedelini geri aimak üzere ve iyilik olsun diye vermesidir... Yalnız karşı taraftan alınacak bedelin verilenden farklı olmaması gerekir. Tanımda geçen "mâlî kıymeti olan şey" demekle, mâlî kıymeti olmayan şeyler kapsam dışına çıkarılmış oldu. Sözgelimi, odunlarını tutuşturması için bir kimsenin bir başkasına bir ateş parçası vermesi ve âdet gereği buna benzer kendi aralarında alıp vermeyi adet haline getirmiş oldukları şeyler karz olmazlar. Çünkü bunların mâlî kıymetleri yoktur. "Sırf erdemlilik olsun" sözünün mânâsı, karzın menfaatinin sadece karz alana âit olması demektir kir bu kaydın konulmasıyla da ribâ akdi kapsam dışına çıkarılmış oldu. Çünkü ribâ, bir menfaat karşılığında karz vermektir. Bu malın menfaati de karz verene âit olur. "Helâl olmayan âriyeyi caiz kılmayı gerektirmeyecek" kaydını koymakla da âriye akdi kapsam dışına çıkarılmış oldu. Çünkü âriye akdi, âriye alanın, âriye ile yararlanmasını caiz kılar. Ona karz adı verilmez.
"Bedelini almak üzere" kaydını koymakla da bedelsiz hîbeler kapsam dışına çıkarılmış oldu.
"Karşı taraftan alınan bedelin karz olarak verilen mala muhalif olmaması şarttır" sözüyle de selem ve sarf kapsam dışına çıkarılmış oldu. Selem akdi, selem sermâyesinin, üzerine selem yapılan nesneye muhalif olmasını gerekli kılar. Sarf da böyledir. Sarfta, iki bedelden biri diğerine muhaliftir. "Vadeli olmak üzere" sözüyle de mislî mübadele kapsam dışına çıkarılmış oldu. Meselâ bir ölçek buğday alıp aynı anda bunun mislini karşı tarafa verme muamelesi gibi. Buna karz değil de mübadele adı verilir. Kendisinde selem yapılması sahih olan her şeyde karz yapılması da sahih olur. Bu şeylerticâret eşyası da olsalar, hayvan da olsalar, misli bulunur şeyler de olsalar aynı hükme tabidirler.
Hanefîler dediler ki: Karz, misli bulunur bir malı, mislini ödetmek üzere bir başkasına vermektir. Karzda, karz olarak verilen şeyin misilli olması şarttır. Misilli demek, birimleri arasında değerleri farklı olacak kadar farklılık bulunmayan şeydir. Örneğin ölçeklenen, yumurta, şam cevizi gibi birbirine yakın irilikte olan sayılan, tartılan nesneler gibi. Misilli olmayan hayvan, odun, akar ve benzeri kıymetle takdir olunan şeylere gelince, bunların karz olarak verilmeleri sahih olmaz. Karpuz, nar gibi selem akdinde de sözü edilen ve kıymetleri farklı olacak kadar birimleri arasında açık fark bulunan sayılık nesneler de bunun gibidirler. Bunlarda karz yapmak sahih olmaz. Bir kimse bu şeyleri karz olarak alırsa, akid fâsid olarak gerçekleşir. Ama bir kimse, teslim almakla bunlara mâlik olur. Sözgelimi bir kimse, karz olarak bir deve alır ve deveyi teslim alınca, ona mâlik olur. Ama hiç bir şekilde deveden yararlanması helâl olmaz. Onu sattığı takdirde satış akdi mülkiyet bakımından sahih olarak gerçekleşir. Ama bu akdi yapmakla günahkâr olur. Zîra fâsid akdin feshedilmesi vâcibtir. Satış ise feshe engeldir. Bu kişi, vacibe aykırı bir fiil işlemiştir; dolayısıyla günahkâr olur.
