reyyan
Thu 13 October 2011, 04:42 pm GMT +0200
Kar Kalkar Topraktan
Ağustos 2006 - 92.sayı
Zehra KORKMAZ kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.
... yağmur kara döner.
Taşıyamaz daha fazla soğuğu, kaldıramaz.
Kara döner.
Teslim olur kara, teslim eder.
Teslim alır şehri kar.
Ey şehr-i yâr, kara mı teslimsin? Neden suskun çocukların?
Gözlerimin içine baka baka, gözlerimin önünde...
Susuyorsun.
Kulaklarımın dibinde acını içine haykırıyorsun.
Yağmurun kara döndüğü andır, sesin sükuta döndüğü.
Ses bu kadar acıyı haykıramaz. Taşıyamaz. Yetmez, yetişemez. Güçlü değildir o kadar.
Bağırmaya kalksa boğazlar yırtılır, dağlar yıkılır.
İşte o vakit yağmur kara dönmezse sel basar sokaklarını. Alır götürür sende sana dair ne varsa, bana dair ne varsa.
O yüzden kara döner yağmur, sükuta gömülür ses.
Karlar eridiğinde pırıl pırıl gülümsesin diye zeytin ağaçların.
Ey şehr-i yâr;
Bir tatlı, ılık esintiyle gelirdi de yâr, yaprakların hışırtısından, otların kıpırdanışından anlardım.
Karıncalar tatlı bir telaşa kapılır, yol verirlerdi.
Sular iç geçirirdi. Dallar hafî bir heyecanla titrerdi.
Hissederdim, bilirdim, o gelirdi.
Ey şehr-i yâr;
Zeytin ağaçların susmuş bugün. Dallarını kar örtmüş, yollarını kar kesmiş. Bembeyaz bir sükut içindesin.
Sanır ki yaban, ateşler ortasındasın; yanıyorsun, haykırıyorsun.
Bilmez, müezzinlerin ezan okur dilleri lâl.
Çocukların ağlaşır dilleri lâl.
Suskunsun, suskunluğun banadır.
Sesin kesilinceye kadar bağırmışsın, duymamışım.
Yağmuru tüketinceye kadar üşümüşsün.
Şimdi yolların değil buz kesilen, idrakim. Dünkü idrakim.
“Kar içinde yanan kar’ı” hisseden idrakim.
Uzakları bir eden idrakim.
Mekanı ve zamanı ortadan kaldıran, sınırları ve de, beni aradan çıkaran, bizi var eden.
İnce dallarım kırılmış, nazenin yapraklarım kurumuş.
Belki bir tek senin çocukların anlar, senin çocukların, acıyı yutanlar, zevki yutanlar...
Kar içinde yanan kar’ı onlar duyarlar. Senin toprağın duyar.
“Ey İbrahim, insanları Allah’ın evine çağır ve orayı inananlar için temizle!”
Şaşırır İbrahim, sesi yetmez, yetişmez çünkü.
Beytin etrafına çıkmaz.
“Sen çağır. Duyuracak olan biziz.”
Bugün olmazsa yarın duyulur. Duyulmuştur!
İbrahim çağır.
Sesinin yetmediği yerde sükutunla çağır.
Ey şehr-i yâr, bekle!
Kar kalkar topraktan bekle.
Susmaksa bugün bahtına düşen, gözlerimin içine baka baka sus!
Karanlıklar boğulacaksa ki boğulacak, müjdedir.
Cılız çığlıkları, yetersiz kelimeleri, boş gürültüleri yutarcasına derinden sus!
Görmeyen gözleri, kör gönülleri sahiplerine bırakarak sus!
Acıyı boğarcasına derin, koyu, kopkoyu sus!
Kar kalkacak topraktan. Karanlık boğulacak ve ben o gün yitik sesimi arayacağım. Cılız da olsa, işe yaramayacak da ve duyulmayacak... Bir sesim olsaydı diyeceğim/diyeceğiz. Cılız sesim sana bir şey söylemese de bana yetişir, benim imdadıma gelir bir gün. O sese tutunmak isteyeceğim/isteyeceğiz.
Kar kalkacak topraktan, karlar eriyecek.
Ve sen karın altından pırıl pırıl çıkacaksın. Taptaze, dipdiri...
Sende sana dair ne varsa, bana dair ne varsa karla yıkanmış, arınmış olacak.
Derin bir vecd içinde uyanacak toprağın, dallarına su yürüyecek.
Derelerin o gün daha bir gür akacak.
Zeytin ağaçların sürgün verecek.
Lakin bugün ey şehr-i yâr, ey Kudüs! Suskunluğun/suskunluğum bir dikenli çalı gibi büyüyor içimde.