sumeyye
Sun 11 July 2010, 01:22 pm GMT +0200
Kalemin ahı
Kalemin âhı kaldı satırlarda Birer göz yaşı oldu, âharlı kağıtlarda mürekkep damlaları
Her kalemin kendince uzun bir varoluş hikayesi ve yine kendince bir yok oluş hikayesi vardır Mürekkep zaten baştan başa bir serüven Kandillerin raks eden alevlerinden kubbeye doğru kıvrım kıvrım yükselen isin aylar belki de yıllar süren yolculukları neticesi oluşan birkaç damla Ölümsüz satırların şahidi mürekkep
Aslında yolculuğa çıkarken “kalemin ahı” demiştik, lakin mürekkep; “kalemsiz ben neylerim” diye feryadı koparınca onun da gönlünü alalım deyip bir iki laf da mürekkebe attık Artık şimdi, rahat rahat, kalemin derinden derinden çağlayan , kulakları, gönülleri dağlayan âhı-zarına kapı aralayabiliriz
Kalem, kalem olalı hiç kendini bu denli yalnız ve pür melâl hissetmemişti Kalem artık, terk edilen bir sevgili, bir daha peşine düşülmemesine terk edilen bir dost Yalnız mı yalnız; uzak mı uzak şimdi gönüllerden
Kalem artık , kalemliğinden utanır oldu Kalemin şaşalı saltanatı sona erdi sessiz sedasız Bir jübile bile yapılmadı kalemlere Bu ne vicdansızlık, bu ne vefasızlık? Pc’ler, elektronik daktilolar ve bilumum klavyeli yazı araçları sevinçten göbek atabilirler En güçlü rakiplerini alt ettiler artık Şimdi sahnede parmakların tuşlarla dansı var, mekanik ve geometrik Başparmak artık yön tayin etmiyor, kayarcasına satırlarda
Kalemin ahı, inletiyor yeri, göğü Varır mı acep; kamışların feryadı Karahisâri’ lerin, Hamit Aytaç’ların bârigâhına; bilinmez zahirde ancak, ehli anlar
Parmaklarla kağıt üzerindeki raksını özlüyor ve için için gözyaşı döküyor kalem, en sadık dostu kağıtlara Yılların ezeli iki dostu, birbirine son kez sarılıyor belki de birkaç yaşlı, titrek ellerin sayesinde O yüzden daha bir samimiler, daha bir vefalılar birbirine karşı
Kalem, kelamı ölümsüzleştirirdi satırlarda Akardı ırmak gibi, kıvrım kıvrım, erbabının görmüş geçirmiş gönül pınarından, beyaz sayfalara
Kalem, sahibinin hünerli elleriyle ne ölümsüz eserlere imza atmıştı El yazması eserler denilen dev hazineler, kalem ile ehli kalemin müşterek çalışmasıyla vücuda gelmişti
Hat ve hattat kalem ile neşvünema buldu Bugün varlarsa; varlıklarını kaleme borçlular
Kalem ya da kamış, hattatın zarif ve hünerli parmaklarında en nadide şaheserler ortaya çıkarıyordu Harfler alelâde değil, adeta bir raks uyumu içerisinde peşpeşe diziliyor, bazısı incelerek, bazısı kıvrılarak, bazısı da ince bir yay çizerek ilerliyordu tezhipli ya da aharlı kağıtlar üzerinde
Kalem sadece hat ve hattatlar için olmazsa olmazlardan değildi Yazabilen, yazan, düşünen, mütefekkir, münevver, muallim ve daha eli kalem tutan her insan, her bilgin, her ressam için de bir elzemdi
Kur’an nasıl mushaf olurdu kalemsiz? Şair, gönül dilini nasıl dökerdi çağlara? Devirden devire nasıl gelirdi mısralar? Sultanlar, nasıl ferman buyururdu uzaklara? Kadılar, hükümlerini ne ile yazardı kader denilen ömür defterine? Hakimler, idam kararından sonra neyi kırardı, kalem olmasaydı? Bilginler, formüllerini nasıl ulaştırırdı bu günlere? Âşıklar aşklarını mektuplarla ulvileştirebilirler miydi ya da gurbet, sılada anlaşılabilir miydi kalemsiz?
Kalem, gönle, kalbe tercümandı Kalem, duygulara, tercümandı Kalem, maziye, hâle tanıktı Kalem, geleceğe atıftı
Sonra, kalem etrafında oluşan, onunla beslenen bir iş, bir kültür vardı “Kalem işi” denilen ayrı bir dünya oluşmuştu Hepsi kalemin âhıyla sarsıldı derinden ve tarih sayfasında şimdiden yerlerini aldılar
Kalemlikler vardı türlü türlü, renk renk, desen desen İçlerinde de kalemler vardı çeşit çeşit Her kalemin ayrı bir yeri vardı İçinden birinin yeri daha bir ayrıydı şüphesiz O, çok özel işler için kullanılır; öyle her işe koşulmazdı Belki bir imza için belki de bir mektup için açılırdı Kim bilir ne zaman, ne amaçla alınmıştı o kalem
Hediye kalemler de vardı bir hayli Dostlardan gelmişti bazıları Onlar çok kıymetliydi
İşte, bu türlü türlü kalemler, türlü türlü hikayeleri ile bir bir tarihin çöp sepetinde yerlerini aldılar Şimdi onların yerinde bilgisayarlar, dijital kalemler saltanat sürüyor Parmaklar onlarla haşır neşir şimdilerde Ama şu bir gerçek ki, bu günün modern kalemleri, kağıtlarla asla dostluk kuramıyor, kuramayacaklar daArada mesafeler var çünkü
Bir de kalem dostlukları vardı Kalem sahiplerinin kalemleriyle kurdukları dostluklar kadar, ehli kalemle kurdukları dostluklar da dikkate şayandı Kalemle kurulan dostluklar kaybolurken, beraberinde insani dostlukları da alıp götürdü
Hâlâ kalemlerini terk etmeyen vefalı kalem sahipleri yok değil, ama sayıları o kadar az ki, bir elin parmaklarını geçmez Onları örnek almak ve asırlarca süren bir güzelliği yaşatmak gerekir
Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanlarla gönül bağı kuramıyor Çünkü, hep insanın maddi cephesine hitap ediyor İnsanın ruh dünyasını göz ardı ediyorAma şu da bir gerçek ki, ruha hitabetmeyen her ne varsa alemde, gelip geçicidir
Gelip geçici olmayan değerler geliştirmek ve yaşatmak tüm insanlığın görevi olmalı
Adem Keven