Şâfiîler dediler ki: Karz, şer´an ödünç verilen şey için kullanılır. Buna örnek olarak şu âyet-i kerîmeyi gösterebiliriz:
Yalnız Allah rızası için gönül hoşluğuyla karz verecek kimdir?[11]
Burada karzm mânâsı, güzel bir şekilde verilen karz-ı hasendir. ikraz mânâsına masdar üzerine de ıtlak olunur. Karza "selef" adı da verilir. O, mislini geri vermek üzere bir şeyi bir başkasına mülk etmektir. Zamanımızda düğünlerde ve sevinç günlerinde düğün sahibine veya onun izin verdiği iş erbabına verilen âdet haline gelmiş hediyeler de karz olurlar. Çünkü bunlar, misli geri verilmek üzere bir malı başkasına mülk etmektir. Bazıları, bu nun geri verilmeyen bir hîbe olduğunu söylemişler, diğer bazıları da, bunda âdete bakılacağını ileri sürmüşlerdir.
Hanbelîler dediler ki: Karz, bir malı kendisinden yararlanacak birine vermek ve bedelini geri almaktır. Bu bir nevi seleftir. Çünkü karz alan kişi, karz aldığı nesneden yararlanmaktadır. Bu, karz alanın malı teslim alması halinde bağlayıcı bir akid olur. Karz olarak veren kişi, akidten cayma hakkına sahip değildir. Çünkü o, alacağı bedel karşılığında karz verdiği nesne üzerindeki mülkiyetini zâle etmiştir. Karz alan kimseye gelince, bu karz akdi onun açısından bağlayıcı değildir ve açıkça görüldüğü gibi o, karz akdinden cayabilir.
Bazan "kırz" şeklinde esreli olarak da okunan "karz" (lügatte kesmek mânâsındadır. Senden başkasına verdiğin ve sonra kendisine ödettiğin mala "karz" denilir. Çünkü bu, senin malından kesilen bir parçadır. Karz talebinde bulunmaya ise "İstikraz" denir. Örneğin "Mukaraza" ve "Kiraz"a gelince; bunlar aynı anlamda olup bir şahsın, ticâret yapması için bir başkasına, kârı aralarında anlaştıkları oranda paylaşmak üzere mal vermesidir. Karz´ın fıkıhçıların ıs-tilahındaki mânâsına gelince, mezhebierin buna İlişkin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(10) Mâlîkîler dediler ki: Karzın ıstılahı anlamı, bir şahsın diğer bir şahsa maddi kıymeti olan bir şeyi, zimmete bağlı olarak, bedelini geri aimak üzere ve iyilik olsun diye vermesidir... Yalnız karşı taraftan alınacak bedelin verilenden farklı olmaması gerekir. Tanımda geçen "mâlî kıymeti olan şey" demekle, mâlî kıymeti olmayan şeyler kapsam dışına çıkarılmış oldu. Sözgelimi, odunlarını tutuşturması için bir kimsenin bir başkasına bir ateş parçası vermesi ve âdet gereği buna benzer kendi aralarında alıp vermeyi adet haline getirmiş oldukları şeyler karz olmazlar. Çünkü bunların mâlî kıymetleri yoktur. "Sırf erdemlilik olsun" sözünün mânâsı, karzın menfaatinin sadece karz alana âit olması demektir kir bu kaydın konulmasıyla da ribâ akdi kapsam dışına çıkarılmış oldu. Çünkü ribâ, bir menfaat karşılığında karz vermektir. Bu malın menfaati de karz verene âit olur. "Helâl olmayan âriyeyi caiz kılmayı gerektirmeyecek" kaydını koymakla da âriye akdi kapsam dışına çıkarılmış oldu. Çünkü âriye akdi, âriye alanın, âriye ile yararlanmasını caiz kılar. Ona karz adı verilmez.
"Bedelini almak üzere" kaydını koymakla da bedelsiz hîbeler kapsam dışına çıkarılmış oldu.
