- Kârın Paylaşılması

Adsense kodları


Kârın Paylaşılması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Mon 23 July 2012, 03:32 pm GMT +0200
bb) Kârın Paylaşılması :


İslâm ortaklık anlayışında kâr, prensip olarak şâyî bir cüz şeklinde belirlenir. Kârın  %lO, % 20 veya % 50'sinî almak gibi. Kâr az olursa, bu oranların miktarı aza­lır, çok olursa yükselir. Hiç kâr olmazsa, birşey alınmaz. Şirketten, miktarı önceden belirlenmiş maktu kâr almak faiz sayılır. Meselâ, şirkette 10 milyon sermayesi olan kimse, yıl sonunda kâr olsun veya olmasın, sermayesinin net % 4O'ı kadar maktu bir parayı şart koşsa, 4 milyon lira faiz olur. Böyle bir şirket % 50 kâr elde etmiş ol­sa, bu ortağın sermayesine göre daha fazla kâr alması mümkün iken, başlangıçta kendisini % 40'la sınırlaması zarara uğramasına yol açmıştır. Hiç kâr olmaması halin­de, şirket ona, anaparadan 4 milyon lira ödemek zorun­da kalacaktır. Bu da şirketin zararınadır. Buradan İslâm'ın,

 sermaye maktu bir meblağın yani faizin belir­lenmesini yasaklama sebebini anlamak mümkündür. Bir yıl önceden yıl sonunda net kârın miktarını tam olarak tesbit etmek mümkün olmadığı için, taraflardan birisi şu veya bu ölçüde belirsizlikle karşı karşıyadır. Normal kâr ortaklığı ölçüleri içinde alması gerekeni alamamakta ve­ya almaması gerekeni fazla olarak almaktadır. Bu da «haksız kazanç»a neden olmaktadır. Bu duruma göre, ger­çekte faizin illetinin «haksız kazanç» olduğunu söyleye­biliriz.

Diğer yandan İmam Züfer (ö. 158/775) dışında Ha­nefîler, çalışan ortağın kârdan fazla pay alması prensibi­ni kabul etmişlerdir. Hatta bütün ortaklar çalışsa bile, aralarında, ustalık, sanat, beceri ve benzeri bakımlardan farklılık olabileceği için kârın da bu özellikleri dikkate alınarak paylaştırılması mümkündür. Meselâ, iki kişi 50'şer milyon lira sermaye ile bir fabrika kursalar, ortak­lardan birisi mühendis olarak kuruluşu yönetse ve işin başına geçse, diğer ortak da vasıfsız işçi olarak çalışsa, sermayeler eşit olmakla birlikte, mühendis olan, % 10 faz­la kâr talep etse, bu fazlalık onun çalışması karşılığı olur. Çünkü kâra hak kazanma; ya sermaye, ya çalışma ya da dımânı yüklenme sebeplerinden birisiyle olur  [231]

Hadis-i şerifte şöyle buyurulur :

«Kâr, ortakların serbestçe belirlediği şartlara göre paylaşılır. Zararın tazmini ise sermaye oranlarına göre olur» [232]

Bu hadis Hz. Ali'nin sözü olarak da nakledilmiştir.

Hanbelî ve Zeydiye mezhebleri de Hanefîler gibi dü­şünür. Yani onlara göre de, ortakların sermayeleri eşit olmasına rağmen farklı kâr almaları mümkündür [233]

Şafiî, Mâlikî, Zahirî ve İmamiyye mezhebleri ile Hanefîlerden İmam Züfer'e göre, inan şirketinin sahih olması için, kâr ve zararın anaparadaki paylara göre olma­sı gerekir. Çünkü kâr anaparanın geliri, zarar ise yine anaparanın eksilmesidir. Bu ikisi anapara miktarlarına göre olur. Yani kâr zarara benzer. Ortaklardan birisinin zararın belli bîr bölümünü yüklenmeyi şart koşmasının geçerli olmaması gibi, kârdan anapara oranını aşan bir fazlalığı şart koşması da geçerli olmaz  [234]



[231] eş-Zühaylî, a.g.e, c. I, s. 627.

[232] ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, c. III, s. 475.

[233] İbn Kudâme, el-Muğnî, c. V, s. 27.

[234] İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, c. II, s. 250; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, c. I, s. 346.

Dr. Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere İslami Yaklaşımlar, İklim Yayınları:100-102.