- Kapkaççı Kuşun İyiliği

Adsense kodları


Kapkaççı Kuşun İyiliği

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Thu 22 September 2011, 05:17 pm GMT +0200
Binbir Damla


Temmuz 2007 103.SAYI


Yusuf YAVUZ kaleme aldı, BİNBİR DAMLA bölümünde yayınlandı.


KAPKAÇÇI KUŞUN İYİLİĞİ


Mısır’da büyük kadın velilerden Seyyide Nefise (ö.208/823-Kahire) zamanında dört yetim kız anası bir kadıncağız vardı. Eğirdikleri iplikleri cumadan cumaya pazarda satarak geçimlerini sağlıyorlardı. Bu kadın bir gün satmak için kırmızı bir bohçaya sardığı iplik yumağını pazara götürürken, yukarıdan süzülen büyük bir kuş yumağı kadının elinden kapıp havalanıverdi! Bunu gören
kadın üzüntüden baygınlık geçirdi. Ayıldığı zaman çevresindekilerin tavsiyesi üzerine sıkıntısını arzetmek için Seyyide Nefise Hazretleri’nin huzuruna çıktı. Kapkaç yapan kuşla macerasını anlattı ve ondan dua istedi. O da dua edip Allah’tan yardım istedikten sonra: “Otur, Allah her şeye kadirdir..” dedi.

Dertli kadın ferahlık beklentisiyle oturdu, fakat çocuklarının aç kalması endişesiyle gönlünde bir darlık vardı. Bir müddet sonra bir topluluk çıkıp geldi ve şöyle dediler:

- Biz şaşılacak bir işle karşılaştık. Bir süredir deniz yolculuğu yapıyorduk. Sağ salim memleketinize yaklaştığımız sırada, açılan bir gedikten gemi su almaya başladı. Gediği kapatmaya çalıştıksa da güç yetiremedik. Bir de gördük ki, üstümüze inen bir kuş, içinde iplik yumağı bulunan kırmızı bir bohça bıraktı. Allah’ın izniyle onunla çatlağı kapattık. Kurtuluşumuza şükür olarak, size beşyüz dinar (altın para) getirdik.

Bu sırada Seyyide Nefise Hazretleri ağladı: “İlâhi, sen kullarına ne kadar merhametli ve lütufkârsın!” dedi. Sonra iplik sahibi kadına ipliği kaça satmak istediğini sordu. O da: “Yirmi dirhem (gümüş para)” dedi. Seyyide beş yüz dinarı ona teslim etti. Kadıncağız parayı alıp kızlarına geldi ve olanları haber verdi. Onlar da iplik işlerini bırakarak Seyyide Nefise’ye geldiler, onun elini öpüp hizmetine girdiler.

Seyyide Hazretleri Mısır’da vefat edince, kocası cenazesini halkın arzusu hilafına Medine’ye götürmek istemiş. Rüyasında Rasul-i Ekrem s.a.v. onu uyarmış: “Mısır halkını üzme, çünkü onun bereketiyle onlara rahmet iner.”

Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ, 2/511-512.


YÜRÜMEK İSTEMEYEN GEMİ


Evliyanın büyüklerinden Ebu Medyen Hazretleri (ö.594/1198-Tilimsan) bir gün deniz sahiline indiği sırada, Avrupalı düşmanlardan bir grupla karşılaştı. Kâfirler onu esir alıp kendilerine ait büyük bir gemiye götürdüler. Oraya girince bir de ne görsün, müslümanlardan esir alınmış bir topluluk da geminin içinde! Ebu Medyen Hazretleri’ni o esirlerin içine kattıktan sonra yelken açıp gemiyi yürütmek istediler. Hava rüzgârlı, korsan herişer de çok istekli olduğu halde, gemi bir türlü yerinden hareket etmiyordu. Anladılar ki, yürümeye imkan bulamayacaklar... Müslüman güçlerin gelip gemiyi ele geçirmelerinden de korkuyorlardı.