"Karşı taraftan alınan bedelin karz olarak verilen mala muhalif olmaması şarttır" sözüyle de selem ve sarf kapsam dışına çıkarılmış oldu. Selem akdi, selem sermâyesinin, üzerine selem yapılan nesneye muhalif olmasını gerekli kılar. Sarf da böyledir. Sarfta, iki bedelden biri diğerine muhaliftir. "Vadeli olmak üzere" sözüyle de mislî mübadele kapsam dışına çıkarılmış oldu. Meselâ bir ölçek buğday alıp aynı anda bunun mislini karşı tarafa verme muamelesi gibi. Buna karz değil de mübadele adı verilir. Kendisinde selem yapılması sahih olan her şeyde karz yapılması da sahih olur. Bu şeylerticâret eşyası da olsalar, hayvan da olsalar, misli bulunur şeyler de olsalar aynı hükme tabidirler.
Hanefîler dediler ki: Karz, misli bulunur bir malı, mislini ödetmek üzere bir başkasına vermektir. Karzda, karz olarak verilen şeyin misilli olması şarttır. Misilli demek, birimleri arasında değerleri farklı olacak kadar farklılık bulunmayan şeydir. Örneğin ölçeklenen, yumurta, şam cevizi gibi birbirine yakın irilikte olan sayılan, tartılan nesneler gibi. Misilli olmayan hayvan, odun, akar ve benzeri kıymetle takdir olunan şeylere gelince, bunların karz olarak verilmeleri sahih olmaz. Karpuz, nar gibi selem akdinde de sözü edilen ve kıymetleri farklı olacak kadar birimleri arasında açık fark bulunan sayılık nesneler de bunun gibidirler. Bunlarda karz yapmak sahih olmaz. Bir kimse bu şeyleri karz olarak alırsa, akid fâsid olarak gerçekleşir. Ama bir kimse, teslim almakla bunlara mâlik olur. Sözgelimi bir kimse, karz olarak bir deve alır ve deveyi teslim alınca, ona mâlik olur. Ama hiç bir şekilde deveden yararlanması helâl olmaz. Onu sattığı takdirde satış akdi mülkiyet bakımından sahih olarak gerçekleşir. Ama bu akdi yapmakla günahkâr olur. Zîra fâsid akdin feshedilmesi vâcibtir. Satış ise feshe engeldir. Bu kişi, vacibe aykırı bir fiil işlemiştir; dolayısıyla günahkâr olur.
Şâfiîler dediler ki: Karz, şer´an ödünç verilen şey için kullanılır. Buna örnek olarak şu âyet-i kerîmeyi gösterebiliriz:
Yalnız Allah rızası için gönül hoşluğuyla karz verecek kimdir?[11]
Burada karzm mânâsı, güzel bir şekilde verilen karz-ı hasendir. ikraz mânâsına masdar üzerine de ıtlak olunur. Karza "selef" adı da verilir. O, mislini geri vermek üzere bir şeyi bir başkasına mülk etmektir. Zamanımızda düğünlerde ve sevinç günlerinde düğün sahibine veya onun izin verdiği iş erbabına verilen âdet haline gelmiş hediyeler de karz olurlar. Çünkü bunlar, misli geri verilmek üzere bir malı başkasına mülk etmektir. Bazıları, bu nun geri verilmeyen bir hîbe olduğunu söylemişler, diğer bazıları da, bunda âdete bakılacağını ileri sürmüşlerdir.
Hanbelîler dediler ki: Karz, bir malı kendisinden yararlanacak birine vermek ve bedelini geri almaktır. Bu bir nevi seleftir. Çünkü karz alan kişi, karz aldığı nesneden yararlanmaktadır. Bu, karz alanın malı teslim alması halinde bağlayıcı bir akid olur. Karz olarak veren kişi, akidten cayma hakkına sahip değildir. Çünkü o, alacağı bedel karşılığında karz verdiği nesne üzerindeki mülkiyetini zâle etmiştir. Karz alan kimseye gelince, bu karz akdi onun açısından bağlayıcı değildir ve açıkça görüldüğü gibi o, karz akdinden cayabilir.