- Kalp duygu ve düşüncelerin merkezi

Adsense kodları


Kalp duygu ve düşüncelerin merkezi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 5 May 2010, 01:12 pm GMT +0200
Kalp, Duygu ve Düşüncelerin Merkezi



“İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücut ifsat olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir” (Buhârî, İmân, 39; Müslim,Musâkât, 107)


Bu hadisi şeriften anlaşılmaktadır ki insan varlığında esas olan kalptir. Ve kalp vücudun padişahı niteliğindedir. O zaman kalp hakkında bilgi sahibi olmak lazımdır. Yoksa vücut ülkesi fesada uğrar. (burada bahsi olunan kalp; davranışlarımıza yön veren, Allah’u Tealanın zatını, sıfatını bilmeye kabiliyet taşıyan inceliktir.)


Allah’a kulluk adına yapılması istenilen her fiilin ve davranışın, kalple alakası vardır. Eğer işlenilen fiil kalbin iyi haline rastlarsa Salih amel, kötü haline rastlarsa da boş ve kütü amel sınıfına dâhil olur.

Çoğu zaman yapılan ibadetler makbul olmadığı gibi, manevi lezzet de alınmaz. Şikâyet edilir ama yolunu bilen de azdır. Bu şikâyetin telafisi insan vücudundaki davranış- kalp ilişkisini bilmekle mümkündür. İkili ilişkilerde de kalp önemli bir yer teşkil eder. Peygamberimiz (sav) “Mü’min, mü’min kardeşinin aynasıdır.” (Tirmizî, Birr, 18) sözüyle buna işaret etmiştir.

İnsanların birbirlerine bakışlarının ve kanaatlerinin gönüllerde oluşan yansıma ile alakalı olduğu da bilinmelidir.

Kalbin gerçek fonksiyonunu yerine getirebilmesine mani olan engelleri ve ortadan kaldırılmasını İmam Gazali hazretleri bir eserinde gayet güzel bir şekilde tarif etmiştir.
İmam Gazali kalbi aynaya benzeterek kalbin hallerini somut bir anlatıma dökmüştür.
Aynanın kendinden beklenilen görevi yerine getirebilmesi için beş şarttan bahseder.
“Kalbe bir aynayı misal aldığımızı bil. O aynada görülen suretleri de hakikatlere dair bilgileri kabul et. Aslında görülmesi gereken; fakat kalbe bakılınca, bahsi geçen hakikatlerin görünmeyiş sebebi beştir.

1. Parlaklığın erimiş gitmiş olması. Hâlbuki ona daima cila yapılması, asıl şeklin bulunması ve parlatılması lazımdır.

2. Parlak madeni durduğu halde, üzerine kirin ve pasın gelmiş olması.

3. Görülmesi gereken hakikat şekillerinin ayna yüzünden kaymış olması. Mesela, aynanın karşısına konması gerekirken, arkasına konmuş olması.

4. Aynada görülmesi gereken suretle ayna arasına bir perdenin gerilmiş olması.

5. Aynaya aksettirilmesi gereken suretin yerini bilmemek.

Aşağıda biraz daha tafsil edilecek olan bu beş misal kalp aynasının durumunu anlatmaktadır. Kalp daima, ilahi bezeklerle süslenmeye istidatlıdır. Ancak bahsi geçen beş sebepten birinin varlığı, onu tam çalışamaz hale getirmektedir.

Birinci halde: Kalp kemalini bulamamış, ya da kaybetmiştir. Misal; çocukların ve mecnunların kalbi gibi...


İkinci halde: İsyanın ve kötülüğün yığılmasıdır. Şehvet ve kötü arzuların birikmesi sonunda hayatını yitirmiş gibidir.

Buna şu ayeti kerime işaret eder:

“Hayır öğle değil, onların kalbi, Ran hastalığına tutuldu.” Mutaffifin / 14) Bu hastalığı, bir diğer hadisi şerif şöyle anlatır. “Bir kimse işlediği hata sonunda, bir akıl kaybeder ki, onu bir daha bulamaz.” Yani, o hatanın bıraktığı kötü iz kalır, demektir. Bu duruma düşen bir kalp sahibi, hatalarını tamir etmeli, yerlerine iyilik getirmeli ve kalbini parlatmaya çalışmalıdır. Bir hata işlemeden yapılan kalp temizliği de, nur ve parlaklık getirir.

Üçüncü halde: Hakiki yön kaybedilmiştir. İstenilen yoldan sapıtmış ve arzu edilen ibadet terk edilmiştir. Hâlbuki ona gereken, taat ve ibadet düzenini bulmaktır.


Dördüncü halde: Kalbe perde çekilmiştir. Bu perde, kalbin özünde gizlenen şehvet izi ve çocukluk devrinden kalma bozuk itikattır. İlk terbiyede hâsıl olacak itikadın eseri devam eder.


Beşinci halde: Talep olunan yönü bilmemek. Zahirde görülmesi mümkün olamayana tam bir imandır. Buna gaybe iman tabiri kullanılır. Bir kimse için bu iman hâsıl olamayınca; bilmediği varlığı nasıl öğrenir ve nasıl o varlığın talibi olur. Bu yola mani olan gaflettir. Her halde gafleti yıkmak gerekir.” (El-Mürşidü’l Emin ila Mev’izeti’l Mü’minin /İmam Gazali / sayfa: 172–173)


Bir hasta düşünün; onun şifası ancak uzman tabibin vereceği reçetedeki ilaç kullanımına harfiyen uymak ve istenilen diyetle (perhizle) mümkündür. İlaçları kullansa, perhiz uygulamasa; kullandığı ilaçların bir netice vermediğini görecektir.

İbadette bunun gibidir. Eğer yapılan ibadetlerden istediğimiz lezzeti almak istiyorsak usulüne göre davranmak zaruridir. Yapılan işin ibadet olması için öğle her kafasına esen, estiği gibi davranma hakkına sahip değildir. Allaha kulluk öyle komple bir olaydır ki; istenilen, istendiği şekilde ve zamanda yapılırsa maksat hâsıl olmaktadır.

O zaman ibadetteki ölçülerin tamamı Allah ve Resulünün koyduğu ölçü dâhilinde olmalıdır.



ALINTI