Gemiyi yürütmekten aciz kalan Frenkler, Ebu Medyen’i işaret edip birbirlerine dediler ki: “Şu müslüman şeyh var ya, ihtimal ki esrarengiz kişilerden biridir. Geminin harekete geçemeyişinin sebebi de bu zatın burada olmasıdır.” Sonra ona serbestçe gemiden çıkıp gitmesini söylediler. Fakat o bu teklifi kabul etmedi: “Geminizdeki bütün müslümanlar salıverilmedikçe ben burayı terketmem!” dedi, diretip durdu. Baktılar ki dediğini yapmaktan başka çare yok, onunla birlikte gemideki esir müslümanların hepsini salıverdiler. Sonra gemi derhal harekete geçerek sahilden uzaklaştı.

Mağrip’te (Fas bölgesi) müslümanlarla Frenkler savaşı yordu. Ebu Medyen Hazretleri bazı müritleriyle kılıcını alıp sahraya çıktı. Az sonra meydana çıkan bir domuz sürüsü ortalığı doldurdu. O da kılıcını çekip onlara saldırdı; birçoğunu öldürdü, gerisini kaçırdı. Bu işin ne demek olduğu sorulunca, onların Frenk kâfirleri olduğunu haber verdi. Yanındakiler o günün tarihini kayda geçirdiler. Daha sonra gelen haberler, düşmanın gerçekten büyük bir zayiatla geri çekildiğini bildiriyordu. Savaştan dönen mücahitler, Ebu Medyen’i ziyaret edip hürmetlerini sundular. Onun savaşta saşar arasında şiddetli bir savaş verdiğini ve birçok savaşçıyı öldürüp gerisini kaçırdığını, fakat zaferden sonra onu göremediklerini yeminle söylediler. Savaş alanı ise şeyhin bulunduğu yere bir aylık mesafedeydi.

el-Yâfiî, Mirâtü’l-Cinan (Beyrut, 1997), 3/355; Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ, 2/117, 120.


EVLİYA YARDIM EDİNCE


Geçen asrın faziletli alimlerinden Yusuf en-Nebhanî (ö.1932-Beyrut) anlatıyor:

Kudüs’te yaşayan Abdülhamid en-Nubanî ile Kudüs Ceza Mahkemesi reisliği yaptığım sırada 1305 h. yılında görüşmüştüm. Birçok kimseler gibi ben de onun keramet sahibi bir veli olduğuna inanmıştım. Yıllar sonra bir gün bana demişti ki:

- Nube’nin velileri seni seviyor ve sana yardımcı oluyorlar. Bana böyle haber verdiler. Sen Lazkiye’de Ceza Mahkemesi başkanıyken de onlardan yardım istemiştin. Malum olan davada onlar sana manevi yardım ve destekte bulunmuşlardı.

fieyhin bu sözleri bende hayret ve dehşet uyandırdı. Çünkü o davadan bu yana uzun yıllar geçmiş, o sıkıntılı davada Nube evliyasından yardım istediğimi de kimseye anlatmamıştım.

Hadise özetle şöyleydi: Lazkiyye’ye bağlı bir yerde bir hıristiyan öldürülmüştü. O bölgenin hıristiyanları ise cinayeti oradaki suçsuz bir müslümanın üstüne yıkmaya kalkmışlardı. Maksatları belliydi. Onu idam ettirmek yahut hapsettirmek suretiyle bölgeyi kendi kontrollerine almak. Bu münasebetle hıristiyanlardan pek çok yalancı şahitler ayarladılar. Müslüman şahsın ölen hıristiyana kurşun yağdırırken gördüklerini
söylüyorlardı. Ben bu davanın maksatlı ve düzmece olduğunu anlamıştım. Fakat mahkeme heyetinde benden başka dört hakim daha vardı. Kararlar çoğunluğa göre veriliyordu.

Nihayet mahkeme kararının verileceği günün sabahında evden çıkıp mahkeme binasına giderken haksız bir kararın çıkması endişesiyle hayli sıkıntıya düşmüştüm. İçimden dedim ki: “Ey Nubeli evliya üstadlarım! Mübarek nazarlarınızı bana çevirin. Bu çetin davanın Allah’ın rızasına uygun olarak sonuçlanması için imdadıma yetişin!” Mahkeme başlayınca bütün şahitleri ayrıntılı sorularla sorguya çektim. Daha önce hiç hesapta olmayan sorularla karşılaşan yalancı şahitler, tutarsız ve çelişkili cevaplar verdiler. Böylece mahkeme heyeti, davanın tertipli olduğuna ve şahitlerin yalan söylediğine kanaat edip müslüman sanığın beraatine karar verdi.

Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ, 2/140-142.